Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Prof dr. Arıboğan: "Türkiye’nin çatısını kaybettik, şefkat ve ideale ihtiyaç var"

        Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan sadece akademisyen kimliğiyle değil, arkadaşlığıyla da benim için önemli isimlerden biridir. Aslında “İçimizdeki bu kırılma nereye gidecek?’’ konuşması yapmak için buluştuk. Tam da üzerine geldi, Başbakan’ın “Akil İnsanlar Heyeti’’ çağrısı. Arıboğan “Tabii ki o davete gideceğim ama yeniden yer alacağımı sanmıyorum’’ derken samimiydi. Ben bu satırları kaleme alırken o toplantıdaydı, eminim burada söylediklerini daha detaylı olarak orada da anlatmış,

        endişelerini paylaşmıştır. Kendi deyimiyle o, bu ülkenin sadece toprağını, bayrağını değil insanını seven ve bu konuda üstüne düşeni her fırsatta yapacak olan biri...

        BALÇİÇEK İLTER / HT GAZETE -PAZARTESİ SOHBETLERİ

        Dışarıda büyük dertlerimiz var orası kesin de, içeride işler nasıl? Yani olası bir kara harekâtında kamuoyu askeri destekler mi?

        Sanmıyorum. Bir başka ülkenin topraklarını, akrabalık bağlarını öne sürerek korumaya gittiğinizde bundan rahatsızlık duyacak önemli bir kitle var. Çünkü Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi değil. Kendi içimizde psikolojik bir yarılma var. İktidarın aldığı bütün kararlara Türkiye’nin yüzde ellisi zaten karşı... Ülke ikiye bölünmüş durumda. Böyle bir durumda savaşa girmek bir ülke için hiç kolay değil. Karşı tarafı tutacak insanların olduğunu bilerek işe başlamak lazım.

        Bahsettiğin yüzde elli sırf hükümetin karşısında diye örneğin IŞİD’i tutar mı gerçekten?

        Tutmaz ama savaştan zaferle çıkacak bir iktidarı da tercih etmez. Ülkesinin zarar görmesini istemez ama iktidarın zarar görmesini ister. Garip bir çelişki... Ama ülkeyi bu ortama birkaç sene içinde götürdüler. Türkiye bugün, hiçbir konuda hiçbir ideolojinin arkasına bütün bir milet olarak düşmüyor. Futbol maçında da böyle, Nobel alan sanatçısı konusunda da, başka bir şey de de.

        Yani bize herhangi bir ülke savaş açsa ‘Bak sizin yüzünüzden oldu’ diyen bir yüzde 50 mi var?

        Evet. Suçluyu içeride arayacaktır. Bizde maalesef insanların psikolojisi çok analiz edilmiyor, matematik hesabı üzerinden bakılıyor. Partiler seçime giderken kendi tabanını konsolide etmeye çalışıyor sadece. Bunu sağlayabilmek için de kitleye yoğun bir bombardıman yapıyorlar, ötekileştirici ve karşı tarafı düşman haline getirici... Biz, uzunca bir süredir bizimle aynı görüşte olmayanları, aynı coğrafyada olsak da, sınırın ötesi bir düşman gibi algılıyoruz.

        Neden?

        Çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı algımız yıkıldı...

        Neydi o algı?

        Biz kendimizi laik, Batı’ya dönük, etnisitesi olmayan, askerine güvenen, tarihi zaferlerle dolu bir ülke olarak tarif etmiştik.

        Kim öyle tarif etti peki?

        Modern Türkiye’nin kurucuları ve onun üzerine kurulan değerler sistemi.

        İyi de o sistem bazılarını ötekileştirdi, sonuçları bugün yaşıyoruz.

        Evet. Bu inşa sürecinde devlet bu kimliği koruyacak bir sürü önlem aldı. Kendisini devletin Sünni kimliği dışında tutan daha dindar kitleleri sürecin dışına koydu. Kürt’üm Arap’ım diyeni de dışarıda tuttu. Solcu olanı sosyalist olanı da. Yani modern kimliğin Batıcı liberal bir kültür içinde gelişmesi gerekiyordu. Devlet bu kimliği hep korudu ve şimdi bu kimliği korumaktan vazgeçti.

        Kötü bir şey mi bu kimliği korumaması artık?

        Eğer alternatifini geliştirmez ve otoriter davranırsan iyi değil. 21. yy’da artık insanlara sen bütün alt kimliklerinden arın, bu kimliği al demek mümkün değil. Bir kere bu çatıyı çökerttiğiniz zaman yerine bir şey koymanız gerek. Bu insanları yapıştıracak hangi değerimiz var?- Mustafa Kemal Atatürk’ü Mustafa yaptı. Bir anda kurucu babalıktan çıktı sıradan bir kimliğe büründü. Halbuki o bizim için uzakta yukarıda duran bir insandı. Onu alıp bir kimlikten bir kişiye çevirdi.

        Peki ama putlaştırmak yerine vizyonu tartışmak daha iyi değil mi?

        Biz bu vizyonla ilgilenmedik ki sadece kişi olarak nasıl yaşadığıyla ilgilendik. Öte yandan ordu, askerimiz bizi düşmanlardan koruyacak, anlı şanlı tarihlerimizi yazmış orduyken darbeci oluverdi.

        İyi de ordu darbeci değil mi zaten?

        Evet. Kabul ediyorum darbe yapma geleneği var ama biz bunu böyle algılamıyorduk.

        Bu “Biz’’ dediğin kim peki? Bunca yanlış algı?

        Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çoğunluğu...

        Ama demin devletin kimlik oluştururken ötekileştirdiklerini saydın. Bu anlattığın kısım bence daha azınlık, bu senin bahsettiğin beyaz Türkler.

        Sadece beyaz Türkler diyemem. Ötekileştirilenlerin entegre ve artiküle olanları da vardı.

        Atatürk, ordu, başka?

        Batıcıl dış karakter. Yönümüz Batı’ya yönelikti, AB idi. Bir anda en büyük düşmanımız Amerika oldu. AB’den hoşlanmaz olduk... Yönümüzü Ortadoğu’ya çevirmeye başladık. Sonra laiklik. Laiklik bizim için kadınların başını örtmemesiydi, biz bir tek öyle algılıyorduk. Bugün Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın eşi başörtülü. Sakallılar falan var. Yani bir grup insanın kendi tanımladığı laiklik çerçevesinin tamamen yıkıldığını görüyorsunuz. Bambaşka bir dünyaya gidiyoruz. Etnisite... Birçok insana sorsanız ‘Aa ben kendimi Türk diye Kürt diye tanımlamazdım’ diye cevap verecek sana. ‘Nereden çıktı bunlar’ diyor. Bir de tarihimiz vardı... Yedi düvele karşı mücadele etmiş, hep iyiden yana olmuş, hep masumlara destek olan. Biz bir anda Ermeni soykırımı, Pontus

        kırımıyla yüz yüze kaldık...

        Bütün bu saydıkların Türkiye’deki ayrıcalıklı kesimin doğru bildiği yanlışlar değil miydi?

        Evet. Çok haklısın. Modern TC kimliğinin direklerinin tamamını sallayan bir durumla karşı karşıya kaldık ve bir kayboluş halindeyiz. Psikolojik bir kopuş yaşıyoruz. Daha önce inandırıldığımız şeylerden koparılmış durumdayız. Örneğin muhafazakâr kesim de kendini Türk- Kürt ayrımında iyi bir yerde hissetmiyor. Hükümet kendi tabanını mutlu ediyor ama diğer yüzde elliye yeni bir vatandaşlık tanımı vermiyor... Neye inanacağımızı bilmiyoruz. Özgürlükçü müyüz? Güvenlikçi mi?

        Sana hangi ayrımdan bulaştı bu kayboluş durumu?

        Baskı konusunda kendimi rahatsız hissederdim. Alevi, Kürt ya da solcu olarak kendini tanımlayanın sistemin dışına itilmesinden rahatsız olurdum. Şimdi herkes kendini ifade ediyor ama çatı kimliği yok. O çatıyı kaybettiğimiz için endişeliyim. Kendimi ideolojik olarak tanımlayamayacağım yerde buldum. Bazen soruyorlar ‘’Kimdensin’’ diye...

        Kimdensin?

        Hiç kimseden değilim. Benim gibi tek tek insanlar dağıldı. Sen de öyle değil misin? Bir konuda bundan diğer konuda şundan olabilirim.

        Daha önce bu kadar dağınık hissettiğin oldu mu?

        Hayır. Ben ister istemez bu kimliğin içinde yetiştim. Mükemmel bir Cumhuriyet vatandaşıyım. Buna rağmen, “Daha liberal, daha özgürlükçü modele geçişi sağlarız’’ diye sorgulardım. Şimdi ise herkesin parça parça bir tarafa dağıldığını görüyorum ve bunu birleştirecek bir üst kimlik, ideal oluşturulmaması halinde Kürt’ün, Alevi’nin, dindarın, laikin kendi tanımını yapacağını düşünüyorum. “Cumhuriyet’in sahibi benim’’ diyen vatandaş da yok artık. No mans land. Türkiye var ama kimse sahibi değil. İşte bu kayboluş içinde savaşa, kara harekâtına falan gidilmez. Vatandaşları bir arada tutacak bir devlet şefkatine ve bir ideale ihtiyaç var. Mustafa Kemal bir fikrin, bir vizyonun adamıydı. Bir fikir inşa etti. Şu anda öyle bir fikir yok.

        Yeni Türkiye?

        Ne olduğunu sen tanımlayabiliyor musun? Ben açıkçası anlayamadım. Bir fikir sadece bir gruba ait hale gelirse ve diğerlerine tamamen kapalıysa kapsayıcı değil dışlayıcıysa orada bütünleşme olmaz.

        Bunlar Cumhuriyet’in kuruluşunda da vardı. Bir kesimin Cumhuriyet’i miydi o zaman?

        O doğru. Sonuna kadar haklısın. Bir kesimin Türkiye’siydi ama ötekileşenler bile eklemlenecek alan bulmuşlardı. O zaman Misak-ı Milli sınırları tartışmaya açık değildi, bugün onlar da tartışmaya açık. Vatandandaşlık, vatan toprağı kavramı, bayrağımız, adımız, ülkemizin adı tartışmadığımız hiçbir şey yok. Tartışma iyidir güzeldir. Ama belli yerlerde ve yapıştırıcı unsurlar oluşturmalı.

        AK Parti’ye destek verdiğin için mahalle baskısına maruz kaldın mı?

        Partilere değil durumlara destek veririm ben. Linç objesi haline gelme durumu söz konusu. Liberaller ve demokratlardan nefret ediliyor, çünkü onlar üçüncü yoldur. Bir demokrat için demokrasi hiçbir zaman yetmez, hep dahasını ister. Daha fazla özgürlük ve hak arayışında olur. O yüzden siyasi mücadelelerde zayıf olanın tarafında yer alır. Bir parti ya da askeri vesayet arasında fark yok.

        Ne olacak peki?

        Hep birlikte, el ele birbirimize yapıştıracak bir üst kimlik oluşturacağız.

        Nedir o?

        Modern, çağdaş, demokratik bir Türkiye vatandaşlığı öneriyorum... Hukuki altyapısının va anayasasının hazırlanması gerektiğini düşünüyorum. Haklar ve özgürlükler çerçevesinde bir anayasa. Asla güvenlik odaklı değil. Endişe etmemin asıl sebebi yargı üzerindeki bu ağır siyasi oyunlardır. Herkes kendi yargıcını seçiyor, kabul edilebilir bir şey değil.

        TC vatandaşı olarak mutlu musun?

        Hayır. Türkiye’nin de bölgenin de geleceğine dair endişelerim var. Mutlu olmamı gerektirecek bir durum yok. Bugün Türkiye’de insanların çok kaybedeceği şey var. Eskiden yoktu, benzer standartlarda yaşardık. İnsanlar tanınmış insanlara eskiden hayranlık duyarlardı, şimdi nefret etmeye başladılar. Sistemi yönlendirdiklerini düşündüklerine öfkelerini çeviyorlar. Siyasete akıtılamayan öfke-kan, bana akıtılıyor.

        Neden siyasete akıtamıyor?

        Ee başıma bir şey gelir diye düşünüyor ona öfke kusamıyor, artiste, sporcuya, akademisyene, gazeteciye yöneliyor. Sen de yaşadın bunları... Balçiçek’e saldırmak çok daha kolay, çok daha güvenli. Linç ederek rahatlıyor, aslında başka birini linç etmek istiyor ama en tehlikesiz görünene saldırıyor. ‘’Yahu ben niye söylüyorum ki, niye yazıyorum ki bu işte günah keçisi ben miyim?’’ diye düşünüyorsun. Ben önemli ölçüde sosyal medyayla bağlantımı kestim, sıkıldım çünkü... Herkes troll grubunu oluşturmuş, söylenen sözler çarptırılıyor, iftira atılıyor. Ben kendi ortamımda çok saygın biriyim. Ne kimseye nezaketsizlik ettim ne de izin verdim ama orada başka... Hayatımda birilerinin bana küfür edebileceğini hayal etmemiştim. Ama bu derece düşmanlaştırılacağımı da hayal etmemiştim. Bu imkânı sundu sosyal medya, o yüzden de kendimi çektim... İlla doğruyu ben söyleyeceğim diye ortaya çıkıp bütün linç eylemlerinin odağında olamam, yoruldum artık.

        "AKİL İNSANLARIN İÇİNDE OLMAYI TERCİH ETMEM"

        Akil insanların 24’ü bir araya geldi.

        Aralarında değildim, bana çağrıda bulunmadılar. Akil insan heyeti oluşturulmadan önce bu konuda yazılar yazdım ve bu heyete seçilecek insanların ‘’vatan haini’’ algılanacağını söyledim. O gün bir tek derdim vardı. Silahları susturduğumuz gün insanlar birbirleriyle konuşur hale gelir. Ve konuşulursa diyalog kanalları açılırsa başka bir dünya kurgulayabiliriz yoksa 1980’de başladı ve çocuklarımız birbirlerini öldüre öldüre gidecek.. Birilerinin bu taşın altına elini koyması gerekiyor.

        Ama öyle olmadı...

        Olmadı. Bizim heyet çok büyüktü. Ve o dönemde çok konuşuldu. Bizler açısından bir cesaret örneğiydi ve hepimiz kendi mahallelerimize kafamızı döndük ve bu işi yaptık.

        Pişman değilsin...

        Yine o zamanın şartlarına dönsem yaparım.

        Bugün yapar mısın peki?

        Bugünün koşulları çok farklı bence ve akil insanların faaliyetlerinden yeterince faydalanıldı mı çok emin değilim. Ben bireysel rapor da yazdım, kaç kişi okudu acaba? İlk defa sivil toplumcular bir araya geldiler, birlikte konuştuk. Konu Kürt meselesinden de çıktı haklar arayışına dönüştü. Herkes kendini açtı... Kıymetli veriler toplandı ama bunlar değerlendirilmedi. Devlet görevlileri okudular, faydalandılar mı ondan da emin değilim.

        Bir daha akil heyete girer misin?

        Bir daha akil heyete girmeyi, aynı süreçleri yaşamayı tercih etmem. Ben vazifemi yaptım. Bir daha aynı şeyleri yaşadığımda üreteceğim sonuçlar farklı olmayacak. Sürekli olarak birtakım insanların piyasaya sunulması, öne sürülmesi doğru değil. Bütün tepkileri bunlar çeksin ama sonra ne yapılıyor? Ülkem için birçok şeyi yapmaya hazırım. Çocuklarım bu ülkede yaşayacaklar sevdiklerim burada, ayrıca ben bu ülkeyi seviyorum, sadece toprağı sevmek değil benmiki insanlarını da seviyorum. Eğer benim emeğim kullanılmadıysa bir daha niye gireyim? Ayrıca bugün akil heyet ne yapabilir? Onu da bilmiyorum. O günün şartlarında çok önemli bir vazife gördük. Raporlar hazırladık, insanların kanaatlerini devlete aktardık. Daha ne yapılacak?

        Yeniden çağrı yapıldı...

        Yeniden bir hareketlendirme var ama içinde yer alacağımı sanmıyorum. Başbakan’ın davetine tabii ki katılacağım, görüşlerimi orada da dile getireceğim.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ