Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ekonomi İş-Yaşam Röportajlar Ebru Uygun Bloomberg HT'de soruları yanıtladı - İş-Yaşam Haberleri

        Öncelikle TOÇEV'in hikayesini dinleyelim.Böyle bir fikir nasıl geldi, motivasyonunuz neydi? Nasıl kurdunuz?

        Çocuklar.. Çünkü hep ben şey düşünüyordum, ufaklığımdan beri şanslıydım,iyi bir aileye sahiptim çok şükür, iyi bir öğrenciydim ve okuma hakkı verilmişti bana.Ama benim o dönemlerde çocuklar beşinci sınıftan sonraya çalışmak zorunda kalabiliyorlardı veya okula gidemiyorlardı ekonomik şartlardan dolayı ve bunu çok etkiliyordu açıkçası ama bunun yolunu ben bilmiyordum ne yapacağımı bilemiyordum daha doğrusu. Yurtdışında okudum, okurken bir kurumda çalıştım internasyonel bir kurumdu, vakıftı ve oraya özellikle Türkiye’den gelen Güney Afrika'daki çocuklara destek, yardım beni çok etkiledi. Neden Türkiye’de bunun aynısını yapmıyorum? Heyecan doldu içime ama 23 yaşındaydım bitirdiğimde üniversiteyi ve babama gelip ben vakıf kurmak istiyorum baba dediğimde, “yok kızım bu yaşta olmaması gerekiyor” dedi.

        REKLAM

        Çok genç yaşta 23 yaşında kurmuşsunuz...

        Ama iyi ki o yaşta kurmuşum, iyi ki babam çok fazla destek vermemiş ilk başlarda. Hep onu söylüyorum çünkü çok ciddi bir motivasyondu. Çocukları ilkokuldan alıp, lise sonuna kadar bütün imkanları sağlayarak okumalarına destek vermeye çalıştık. Arkadaşlarımı bir araya getirdim, ben böyle bir şey yapmak istiyorum dedim. Sağolsun 10 tane arkadaşım bana el attı, daha sonra babamın çok yakın bir arkadaşı ele aldı ve onun çevresinin desteğiyle vakıfı gerçekten ismiyle beraber kurduk 94 yılın sonunda. Ama ben 94 yılının haziran ayından itibaren çalışmaya başlamıştım zaten çocuklarla ilgili.

        International da bir başarı elde ettiniz...

        Yani çok ciddi bir ödül aldım, 27 yaşındayken aldım. Junior chamber international bir ödüldü. Çünkü çok genç yaşta bu işe soyulan ve çocukların eğitimi için uğraşan kişi olarak. Tabi o zamanlar pek anlamadım ama 2010 yılına gelince “Eisenhower Fellow” seçildiğimde ki ilkini Türkiye’den 9’ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Almış. Bende 41’nci kişiydim, Sivil Toplum Kurumu başkanı olarak seçiliyor olmam beni çok heyecanlandırdı. Çünkü o 20 yıllık serüvende ilk on yıl çok zordu, Türkiye’de genç bir kadınsınız, çocuklar için uğraşıyorsunuz, vakıfı ve sivil toplum kuruluşunun ne olduğunu anlatmaya çalışıyorsunuz, önce kendinizi anlamaya çalışıyorsunuz

        REKLAM

        Her türlü zor şartlar yani, kadın olmak genç olmak...

        O da çok büyük bir etkendi ama şimdi çok şükür daha farklı bir noktadayız, yaptığımız işten çok büyük bir gurur duyuyoruz. İyi ki yapmışım iyi ki 23 senemi ayırmışım. Çünkü babam bana 40’lı yaşlarına gelince yaparsın kızım demişti. Şimdi 5 Milyondan fazla çocuğum var.

        Eisenhower Fellow'sunuz, bütün dünya çapında 1600 kişi var değil mi?

        1700 kişi olduğunu tahmin ediyorum, bende o insanların arasındayım. Birde sivil toplum kurumu başkanı olarak seçilmek çok farklı, çünkü finansçı, bankacı veya siyasetteki insanlar veya çok farklı alanlardaki insanlar seçiliyor. Dünyada ise sivil toplum kuruluşundan ise 4-5 kişi seçildi.

        İlk Türk sizsiniz galiba?

        Sivil Toplum kuruluşu olarak bendim evet. Genelde çok başka alanlarda çalışan insanları seçiyorlar, o yüzden bana ilk teklif İpek hanımdan gelmişti. İsmail Cem’in kızından.. İlk olarak inanamamıştım sahiden seçilecek miyim diye, tabi ki uzun bir süreç yaklaşık bir yıl kadar, önce yazılı bir çalışması daha sonra mülakatı var. Tabi oraya gitmek benim ufkumu çok açtı, iki ay boyunca Amerika’da kaldım ve bütün sivil toplum örgütleri ve CEO’larıyla tanıştım. Onlardan aldığım birikim doğrultusunda 4’üncü kitabımı yazdım Türkiye’ye gelince zaten. Çünkü bir sivil toplum örgütü kurmak onun varlığını sürdürmek onun mali tarafını düzenlemek ve ayakta tutabilmek ayrıca saygınlığını korumak bunlar gerçekten kolay şeyler değiller baktığınız zaman.

        REKLAM

        STK’ların yapısına ve Türkiye’deki geleceğini soracağım ama onun öncesinde projelerinizden bahsedelim çünkü önemli projeler var. “Ben Özgürüm” projesi dikkatimi çekti. Ondan bahsedelim ama 2016’da neler yapıldı? Bu kapsamda neler yapıldı? 2017’de yeni hedefler ve projeler var mı? Nelerin üzerinde duracaksınız?

        Zaman geçtikçe çocuklarla hangi alanlara gitmeniz gerektiğini sizde öğreniyorsunuz, örneğin ilk önemli projelerimizden bir tanesi yaşasın okulumuzdur adı altında okul onarımlarıydı. Çünkü çocuklar sağlıklı şartlarda eğitim alamıyorlardı. Her şeyi devletten beklememek için sivil toplum örgütü var, devletlerle kurumlarla basınla iş birliğiyle beraber bunu büyütüyorsunuz ve çoğaltıyorsunuz. Zaten bunun ilklerine imza atan kurumlardan bir tanesiyiz biz. Bu beraberliği korumak için yani bakanlığı kurumu basını yanınıza alıyorsunuz ve hep beraber bir birliktelik oluşturuyorsunuz. Bütün projelerimiz Milli Eğitim Bakanlığı ile “Özgürüm projesi” ise Adalet Bakanlığı ile ortak yürüttüğümüz bir projeydi. Çünkü onların sayesinde cezaevlerine ve daha büyük alanlara girebiliyorsunuz. Özgürüm projesi çok önemliydi, beni çok heyecanlandırmıştı anlatırken bile heyecanlanıyorum, çünkü ilk defa öyle bir alana girdik adalet bakanlığı zaten çok güzel çalışmalar yapıyor çocuklar ve oradaki kişiler üzerine, bana bir mektup gelmişti gazeteci hanımdan, neden orada doğan çocuklara bir şey yapmıyorsunuz TOÇEV olarak diye, oradan biz çok etkilendik ve üzerinde 3-4 yıl çalıştık. Sponsor bulmakta çok zorlandık Avrupa birliği sivil toplum diyaloğu platformundan aldık bu desteği yani Türkiye Cumhuruiyeti ve Avrupa birliğinden geldi bu destek. Onlarla beraber cezevine giriyoruz ve 0-6 yaş arası çocuklarımızın motor, duyu yeteneklerini psikolojik gelişimlerine destek vermek istiyoruz. Esas önemlisi ise anneler, çocuklarıyla nasıl doğru diyaloğa girebileceklerini anlatıyoruz.

        REKLAM

        Çünkü, şartlar ve alanlar çok kısıtlı. Orada ellerinde bulunan materyallerle çocuklarıyla nasıl doğru bir iletişim sağlayabileceklerini anlatmaya çalışıyoruz. Aslında annelere anne olduklarını hatırlatıyoruz. Koruma ve infaz memurlarına da özellikle farklı bir eğitim yapıyoruz. Kriz, stres yönetimi, çocuklarla girecekleri diyaloglar üzerine. Gerçekten çok heyecanlı ve çok ciddi bir projeydi. 500 tane koruma ve infaz memuruna 810 çocuk 1020 anneye ulaşıldı. Bu projenin devam etmesi için çaba gösteriyoruz, yeni bir başvuruda bulunacağız. Buradan da duyurabiliriz ilgilenen kurumlar olabilir. Çünkü proje çok başarılı gitti, bilimsel olarak çalışmaları yapıldı ve kitaplaştırmak için çalışmalar yapılıyor. Çünkü psikolog arkadaşlarımız ÇADEM’den çalışma arkadaşlarımız bizlerle birlikteydi. Bunlar çok önemli ve gönüllü çalışan kişiler. Onların çalışmalarıyla bilimsel olarak da açıklamaya çalışacağız. Devam edecek projelerimiz olacak.

        “Benim Ailem” adlı çok güzel bir projemiz daha var, yine özel bir kurumun sponsorluğunda sürdürdüğümüz bir proje. Genellikle büyük projelerde partnerlerimiz oluyor ya international çalışan ya ulusal çalışan kurumlarla beraberiz. Yanımızda da muhakkak Milli Eğitim Bakanlığı oluyor. Çünkü bakanlıkla beraber çok daha fazla kitleye ulaşıyoruz. Esas amaç yaptığınız işle farkındalık yaratabilmek. Siz eğer farkındalık yaratarak sürdürülebilir hale getiriyorsanız o zaman gerçekten o projede başarılısınız demektir. Bizde TOÇEV olarak ne eksikse çocuğun gelişimi için ne gerekiyorsa çocuğun vizyonunu açabilmek hayal dünyasını genişletebilmek için sürekli Milli Eğitim Bakanlığı ile oturuyoruz. Bakanlıkla yürüttüğümüz “Ben Ergenim” projesi mesela önemli bir projeydi. Ergenlik üzerine yaptığımız bir çalışmaydı, öfke kontrolü… Bakanlık siz bunun üzerine yoğunlaşın biz farklı çalışmalar yapıyoruz ergenlik üzerine dedi. Esasında öfke kontrolü çok ciddi bir ihtiyaç, biliyorsunuz ergenlik çok önemli bir dönem. Yani bu dönemi doğru atlatamazsanız duyguları bastırırsanız çocukta yetişkin olduğunda farklı reaksiyonlar verebiliyor maalesef. O yüzden o hormonal dönemin normal olduğunu anlatabilmek gerekiyor bu da yine psikologlarımızla birlikte okullarda bir hafta boyunca kalarak üç hafta boyunca ara ara şeklinde 3 yıl boyunca sürdürdüğümüz bir projeydi. Geçen yıl 2016’nın sonunda noktalandı. Onunda devamında kitabı çıkıyor. Ergenlerle yaptığımız, kendi ağızlarından bir röportaj yaparak kendi yaşadıklarını anlatmalarını sağladık.

        REKLAM

        Peki, yeni projeler?

        “Benim Mahallem” adıyla devam eden bir projemiz var, “Hey Genç” adıyla obeziteyle alakalı bir projemiz olacak, yine bir kurumla beraber ortak yürüttüğümüz bir proje. Bir ilaç kurumu, beraber gerçekleştirdiğimiz 3’üncü proje, 2007 yılından beri proje yapıyoruz. Özel sektör ve bakanlık her projede partnerlerimiz. Bu kurumlarda bize başvurarak proje istediklerini dile getiriyorlar., yani çalışma sistemi genellikle öyle oluyor. Uygun bir projemiz varsa sunuyoruz. Obezite tüm dünyada ciddi bir problem ve çocukların spora yönlendirilmesi sporun çocuğun hayatında ne kadar önemli olduğunu ve çocuğa yapacağımız aktivitelerle bunları anlatmaya çalışıyoruz. Çocukları aktiviteye tiyatrolarla sokmaya ve anlatmaya çalışıyoruz. Veya enteraktif olarak çocuğu olayın içine sokmaya çalışıyoruz, yani sadece anlatıp bırakmıyoruz. Yaptığımız projeler üzerinde 2-3 yıl çalışılmış, provası yapılmış pilot uygulaması yapılmış ondan sonra gündeme gelmiş çalışmalardır.

        REKLAM

        STK’lar Türkiye’de yeteri kadar kendilerini gösterebiliyorlar mı? TOÇEV ayrı bir konu çünkü siz artık oldukça fazla bilinirliğe sahip bir derneksiniz.Genel olarak STK’lar ne kadar destek alıyorlar?

        Benim 23 yıllık bir geçmişim var, eski halini ve yeni halini iyi biliyorum. Şu anda yeterli derecede değil, daha hala STK’nın ne anlama geldiğini ve bizimle çalışmanın nasıl bir farkındalık yaratacağının farkında değiller. Halkta tam değil kurumlarda değil, eskiye nazaran inanılmaz bir pozitif ilerlemede göz ardı edilemez. Artık sivil toplum örgütlerinin de bunları doğru anlatabilmesi gerekiyor. Bizlerde de problem olabiliyor. Çünkü bizler neden varız? Devletle, halkla beraber iş birliğinde olmalıyız., çözüm getirmeliyiz. Sorunları halktan alıp tekrar halkla beraber çözüme gitmeliyiz. Esasında biz bir köprüyüz bu bağlantıyı sağlamamız gerekir. Şuan da beni en çok heyecanlandıran konulardan birisi genç insanların STK çalışmak istekleri, bize başvuruda bulunuyorlar. Alanlar açıldı artık, üniversitelerde alanlar, eğitimler ve sertifika eğitimleri var. Bunlar bizim zamanımızda olan şeyler değil sadece seyrederek öğrenebiliyorduk. Ben sadece farkındalık yaratmak istediğimi biliyordum. Benim hayalim 5 çocuğa defter kitap götürmek değildi, ciddi projelerle ses getirmeyi hayal ediyordum. Ama bu noktada olacağını bende tahmin etmiyordum. Zaman içinde öğrendim, 2000’li yıllarda UNİCEF ile çalıştım, onlardan birçok şey öğrendim. Esasında sivil toplum örgütü ile birlikte olmak bir kurum için çok büyük bir artı.

        REKLAM

        Şu anda kurulan STK’lar geçmişte kurulanlara göre çok daha şanslı diyebilir miyiz? Çünkü bilirlik arttı, eskiden daha zordu mücadele açısından da...

        Şu anda firmalar sivil toplum örgütleriyle çalışma yanlısı. 2006 yılını hatırlıyorum da kapı kapı dolaşarak anlatmaya çalışıyordum. Bu reklam aslında in-direkt reklam hatta daha faydalı. Ama şimdi öyle değil, artık PR şirketleri çok daha bilinçli, sivil toplum örgütleri nasıl çalışması gerektiğini çok daha iyi biliyor. Sivil toplum örgütünün o dengeyi çok iyi sağlaması gerekir çünkü biz siyaset üstüyüz. Herhangi bir etik gruba ait olamayız. Halkla beraber olmalıyız, bu çizginin her zaman korunması gerekiyor.. Açık olmamız gerekiyor, rekabet yapamayız. Rakibimiz olamaz çünkü hepimiz aynı hedefe yürüyoruz. Bu çizgileri doğru kavramamız gerekiyor. Eskiye oranla daha fazla verimlilik var. Bize yaklaşım çok daha iyi.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ