Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem 3. Sayfa serdar turgut yazıları, mehmet pişkin intihar videosu, mehmet pişkin ne zaman intihar etti

        SEYRETMEYEYİM diyordum o intihar öncesi videosunu; kendimden büyük bir parça bulacağımı biliyordum o çocukta, kendi beyaz Türk dünyamın bir parçası olduğunu seziyordum. Yaşımız tutsa arkadaşım ya da kardeşim olabilirdi, şimdi onu seyrederken düşündüm de çocuğum da olabilirdi; hayata karşı tavrı, sanki onu ben yetiştirmişim gibiydi.

        Bütün bunları seziyordum; bu yüzden seyretmemem gerekiyordu o videoyu, seyredersem ruhen bir darbe alacağımı biliyordum, ama dayanamadım, insani zayıflığıma yenik düşüp korkarak da olsa seyretmeye başladım. “Bu çocukla aynı tür kitapları okuduk herhalde, hayat tarzlarımızın bu kadar benzemesi, bu konuda okuyup düşünmeden mümkün değil” diye içim ürpererek düşündüm.

        Bir aşamada Ella Fitzgerald’ın “Every Time We Say Goodbye” şarkısını koydu. Son sigarasından nefesler alırken bir yanda şarabını yudumlayıp şarkının sözlerini mırıldanıyordu. Dindar olmadığını, ateist olduğunu anlatırken içimden, “Ben de deistim kardeş, bu dünyada bizim hayatımız zor” diye geçirdim.

        Ben izleyebilmeye dayanabildiğim kadarıyla izledim, ama bu videoyu Türkiye’nin gündemine taşımış olan haberturk.com’dan Işıl Cinmen’in harika haberine göre videonun bir bölümünde “SO long and thanks for all the fish” de diyormuş. İyi ki görmedim bunu, yoksa o noktada bu hiç tanımadığım çocuk için gözyaşı da dökerdim.

        “So long and thanks for all the fish” lafı, benim yıllar önce okumuş olduğum ve o günden bu yana aldığım keyiften dolayı birçok defa yeniden okuduğum Douglas Adams’ın “Hitchhiker’s Guide to the Galaxy” kitaplarından bir tanesinin adı tabii ki.

        Dizinin o kitabında, uzayda yapılacak bir otoyolun önünde engel oluşturmasın diye yok edilmesi kararlaştırılan dünyadan kaçan Dolfinlerin ayrılış mesajıydı bu. Dolfinler “Hoşçakalın ve tüm balıklar için teşekkürler” diyordu.

        Bu mesaj bittikten 15 dakika sonra kendisini öldürecek bu çocuk o anda bile esprisini kaybetmiyor ve kaliteli davranmayı sürdürüyordu.

        Evet hayata, ölüme, inanca, inançsızlığa tavrıyla, şarabıyla, dinlediği müzikle ve okuduğu kitaplarla aynı dünyanın insanları olduğumuz belli olan bu çocuk, üstelik bu kadar çok güzel yaşama potansiyeli varken neden ölmeyi seçmişti?

        Veda mesajı o kadar kaliteli, o kadar üzerinde düşünülmüştü ki, “Neden yaptı, keşke yapmasaydı, bu iş yanlış oldu” diye ahkâm kesmeye katiyen cesaret edemem. Ama tabii ki insan elinde olmadan yine de düşünüyor, “Böyle genç bir adam neden ölümü seçti?” diye.

        Hepimizin içinde cirit atan bireysel şeytanlar var, hepimizin hayatı sürdürme gücünü zorlayıp yok eden faktörler çok fazla, hayat son derece acımasız ve bazen insan bu acımasız hayattan çekip gitmeyi isteyebiliyor, hepimizin yaşam bardağı bir aşamada dolup taşabiliyor. Bütün bunları biliyorum tabii ki.

        Ama yine de... Benim bir başka kuşkum da var. Acaba Mehmet Pişkin, bu ülkenin beyaz Türklerini son zamanlarda sarmaya başlayan müthiş umutsuzluk ve bu ülkede hayallerini, arzularını gerçekleştirme imkânının hızla ellerinden kaçırma duygusunun getirdiği ruhi yıkımdan da payını aldı mı diye korkuyorum. Ben kendi çevremde insanların bugün Türkiye’nin geldiği durum nedeniyle derin ve müthiş bir mutsuzluk ve korku yaşamaya başladıklarını biliyorum.

        Zaten zor ve yıpratıcı olabilen bu hayatın üzerine bir de yaratılan gündelik yaşam kalitesizliği terörü eklenince bireysel ruhi çöküşler olabiliyor. Herkes gibi olmayan, kalabalıklardan farklı insanların bu ülkede hayatlarını sürdürmeleri gerçekten bireysel irade direnmesiyle olabiliyor artık. Ama bazen de Mehmet Pişkin’de olduğu gibi o bireysel direnme gücümüz de yıkılabiliyor ve bunu yapacak kadar cesur olanlar intiharı seçebiliyor.

        Hele de Mehmet Pişkin gibi her düzeyde, her aşamada hızla dinselleşmeyi sürdüren bu toplumda inançsız olarak yaşamayı tercih edip bunu sürdürmeye çalışan insanların direnme gücü daha hızla çökebiliyor.

        Eğer durum böyleyse, bu kuşkularım doğruysa, bu çocuğun ölümünü yeni Türkiye koşullarının hızlandırdığını söyleyebiliriz.

        Biliyorum şimdi bazıları, belki de çoğunluk onun intiharını inançsızlığına, şarabına ve seçmiş olduğu hayat tarzına bağlamaya çalışacak. Kendilerini tatmin etmelerine yarayacaksa varsın yapsınlar bunu, ama kimse kendi kafasında yarattığı kılıflarla bu intihardaki sorumluluğundan elini yıkamaya çalışmasın.

        Mehmet Pişkin’i, yaratmış olduğumuz bu berbat ortamın onun bireysel kırılganlıklarının üzerine getirdiği yükler intihara itti.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ