Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Oktay Vural, yaşadığı zor günleri ilk kez Habertürk'e anlattı

        KÜBRA PAR / HT GAZETE

        MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’ın eşi Prof. Dr. Tuba Vural kanserle yaşam mücadelesi veriyor. Oktay Vural yaşadığı zorlu süreci ilk kez Habertürk’e anlattı...

        MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural sakal bıraktı. Kimileri yeni imaj zannetti, kimileri siyasi bir tepki. Oysa o sakalların ardında derin bir hüzün yatıyor. Oktay Bey’in eşi Tuba Hanım kanserin pençesinde yaşam mücadelesi veriyor. 3.5 yıl önce meme kanseri geçirmiş, 2 memesi alınmıştı. Hayat onlara kötü bir sürpriz yaptı ve tümörün metastaz yaptığını, nüksettiğini öğrendiler. Her türlü tedaviyi denediler, yurtdışında çare aradılar ama işler pek yolunda gitmedi. Tuba Hanım, büyük oğlu Oğuz’u askere teslim ettikten sonra hastaneye yatmak durumunda kaldı.

        GATA’da radyoterapi sonrası yurtdışına gitti ve Kurban Bayramı’ndan bir hafta önce döndü. Bayramın 3. gününden beri Ankara GATA’da onkoloji servisinde tedavi görüyor. Klinik durumu kritik bir süreçte. Bu sene Hukuk Fakültesi’ne başlayan küçük oğlu Yavuz ve Oktay Bey sürekli başucundalar. “O dönünceye kadar evimiz burası” diyorlar... Politik konularda coşkuyla konuşmasına alıştığımız Oktay Bey, konu eşi olunca pek konuşamıyor. Duraklıyor, uzaklara bakıyor, konuyu değiştirmeye çalışıyor. Yüzünde hep bir tebessüm, arkasına geçmemize müsaade etmiyor...

        Oktay Bey, bıraktığınız o sakalların altında derin bir hüzün mü yatıyor?

        Dışı seni içi beni yakar... İmaj olsun diye bırakmadım. Zorlu bir süreç geçiriyorum. Kişisel bakım yapmaya, her gün tıraş olmaya fırsatım olmadı. İlgi odağınız farklı. Darmadağınık olmaktansa sakal bırakayım dedim.

        Manevi bir anlamı da var mı?

        İçinde bulunduğumuz ortamın sonucu, spontane gelişti.

        Tuba Hanım daha önce meme kanseri geçirmişti. Ne oldu da durumu tekrar kötüleşti?

        İlk kez 2011 seçimleri öncesinde rahatsızlandı. O kemoterapi görürken ben seçim kampanyası için çalışıyordum. Tuba Hanım çok güçlü bir kadındır. “Mücadelene devam edeceksin” diyordu. Hastalığını grip, nezle gibi görüyordu. Tabii hastalıkların bir seyri var. Belli bir safhadan sonra başka türlü tebarüz ediyor, elinizde değil... Her şey iyi gidiyor derken böyle gelişti...

        Meme kanserini atlattı derken metastaz mı yaptı?

        Evet, nedenini bilmediğimiz bir şekilde tekrar nüksetti. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra büyük oğlum askere gitti. Tuba Hanım o günlerde de sıkıntılı bir dönem yaşıyordu. Birlikte Kastamonu’ya gidip onu birliğine teslim ettik. Sonra süreç daha kötüleşti maalesef. Oğlumuzun yemin törenine gidemedik. Şimdi tedavisi devam ediyor. (Bir süre duraksıyor...) Allah’a şükür...

        Göğüslerini almışlar mıydı?

        Tabii tabii, operasyonlar yapıldı. Kanserle mücadele konusunda çok kararlıydı. O kadar güçlüydü ki başka hastalara tavsiyelerde bulunur, tecrübelerini iletirdi. Şifayı veren Cenab-ı Allah. İlaçlar, doktorlar vesile oluyor. “Kanseri yendim” derken bir bakıyorsun yeniden tecelli ediyor.

        ‘İYİ MİSİN DİYE SORMANIN NE ANLAMI VAR?’

        Röportajın sonuna doğru Oktay Bey’e “Giremiyorum hikâyenize. Çok kapalısınız” dedim. “Psikolog gibisiniz” dedi. Biraz duraksadı ve ekledi: “Doktorlar Tuba Hanım’ın başına geçip ‘İyi misin?’ diye soruyorlar. Düşünüyorum bu sorunun ne anlamı var? İyi misin demenin ne anlamı var? Bizdeki sadece bir umut...”

        Oktay ve Tuba Vural çiftinin iki çocukları var. Büyük oğulları Oğuz, Başkent Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler okumuş. Şimdi Sivas’ta askerliğini yapıyor. Küçük oğulları Yavuz ise Ufuk Üniversitesi’nde Hukuk birinci sınıf öğrencisi...

        ‘AYAĞA KALKACAK, TOPARLAYACAK’

        Tuba Hanım yurtdışında da tedavi gördü mü?

        Evet, radyoterapiden sonra ilaç alım sürecine bir ay süre vardı. Kritik bir süreçteydik. O arada vücudun direncini artırabilecek bir tedavi uygulatalım dedik.

        Nereye gittiniz?

        Söylememe gerek yok. Hastalık ilk çıktığında yurtdışında tedavi düşünmüştük ama Tuba Hanım “Memleketimde olmak istiyorum” demişti. Nüksedince, artık bu noktadan sonra “Bir de dışarıyı deneyelim” dedik. Radyolojik sonuçlarımız gayet iyi ama vücudun klinik durumu iyi değil.

        Neden Türkiye’ye geri döndünüz?

        Oradaki programı tamamladık. Doktor burada uygulayacağımız programı da verdi. Daha rahat eder diye döndük ama maalesef rahatsızlandı. İnşallah ayağa kalkıp gelecek ve bundan sonraki röportajda yaşadıklarımızı size kendisi anlatacak...

        Kendisi durumunun farkında mı yoksa destek olmak için gizliyor musunuz?

        Yani... (Duraksıyor...) Bildiğini zannediyorum...

        Açıkça konuşabiliyor musunuz?

        Çok açık konuşamıyorum. Zor geliyor... Kendisi de biliyor. Tekrar nüksetmesini beklemiyorduk açıkçası. İnşallah toparlayacak. Ayağa kalkacak. Yurtdışındaki merkezde şunları gözlemledim: Dua etmek, iradeyi güçlü tutmak, yeme içmeye dikkat etmek ve bu bedenin size verilmiş bir hediye olduğunu unutmamak gerek.

        Birlikte neler yaptınız? Ona nasıl destek oldunuz?

        Yurtdışında çok farklı bir ortama gidiyorsunuz. Klinik ortamı... Başka hastalar var, onlarla sohbet ederek enerji verip almaya çalıştık. Çok detayına giremiyorum... Belli zorluklarla sürdürdüğümüz bir dönem oldu. Bayram öncesi Türkiye’ye geldik. Birlikte oğlanın yanına Sivas’a gideceğiz dedik ama gidemedik... Bekliyoruz açıkçası... Çok ehil bir hastanedeyiz. Her saat buradayız. Güç vermeye çalışıyoruz.

        Gece yanında kalıyor musunuz?

        Şu anda ilaç aldığı dönem, enfeksiyona açık olduğu için yanında kalamıyoruz. Hastabakıcı ilgileniyor

        Tuba Hanım’ın ailesi nasıl karşıladı yaşananları?

        Hastalığı anlamak içinaraştırma yaptınız mı?

        Baba rahmetli olmuştu. Annesi bizimle, her gün durumunu soruyor.

        Askerdeki oğlunuzun da aklı sizde kalıyordur...

        Kolay değil tabii, her gün arıyor.

        Oktay Vural ile eşinin tedavi gördüğü Ankara’daki Gülhane Askeri Tıp Akademisi onkoloji servisinde görüştük. Röportaj sırasında küçük oğlu Yavuz da bizimleydi.

        ‘DESTEK TEDAVİLER TÜRKİYE’DE YOK’

        Hastalığı anlamak için araştırma yaptınız mı?

        Sonradan... Aslında hep eşim araştırırdı. İnternete girer, doktorlarla konuşurdu. Hastalığıyla barışık yaşadı ve yendi. Yine yenecek inşallah, inanıyorum... Kanser dediğimiz aslında vücudun çeşitli yardımlarla yenebileceği bir hastalık. Vücudumuz her gün binlerce kanser hücresiyle mücadele ediyor. İlaç tedavisinin yanında vücudun direncini artıracak destek tedaviye ihtiyaç var. Bağışıklık sistemini güçlendiren, daha az ilaçla daha etkin bir tedavi yöntemini benimsemek gerekiyor.

        Bunun için neler yaptınız?

        Entegre onkoloji dediğimiz bağışıklık sistemini güçlendiren yöntemler uygulandı. Daha düşük dozda ama etkili ilaç kullanımı yapıldı. Yurtdışında akıllı ilaçlar dediğimiz ya da alternatif destek dediğimiz yöntemler var. Türkiye’de bu destekleri maalesef sistem kapsamıyor. Oysa doktorlarımıza daha esnek bakabilmeleri için imkân vermemiz lazım. Mesela bu hastanede yatan bir hastanın kalsiyumu çok yükselmiş. Doktor bir ilaç vermiş ama Sağlık Bakanlığı uygun görmemiş. 880 TL’lik ilacı kendi cebinden ödemek zorunda kaldı. Doktor “gerekli” diyor, devlet karşılamıyor. Belli evrelerdeki hastalar için alternatifleri artırmak lazım.

        Kanser ilaçlarıyla ilgili ciddi sorunlar yaşandığı biliniyor. Bununla ilgili Sağlık Bakanı’yla görüştünüz mü?

        Sağlık Bakanı’yla görüşmedim ama yasa teklifi vermek için bir hazırlığım var. Kanser ilaçları bulunmuyor. Hastalar başka yerlerde çare arıyor. Hipertermi uygulaması, C vitamini terapisi gibi vücudu güçlendiren tedavilerin de uygulanması lazım. Yurtdışında kanserli hücrelerle mücadele ederek öldüren proteinleri dışarıdan vermek suretiyle kanserle mücadele ediyorlar. Bu tedaviyi eşim için uygulatıyorum ama sosyal güvenlik kapsamında değil. Maddi imkânı olmayan pek çok hasta var. Sağlık Bakanlığı’nın bunların getirilmesine izin vermesi lazım.

        "MECLİS'E YENİ YENİ GİTMEYE BAŞLADIM"

        Hastane ortamı sizi nasıl etkiledi?

        Sabahtan akşama buradayız, o kadar çok insan manzarasıyla karşılaştık ki. İnanılmaz hikâyeler var. Son koyununu satıp oğlunu getirenler, hastane bahçesinde uyuyanlar, çocuğu hastalığını öğrenmesin diye uğraşanlar... Hastaların yanında kalanların da durumu kötü, desteğe ihtiyaçları var.

        Siz destek aldınız mı?

        Almadım. Daha çok destek veren konumundayım

        Siyaseti, işi gücü bıraksam diye düşünüyor musunuz?

        Hayır. Ama Meclis’e yeni yeni gitmeye başladım. Aileme ve milletime karşı sorumluyum.

        Evdeki rutin nasıl etkilendi?

        Akşamları dışarı çıkmayı sevmezdim, bir an önce eve gideyim isterdim. “Tuba bir çay koy” derdim. Ama o şu anda yok... Epey uzunca bir süredir eve sadece yatmaya gidiyoruz. Evin sahibesini bekliyoruz... (Gözleri doluyor...)

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ