Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ekonomi Para Fenerbahçe ne zaman şampiyon olur? - Makro Ekonomi Haberleri

        2001 krizinin en zorlu günlerinde Babası Ayhan Bey hayata gözlerini yumduğunda henüz 37 yaşındaydı. 'Bu yükün altından kalkamaz.' diyenlerin yanıldığını gösterdi zaman. Doğuş Grubu onun kaptanlığında bugün 25 bin çalışanıyla finanstan medyaya, otomotivden inşaata geniş bir yelpazede ülke ekonomisine katkı sağlıyor.

        Zaman Pazar'da bu Ayın Konuğu olan Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, Türkiye'nin İran, Irak, Suriye ile yakınlaşmasını 360 derece açılım diye nitelendiriyor. Krizde Avrupa’da maliyetlerin daha da arttığına işaret ederken de "Türkiye bölgede abilik rolü üstleniyor artık. Bu konumumuz AB'nin gözünde bizi daha değerli hale getirdi" ifadelerini kullanıyor. Ergenekon Davası'nın Türk tarihine olumlu bir süreç olarak geçmesini temenni eden Şahenk, küresel krizden Türkiye'nin krizden az etkilendiği görüşünde. Başbakan Erdoğan'ın 'bizi teğet geçecem' sözünü de bulunduğu mevki gereği isabetli buluyor: "Bırakın o mevkiyi, bir kurumun başındaki insan dahi ekibini topladığında kötümser tablo çizerse olmaz. Bu sözde liderliğin getirdiği bir motive etme cesaret verme de var." Şahenk, medya denince yazılı basını esas aldığını belirterek, "Bizim arkadaşlara sizin yaptığınız televizyonculuk diyorum. Radyolu dergili" dedi. Fenerbahçe'nin şampiyon olacak mı? sorusuna ise "Bu yaz yine şampiyon olur" şeklinde esprili bir dille cevaplandırıyor. Daha önce günde 8 kutu kola içtiğini, ancak bitki çayına yöneldiğini aktarırken, müzikte çok geniş bir yelpaze çiziyor. Zeki Müren, Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur ve Müslüm Gürses'in yanında sufi müzik de favorileri arasında. Şahenk, makine koleksiyonu yapacak kadar da fotoğrafa merak duyuyor. İşte Şahenk söyleşisinde öne çıkan konular…

        -Maçlara gidebiliyor musunuz?

        Gidiyoruz hafta sonları.

        -Fenerbahçe maçlarına, bu aralar üzülüyor olmalısınız...

        Vallahi üzüldüğümüz doğru, ama gelecek sene için umutlarımız artıyor. Biz her halde bu yaz yine şampiyonuz. Hep öyle diyoruz.

        -Bu yaz?

        Fenerbahçe her yaz şampiyondur.

        -Türkiye'nin zenginliği olarak görülmesi gereken kültürel, etnik, dini renklilikler yer yer gerilim için kullanılıyor. Bunları aşabileceğimizi düşünebiliyor musunuz?

        Kuşkusuz. Her bilinmeyenin arkasında kuşku vardır. O bilinmeyen açıldıkça, şeffaflaştıkça, güven oluştukça değişir. İnanın, bu iş dünyasında da bölye, sosyal hayatta da. Bunu için iletişim çok önemli. İnanın, yaşamadan olmuyor. Bunu biraz zamana bırakmak lazım. Daha fazla sinerji kurmamız lazım. Türkiye'nin çok önemli bi yapısı var. Bu yapı içerisinde Türkiye her şeyi aşacaktır, yeter ki biz kolkola girmeyi bilelim. Bunun bize ne kazandıracaklarının farkına varalım. Bazen bu farkındalıklık zaman alır. Toplumun demin de bahsettiğim tartışma ve paylaşmayı öğrenmesi lazım. Kolay değil. Kızıma bakıyorum okulda ve sınıfta. Kendimi düşünüyorum Ankara Çankaya İlkokulu'nda benim sınıftaki halime. Ben folklor oynadım; hem Kars hem Elazığ'ı oynadım. 19 Mayıs müsamerelerine bile çıkmıştım, orada bile tutuktuk. O gün kızımın bir tiyatrosunu seyrettim. Çok müthiş açılıyorlar. Sağlıklı kullanıldığı zaman müthiş bilgi birikimi olan internet var. Uydudan dünyayı seyrediyorlar. Türkiye tutulamayacak bir ülke. Tabii ki inişler çıkışlar olacak, çünkü yalnız yaşamıyoruz, Türkiye'nin de bir mahallesi var. Büyük mahalle dünya. Artık ekonomi olarak, ulaşım olarak, birçok şeyiyle bölgenin önemli merkezi. Ama petrol fiyatlarından, yurt dışındaki siyasi ilişkilerden Türkiye'nin etkilenmemesinin imkânı yok. Onun için aynı hızda ve aynı yolda gidemeyiz. Bazen duraklarda durmanız gerekiyor.

        -Çok iyimser olduğunuzu söylüyorlar bu konularda...

        Öyleyimdir. Çünkü insanlara çok inanan biriyim.

        -ABD Başkanı Obama'nın Türkiye ziyaretini eleştirenler de var. Övenler de... İki yıl Türk Amerikan İş Konseyi Başkanlığı yapmıştınız. Size göre ziyaretin bugünden fark edemediğimiz ne tür sonuçları olacak? Ufuktaki gelişmeler açısından verdiği mesajları nasıl yorumlamalıyız?

        ABD Başkanı Obama'nın ziyareti ABD'nin Türkiye ve bölge ülkeleri ile olan ilişkilerinin kuvvetlenmesi adına çok önemliydi. Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin seyri son 5 sene içerisinde değişti. Daha çok savunma ve askeri ilişkileri temel alan geleneksel anlayışın yerini ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesiyle çok yönlü ve çeşitli faktörlerin etkilediği bir anlayış aldı. Türkiye'nin dış politika anlayışı ile yeni ABD hükümetinin 'soft power' önceliği birbirine paraleldir. Bu anlamda Türkiye ABD için bölgede bir aracı/arabulucu rolü üstlenmektedir. ABD Başkanı Obama Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki konuşmasında ABD dış politikasına dair mesajlarını paylaştı. Önceki yönetimler ile kıyaslandığında diyalog ve müzakere odaklı bir yöntem izleyeceği anlaşılmakla. Bir de unutmayalım ki, ABD dış politikaları uzun vadeli ve bireylerden bağımsızdır. İnanıyorum ki, ilgili makamlarımız tarafından Başkan Obama'nın vermiş olduğu mesajlar milli menfaatlerimiz çerçevesinde en doğru şekilde değerlendirilmektedir.

        -NATO Zirvesi'ndeki Rasmussen vetosu ile Başbakan Erdoğan'ın Davos'taki çıkışı Türkiye'yi batıdan koparır mı? Siz nasıl değerlendirdiniz dış politikadaki son gelişmeleri. Yeri gelmişken AB'nin yer yer Türkiye'ye dönük çifte standart uyguladığı görüşlerine katılıyor musunuz? Kıbrıs Rum Kesimi'nin Kıbrıs sorunu çözülmeden üye kabul edilmesi NATO'daki tartışmaya bile üyeliğiniz sıkıntıya girer tehdidi ile karşılık verilmesi gibi...

        Türkiye'nin gerek Batı'yla olan ilişkileri gerekse bölgedeki önemi son altı senedir sürdürülen komşularla iyi ilişkiler, artan ticaret potansiyeli ve konumundan kaynaklanan doğal avantajının ön plana çıkarılması sayesinde giderek artmıştır. Ekonomik gücü, genç nüfusu ve medeniyetler arasında köprü işlevi gören sosyal ve kültürel özellikleri ile ülkemiz bölgede stratejileri şekillendiren, dengeleri oluşturan ve gözeten, bölgedeki ülkeler için ağabey pozisyonunda bulunan, rol model oluşturan bir devlettir.

        Nisan ayı içinde gerçekleşen G-20 ve NATO Zirveleri ile AB-ABD ve Türkiye-ABD ikili görüşmeleri de bu durumu teyit etmiş, Türkiye'nin başta bölgemizde olmak üzere dünyada oynadığı rolün önemi bir kez daha vurgulanmış, Türkiye dış politika anlayışıyla bölgede güvenilir bir aktör olduğunu kanıtlamıştır. Başkan Obama'nın ilk ikili dış ziyaretini Türkiye'ye yapmış olması, Türkiye'nin Batı dünyasından kopmadığını, aksine, ülkemizin Batı dünyasında jeo-stratejik önem sahibi laik bir demokrasi olduğunun altını çizmektedir. Türkiye-AB müzakere sürecinin ivme kazanmasına eş zamanlı olarak AB'nin de kendi içinde yenilenmesi, dinamikleşmesi ve genişleme politikasını belirginleştirmesi gerekmektedir. NATO, AB ve BM farklı amaç ve gündemlere sahip oluşumlardır. Bu oluşumların birkaçına birden üye olan ülkeler, farklı amaç ve gündemleri birbirine karıştırmamalıdırlar. Kıbrıs konusu her iki tarafın da üyesi olduğu ve sürecin başından beri her aşamasında tartışıldığı platformda çözüme kavuşturulmalıdır ki, kanaatimce bu bağlamda Birleşmiş Milletler en doğru platformdur.

        -Küresel krizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

        Bu krizi analiz etmek için dünya makroekonomisini, piyasaları iyi bilmek lazım. O piyasalardaki yatırımcıları bilmek lazım ve bunların nasıl bir birini etkilediğini iyi bilmek lazım. Türkiye son 10 senede nereden nereye geldi. İskemlesi çekildi, oturdu, sonra ayağa kalktı. Büyük resmi gördüğünüz zaman, krizin ne kadar derin olduğunu gördüğünüz zaman, Türkiye'nin bundan ne kadar etkilenmesi gerektiğinin hesabını yapabiliyorsanız. Türkiye, aslında son 5-6 senede bu değişimleri yapmamış olsaydı, sağlıklı bir bankacılık sektörü olmamış olsaydı, yeniden kendisini yapılandırmış, bilançosu daha güçlü şirketleri olmamış olsaydı, 2001'deki Türkiye olsaydı, bugün herhalde konuşulan ülke olmazdı.

        -IMF reçetesi kurtardı deniliyor...

        Tamam, bir reçete yazıldı, biz imzayı attık, ama bunu uygulayan kim? Herkes. Buna destek veren kim? Türkiye Cumhuriyeti'nin halkı. Bakın, Uzak Doğu'da, çok daha derin krizlerde mağazalar yağmalandı. Hamdolsun, Türkiye'de bir sağduyu var, değişik bir aile yapısı var. Ailesi yapımız çok daha önemlidir. ABD'ye bir çok insan işinden olmuş, dönecek bir ailesi yok. Bizde böyle birşey olsa ailemiz akrabalarımız kucak açar. Türkiye'nin bazı değişik özellikleri var. Bu krizden Türkiye çok fazla etkilenmemiştir. Hayata dikiz aynasından bakmamak lazım, ileri bakmak lazım. Tabii ki, şimdi alınan bazı kararlar var, açıklanan paketler var. Bunlar alınırken Türkiye'nin gerçek problemini analiz etmeliyiz. Bugünkü konyöktürde herşey güzel giderken dahi eksiğimiz ne diye bakmamız lazım. Daha fazla üretmeliyiz, 'Bölgeye daha fazla neyi satabilirim'i görmesi gerekiyor. Bölge insanlarının ülkeye gelip hizmet almasını teşvik etmeliyiz. Türkiye toprağıyla çok bereketli bir memlekettir. Tarım sanayileşmeli, turizm gelişmeli. Nano teknolojilerden konuşuluyor, ama daha oralara gitmeden bizim yapabileceğimiz rekabet avantajımız olan çok daha basit işler var.

        Bundan sonra neler yapılmalı?

        Orta vadeli planının yanında piyasalarda güven sağlanmalı. Ben memleketime güveniyorum. Ama yurt dışındakinin bakış açısını da biliyorum. Çünkü biz de yurt dışında başka bir memlekete gittiğimiz zaman bazı kriterler var, aynılarını da onlar bize uyguluyor. Şimdi bu anlamda genel devlet bilançomuzun içindeki gelir ve gider kalemlerdeki değişimlerden dolayı bir de finansal açığımız çıkıyor. Bunların da yerine getire bilmesi bir IMF anlaşması artık mecburiyettir. Tabii kapalı kapılar arkasındaki neler uygulandığını, taktiklerini bilemiyoruz, ama en iyi şekilde bunun da yapılacağına ben şahsen inanıyorum. Bu da yapıldıktan sonra belirli bir büyüklük olacağı için finansman konusunu da rahatlatacaktır, bir de Türkiye'nin şu kriz ortamında güvenin artması için IMF'ye ihtiyacımız gözüküyor. Sonra ne olacak? Yavaş yavaş dünyayla beraber bu iş düzelecek, çok samimi söylüyorum.

        Kriz ne zaman biter sizce?

        Tabii bunun ne kadar süreceğini söylemek, işte geldik artık şunun şurasına demek bence hatalı olur. Fakat bir problem düşünün, sadece sizin probleminiz, o zaman çok ürkmek lazım. Bir problem ki bütün dünyanın problemi, o zaman rahat olmak lazım. Çünkü o problemi çözmek için bir çok kişi çalışıyor. Müthiş şekilde ‚Uzun süre enflasyonsuz yaşayalım, belli bir parasal disiplinde yaşayalım' diyen ülkeler dahi acayip para basılıyor. Şimdi, bizim TL'de bir problemimiz yok, problemimiz döviz problemidir. Bu da IMF ve biraz da piyasanın açılması ile giderilecek. Şimdi bu tedavi başlandı. Siz de takdir ederseniz ki, antibiyotiği aldığınız an hastalık geçmiyor. 5-6 gün üst üste almanız gerekiyor, sonra vücut düzeliyor. Bence dünyada piyasalara doğru ilaçlar verilmiş durumda. Artık işin kötüye gitmeyeceğini insanlar görmeye başladı. Çünkü bunun Çin'deki ve Uzak Doğu'daki rakamlarını görmeye başladık. Hiç olmazsa iniş o derin çizgisinin yeri yavaşlamaya başladı. Bence 2010'un sonundan itibaren dünya artı büyümeye devam edecek. Ama çok düştük, onun için de artı büyümeyi de çok görmemek lazım. Ama 2009'u dünya genelinde eksi görüyorum.

        Hükümet bütçe hedeflerini revize etti...

        Hükümetimizin rakamları değiştirmesi iyi olmuştur. Tabii çoğu dostumuz şunu söyleyebilir, işte bu daha da kötü olabilir, daha da iyi olabilir. Ama bu rakamlar çerçevesinde IMF ile stand-by anlaşması yapılacağı için bekleyip görmek lazım. Ama eksi büyüme 3 de olsa, 4, 5 de olsa en önemlisi istihdamdır. Burada maalesef çok yapılabilecek birşey yok. Çünkü bunun belirli bir yüzdesi dünyaya paralel. Belirli bir yüzdesi de bizim elimizde. Bunu daha rahatlatabilmenin yolu kamu harcamalarını daha fazla kesime ulaşacağı şekilde organize etmek.

        -Alışveriş çeki gibi mi?

        10-20 lira cebinize koyup harcayın deme yerine, ekonomide belirli zincirleme refah sağlayacak yatırımlar bana göre daha doğru. Altyapı yatırımı gibi. Amerika'da bile bugün bunlara çok önem verilmeye başlandı. Bu ateşi olabildiğince indirir, ama ondan sonra öyle bir dünyaki son 7-8 seneyi nasıl beraber güzel şekilde yaşadıysak, bunun acısını da beraber yaşayacağız. Burada kurumların çok iyi değişim yapması lazım. Risk ve likidite yönetimi çok iyi yapılmalı. Olabildiğince negatif konuşmalardan kaçınmamız lazım, samimi olunması lazım. Ekonomi çok piskolojik ve sosyolojik bir sistemdir. Beklentiler çok önemli.

        -Tam bu noktada Başbakan'ın 'Hamdolsun, kriz bizi teğet geçti' sözünü nasıl yorumluyorsunuz?

        Tabii gerçekçi olmak her zaman çok önemli. Ama takdir edersiniz ki, bir kurumun başındaki insan dahi ekibini topladığı zaman çok da ümitsiz tablo çizerse olmaz. Bir de liderliğin getirdiği bir vasıf var; motive etme, cesaret verme. Ama bunun yanında da insanlar çok akıllı. Bu problemli dönemde onlara neler yapabileceğini açıklamak. Zannediyorum, bu dönemdeki yapılacakların açıklanmasında biraz eksiklikler oldu. Biraz da olayın Avrupa'sını Amerika'sını gördüğümüz için, orada çok saydığımız, çok büyük kitaplarını okuduğumuz, kapısından ceketimizi ilikleyerek içeri girdiğimiz bürokrasinin de bu krizi görmekte ve önlem almakta, bırakın bunları, teşhis bile etmekteki zaman kayıpları herkesi şaşırtmıştır. Bu, dünyanın belki de küreselleşmeye dönük bir değişimi yapması gereken bir dönemin göstergesi. Yani, küreselleşmeye uygun şekilde kapitalist dünya kendini yeniden organize edememiş. Bunun göstergesi. Açıklar var. Mesela hedge fonlar. Bunların büyüklüğü ne kadar, kimse bilmiyor.

        -Küresel kriz, Doğuş Grubu'nu nasıl etkiledi? En son grubun amiral gemisi otomotiv grubundan (2008 bilançosunda) 110 milyon TL zarar açıklaması geldi. Krize karşı nasıl tedbirler aldınız grupta? İstihdam kaybı oldu mu? 2009 bütçesini nasıl belirlediniz? Büyüme hedefinden daha çok mevcudu koruma üzerine kurulu bir bütçeniz görünüyor. Acaba bu da mı iyimser kalacak?

        Kriz süreçlerinin çok iyi değerlendirilmesi ve planlanması gerekmektedir. İçinde bulunduğumuz kriz ortamını yakından takip etmekteyiz. Doğuş Grubu olarak, değişimlere ve kriz ortamına karşı hazırlıklı olmak için bütçe, planlama ve maliyet yönetimi süreçlerini sürekli olarak geliştirerek daha dinamik şekilde yönetmekteyiz. Bu yaklaşımların katma değerini içerisinde bulunduğumuz kriz ortamında çok daha fazla hissetmekteyiz.

        Doğuş Grubu olarak insan kaynağına ve teknolojiye yaptığımız sürekli yatırım, markalaşma ve hizmet kalitesine verdiğimiz önem ile bu kriz sürecini de en iyi şekilde yönetmek için özen gösteriyoruz. Her türlü olumsuz koşulda dahi hizmet kalitemizden ve müşteri memnuniyetinden ödün vermemeyi temel ilkemiz olarak benimsedik. Çünkü özellikle kriz dönemlerinde müşterilerimizle kurduğumuz güvene dayalı ilişki ve bağlılığın kalıcı olacağını ve uzun dönemde çok önemli rol oynayacağını biliyoruz. Bu çerçevede, biz kısa dönemden ziyade uzun dönemli gelişmelere odaklanıyoruz.

        Kriz döneminde, kısa vadeli kararlarımızda temkini elden bırakmamakla birlikte orta vadede sektörlerimizin her birinde ilk üçte olmak ve Grup olarak bölgesel liderlik hedeflerimizi koruyoruz. Bu çerçevede, kriz nedeniyle bazı yatırım planlarımızın ertelenmesini ve özellikle nakit yönetimini gündemimizin üst sıralarına almakla beraber orta vadede büyüme ve karlılığın ancak verimlilik artışı ile mümkün olacağını biliyor ve bu konudaki çalışmalarımızı da sürdürüyoruz.

        Otomotiv sektörü ekonomik konjonktüre en duyarlı sektörlerden biridir. 2008 yılı Ekim ayından bu yana ülkemizde etkilerini iyice hissettiren ekonomik durgunluk otomotiv sektörünü de derinden etkilemiş ve daralan pazar Doğuş Otomotiv'e de yansımıştır. Ancak nakit akışı yüksek bir şirket olarak faaliyet karlılığımızı korumaktayız. Bu çalkantılı pazar koşullarında da müşterilerimize en iyi hizmeti sunabilmek için çalışmalar yapıyoruz. Krizin şirket içindeki etkilerini azaltmak için çeşitli tedbirler alarak maliyet kontrolü ve operasyonel giderlerde verimlilik sağlamayı başardık. Şu anda içinde bulunduğumuz finansal kriz nedeniyle kısa vadeli iş planlarımızı revize ettik. Hedefimiz; bu ekonomik krizi 'minimum hasarla' tüm şirket ve iştiraklerimizde en iyi şekilde yönetmektir. Ancak bu revizyonlar uzun vadeli stratejilerimizi değiştirmeyeceği gibi, Doğuş Grubu'nun geleceğe dönük projelerini sağlam adımlarla hayata geçirmesini sağlayacak rotayı çizecektir.

        Kriz döneminde Doğuş Grubu bünyesinde önemli bir istihdam kaybı yaşamadık. Şirketlerimizde düzenli olarak yapılan norm kadro çalışmalarına paralel olarak yeniden yapılanma süreçlerini değerlendiriyor ve insan kaynağımızı kuvvetlendirmek ve etkin çalışmayı sağlamak için sürekli düzenlemeler yapıyoruz. Bu sayede kriz dönemlerinde daha hazırlıklı oluyoruz.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ