Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ekonomi İş-Yaşam Yılın zorluğu ilk dönemde devamı iki liderin elinde - İş-Yaşam Haberleri

        Yılbaşını bile terörsüz geçiremediğimize göre böyle bir ortamda 2017’nin ekonomik açıdan irdelenmesinin anlamı yoktur diye düşünülebilir. Doğrudur, böyle terör eylemleri karşısında her şey anlamını yitiriyor. Ama hayat da devam ediyor ve her şeye rağmen umutlu olmak zorundayız, terörün üstesinden gelebilmeli, ekonominin çarklarını döndürebilmeliyiz. 2017’nin riskleri ve avantajları elbette dünyadaki gelişmeler ile Türkiye’nin nasıl yönetildiğine göre değişecek ve şekillenecek. Bu anlamda ABD’nin yeni başkanı Trump’ın yol haritası dünyanın kaderini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tercihleri ve yapacakları da Türkiye’nin kaderini belirleyecek. İki liderin iyi anlaşması, politikalarının veya ülke çıkarlarının uyuşması avantajları ön plana çıkaracak ve riskleri bastıracak. Ters düşmeleri veya iki ülkenin çıkar çatışması ise Türkiye’nin risklerini ön plana çıkarabilir.

        REKLAM

        YENİ YILIN AVANTAJLARI

        - 2017 yılına 2016’dan devreden ve pozitif sonuçlara yol açan gelişmelerin başında TL’nin değer kaybı geliyor. TL’nin değerini en iyi yansıtan 2003 yılındaki bazı 100 olan Reel Efektif Döviz Kuru 95’e indi. 13 yıl aradan sonra dahi TL daha aşağıda. Normalde olması gereken yine reel anlamda yüzde 25 daha yukarıda bir düzeyde bulunması. Bu durum TL’nin biraz da fazla değer kaybına işaret ediyor.

        - Nitekim kasım ayındaki kayıptan sonra aralık ayında durulma oldu. 2 Aralık’ta ulaşılan 2.5960 dolar/TL düzeyi ay boyunca geçilemedi. Yükselen dolar ve yükselen faiz oranları demek ki, aralık ayının ilk yarısında yabancıları da Türkiye varlıklarına kısmen çekti. Ne zaman ki Noel tatili başladı, dolarda yeniden yukarı yönlü kıpırdanmalar oldu. Bu da yabancıların pek olmadığı bir dönemde dövize talebin yurtiçi yerleşiklerden geldiğini düşündürdü.

        REKLAM

        - Sonuçta dolar 2.9267’den başladığı yılı 3.5255’ten tamamladı ve yüzde 20 arttı. Yerli para açısından duruma baktığımızda 1 TL 34 sentten 28 sente indi ve yüzde18 değer kaybetti. Yarım dolar ve yarım Euro’dan oluşan döviz sepeti de yüzde 15 arttı. TL’nin son iki yıllık kaybı da yüzde 35’e yükseldi. TL bu kadar değer kaybetmişken 2017’de daha ne kadar kötülük yaşanabilir de baskı altında kalabilir ki? Belki yılın ilk çeyreğinde referandum kampanyası gölgesinde piyasaların stresi daha yüksek olabilir. Ama nisan ayı gibi eğer referanduma gidilir ve evet oyu çıkarsa devamında bu stres de azalabilir. Dış ilişkilerde ve siyasette yapılabilecek değişiklikler ve açılımlar da mevcut tabloyu yumuşatabilir.

        - Referandumdan hayır çıkması durumunda bunun bir erken seçime yol açıp açmayacağı belirleyici olacak.

        - Döviz kurunun pek çok olumsuz gelişmeyi fiyatlaması 2017’de bizzat TL’nin destekçisi olmaya aday. TL’nin reel efektif döviz kuru olarak 90 ve altına inmesi eğer Türkiye’de büyük olumsuz gelişmeler gündemde değilse, varlık fiyatlarını yabancılar için cazip hale getirebilir. Çünkü zor koşullara ekonomi dayanıklı; banka ve kamu borç sorunu, bütçe açığı sorunu yok.

        - Bu gelişmeler ışığında TL değer kaybetse bile bunun oranının yüksek olmayacağını tahmin ediyoruz. Ancak TL’nin kalıcı şekilde değer kazanacağını da sanmıyoruz. Çünkü cari açık sorununu büyütme lüksümüz yok. TL’nin değer kaybı bugün için ihracatı sıçratamıyor ama ithalatın cazibesini de azaltıyor. Değer kaybeden TL üzerinden bütün maliyetler, hammadde ve ara malı, işçilik ithalata oranla ucuzlamış olacak. Bu da yerli üretimi, yerli malı kullanmayı teşvik ediyor. TL’nin bu değer kaybından sonra kısa sürede yeniden değer kazanmayacağına yönelik inanç oluşursa bu TL maliyetlerle yerli yatırımı ve yerli üretimi artırıcı etki yapabilir. Döviz kuru yükselişlerinde ekonomi yönetiminin rahat davranmasını biraz da buna yoruyoruz. Ancak TL’ye bundan sonra da çok fazla değer kazandırılmayacağı yönünde bir poitika olduğunu girişimcilerin duymasında yarar olabilir.

        REKLAM

        - Rusya ile yılın başından sonuna kadar normal ticari ilişkileri sürdürmek de 2017’nin bir avantajı. Normalleşmenin ihracata katkısı, turizme katkısı, müteahhitlik sektörüne katkısı milyar dolarlarla ölçülebilir. Bununla hemen 2014’teki ticaret hacminin yakalanacağını beklemiyoruz. Çünkü Rusya ekonomisi de henüz krizden tam olarak çıkabilmiş değil. Ama yaklaşık 5 milyar dolarlık katkının GSYH’ye etkisi 1 puana yaklaşabilir.

        - Gümrük Birliği’nin genişletilmesi ve revizyonu bu yıla yetişirse buradan yeni kazanımlar olabilir, yeni umutlar doğabilir.

        - Her şeye rağmen umutlu olmak durumundayız. Jeopolitik risklerde azalma veya bu risklerden birinin ortadan kalkması da bu yılın avantajlarından biri. İhracattan turizme ve teröre kadar bunun pek çok dezavantajını yaşadık. Risklerde gerileme ile kaybedilenlerin geri kazanımı söz konusu olabilir.

        2017’NİN RİSKLERİ

        - Yeni yılın en önemli riski yeni ABD Başkanı’nın izleyeceği ekonomik ve Ortadoğu politikalarına bağlı gelişebilir. Donald Trump ile birlikte ABD’nin Suriye, Irak ve Ortadoğu politikasının değişip değişmeyeceği Türkiye’nin risklerini artırabilir veya azaltabilir. Rusya’nın öncülüğünde oluşturulan ve Türkiye’nin de içinde yer aldığı yeni Suriye politikasına ABD’nin katılması istikrarı beraberinde getirebilir. İtirazı ya da yeni bir politika izlemesi de yeni zorlukları beraberinde getirebilir.

        REKLAM

        - Mevcut ABD yönetimi yeni başkana sorunlu bir Rusya ilişkileri bırakmak istiyor gibi. Trump, Putin ile dost olabilir ama ABD’de iki ülkenin arasının gergin olmasını isteyenler de var. Bunların başarılı olması durumunda ABD ile Rusya’nın hesaplaşmasında Türkiye’ye biçilen rol de bu gerginlikten etkilenme derecesini belirleyecek.

        - ABD’nin yeni yılda uygulaması söz konusu ekonomi politikalarından belki de en çok bizi etkileyecek olanı Çin ile ticari ilişkilerin ticaret savaşına varacak kadar bozulmasıdır. Böyle bir durum Çin’den sermaye çıkışını tetikleyebilir, para biriminin değerini ve varlık fiyatlarını düşürebilir, sonunda da bu ülkede emlak ve kredi krizi patlayabilir. Çin sadece gelişen piyasaları değil aynı zamanda tüm dünya piyasalarını derinden etkileme potansiyeline sahip.

        - Trump’ın altyapı yatırımlarını hızlandırması, vergi oranlarını düşürmesi ABD’nin büyüme hızını artırabilir. Büyümeyle enflasyon da yukarı ivmelenebilir. Kaldı ki, vergi oranları düşürülürken kamu altyapı yatırımlarına hız vermek ancak borçlanmadaki artışla bütçedeki artışla mümkün. Yapılan hesaplar ABD’nin yeni 4 trilyon dolarlık borçlanmaya gitmesi gerektiği yönünde. Bu da faizleri yükseltici yönde baskı yapar. FED’in daha hızlı faiz artırması da doları değerlendirir. Yükselen ABD faizleri ve değerlenen dolar ile dünyadaki dolar likiditesi ABD’ye doğru yollanır. Gelişmekte olan piyasalardan net bazda sermaye çıkışının olması ise bu piyasalarda büyük dalgalanmalara yol açabilir. Bundan dış kaynak bağımlısı bir ekonomi olarak en çok etkilenecek ülkelerden biri Türkiye.

        REKLAM

        - Jeopolitik riskler hemen bitmeyecek ve sürecek gibi. Anayasa değişikliği ile referandum döneminde ise iç siyasi gerginliğin artacağı tahmin edilir. Bu da yılın ilk çeyreğini baskı altına alır. Yılın ikinci çeyreğinde yapılacaklar, atılacak yeni adımlar, dış politika değişiklikleri, yılın ikinci yarısını değiştirebilir.

        Ancak dış politikada ve iç siyasette yatıştırıcı bir atmosferin hâkim olmaması durumunda tüketici ve reel kesim güveninde düzelme sınırlı kalabilir. Yatırımlarda istenilen artış yakalanamayabilir. Sonuçta düşük büyüme ve çift haneli yüksek işsizlik de devam edebilir. Üstelik mevsim koşullarından ve Rusya’ya ihracatın başlayacak olmasından dolayı tarım ürünleri fiyatlarında 2016’daki avantajlı durum olmayacak. Döviz kurundan geçişkenliğin de etkisiyle yükselebilecek enflasyon 2017’de bir risk unsuru olmaya aday.

        2014 VE 2015’İN DEVAMI GİBİ BİR 2016 YAŞADIK

        2013 ortasından itibaren küresel sermaye hareketlerinin gelişmekte olan ülkeler aleyhine değişmeye başlamasıyla Türkiye ekonomisinin oynaklığı arttı.

        Buna yurtiçi siyasi gelişmeler eklendi. 2015 ortasından itibaren de jeopolitik risklerin arttığını, terörün tırmandığını gördük.

        REKLAM

        - 2016’da uçak krizi nedeniyle Rusya’nın ekonomik ambargosuyla karşılaştık. Terörün, darbe gerişiminin ve olağanüstü halin de etkisiyle turizm sektörü çöktü. Gelen turist sayısı da turizm geliri de üçte bir düzeyinde azaldı. Ekonominin motor görevi yapan dört sektöründen biri olan turizmin darbe yemesi, ihracat artışının yakalanamaması da eklenince büyüme hızı düştü ve 6 yıl sonra ilk kez üçüncü çeyrekte Türkiye ekonomisi daraldı.

        - Yılın son çeyreğine ise 3.5 yıldır taşımakta olduğumuz yatırım yapılabilir ülke notunu kaybederek girdik. Sermaye çıkışlarına ve doların artışına yol açan bu duruma kasım ayında ABD başkanlık seçimleriyle doların dünyada güçlenmesi de eklendi. Sonuç ise 2015’te yüzde 25 değer yitiren TL 2016’da yüzde 20 daha düşüş kaydetti. Kur artışı özel sektör bilançolarını bozarak tüketici ve reel sektör güvenini düşürerek ve enflasyonist beklentileri yükselterek ekonomiye negatif etki yapıyor.

        - Yıl içindeki pozitif gelişmeler arasında milli gelir hesaplarının yeni bir sistemle hesaplanması ve yüzde 20 artış kaydetmesini eklemeliyiz. Açıklama yapılalı 3 hafta geçtiğine ve kayda değer bir itiraz gelmediğine göre demek ki sorun yok. Yeni seri eski seriye göre ekonomik gelişmeyi daha iyi yansıtıyor olabilir. GSYH’nin yüzde 20 artması, buna bağlı olarak dış borç, bütçe ve dış açık verilerinde iyileşmeyi, kişi başına gelirde artışı beraberinde getiriyor.

        REKLAM

        - Yine 2016 yılı için pozitif sayılacak bir gelişme yılın yarıdan çoğunda sermaye hareketlerinin Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler lehine olmasıydı. Ocak ayındaki küresel piyasa kötüleşmesi üzerine büyük merkez bankalarının tavır değiştirmesiyle sağlanan bol ve ucuz para ortamında Türkiye de üst üste 8 ay net bazda yabancı portföy yatırımı pozitif gerçekleşti, ancak kasım ayında tersine döndü. Sermaye hareketlerindeki bu pozitif gelişmenin kredi büyümesine, faizler genel düzeyine, üçüncü çeyrek sonuna kadar TL’nin değerlenmesine ve sonuçta da büyümeye destekleyici etkisi oldu.

        Abdurrahman Yıldırım / GAZETE HABERTÜRK

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ