Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Irak ve Şam İslam Devleti, örgütün iç yüzü

        Nevzat ÇİÇEK / YAZI DİZİSİ 1 / HT GAZETE

        BAŞLARKEN...

        IŞİD’in ilk temelinin atıldığı örgüt “Cemaat el-Tevhid vel-Cihad” idi. Ekim 2004’te “Tanzim Kaidat el-Cihad fi Bilad el-Rafidayn” ya da daha çok bilinen “Irak el Kaide’si” adını aldı. Ocak 2006’da birkaç küçük grupla birleşerek “Mücahidin Şûra Konseyi” oldu ve daha sonra ismi Ekim 2006’da “Irak İslam Devleti” olarak değişti. Nisan 2013’te “Irak ve Şam İslam Devleti” Haziran 2014’te ise hilafet ilanı ile birlikte İslam Devleti ismini aldı. İlk başta önce Irak, daha sonra Irak ve Suriye’nin birleştirilmesi ile “Irak Şam İslam Devleti” oluşturulurken, daha sonra sınırları Irak, Suriye, Ürdün, Filistin ve İsrail olarak belirlendi. “İslam Devleti” ve hilafet mekanizması ile sınırlar evrenselleşiyor, bu aynı zamanda savaşçılarına bir motivasyon sağlıyordu.

        Aslında 2003 yılından itibaren yapılan bir çalışmanın ürünü var karşımızda. Tekfiri bir silah gibi kullanan, ulusal sınırları aşan bir ideolojiyi somutlaştıran, duygusal kopuş yaşayan gençlere ulaşabilen, sosyal medyayı çok iyi kullanan, dünyada iyi örgütlenen ve kendine göre bir İslami anlayışı yaşadığını iddia eden ve bunu yayan bir örgüt bu. IŞİD’in yaptığı hiçbir şey planlanmadan yapılmış değil. Onlar altı aşamalı bir plan çerçevesinde hareket ediyor ve kendilerine inananlara “Bir İslam devleti ve onun uğrunda öldüklerinde cennet” vaat ediyor.

        Okuyacağınız yazı dizisi yaklaşık bir buçuk yıldır üzerinde çalışılan, saha araştırmaları olan, değişik

        zamanlarda bu örgüte katılan ya da sempati duyanlarla yapılmış görüşmelerin yanında özellikle Irak, Suriye, Türkiye ve Tunus’ta derinlemesine yapılan araştırmaların, değişik zamanlarda Somali, Mısır, Bangladeş, Sudan, Pakistan ve Filipinler’de hem saha araştırmaları hem de çeşitli örgütlerle yapılan görüşmelerin yansımalarından oluşuyor...

        Bugün IŞİD’i anlamanın yolu Irak işgali sonrası ortaya çıkan Tevhid ve Cihad örgütünün oluşumu, onun öncesinde de Afganistan ve El Kaide gerçeğini irdelemekten geçiyor. IŞİD, giriş kısmı Afganistan, gelişme kısmı Irak, sonuç bölümü Suriye üzerinden okunabilecek bir örgüt. Sonuç bölümünün Suriye ile sınırlı kalmayacağını, yeni bir “Küresel Cihat ve Hilafet” hareketiyle karşı karşıya olduğumuzu görmemiz gerekiyor.

        İSTANBUL’da hemşeri derneklerinin en önemli vasıflarından biri, düğün ve ölümleri anında nerede olursanız olun size duyurmasıdır. 1990’ların başında Adıyaman’dan göç etmiş ailemin de elektrik, su ve internetten önce ilk yaptığı işlerden biri, hemen hemşeri derneklerimizin bilgi kayıt sistemine telefonu kaydetmek olmuştu. Böylece kim evlenmiş, kim ölmüş hepsini öğrenme şansınız oluyor. Eğer derneklerimizin taziye ilanları olmasaydı belki de özellikle Kürt gençlerinin önce El Kaide’ye sonra IŞİD’e nasıl katıldıklarını bu kadar ayrıntılı öğrenme şansım olmayacaktı. Telefonla vefat ve taziye mesajları ile gelen bilgi aslında IŞİD’in iliklerimize kadar nasıl geldiğinin de habercisiydi. Artık hemşeri bağından dolayı Fatiha okumaya gittiğimiz birçok cenazede “Pamuk toplamaya gider gibi IŞİD’e katılan” gençlerin hikâyelerini dinleyecek, çocuğunu PKK’dan kaybetmiş akrabalarla IŞİD’den kaybetmiş akrabaların arasına ideolojiden ziyade “din bağının” nasıl girdiğini görecek, bu insanların birbirlerine nasıl düşmanca baktıklarına şahit olacaktık. Evet ırkı için yapıldığı söylenen savaş, din için kısmına evrilmişti...

        Bir zamanlar Türkiye’de sık sık anlatılan “Bir oğlu askerde, bir oğlu dağda” söyleminin yerini artık “Bir oğlu IŞİD’de, bir oğlu PKK’da ya da Peşmerge’de” söylemine bırakacağını tahmin etmek hiç de zor değil ve bu yeni durum Kobani başta olmak üzere birçok yerde karşımıza çıkıyor. IŞİD üzerinden yeni bir tehlikenin kapımızı çaldığını, köy odalarında IŞİD örgütlenmesi üzerine yapılan tartışmalarla birlikte görmemiz gerekiyor. IŞİD’e destek verenler ya da vermeyenler gibi bir ayrımdan “Müslüman” ve “mürted” ayrımına giden bir ayrışma, yeni kriz alanı olarak karşımızda. Özellikle Güneydoğu’da IŞİD’in Kobani saldırılarıyla başlayan protesto eylemlerinde IŞİD algısı üzerinden bölgede insanların nasıl kolay hedef yapıldığını gördüğümüzde, IŞİD üzerinden kamplaşmanın nasıl kolaylıkla yapıldığını da anlarız...

        Bütün bunları ve IŞİD’i anlamak için çok uzaklara değil Irak’ın ABD tarafından işgaline bakmamız gerekiyor. “Yeni cihat alanı” olarak öne çıkan Irak ve sonrasında Suriye’de kimin “ne ekip ne biçtiğini” görmeliyiz. Gelin filmi önyargısız başa saralım...

        HEM ABD HEM DE ‘İŞBİRLİKÇİLERLE’ SAVAŞ

        Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesiyle birlikte Türkiye’de özellikle silahlı mücadele yöntemini benimsemiş ve “cihat kültürü” almış kişiler için yeni bir kapı açıldı. Daha önce Afganistan, Bosna, Çeçenistan gibi “cihat bölgeleri”nden farklı olarak Irak coğrafyasında hem ABD’ye karşı savaşılıyordu hem de “işbirlikçi” olarak suçlanan yönetim ve gruplara karşı ciddi bir silahlı mücadele yürütülüyordu. Özellikle Doğu ve Güneydoğu’dan çok sayıda genç, ABD’ye karşı mücadele vermek ve “işbirlikçi” diye suçladıkları yöneticileri devirmek için Irak’a koşuyordu.

        Bu gençlerin hikâyesine Güneydoğu’nun en sakin ama aynı zamanda en dindar olan şehirlerinin başında gelen Adıyaman’dan başlayalım. İstanbul’a göç etmiş Adıyamanlılarda gördüğüm tablo aslında Tunus başta olmak üzere, Irak, Suriye, Türkiye, Üsküp ve daha birçok yerde gördüğüm tablo ile aynı özelliği taşıyordu...

        Adıyaman gibi Osmaniye, Kırşehir, Konya, Sakarya, Ankara, İstanbul, Bingöl, Batman, Van gibi yerleşim alanları da fotoğraf karelerinin diğer yerleri olarak Türkiye’de karşımıza çıkıyordu.

        Güneydoğu’nun en sakin illerinden Adıyamanlı gençlerin Irak’a koştuğunu ancak onların taziyelerinden haberdar olmaya başladığımızda fark ettik. Dernekten gelen her mesajdan sonra gidilen taziyelerde, gençlerin Irak’ta savaşarak “şehit” oldukları anlatılıyordu. Bu gençlerin büyük bir kısmının hemşerilerimizin yoğun olarak yaşadıkları İstanbul Altınşehir’den gitmesi ise dikkatlerden kaçmıyordu. Biz taziyelere gidip gelmeye devam ederken, İstanbul’da Temmuz 2008’de ABD Başkonsolosluğu önündeki polislere saldırı yapılmış ve üç saldırgan hayatını kaybetmişti. Bu üç kişiden ikisinin kimliklerinin Bitlis ve Batmanlı çıkması gözleri tekrar Kürt gençlerine çevirmişti... Peki ne olmuştu da Kürt gençleri o dönemki El Kaide’ye katılmıştı?..

        2008 YILINDAN BUGÜNE DEĞİŞMEYEN MERKEZ: ALTINŞEHİR

        Bu sorunun cevabını 2008 tarihli bir analizimde şöyle belirtmiştim: “El Kaide’nin özellikle Kürt illerinden destek görmesinde iki unsur çok etkili oldu. İlki, Hizbullah geleneğinden gelen ve silahlı mücadeleyi benimseyen örgüt üyelerinin silahlarını yeraltında muhafazaları ve sonrasında ortaya çıkan boşlukta bir kısmının hücre örgütleme yoluna gidip bu hücrelerin “El Kaide Üst Yapısına” dahil olmalarıydı (Zira, dernekleşme üzerinden yasal hareket etmeyi kabul etmediler).

        İkinci önemli unsur ise ABD’nin Irak işgali sonrasında “Cihat” için Irak’a gidip orada savaşan militanların El Kaide’yle temasta olmalarıydı. Bu iki yapıya daha farklı silahlı yapıların eklemlenmesi de El Kaide’nin Türkiye’de büyümesine yol açtı. El Kaide’nin nasıl eleman kazandığına en somut örnek İstanbul’da Küçükçekmece İlçesi’ne bağlı Altınşehir’den Irak’a savaşmaya gidenlerin sayısındaki yoğun artış oldu. Genellikle konfeksiyon işçisi ya da gıda işiyle uğraşan kişilerin büyük bir kısmı, Kürt olmalarına rağmen ‘işbirlikçi’ oldukları savıyla, Talabani ve Barzani’ye karşı El Kaide safında savaşmaktan çekinmiyordu...”

        Nitekim Türkiye’de Hizbullah hareketinden gelenlerin de içerisinde olduğu Mustazaflar Derneği partileşme kararı aldığında, kendisinden kopanların bir kısmının o günlerde Irak yolculuğu başlamış oluyordu.

        Bugün İstanbul Altınşehir gibi birçok yerde IŞİD evlere kadar girmiş. Okuma yazması olmayan aileler, IŞİD saflarında savaşarak ölen çocukların ailelerini ziyaret ediyor, “Oğlunuzla gurur duyun, o şimdi cennette” diyerek bir dayanışma sergileyebiliyor ve küçük çocuklarını da büyütüp bu yolda feda edeceklerini ifade edebiliyorlar. Elbette sembol olarak dile getirdiğim Altınşehir gibi tabloların bir benzerini Erbil, Tunus, Doğu Türkistan, İngiltere, Fransa vb. birçok yerde görebiliyorsunuz...

        Bütün bunları hatırlatmamın sebebi, bugün IŞİD’in iliklerimize kadar geliş sürecini anlamak. Filmi, çok gerilere gitmeden başa saralım; her şey Irak işgali ile başladı...

        YARIN: HER ŞEY ÖNCE AFGANİSTAN SONRA IRAK İŞGALİ İLE BAŞLADI

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ