Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Başbakan Davutoğlu: Yaşadığım sürece bir okula ismimin verilmesine rıza göstermem Başbakan Davutoğlu'ndan çarpıcı açıklamalar Başbakan Davutoğlu Nihal Bengisu Karaca'ya konuştu

        Nihal Bengisu KARACA/HABERTÜRK

        Akademik hayattan geldiğiniz için siyasete, meydanlara alışma zorluğu çekeceğiniz düşünülüyordu ama pek öyle olmadı. Çabuk adapte oldunuz. Yadırgadığınız, alışamadığınız şeyler var mı?

        Evet, kendi fotoğrafımı minibüsün üzerinde görmek. İlk gördüğümde önce “Allah bizi muhafaza etsin” dedim. Açık söylemek gerekirse bunlar insan nefsi için bir imtihandır. Zira insanın isminin, resminin öne çıkması bazen yapılan işin önüne geçiyor gibi bir izlenimim var. Bu açılardan kendi fotoğrafımın olduğu otobüste konuşmak garip geliyor. Bir vatandaşımız mesela, Erzurum’da oltu taşından portremi yapmış, getirmiş. Bir şey diyemiyorsun, “Yapmasan iyi olur” diyemiyorsun.

        Ama demek istiyorsunuz...

        Evet, “Böyle şeyler yapmayın” demek istiyorum.

        Sizin isminizi okullara vermek isterlerse tavrınız ne olur?Var mı böyle talepler, teklifler?

        Benim sağlığımda ismimin okullara, çeşitli yerlere verilmesine izin vermem. Konya’da bir-iki okula ismimi vermek istediler, izin vermedim. Biraz da insanın alışık olup olmaması meselesi bu. Alışık olduğum motifler etrafında gelişen durumlar söz konusu olduğunda, mesela hoca-talebe ilişkisine benzeyen bir motif söz konusu olduğunda hoşuma gidebiliyor, oradan aldığım enerji daha farklı olabiliyor.

        Bugün Erzurum’da kongrede gençlerin bugün için çalıştığı gözlemleniyordu. Size “Hocam” diyorlar, aynı zamanda “Osmanlı ruhu, Ahmet Davutoğlu”, “Vakit tamam, geliyor bilge adam” gibi sloganlar atıyorlardı. Myanmar, Gazze, Halep, Bağdat yazılı dövizler taşındığını gördük. Bunda teşkilatın ya da gençlik kollarının yönlendirmesi var mı?

        Hayır yok, gençler tamamen kendileri tasarlamışlar her şeyi. Şiirleri, pankartları, koreografiyi. Bizim arkadaşlarımızın onayına sunup sergileyebilmek için izin istemişler. Süleyman Soylu Bey onay vermiş. Gençlikle aramda görünmez bir ilişki olduğunu düşünüyorum.

        Kongre çalışmaları 2015 seçimleri için de değerli. Sizin “2015 yaklaşırken bazı olumsuzluklar olabilir” gibi bir ifadeniz olmuştu, biraz daha açar mısınız?

        Özellikle 6-7 Ekim olayları için söylemiştim. Çünkü gördüğüm bir husus var. 2015’ten sonra 4 yıl seçimsiz olacak. “Kemiksiz dönem” diyorum buna. Tarihte böyle dönemler 65-69 arasında, bir de 83-88 yılları arasında olmuştu ki, o dönemlerde de siyaset kendi alanına bire bir sahip değildi, bu dönemler bile müdahil unsurların olduğu yıllardı. 2015’te iyi bir netice alırsak, pek çok reforma ihtiyaç var, yenileneceğiz. Kurumsal yenilenme, anayasal yenilenme. Türkiye 2015’e böyle girerse o 4 yıl içinde kendini yeniden tanzim edecek. Demokratik bir yönetim tarafından kurumlar gözden geçirilecek. Milli eğitimde çok büyük zenginleşme yaşadık ama sağlık ve kültür alanında da yenilenmeye ihtiyaç var. Eskiden de reformlar söz konusu olmuştur ama asker ve benzeri güçler tarafından yapılmıştır. Bu kez yaptıklarının siyasi mesuliyetini alan bir demokratik otorite tarafından yapılacak bunlar. Bunu biz görüyorsak başkaları da görüyor.

        Ayrıca siyasetin normalleşmesini sağlayan bir AK Parti var. Normal şartlarda ben muhataplarıma sert bir dil kullanmaktan yana değilimdir. Ama Bahçeli’yi karşıma alıyorum. Neden? Çünkü alanı görmeden, Ankara’da oturduğu yerden “Üniter devlet” diyor, “İhanet” diyor, hüküm veriyor. Tepki vermemiz gerekiyor ki, gitsin Tunceli’yi de görsün. Nitekim gitti de. Siyasetçinin, mesela Bahçeli’nin normalleşmesi için Doğu’ya gitmesi lazım. Demirtaş’ın da Batı taraflarına ya da Karadeniz’e gitmesi lazım. O zaman bu partiler Türkiyelileşir. Açık söyleyeyim, ne CHP ne MHP ne HDP daha Türkiyelileşemedi. Kendi mahallelerine konuşuyorlar. Realiteyle yüz yüze gelmiyorlar. Bahçeli realiteyle yüz yüze gelirse milliyetçilik anlayışını gözden geçirmek zorunda kalacak. Hakeza Demirtaş ya da HDP ne kadar Türkiyelileşirse siyaset o kadar normalleşecek. CHP’nin mescit açması iyi bir gelişmedir bu yönde. Attıkları adımdan kendileri rahatsız, ama ben hem bu adımı hem bunu tartışmalarını olumlu buluyorum. Bizde de tartışmalar, farklı görüşler var ve ben teşvik ediyorum itirazları, farklı görüşleri. Sonuç olarak siyasetin normalleşmesini sağlayan bir AK Parti var. Biz bunu nasıl görüyorsak, başkaları da görüyor. Türkiye’nin normalleşmesi ve Türkiye’nin istikrarlı iki ayrı dört 4 dönem geçirmesinin altın değerinde olduğunu görüyorlar. Türkiye’nin atlattığı bazı şeyler bununla ilgiliydi, 2015’e kadar yaşanabilecek muhtemel problemler de bununla ilgili olacak.

        ‘Yayın yasağı için talepte bulunmadık, bulunmayız da’

        Meclis’teki soruşturma komisyonuna getirilen yayın yasağı epey tartışıldı. Siz buna nasıl bakıyorsunuz?

        Yayın yasağının hükümetimizle ilgisi yok. Bizden asla böyle bir talep gitmedi. Kimsenin de bizden böyle bir talebi olmadı. Bir kere bunun bu netlikte bilinmesi lazım. Böyle bir talep benim önüme gelmiş olsaydı kanaatimi de açıkça söylerdim. Komisyon kurulduktan ve yayın yasağı talebi gündeme geldikten sonra arkadaşlara “Nedir bu mesele, nereden çıktı?” diye sorduğumda konu bana izah edildi. Meclis soruşturma komisyonlarında aynen yargıdaki gibi bir süreç işliyor. Bu komisyon herhangi bir komisyon değil. Sonuçta hüküm veren, yargıda bulunan bir komisyon. Dolayısıyla yargıda geçerli olan bütün mahremiyet kuralları orada da geçerli.

        Ancak medyada da hatırlatıldı, benzer soruşturmalarda, benzer komisyonlarda bunun gibi bir yayın yasağı kararı çıkmamış.

        Herhangi bir yasağı ben savunmam. Türkiye yasakla anılacak bir ülke olmamalı. Ama şunu da görmek lazım: Burada hukuki sürecin kendi doğası gereği bir kural var. O kural uygulanıyor. Komisyon başkanı bizim partiden, ama bizim konuşmamız bile doğru değil. Çünkü komisyon başkanları ve üyeleri seçildikten sonra Meclis adına hareket ederler ve ne yapılması gerekiyorsa o soruşturma esnasında vicdanen bağımsızdırlar. Ben bu konuda da herhangi bir komisyon üyesini arayıp “Şöyle yapın” demedim, demeyeceğim de. Soruşturma komisyonu oluştuktan sonra herkes vicdanıyla oradadır. Soruşturma komisyonu niye var? Demek ki ortada soruşturulacak bir şey var. Ortada bir hüküm yok. O arkadaşlarla ilgili “Suçlu” ya da “Suçlu değil” diye hüküm verilmişse zaten soruşturmaya gerek yok. Kimse, “Kim suçlu, kim suçsuz?” diyerek komisyonu yönlendirme hakkına sahip değil. Bizim burada tamamıyla nötr olmamız ve komisyonun neticesine bakmamız lazım.

        Yasak bazı gazeteleri ajite etti ve her biri yasağı delme yarışı yapıyor şimdi.

        Kendilerini onların yerine koysunlar, empati yapsınlar. Kendileri yargılanıyor olsaydı daha baştan hüküm verilmesine razı olurlar mıydı? O soruşturma niye yapılıyor o zaman? Soruşturmanın selameti için uygulanan kurallar var. Yoksa hükümetten yönlendirici bir tavır olmamıştır, olmaz da, olmayacak da. Açıkça söylüyorum. Ama bunu bir yasaklar kontekstine oturtmak doğru değil. Özetle komisyonu rahat bırakmak lazım, bırakalım rahatça işlerini yapsınlar.

        HDP komisyondan ayrıldığını açıkladı. Değerlendirmeniz?

        Yanlış. Çünkü bu tür tartışmalı konularda nihai karar Meclis’indir. Meclis komisyonlarından ayrıldığınız zaman nerede arayacaksınız hakkı, hukuku?

        ‘İlk defa ben HDP’de demokratikleşme potansiyeli gördüm, ümitliyim’

        HDP’li heyet İmralı’ya bir gün önce gitti. Kobani olayları sonrası donan, duran çözüm sürecinin geleceğine dair umutlu olabileceğimiz donelere sahip miyiz? Sürecin neresindeyiz?

        Geçen gün Urfa’da Urfalı sivil toplumun her kesiminden isimlerle 6-7 saat görüştüm. HDP’ye yakın olan HÜDA PAR’a yakın olan her kesimden temsilciler vardı. Bu tür süreçleri ben ilk kez yaşamıyorum. O kadar çok arabuluculuk görevi yaptım ki geçmişte. Bu dönemlerde gördüğüm en kritik şey psikolojik ortamdır. Açık söylemek gerekirse Başbakan olduktan sonra arkadaşlara da söyledim. Süreç başladı, sabotajlar başladı. Gezi’de olmadı. 17 Aralık’ta olmadı, beklediler ki AK Parti içinden kaynasın. Üç dönemciler şöyle yapsın, şu şöyle yapsın.” O da olmadı. O yüzden “Arkadaşlar” dedim, “Çok dikkatli olmamız lazım, bir yerden bir şey yapmaya çalışacaklar”. O yüzden 1 Eylül’de hükümet programını okudum, daha güven oyunu almadan 3 Eylül’de çözüm süreci mekanizmasını kurduğumu ilan ettim ve yazın çıkardığımız çerçeve yasayı Bakanlar Kurulu kararı haline getirdim. Bu şu demek: 62. Hükümet olarak biz çözüm sürecinin sadece arkasında durmuyoruz, organizmasını da kuruyoruz. Ve ortam da gayet pozitifti.

        Ve 1 Ekim’de ilk defa Başbakan sıfatıyla Demirtaş ile görüştüm. Bu esnada Kobani olayları patlak verdi ve çözüm sürecinin sağladığı psikolojik güven ortamını kesinlikle sarstı. Bunu görmemiz lazım. 1 Ekim’de bana bu soruyu sorsaydınız “Şu yol haritası çerçevesinde yürüyoruz” diyecektim. Ama şimdi bizim bir kere şu kanaati yıkmamız lazım ve yıkacağız. Çözüm süreci örgütün rahat hareket edebildiği, devletin ise “Süreç var” diye kılı kırk yardığı bir dengesizlikle yürümez. Ve kamu düzeninin olmadığı yerde kamu güvenliği de, düzeni de olmaz. Urfa’da bunları konuştuk, herkes hak verdi. Kobani ortamını devam ettirirken hangi özgürlüklerden bahsediyorsunuz?

        Kamu düzeni tabirinin vurgulanması devletçilik, güvenlikçilik üzerinden eleştiriliyor.

        Kavramı dikkatle seçiyorum.“Devlet otoritesi ihya edilecek” demiyorum. “Kamu düzeni ihdas edilecek” diyorum. Çünkü kamu düzeni, hepimizin düzeni. Devletin dikte ettiği bir düzen değil. O kamu düzeni olmazsa, diyelim ki yol haritası çıkardınız, kim nerede, neyi uygulayabilir? O zaman bizim bu dengeyi tekrar kurmamız lazım. Denge de kamu düzeni ihdas edilerek kurulur, ondan sonra da atılacak adımlar atılır. Beni ümitlendiren husus şu: İlk defa örgüt baskısı dışında ve bazen de örgüt baskısına rağmen bir özeleştiri yaptı HDP. Eskiden “Kandil ne diyorsa onu tekrar edelim” havasındaydı; ilk defa ben HDP’de demokratikleşme potansiyeli gördüm. Türkiye’de eğer siyaset yapılacaksa siyasetin özgürleşmesi lazım. HDP’nin siyasetinin de özgürleşmesi lazım. Bölgede insanlar “Devlet bizi korusun” derken bu sayede HDP içinde de bir tartışma başladı. Bunlar sağlık işareti. Bunlardan ben memnunum. Trend devam ederse daha sağlıklı bir yere geliriz.

        ‘İSTANBUL İÇİN GEREKİRSE ÖZEL YASA ÇIKARIRIZ’

        Mimari nedeniyle özellikle şehirlerde yaşayanların büyük itirazları ve talepleri var. Yatay yapılaşmayı nasıl hayata geçireceksiniz bu yöndeki bariyerleri aşabileceğinize inanıyor musunuz? Mesela müteahhitleri?

        O konularda tedbir alacağız. Her yerde söylüyorum, Türkiye’nin en büyük hazinelerinden biridir İstanbul. Bütün Körfez petrolüne denk gelir.

        Ama işte bir Tarihi Yarımada silueti 16:9 konutları sayesinde tarumar oldu, Danıştay tıraşlama kararı aldı ama buna rağmen karar uygulanmadı.

        Gerekirse İstanbul için özel yasa çıkarır, özel tedbir alırız. Mesela en son Yedikule bostanlarıyla ilgili doğru karar alındı. Kadir Bey ile konuştum. Çevre güzelleştirme denildiğinde zihnimizde bir resim oluşuyor ve o resim de hep bir hayli modern bir resim oluyor. Halbuki bostanlar Roma’dan beri devam eden çok özel bir şey. Nedir? Şehir kuşatıldığında ve dışarıdan ikmal olmadığında şehrin kendi kendine yetecek bir tarım üretiminin olması. Onun da teknik karşılığı “şehir ziraatı”. O yüzden Yedikule bostanları konusu gündeme geldiğinde hemen arkadaşlarla konuştuk. Yine yeşil olsun, havuzlar, bahçeler yapılsın. Bostanı bir yerde muhafaza edelim ve dünyada çok fazla örneği de olmayan bir şehir ziraat müzesi yapalım. Akademisyen, şehir tarihçisi ve çevreyle ilgili vatandaşlarla da görüşerek oradaki o bostanın bir şekilde yaşaması ama etrafının da asayiş bakımından güvenli şekilde düzenlenmesi düşüncesindeyiz.

        Yedikule bostanlarıyla ilgili karar yerinde ve güzel, ama 16:9 konutlarının neden olduğu problem ve bu gibi sorunlar ne olacak?

        16:9 binası hiçbir şekilde kabul edilebilir değil. Geçmişte de konuştum ben bunu Kadir Bey ile. Süreci anlattı. Benim gördüğüm şey, bir kasıttan ziyade bir ihmal ve öngörememe hali olduğu. Yani Gökkafes denilen yapıda olduğu gibi, nasıl görüneceğini bile bile yapılan kasti bir iş değil. O perspektiften bu sonucu doğuracağı görülememiş. Ama bu da bir eksiklik. Ortaya çıkan tabloyu kabul etmek mümkün değil. Kim öngörememişse eksikliktir. Bu gibi durumlarda bir özel hukuk oluşuyor. Satılıyor yapılıyor, o katlar çıkana kadar fark edilemiyor. Bir özel hukuk oluştuğundan orada katlar tıraşlandığında kaç kişiye satıldığı vs. nedeniyle durum karmaşıklaşıyor. Ama ne gerekiyorsa yapılacak. Esas bundan sonrası için çok dikkatli olmak lazım.

        TOKİ dar gelir gruplarına ucuz ve güvenli konutlar üretmesi bakımından -hele de İstanbul gibi deprem riski olan şehirlerde- önemli bir işlev icra etse de estetik açıdan ve dikey binalardan dolayı çok da eleştirilen bir kurum oldu. Devlet eliyle zevksizlik üretildi..

        Kesinlikle.

        TOKİ ile ilgili bir tasarrufunuz olacak mı?

        Yeni TOKİ Başkanımız Ergun Bey’den bir brifing aldım, bir daha alacağım. Ve bazı yerlerdeki uygulamaları gösterdi. Bundan sonra TOKİ’nin yapacağı binaların şehir mimarisi açısından yetkili bir heyet tarafından gözden geçirilmesini istedim. Bana bütün envanteri getirecek. Türkiye’de çok büyük bir konut ihtiyacı vardı, karşılandı, nitelik arttı ama mimari estetik açıdan beklenen olmadı. TOKİ ile ilgili durumu yakından takip edeceğim. O konudaki şikâyetler kesinlikle haklıdır. Ve yanlış bir şey olduğunda “Bu yanlıştır” diyebilmeliyiz. Şehir mimarisi ve estetiğini gözden geçirmek lazım. Esas problem şehirlerde şöyle: Ruhsatlar proje bazlı veriliyor ve proje çok mekanik hesaplanıyor. Halbuki mimari projeyi de buraya koymak lazım. O emsal buraya nasıl uygulanacak takip etmek lazım. AK Parti döneminde tarihi dokuların, eserlerin büyük kısmı restorasyondan geçti. Sorun yeni binalarda. O binalara estetik katabilmekte. Bunu yakından takip edeceğim. Bir de imar ile ilgili imar-rant ilişkisinde o yanlış irtibatları koparacak bir düzenleme yapılacak.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ