Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ekonomi İş-Yaşam Röportajlar Selim Kervancı Bloomberg HT'de soruları yanıtladı - İş-Yaşam Haberleri

        2016’yı bitirdik, bir değerlendirme yapalım. 2016 bankacılık sektörü için nasıl bir yıldı?

        Biz HSBC olarak Türkiye’de en uzun zamandır faaliyet gösteren bankalardan biriyiz. 2001 senesi aslında herkesin Türkiye’den kaçtığı bir dönemdi. Türkiye’ye gelip, Türkiye’de yatırım yapmış, Türkiye’nin uzun vadeli görünümüne inanmış ve yatırım yapmış bir bankayız. Ama 2015 senesinde Türkiye’deki faaliyetlerimizden istediğimiz verimi alamadık, istediğimiz performansı göstermedi. Dolayısıyla 2015 Haziran ayında Türkiye’deki faaliyetlerimizi tekrardan gözden geçirme kararımızı kamu oyuna açıkladık. Bu aslında Türkiye’ye özgü bir karar değildi, bunun içerisinde Brezilya ve diğer bazı Latin Amerika ülkeleri de vardı. Nitekim Brezilya’daki operasyonlarımızı sattık ve şu anda orada sadece kurumsal ve yatırım bankacılığı olarak faaliyetlerimize devam ediyoruz.

        Gelişmekte olan piyasaları kapsayan bir karar galiba biraz...

        Türkiye’de ise, maalesef arzu ettiğimiz teklifleri ve hissedarlar tarafından değer yaratacak tekliflerin gelmediğini gördük ve Şubat 2016 yılında Türkiye’deki faaliyetlerimizi yeniden yapılandırarak devam etme kararı aldık. 2016 yılının 2. yarısı da ağırlıklı olarak Türkiye’deki faaliyetlerimizi yeniden yapılandırarak geçti. Kendimize yeni bir strateji belirledik. Biz artık herkes için her şey olmayacağız, değer yaratabileceğimiz, fark yaratabileceğimiz müşteri segmentlerine odaklanacağız ve oralarda büyüyeceğiz. Bu bağlamda, bütün Portföyümüzü yeniden gözden geçirdik. Şubelerimizi yeniden gözden geçirdik. Genel Müdürlük birimlerimizi tekrar gözden geçirdik. 2017’ye temiz bir sayfa ile başladık.

        Mesela HSBC nelere odaklanacak? Bireysel diyoruz, yatırım kredileri diyoruz, yeniden yapılandırma içinde bunlara da karar verdiniz mi? Nasıl bir yapı olacak?

        Yeni stratejimizde; Türkiye’de faaliyet gösteren büyük kurumlara ve bireysel bankacılıkta da üst ve üst gelir grubuna odaklanmaya karar verdik. Yani kurumsal ve yatırım bankacılığında ve bireysel bankacılıkta da orta üst ve üst gelir gruplarında büyümeye karar verdik. Dolayısıyla, Kurumsal Bankacılıkta Türkiye’de faaliyet gösteren büyük şirketler, kamu sektörü, çok uluslu şirketler ve aynı zamanda da bankacılık sektörleri ile ilişkilerimizi derinleştireceğiz ve kredilerimizin büyümesi ağırlıkla bu sektörlerden gelecek. Bireysel Bankacılıkta da orta üst ve üst gelir gruplarına odaklanmaya karar verdik. Burada da ağırlıklı olarak birikim yönetimine odaklandık. Uluslar arası ağımız ve Uluslar arası hizmet kalitemiz sayemizde bu segment’deki müşterilerimizle derinleşmek ve onlara odaklanmayı hedefliyoruz. Amacımız sadece müşteri/banka ilişkisi değil, daha fazla stratejik bir diyalog, daha fazla ortaklık mantığı ile bu ilişkileri daha da derinleştirmek.

        2016 kredi açısından nasıl geçti? 2016’da bankacılık sektörü karlılıkta öncü sektörlerden biriydi. Ne kadar kredi verdiniz? Bu kredi miktarları nasıl paylaşıldı?

        2016 dediğim gibi bizim için bir yapılandırma yılıydı. Fakat 2017’nin ilk çeyreğine baktığımızda stratejimizin doğru yolda olduğunu net bir şekilde görüyoruz. Uzun zamandan sonra bankamız, 2017’nin ilk çeyreğinde kara geçti ve ilk çeyrekte 60 milyon liralık bir kar açıkladık. Özellikle bizim hedef kitlemiz olan müşteri segmentlerinde kredi büyümesinin %30 civarında olduğunu görüyoruz kurumsal ve yatırım bankacılığı tarafında. Bireysel bankacılık tarafında ise daha fazla gelir birikimine, birikim yönetimine odaklandık. Birikim yönetiminin toplam bireysel bankacılık gelirleri içerindeki payı hedefimiz olan %15 seviyelerinin üzerine çıktı.

        REKLAM

        Birikim yönetimi derken, mevduat tarafı mı?

        Mevduat, fon, bireylerin birikimlerinin nasıl yönetebileceği hakkında faaliyetlerimiz var. Özellikle fon piyasasında, bizim çok iyi bir pazar payımız var, nitelikli fon piyasasında pazar payımız %5,5.

        Çünkü Türkiye tüketici bir halk olarak birikim bir sorun, birikime yönelmenizde makul olarak güzel olmuş.

        Türkiye'nin en önemli problemlerinden bir tanesi biliyorsunuz tasarruf açığı. Yeterli kadar tasarrufların olmaması ve bu Türkiye'yi sürdürülebilir büyümeye ulaşabilmek için yurt dışından finansmana bağımlı kılıyor. Biz orada da kendimize çok büyük bir misyon biçiyoruz. Türkiye'nin şu anda en büyük problemlerinden bir tanesi; Türkiye'nin yurt dışında doğru anlatılması ve bunu bizden daha iyi yapacak bir bankanın olmadığını düşünüyoruz HSBC olarak. Özellikle geçmişe baktığınızda Türkiye'ye gelen yabancı sermayenin büyük bir kısmının Avrupa bölgesinden geldiğini görüyoruz. Fakat bu trendlerde son zamanlarda bir takım değişiklikler görüyoruz.Orta Doğu'dan ve Asya'dan daha fazla Türkiye'ye sermaye ve talep geldiğini görüyoruz. Piyasada gördüğümüz son işlemler bunların göstergeleri. Mesela Çanakkale köprüsü bir Koreli ve Türk konsorsiyum grubu tarafından ihalesi kazanıldı. Tüketici sektöründe bir takım satılan şirketlere Asya ve Orta Doğu'dan ilgi, alaka oldu. Aynı zamanda Çinli'lerin kuşak ve yol projesi var bildiğiniz gibi, buradaki amaç Dünya ticaretinin %30'una, Dünya nüfusunun %60'ına ve dünya Gayri Safi Milli Hasıla'sının %35'ine ulaşmak.Türkiye'de bu kuşakta yer alan önemli ülkelerden bir tanesi. Son zamanlarda Çin'den Türkiye'ye ciddi bir derecede ilgi ve alaka olduğunu görüyoruz. HSBC olarak kuşak ve yol koridoru alanında bulunan ülkelerin çoğunda faaliyet gösteriyoruz. Dolayısıyla, oradaki Türk şirketlerini de bu ülkelerdeki fırsatlarla tanıştırmada oldukça başarılıyız ve o fırsatları da müşterilere sunuyoruz.

        Sizin misyonunuz da yabancı yatırımcıyı Türkiye'ye çekmek, bu alanda da çok çalışmanız var. Bu konuda neler yapıldı? 2017'de belirli hedefler var mıdır?

        Dediğim gibi bu işi bizden daha iyi yapacak bir banka yok Türkiye'de. Biz bunu sürekli kendi iç platformlarımızda ve müşteri buluşmalarımızda Türkiye'yi anlatmaya devam ediyoruz. Ben son 1 ayda Londra ve Dubai ziyaretleri gerçekleştirdim. Burada farklı sektörlerden müşteriler ile buluştuk, ondan sonra, kendi HSBC bünyemizdeki arkadaşlarımıza Türkiye'yi anlattık. Türkiye'nin doğru anlatılması çok önemli. Önümüzdeki hafta Çin ve Hong Kong'a bir ziyaret düzenleyeceğiz. Türkiye'de çarkların döndüğünü, ekonominin büyüdüğünü, işlerin raylarına oturduğunu oradaki Ekonomist'lere anlatacağız. Biz dediğiniz gibi bu konuda çok aktif bir bankayız, hem sermaye tarafında hem borçlanma tarafında. Bu güne kadar Türkiye'ye, Japonya'dan, Amerika'dan, Asya'dan, Körfez bölgesinden, Avrupa'dan, Dünyanın her tür coğrafyasından sermaye gelişine aracılık ettik. Faaliyetlerimiz de aynı şekilde devam ediyor. Yoğun çabalarımız var. Sadece geçen sene biz Türkiye'de 8 milyar dolar kadar bir finansmana aracılık ettik, bunun 1.6 milyar doları sendikasyon kredileri ile sağlanan bir finansmandı.Geri kalanı ise Eurobonds/Sukuk ihraçları ile sağladığımız kredilerdi. Özellikle İslami finansman tarafında Sukuk al-Murabaha konusunda körfez bölgesindeki çok güçlü yapımız sayesinde ve güçlü ağımız sayesinde, o bölgede çok daha aktifiz. Son 5 senedir Türkiye'de ihraç'çıların 12 milyar dolarlık bir Sukuk ihracına aracılık ettik. Aynı bölgeden Türkiye'deki şirketlerin her hangi bir banka teminatı olmadan tamamen şirketlerin kendi bilançoları ile borçlanabildiği 3.6 milyar dolarlık bir murabaha aracılık ettik. Bu faaliyetlerimizde aynen devam ediyor. Biz kendimize büyük bir misyon biçiyoruz dediğim gibi. Türkiye ekonomisine daha fazla katkıda bulunmak, istihdamın artmasına katkıda bulunmak yönünde faaliyetlerimiz aynı şekilde devam edecek.

        2017'de bu açıdan parlak geçer mi? Yabancı sermaye, fon tarafı olsun, sermaye tarafı olsun. İlgi devam eder mi? Nasıl ayrışıyor Türkiye diğer gelişmekte olan piyasalardan?

        2017 yılının ilk 5 ayı olumlu geçti. Biz bu güne kadar 5,5 milyar dolarlık bir Eurobond tahvil ihracına aracılık ettik. 300 milyon dolarlık bir Murabaha sendikasyon'una aracılık ettik. Bizim ayrıca önem verdiğimiz alanlardan bir tanesi; yatırımların finansmanına yönelik aranje ettiğimiz ülke kredileri, IS kredileri, orada da ilk 5 ayda 150 milyon dolarlık bir finansmana aracılık ettik HSBC olarak. Yapmış olduğumuz faaliyetlerde Türkiye'ye olan ilgi ve alakanın arttığını görüyoruz. Mesela, sektöründe en iyi şirketlerinden bir tanesi olan şirketimize 50 milyon dolarlık bir finansman ihtiyacına karşılık, piyasaya çıktığımızda 125 milyon dolarlık bir talep geldi. Dolayısıyla, sektöründe iyi yönetilen, potansiyel vaat eden, büyüme potansiyeli olan şirketlere hala ciddi anlamda ilgi olduğunu görüyoruz yurt dışında.

        İlk çeyrek büyüme rakamları da geldi, beklentinin çok üzerinde. %5.. Neler söylersiniz? Bankacılık sektörünün de Türkiye'ye katkısı çok fazla, 2016'dan daha iyi bir yıl olacak diyebilir miyiz?

        Evet, biliyorsunuz 2016 çok zor bir yıldı. Umarım bir daha öyle bir yıl yaşamayız ve o geride kalmıştır. Söylediğiniz gibi 2017 yılının ilk çeyrek rakamları beklentilerin oldukça üzerinde geldi. Bu çok iyi bir haber. Burada hükümetimizin almış olduğu proaktif kararlar bence çok önemli oldu. Özel Tüketim Vergilerinin indirilmesi, Reel Sektör'de, Gayrimenkul sektöründe bir takım KDV indirimlerinin yapılması. En önemlisi, KGF kredileri burada çok büyük katkıda bulundu bence bu büyümeye. KGF kredileri özellikle ticaretin önünün açılması, ekonomide çarkların tekrardan dönmeye başlaması ve güven ortamının tesis edilmesi bakımından çok isabetli bir karardı. Bunun ilk meyvelerini de ilk çeyrek rakamlarında görmüş olduk. Ben bunu ileri yönelik olarak da daha fazla etkilerini göreceğimizi tahmin ediyorum.

        Siz HSBC olarak KGF kredilerinde ne kadar bir KGF kredisi sağladınız?

        Biz KGF kredilerinde 135-140 milyon liralık bir kullandırma yaptık bu güne kadar. Yılın 2. döneminde hedef kitlemiz olan müşterilerimizde KGF kredilerini kullandırmaya devam edeceğiz. Burada kredilerimizi kullanırken daha fazla üretime ve ihracatı destekleyen sektörlere odaklanmayı hedefliyoruz ve oralarda söz konusu olan KGF kredilerini kullandırmayı düşünüyoruz.

        Bankalar likidite sıkıntısı çekiyor KGF kredilerinden dolayı, mevduat faizlerine yansıyor diye konuşuluyor sektörde..neler söylersiniz?

        Türkiye'de bankacılık sektörüne baktığınız zaman aslında bankacılık sektörünü ne kadar dayanıklı olduğunu bu geçtiğimiz 1 yıl içerisinde tekrardan gösterdi. 2016 senesinde bankacılık sektörünün karı %44 arttı ve 2017'nin ilk çeyreğinde %59 civarında arttığını gösteriyor rakamlar bize. Bankacılık sektörü sermaye yapısı itibariyle, aktif kalitesi itibariyle, kredi büyümesi itibariyle çok sağlıklı bir büyüme gerçekleştirdi. Fakat, ileriye yönelik olarak bir takım zorluklar var ve bunuda KGF kredilerinde bir şekilde gördük. Kredi tarafındaki büyüme gerçekten çok hızlı oldu, bugün Türkiye'deki bankacılık sektörünün kredi stoğu 1.8 trilyon lira civarında ve KGF kredileri 250 milyar lira olarak açıklandı. Haziran itibariyle bunun 180 milyar lirasının bir şekilde kullandırıldığını görüyoruz. Dolayısıyla, mevcut kredi stoğunun %10'unu kadar bir stok eklenmiş olundu. Bu da ister istemez mevduat tarafında, mevduat faiz oranlarının artmasına neden oldu. Çünkü; fonlama aynı hızla gelmediği için, bankalarımız mevcut mevduat tabanlarında daha rekabetçi olmak durumunda kaldılar bu kredileri fonlayabilmek için, sonuç olarak bununda mevduat maliyetlerine bir şekilde yansıdığını görüyoruz. Aslında ileri yönelik olarak baktığımızda sektörün elindeki en büyük zorluklardan bir tanesi fonlama tarafı. Türk bankalarının yurt dışından fonlama alma tarafında her hangi bir sıkıntı yok. Şu anda gördüğümüz gibi sendikasyon kredilerindeki “rollover”lar'da her hangi bir sıkıntı görmüyoruz. Türk bankalarının ilk 5 ayda yapmış oldukları Eurobond ihraçlarında da her hangi bir sıkıntı olmadığına tanıdık olduk. Ama ne yazık ki maliyetler artmış durumda, Türkiye “yatırım yapılabilir ülke” kredi notunu kaybettiğinden dolayı maliyetlerde bir artış oldu.

        REKLAM

        Mevduat faizlerindeki artış 2017'de devam eder mi?

        Kredi büyümesi bu şekilde devam ederse ve mevduat tabanında her hangi bir genişlemeye tank olmazsak, mevduat faizleri ister istemez artacak.

        Döviz mevduat hesaplarındaki yükselmeyi neye bağlarsınız? Yabıncı yatırımcı sermaye getiriyor diyebilir miyiz mesela?

        Son zamanlarda yurt içindeki yatırımcının ve yurt dışındaki yatırımcının lira konusunda bir görüş ayrılığına sahip olduğuna tanık oluyoruz.

        Çok afedersiniz, 2 haziran haftası 2,5 milyar dolar sıçramış burdaki likidite.

        Dediğim gibi, bir görüş ayrılığı var. Yabancı yatırımcı TL'deki yüksek faizden faydalanabilmek için Türk Lirası'nı satın aldığını görüyoruz. Onun haricinde Ocak, Şubat, Mart döneminde döviz kurunda ciddi anlamda bir oynaklık gördük ve yurt içindeki yatırımcı ise birikimlerinin değerini koruyabilmek için daha fazla dövize yönleniyor. Ayrıca biliyorsunuz, Türkiye'deki şirketlerin döviz borçlanmaları var. Dolayısıyla, Türkiye'deki şirketler de döviz açık pozisyonunu kapatmak için döviz satın aldılar.

        REKLAM

        Burada Türk şirketlerinin de payı var diyorsunuz...

        Tabiki de, aynı zamanda 2 Haziran'a kadar rakamlara baktığımızda bireylerin Döviz mevduatları 10 milyar dolar, şirketlerin ise 8.2 milyar dolar arttığını görüyoruz. Aynı dönemde yurt dışından Türkiye'ye 8.5 milyar dolar civarında Eurobond ve tahvil, hisse senedi alımlarının girdiğini görüyoruz. Dolayısıyla, yurt içinde yerli yatırımcıların döviz talebi yabancı yatırımcılar tarafından karşılanmış olduğu gözüküyor. Ayrıca, Merkez bankasının rezervleri'nin ise 7.8 milyar dolar civarında azaldığını görüyoruz. Dolayısıyla, bu talebin bir kısmıda Merkez'in döviz rezervleri tarafından karşılanmış olabilir.

        Şimdi Döviz ve Dolar kur'undan bahsetmişken, son zamanlarda Dolar kur çok oynak. Şirketler bunu nasıl dengeliyor? Krediler'de bir risk görüyor musunuz? Veya yabancı para cinsinden kredilerde? Bir çok alt yapı ve büyük projeler döviz cinsinden kredilerle oluyor. Bu bağlam da neler söylersiniz? Bir risk görüyor musunuz 2017'de?

        REKLAM

        Bu Türkiye'nin yapısal problemlerinden bir tanesi bildiğiniz gibi. Türkiye'deki şirketlerin 200 milyar doların üzerinde bir açık pozisyonu var ve özellikle TL'deki faizlerin yüksek olmasından dolayı Türkiye'deki şirketler döviz borçlanmayı tercih ediyorlar. Türkiye'de yapılan alt yapı yatırımlarının, proje finansmanlarının çoğuna baktığımız zaman hemen hemen hepsi döviz cinsinden borçlanıyorlar. Burada tabiki farklı işlemlere, farklı şekilde bakmak lazım. Bazı projelerin aynı zamanda döviz getirisi var. Dolayısıyla, orada zaten doğal bir korunma olmuş oluyor. Ama onun haricinde, bazı taraflarda da açık pozisyon var. Bu açık pozisyonun tabiki de detayına da bakmak lazım, bunun ne kadarı kısa vadeli? Ne kadarı uzun vadeli?

        Kısa vade daha fazla risk teşkil ediyor, doğru mudur?

        Kısa vade daha fazla risk teşkil ediyor. Kısa vadeli tarafta o şirketin, o kısa vadeli gelen borcunu karşılıyacak ne kadar kısa vadeli döviz geliri var, o detaylara da bakmak gerekiyor. Bu tabiki bir risk, ama bu yönetebilebilir bir risk. Dolayısıyla, burada şirketlerin bir takım “hedging” enstrümanlarına açık olması lazım. Biz HSBC olarak bu konuda kendimize büyük bir misyon ve görev biçiyoruz. Bu konuda uzman olan arkadaşlarımızı yurt dışından getirip, Türkiye'de bu şirketlere seminerler, çalıştaylar düzenliyoruz. Bu konuda ki farkındalığı ve birikimi arttırıyoruz. O yönde de çok yol kat edildi ama bu Türkiye'de yakından izlenmesi gereken bir risk.

        2017'de bankacılık sektöründe ki riskler neler olabilir?

        2017'de bankacılık sektörünün önündeki en büyük zorluklardan bir tanesi fonlama. Çünkü bankacılık sektöründe mevduat ciddi bir yer teşkil ediyor fonlamasında. Mevduat tabanının büyümediği bir durumda bunun da kredi büyümesine etki edeceğini görüyoruz. Bunun haricinde enflasyondaki ve kurdaki risklere bağlı olarak, Merkez bankası'nın söylemlerinden, Merkez Bankası'nın sıkı para politikasını bir şekilde devam ettiriceğini görüyoruz. Lira'daki oynaklık tüketici güven endeksini ciddi anlamda etkiliyor. Döviz kuru ile tüketici güven endeksi arasında yaklaşık %50 bir korelasyon var. Dolayısıyla oradaki oynaklık tüketici güvenini etkilediği için Ekonomi'nin genelini etki ettiği gibi bankaların tüketici kredilerinin büyümesi üzerinde de bir baskı oluşturuyor. Aktif kalitesi ciddi anlamda izlenmesi ve takip edilmesi gereken bir konu. Bugün ki rakamlara da baktığımızda %3.2 gibi bir rakam var. Kabul edilebilir bir rakam ama ileriye dönük olarak, özellikle bu KGF kredilerinden olan hızlı büyüme sonucu yakından takip edilmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü bir takım yeniden yapılandırmalarda olduğunu biliyorsunuz. Dolayısıyla, o yeniden yapılandırmalar bu rakamlara çok yansımıyor. Fakat o yeniden yapılandırmalarda, o kredilerin vadeleri geldiği zaman, onların nasıl oluşucağı önem arz ediyor. Burada önemli olan Türkiye'nin her hangi bir mali politika gereksinimi olmadan sürdürülebilir büyüme yoluna bir şekilde girmesi ve devam etmesi gerekiyor. İlk çeyrekte gelen büyüme rakamlarıda bu konuda umut veriyor. Dolayısıyla, bunların yakından takip edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

        REKLAM
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ