Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ekonomi Lüks Yaşam Topuklu ayakkabı: Bir kadının şifresi - Lüks Yaşam Haberleri

        İnternet gizli cevherlerin saklı olduğu muhteşem bir mecra. Topuklu ayakkabılar hakkında bir araştırma yaparken rastgeldiğim bir sitede okuduğum yazı o kadar zekice ve keyifli bir şekilde yazılmıştı ki sizlerle de paylaşmak istedim. Buyrun işte Bilge Özdemir'in kaleminden, Da Vinci şifresine rahmet okutan bir gizem olan "kadınlar ve topuklu ayakkabılarla ilişkileri"nin gerçeği.

        Selin Kunt

        BENİ TOPUKLARIMDAN VURDULAR

        Bir zamanlar bir ada varmış” diye başlıyor ikinci film.

        Evet, tam da tahmin ettiğiniz gibi “Sex&The City-2” filminden bahsediyorum.

        Aklımda onlarca soru. Türk filmleriyle büyümüş bir kadın olarak ilk aklıma geleni “Evleneli iki sene oldu Carry ile Big bebek yapmayacaklar mı?”. Miranda hala evli mi? Sam sonunda birazcık yaşlanmış mıdır? Charlotte, bebekten sonra hala aynı bakımlı kadın olabiliyor mu? Soruların ardı arkası kesilmiyor yanıtları filmde gizli, ama o da ne? Daha filmin ilk dakikası Carry arabaya binerken kameradaki görüntüye takılıyorum, bir çift Louboutin!

        Peki, ama neden? Sarah (Jessica Parker), Manolo’ya küstü mü? Yoksa bu kez de Louboutin’in satışları kötü, onu mu canlandırmak istiyor?

        “Aman canım, sadece bir ayakkabı” deyip geçsek mi?

        Ama hiçbir zaman “sadece” bir ayakkabı olmadı ki…

        “Kadınlar ne ister?”

        Sanıyorum, tüm erkekler bu sorunun peşinde. Hayat mücadelesini geç, memleket meselesinden düz git, asıl soruna vardın demektir! Kitaplar yazıyor, filmler çekiyor, bunu tartışıyor ve cevap arıyorlar.

        Aslında bu kadar kendilerini paralamak yerine keşke gidip kadınlara sorsalar diyorum. O zaman onlara, aslında ne istedikleri hakkında kendilerinin de hiçbir fikri olmadığını söylerlerdi. Daha doğrusu ayrı ayrı sorulsa ne istediklerini bildiklerini; ancak bütüne vurulduğunda dünyadaki kadın sayısı kadar farklı istekleri olduğunu…

        Belli ki, yardıma ihtiyaçları var. Çabaları takdire değer olsa da, erkek gözüyle bakmak işi biraz güçleştiriyor. Kural gayet basit; kadınları anlamak istiyorlarsa, bakmaya doğru yerden başlamaları gerekir.

        Onlar, kadınlara “Etekli iktidar” diyorlar. Oysa bir kadına sorsanız zirveye giden bir kadının üstünde etek değil; ayağında bir çift Dior stiletto olduğunu bilecektir!

        BANA AYAKKABINI SÖYLE SANA KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM

        Peki, neden mi ayakkabılar?

        Etrafınıza bakın, kendi imkânları dâhilinde her kadın bir ayakkabı bağımlısıdır da ondan. Onlar, bir kadının en büyük aşkı, en verimli terapisi ve aslında kimlik kartıdırlar…

        Kullanılış amaçlarına geldiğindeyse tam bir “kadınlar Mars’tan, erkekler Venüs’ten” mevzusu… Tüm gün vücudun yükünü taşıyor diye ayağına en rahat ayakkabıyı bulmak erkeklerin temel alışveriş felsefesi olabilir; ancak iş kadınlara geldiğinde rahatlık, nerede giyileceğinin yanında ikinci planda kalır. Kadınlar için, amaca giden her yol mübahsa; o yolda yürürken çekilen acı sevaptır.

        “Dost başa, düşman ayağa bakar” sözünü unutun. Bir kadın hakkında fikir sahibi olmak istiyorsanız, işe ayakkabılarına bakmakla başlayın, onlar size her şeyi anlatacaklar…

        YER ÇEKİMİ USTASI

        Meraklılarınız, topuklu ayakkabıların ilk olarak, Orta Çağ’da ve Avrupa’da kullanılmaya başlandığını okumuştur. İlginç olansa, önceleri erkekler için üretilmiş olmaları. Nedeni de, ata daha rahat binmelerini sağlamasıymış.

        Nasıl yaygınlaştığını ise, ipuçlarını birleştirince bulmanız olası. En büyük ve görkemli kentlerinin sokakları bile çöp, insan ve hayvan pisliklerinden geçilmezken Avrupa insanı için topuklu ayakkabılar bir kurtarıcı olmuş. Aynı zamanda asiller bu şekilde, halkın bastığı yerden daha yüksekte durduklarını düşünüyorlarmış.

        Yüksek topuk, üstünlüğü simgeliyormuş!

        Bu da bize, Orta Çağ’dan günümüze ayakkabılar yapısal olarak evrim geçirse de, giyilme sebeplerinin özde aynı kaldığını gösteriyor!

        Son günlerde, kimi kadınlara sordum. Onlardan hayatlarının hangi dönemlerinde, hangi tür ayakkabılar giymeyi tercih ettiklerini yazmalarını istedim. Ne zaman topuklu ayakkabılarımıza sarılıyorduk? Ne zaman ne gerek var diyerek babetlerimizi giyiyorduk? Buna benzer birkaç soru daha…

        Yanıtlar beklediğim gibiydi. Hatta bir süre sonra aynı maili okuyormuş hissine kapıldım. İlk olarak bütün kadınlar, ne zaman ilgi çekmek isteseler ya da dünyanın merkezinde olmaları gerekse bu işin, bir çift yüksek topuk olmadan olmayacağı konusunda hemfikirler.

        Erkekler, topukluları Orta Çağ’da ata daha rahat binmek için kullanmış olsalar da; kadınlar, 21. yüzyıla kadar onu yontup en güçlü silahları yapmayı başardılar!

        DÜNYA TOPUKLARIMIN ALTINDA

        İster bir iş toplantısı, ister davet, isterse romantik bir yemek olsun; eğer, etkileyici olmak gerekiyorsa onlarsız olmuyor. Hedef ne kadar yüksekse, ona uzanmak isteyen topuklarda o kadar yükseliyor…

        Sırf camekânlardan kalçalarının ne kadar güzel göründüğünü izleyerek yürümek keyifli de olsa, bacakları olduğundan uzun ve düzgün gösterse, hatta erkekler tarafından beğenilmesi yer yer motive edici de olsa, yeterli değil! Uzun mesailer, stresli toplantılar boyunca kadınların o acıyı çekmeleri için ödülün daha büyük olması gerekiyor. Bir arkadaşım, “Topuklu ayakkabı giydiğimde dünya, benim etrafımda dönüyormuş gibi hissediyorum. Ancak, birini etkilemem gerekmiyorsa niye o eziyeti çekeyim ki?” diyor.

        Onlara cenneti vaad edin, bırakın bir çift Louboutin’le doksan dakika çift kale maç yapsınlar!

        On santimetre ince topuklar üzerinde yürüyen bir kadının yere uyguladığı basınç, bir filin uyguladığıyla aynıymış! Bir daha ki sefere, gözlerinden ateş püskürerek, “sizinle aramızda iletişim sorunu mu var?” diye soran patronunuzun; size nasıl o yeşil kazağı giydirebildiğini anlamadığınız sevgilinizin, “dünyayı ben yarattım, istersem yıkar yeniden yaparım” der gibi yürüyen kadının sırrını merak ettiğinizde ayaklarına bakın, en büyük silahlarını görürsünüz…

        BAŞIM GÖĞE ERMESE DE YERDEN YÜKSEK OLSUN

        Diğer yandan, bazı kadınlar da ne dünyanın hâkimi olmak istiyorlar; ne de Kaf dağının ardına ulaşmak!

        Bu kadınlar, elindeki –daha doğrusu ayağındaki- on santimetre iğne topuğu birazdan alnınıza saplayacakmış gibi konuşmuyorlar, “küçük dağları ben yarattım” der gibi de yürümüyorlar… Hırsları bir nebze törpülenmiş olan bu kadınlar, daha sevecen, daha anaç ve ılımlılar. Yine de “az olsun temiz olsun, biraz da topuklu olsun” diyorlar.

        Kimilerine göre ise bu orta boy topuklar, ortada kalmış bir ruh halinin, kararsızlığın ve ne istediğini bilmemenin işareti. Onlara ister ılımlı diyin, ister kararsız; zorda kaldıklarında yine de gerekli destek gücü topuklarından alacaklarını bilmelisiniz. Bu da aslında, onların tedbirli kadınlar olduklarını gösterir.

        Bu ılımlı kategorinin mensuplarını çok da hafife almayın. Arnavut kaldırımların azizliğine uğrayıp, yere kapaklanmış bir stilettolunun yanından, suratında alaycı bir gülümsemeyle geçip giden hafif dolgu topuklu giyinmiş olan olabilir…

        BEN BÖYLEYİM

        Bir de her iki grubu da zaman zaman zırhlarını terk edip dinlenmeye davet eden yerle yeksan grubu var. Babet ve Converse’lerin önderliğinde, her türlü topuksuz ayakkabının mensup olduğu bu grup, aslında kadınların kendileri olabildiği zamanları temsil ediyor.

        Bacakları biraz daha kalın, boyları biraz daha kısa ama aslında tam da oldukları gibi… Erkekler değil belki ama kadınlar hayatları boyunca, her ortamda düz taban ayakkabılarla gezebilen kadınlara ise büyük saygı duyuyor. Böylesi bir özgüven, önünde eğilmeyi hak ediyor.

        Kimseye üstten bakmaya gerek yok, çünkü onlar yeterince yüksekte olduklarını düşünüyorlar. Dünyayı sallamak mı? Onlar için önemli olan, bir filin yarattığı etki değil bir ceylanın yürüyüşündeki zarafet…

        Belli ki, kadınların “yerle yeksan” ayakkabılara bakışı sadece “rahat” oldukları için tercih edilmelerinden çok öte.

        İşi çok stresli olan bir kadın, tatile giderken yanına tek bir çift bile topuklu ayakkabı almadığını söylüyor. Bir başkası ise, her ortamda spor ayakkabı giyebilen kadınları çok cesur bulduğunu… Hem fikir oldukları noktaysa, topuklularla ne kadar dişi hissediyorlarsa, bir çift babetle de o kadar masum ve zarif hissettikleri.

        İlginç bir şekilde, yerle yeksan olan sadece topuk değil; kadınların egoları aynı zamanda…

        Önümüzdeki birkaç gün gözlerinizi kadınların ayaklarından alamayacaksınız; biliyorum. Onlarca kadın, ayakkabıları aracılığıyla size kendini anlatıyor.

        “Sahi bu kadar basit mi?” dediğinizi duyar gibiyim!

        Tabiî ki de, değil…

        Ancak, hedefe ulaşmak için doğru yolda ilerlemek gerekir. Bir kadını baştan ayağa anlamak içinse tam tersinden bakmaya başlamak…

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ