Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Erdoğan'ın ofisine böcek konulması ile ilgili iddianame kabul edildi 'Böcek' iddianamesi kabul edildi

        Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Başbakanlığı döneminde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çalışma ofisine "böcek" tabir edilen dinleme cihazı konulmasıyla ilgili yürütülen soruşturma kapsamında 13 kişi hakkında hazırladığı iddianame, Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi.

        Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçları Soruşturma Bürosu Cumhuriyet Savcısı Durak Çetin'in hazırladığı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "müşteki" olarak gösterildiği iddianamede, sanıklar şu isimlerden oluştu:

        "Dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdürü Ali Özdoğan, dönemin Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro Amiri Emniyet Amiri Serhat Demir, dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdür Yardımcısı Sedat Zavar, dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdürlüğünde görevli Komiser Yardımcısı Enes Çiğci, suç tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdürlüğünde görevli polis memuru İlker Usta, suç tarihinde Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığında görevli Emniyet Müdürü Ahmet Türer, suç tarihinde Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro Amirliğinde görevli polis memuru Hurşit Gölbaşı, suç tarihinde Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro Amirliğinde görevli polis memuru Seyit Saydam, suç tarihinde Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro Amirliğinde görevli polis memuru Harun Yavuz, suç tarihinde Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro Amirliğinde görevli Komiser Yardımcısı İbrahim Sarı, eski Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanı Mehmet Yüksel ve Zeki Bulut ile eski TÜBİTAK yöneticisi Hasan Palaz."

        İddianamede, şüphelilerden Özdoğan, Zavar, Demir, Türer, Çiğci ve Usta'ya, "Başbakan'ı siyasi casusluk amacıyla dinlemek, kamu görevlisinin özel hayatın gizliliğini ihlal, kişiler arasındaki konuşmaları kaydetmek" suçları yöneltildi ve 21'er yıldan 36 yıl 6'şar aya kadar mahkumiyetleri talep edildi.

        İddianamede ayrıca Yavuz, Sarı, Gölbaşı, Saydam, Yüksel, Bulut ve Palaz'ın ise aynı suçların işlenmesine yardım ettikleri savunuldu.

        "Siyasal casusluk amacıyla dinleme yapıldı"

        İddianamede, "Keçiören ikametgahta ve Resmi Konut'ta, rutin böcek araması yapıldığı intibası verilerek Serhat Demir'in sevk ve idaresinde, Sedat Zavar ile birlikte Enes Çiğci ve İlker Usta tarafından fırsat operasyonu şeklinde siyasal casusluk amacıyla dinleme cihazlarının mekanlardaki prizlere yerleştirilerek dinlemelerin yapıldığı" bildirildi.

        İddianamede, "örgütlemeyi yapanın ve diğer şüphelileri ayarlayanın şüpheli Ali Özdoğan olduğu ve yapılacak dinlemeler konusunda şüpheli Ahmet Türer'in destek verip faaliyeti yönlendirdiğinin anlaşıldığı" aktarıldı.

        İddianamede, dinleme cihazı bulunması sonrasında ilişkin Başbakanlık Teftiş Kurulunun hazırladığı soruşturma dosyasından bilgiler özetlendi.

        Rapora göre, 2011'de Başbakanlığın onayı ile MİT ekibi, 28-30 Aralık 2011 arasında, Erdoğan'ın Keçiören'deki ikametgahında, AK Parti Genel Merkezi'nde, Başbakanlık Merkez Bina'da ve Başbakanlık Resmi Konut'taki çalışma ofislerinde, gizli dinleme ve gözetleme sistemlerine karşı teknik arama çalışmaları gerçekleştirdi. Oluşturulan ekibe Başbakanlık Başmüşaviri Mustafa Varank eşlik etti.

        Erdoğan'ın Keçiören'deki ofisi aranırken, Erdoğan'ın kullandığı ve kriptoluyla birlikte 4 telefonun konulduğu masanın sağ tarafında, 6 girişli priz içinde telsiz kaynağı bulundu. Açılmadan X-ray cihazıyla görüntülenen priz içerisinde, özel bir yapının varlığını andıran görüntüyle karşılaşılması üzerine açılan prizden elektrik şebekesinden beslenen telsiz vericiye ulaşıldı. Mevcut durum sadece Varank ile paylaşılarak, olumsuz bir durum yokmuş gibi teknik arama faaliyeti sürdürüldü. Çoklu priz, incelenmek üzere MİT ekibince teslim alındı.

        Başbakanlık Resmi Konut'taki "böcek"

        Başbakanlık Resmi Konut'ta, Erdoğan'ın kullandığı makam odasındaki aramada da 3 girişli çoklu priz içerisinde, Keçiören'deki çalışma ofisindekinin benzeri olan ve sinyal yayını olmaması nedeniyle pasif durumda olduğu değerlendirilen telsiz verici tespit edildi. Bu durum da sadece Varank ile paylaşılarak, olumsuz bir durum yokmuş gibi teknik arama faaliyetine devam edildi. Bu priz de incelenmek üzere MİT ekibince incelenmek üzere alındı.

        Başbakanlık Teftiş Kurulu, telsiz vericilerin elektrik şebekesinden beslenmesi dolayısıyla uzun süreli dinleme faaliyeti gerçekleştirmek amacıyla yerleştirildiğini tespit ederken, teknik operasyonel çalışmanın profesyonel bir uygulama olduğunu değerlendirdi. Vericilerin, Başbakan'ın kriptolu telefonunun da dahil olduğu bölümlerde tespiti "dikkat çekici" bulunurken, bu durumdan, iki uygulamanın da "aynı merkezce" gerçekleştirildiği anlaşıldı.

        Cihazların özelliklerine ilişkin bilgiler verilen iddianamede, cihazların bulunmasının ardından TÜBİTAK ile TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinin, çoklu prizler ve içinde bulunan dolgu malzemelerine ilişkin rapor alındığı, bunlara göre, cihazların, önceden yapılan keşifler doğrultusunda 24-25 Kasım 2011 tarihlerinde çalışma ofislerine yerleştirildiği kanaatine varıldığı aktarıldı.

        Görevlilerin beyanları

        İddianamede, cihazları yerleştirenlerin belirlenmesi amacıyla 1 Temmuz 2011 ile 28-29 Aralık 2011 arasında konutlara gittiği görülen tüm isimlerin, öncelikle meslekleri ve meşguliyetleri, Keçiören'deki 2 numaralı ofise gelme gerekçeleri, kullanıcısı oldukları GSM'leri soruşturuldu. İddianamede daha sonra tanık olarak ifadesine başvurulanların beyanları özetlendi.

        Konut'ta, 25 Kasım 2011'de görev yapan polis memuru S.Ö'nün, "Erdoğan'ın, rahatsızlığı nedeniyle İstanbul'da bulunduğu, muhtemelen Kasım 2011'de, sanıklardan Başbakanlık Teknik Arama Ekibi Amiri Serhat Demir'in başında olduğu 4-5 kişilik ekibin, konutta arama faaliyeti icra ettiğini, ekipte Demir'in yanı sıra 40-50 yaşlarında kır saçlı bir erkeğin bulunduğunu, Aralık 2011 sonlarından itibaren birçok arama yapılmasına rağmen, arama ekibinde bulunan bu şahsı bir daha görmediğini belirttiği aktarıldı.

        Başbakanlık Resmi Konut Güvenlik Amiri V.K. ise "Erdoğan'ın Ankara'da bulunmadığı dönemde Çankaya konutta 2 kez teknik arama yapıldığını, Başbakanlık Teknik Arama Ekibi Amiri Demir ile Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığında görevli üç kişiden oluşan ekibin, 24 Kasım 2011 akşamı, konutta arama yaptığını söyledi ve fotoğraflar üzerinden sanıklardan Sedat Zavar'ı teşhis etti.

        Resmi Konut'ta teknisyenlik yapan H.N. de 24 Kasım 2011'de adlarını bilmediği üç görevlinin arama yaptığını, Başbakan'ın ofisine geçildikten birkaç dakika sonra çalışmayı sürdüren iki görevlinin gürültü olduğunu söyleyerek, kendilerini ofisten çıkardıklarını ve kapıyı kapattıklarını, yaklaşık 10 dakika ofiste yalnız çalıştıktan sonra bu kişilerin çıktıklarını anlattı.

        Şüphelilerin tespitine yönelik çalışmalar

        İddianamenin devamında, "Yapılan araştırmalar, görüşmeler, teknik analizler ve tespitler neticesinde oluşan kanaat çerçevesinde şüpheli durumunda olanlardan şahıs bazında yapılan eksiltmeler hedef kitleyi küçültmüş ve yeni şüpheli şahısları ortaya çıkarmıştır" değerlendirmesinde bulunuldu.

        Başbakan ve eşinin, yakın koruma ekibinin belirlenen tarihlerde İstanbul'da olduğu, yakın koruma ekibi dışında Başbakanlık Koruma Daire Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro Amirliği personelinin özellikle her iki konuta da kısıtlama olmaksızın girebileceğinin anlaşıldığı bildirilen iddianamede, Temmuz-Aralık 2011'de, Keçiören ve Çankaya'da arama faaliyeti icra edilmediği, Güvenlik Sistemleri Büro Amiri Emniyet Amiri Serhat Demir'in bu yönde talimatı olmadığı, bu tarihler arasında arama yapıldığına ilişkin kayda rastlanmadığı belirtildi.

        "Başbakanlık Arama Ekibi" dışında hiç kimse ya da grubun arama amacıyla konut veya ikametgaha giremeyeceği, MİT mensuplarınca gelen emir doğrultusunda söz konusu adreslerde arama yapılabileceği ifade edilen iddianamede, "Başbakanın, 23 Kasım-14 Aralık 2011 arasında İstanbul'da bulunduğu tarihlerde, Başbakanlık teknik arama ekibince çalışma ofislerinde arama yapıldığı, Keçiören'deki konutun güvenlik amiri ve yardımcısının, arama ekiplerinin giriş ve çıkışlarını kayıt altına almadığı, aramalarda rutin olarak bir saat kadar önce bu kişilere haber verildiği ve akabinde arama yapıldığı bildirildi.

        İddianamede, şunlar kaydedildi:

        "Bu kapsamda Keçiören ikametgahta ve Resmi Konut'ta, Başbakanlık Koruma Daire Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro Amirliği personeli ile Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı personelinden bir grubun örgütlenerek çalışma yaptığı, rutin böcek araması yapıldığı intibası verilerek şüpheliler Serhat Demir'in sevk ve idaresinde şüpheli Sedat Zavar ile birlikte şüpheliler Enes Çiğci ve İlker Usta tarafından fırsat operasyonu şeklinde siyasal casusluk amacıyla dinleme cihazlarının mekanlardaki prizlere yerleştirilerek dinlemelerin yapıldığı, örgütlemeyi yapanın ve diğer şüphelileri ayarlayanın, şüpheli Ali Özdoğan olduğu ve yapılacak dinlemeler konusunda şüpheli Ahmet Türer'in destek verip faaliyeti yönlendirdiği anlaşılmıştır."

        "29 Aralık 2011'e kadar dinlendi"

        İddianamede, sanık Ali Özdoğan'ın, Başbakanı 2011'den itibaren çalışma ofislerinden dinlemek istediği savunuldu. Özdoğan'ın, bu amaçla, tanıdığı Serhat Demir'e ulaştığı ve onu Sedat Zavar'la görüştürdüğü aktarılan iddianamede, Demir ve Zavar ile İlker Usta ve Enes Çiğci'nin, 24 Kasım 2011'den itibaren Başbakanlık Resmi Konutundaki çalışma ofisinde bulunan 3'lü prizin içine dinleme cihazı yerleştirdiği, cihazının bulunduğu 29 Aralık 2011'e kadar dinleme yapıldığı kaydedildi.

        Aynı ekibin, 25 Kasım 2011'de de Erdoğan'ın Keçiören ikametgahındaki çalışma ofisindeki 6'lı prizin içine dinleme cihazı yerleştirdikleri ifade edilen iddianamede, cihazla da 28 Aralık 2011'e kadar dinleme yaptıkları aktarıldı.

        Cihazların konulması

        İddianamede, dinleme cihazlarını yerleştirmeden önce, Zavar ve Demir'in 4-5 Ekim 2011'de buluşarak, Resmi Konut ve Keçiören'deki konutta keşif amaçlı tespit yaptıkları bildirildi. Daha sonra, 23 Kasım 2011'de Zavar'ın ekibiyle birlikte, Özdoğan'ın talimatı doğrultusunda çoklu prizlere yerleştirdiği dinleme cihazlarını Başbakanlık Resmi Konuttaki çalışma masasının yanı ile Keçiören'deki ikametgahındaki çalışma masasının yanındaki çoklu prizlerle değiştirmek için İstanbul'da bulunan Serhat Demir'i aradığı aktarılan iddianamede, uçakla aynı gün Ankara'ya gelen Demir'in, Zavar tarafından havaalanından aldığı anlatıldı.

        Demir'le birlikte Zavar, Çiğci ve Usta'nın 24 Kasım akşamı arama-tarama için Resmi Konuta gittikleri, Demir ve Zavar'ın, kendilerine eşlik eden konut personelini çalışma ofisinden salona çıkararak, burada meşgul ettikleri, çalışma ofisinde kalan Çiğci ve Usta'nın, daha önce Zavar'la hazırladıkları, içinde dinleme cihazı bulunan ve MİT tarafından tespit edilen dinleme cihazını 3'lü prizle birlikte, mevcut 3'lü prizi çıkarıp yerine takmak suretiyle yerleştirdikleri belirtilen iddianamede, dinlemenin bu cihaz aracılığıyla yapıldığı kaydedildi.

        Cihazın bulunması sırasında sinyal yaymadığı aktarılan iddianamede, kumandalı olan cihazın, Keçiören'deki ikametgahta 28 Aralık 2011'de tespitini öğrenmeleri üzerine, sanıkların cihazı uzaktan kumandayla kapattıkları kaydedildi.

        Sanık Demir'in, 25 Kasım 2011'de sanık Seyit Saydam'ı arama-tarama yapacaklarını söyleyerek aldığı bildirilen iddianamede, Demir'in, Saydam'a sadece, arama-tarama için kullanılan HAWK cihazını aldırdığı ve kurumaya ait araçla giderken Söğütözü'nde Saydam'ın tanımadığı, ancak daha sonra teşhis ettiği sanıklar Zavar, Çiğci ve Usta'yı alarak, Keçiören'deki çalışma ofisine gittikleri ifade edildi.

        Buradaki 1 nolu ofiste Saydam'ın, refakat eden polis memuruyla arama yaptığı sırada, Demir, Zavar, Usta ve Çiğci'nin 2 nolu ofise geçtikleri, buranın anahtarının 1 nolu ofisteki santral görevlisinde bulunduğu, Demir ve Zavar'ın görevliyi meşgul ettiği sırada, Çiğci ve Usta'nın 2 nolu ofiste, çalışma masasının yanındaki 6'lı prizi çıkararak, kendilerinin hazırladığı, içinde dinleme cihazı bulunan ve MİT ekibinin sinyal yaymasıyla belirlediği dinleme cihazını yerleştirdikleri aktarılan iddianamede, bu cihazla 28 Aralık 2011'e kadar Başbakan'ın siyasal casusluk amaçlı dinlendiği vurgulandı.

        HTS kayıtları

        Sanıklar Ali Özdoğan, Ahmet Türer, Serhat Demir, Sedat Zavar, Enes Çiğci, İlker Usta ve Hasan Palaz'ın mahkeme kararıyla alınan HTS kayıtlarının incelendiği bildirilen iddianamede, buna göre Özdoğan'ın Ocak 2011'den itibaren Serhat Demir ile görüşmeye başladığı, Şubat-Eylül 2011 arasında 7 görüşmesinin olduğu, daha sonra irtibatının bulunmadığı kaydedildi.

        Özdoğan'ın, Demir'in akademiden arkadaşı olduğunu söylediği Zavar ile de 14 Eylül 2011'den itibaren görüşmeye başladığı ve son görüşmesinin 12 Mart 2012'de olduğu belirtilen iddianamede, Özdoğan'ın, Başbakan'ın konuşmalarını siyasal casusluk amaçlı dinlemek için Serhat Demir ile bağlantı kurduğu, onu Sedat Zavar ile bu konuda görüştürdüğü ve dinleme konusunda örgütlediği ifade edildi.

        Zavar'ın kendi elemanları Çiğci ve Usta'yı ayarlayıp, Demir'le birlikte hareket ettiği, Özdoğan'ın, Demir ve Türer'le aynı birimde çalıştığı ve Zavar, Çiğci ve Usta'yı tanıdığı, Zavar'ın da bu kişileri tanıdığı kaydedilen iddianamede, sanıklardan Türer'in de Özdoğan ve Zavar'ı tanıdığı ve Demir'in bacanağı olduğuna işaret edildi.

        Türer'in, Demir'i Başbakanlık Koruma Daire Başkanlığı Güvenlik Sistemleri ve Teknik Büro Amirliğine aldırdığı, Demir'i dinlemede yönlendirdiği ve koordine ettiği aktarılan iddianamede, Demir'in de sanıklardan İbrahim Sarı, Harun Yavuz, Hurşit Gölbaşı ve Seyit Saydam'ı tanıdığı vurgulandı.

        Demir'in, birlikte Başbakanlığa bağlı yerlerde göreve başladığı 2010'dan Eylül 2012'ye kadar arama-tarama faaliyetlerinde bulunduğu, yine amirleri olan sanıklar Zeki Bulut ve Mehmet Yüksel'i tanıdığı kaydedilen iddianamede, Başbakanlık Koruma Daire Başkanlığı Güvenlik Sistemleri ve Teknik Büro Amirliğinde, 2010'dan itibaren arama-taramada bulunmak üzere radyo frekans tarayıcı olarak MS-300 isimli arama-tarama cihazının ve HAWK isimli yarı iletken arama-tarama cihazının alındığına yer verildi.

        "Çok azına yönelik kayıtların bulunduğu"

        İddianamede, Demir'in arama-tarama faaliyetlerinde bilgi sahibi olduğu, bu kapsamda Başbakanlığa bağlı yerlerde sanıklardan Gölbaşı, Saydam ve Yavuz ile birlikte arama-taramalar yaptığı, Sarı'nın da Yavuz, Gölbaşı ve Saydam'la birlikte aynı yerlerde arama-tarama faaliyetlerinde bulunduğu bildirilerek, bu kapsamda Demir'in, ekibiyle birlikte, tanıklar ve diğer sanık beyanlarına göre, Başbakanlık Keçiören ikametgahta bulunan çalışma ofislerinde çok sayıda arama-tarama faaliyetleri gerçekleştirdiği, ancak bunların çok azına yönelik kayıtların bulunduğu aktarıldı.

        Demir'in bulunmadığında da Yavuz, Gölbaşı ve Saydam'dan oluşan ekibin arama-tarama yaptığı, Demir ve Sarı'nın arama-taramalara 1 amir, 2 memurla gittikleri, bu nedenle bazen Gölbaşı, Yavuz, Saydam'dan oluşan memur grubundan ikisini alıp, birini almadıkları ifade edilen iddianamede, Sarı, Yavuz, Gölbaşı ve Saydam'ın suç tarihleri olan 24-25 Kasım 2011'den itibaren Başbakanlığa ait çalışma ofislerinde birçok defa arama-tarama yapmalarına rağmen, dinleme cihazlarını bulmayarak, bunları yerleştiren şüphelilere yardım ettikleri belirtildi.

        Sanıklardan Mehmet Yüksel ve Zeki Bulut'un ise personelleri olan Türer, Demir, Sarı, Yavuz, Gölbaşı ve Saydam'a yönelik, Başbakanlık ikametgahlarındaki arama ve tarama faaliyetleri sebebiyle gerekli denetimi yapmadıkları kaydedilen iddianamede, Yüksel ve Bulut'un, Erdoğan'ın, Keçiören'deki konutu ile Resmi Konuta dinleme cihazları konulması için ortam hazırladıkları, bu şekilde işlenen suçlara yardımda bulundukları ifade edildi.

        Türer'in, Gülen'in yardımcısının kullandığı numarayla irtibatı

        İddianamede, sanıklardan, olay tarihinde Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığında görevli Emniyet Müdürü Ahmet Türer'in, ABD'deki iki telefon numarası ile irtibatının bulunduğu bildirilerek, "Söz konusu telefonların Fethullah Gülen'in yardımcısı Sinan Dursun tarafından kullanıldığı tespit edilmiştir" bilgisine yer verildi.

        "Ali Özdoğan'ı şüpheli O.Ş bilgilendirdi"

        İddianamede, MİT ekibinin Erdoğan'ın Keçiören'deki ikametine arama-taramaya gitmesinden itibaren sanıklardan dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdürü Ali Özdoğan'ı, MİT'te görev yapan ve evrakı ayrılan şüpheli O.Ş'nin arama-tarama konusunda bilgilendirdiği aktarıldı.

        Daha sonra Özdoğan'ın, Şengül ile buluştuğu, dinleme cihazlarının TÜBİTAK'a incelenmek üzere gönderilmesi sırasında, O.Ş'nin eski TÜBİTAK yöneticisi Palaz'la görüştüğü anlatılan iddianamede, görüşme sonucu Palaz'ın, yapılan inceleme ve raporlarda yanıltma amaçlı çalıştığı, bu kapsamda işin uzmanı olmayan makine mühendisi Gökhan Vıcıl'a rapor hazırlatarak, suç tarihinin tespitini zorlaştırmak suretiyle, sanıklar Ali Özdoğan, Ahmet Türer, Sedat Zavar, Serhat Demir, Enes Çiğci ve İlker Usta'nın suçlarına yardım ettiği öne sürüldü.

        Sanıklar Ali Özdoğan, Serhat Demir, Ahmet Türer, Sedat Zavar, Enes Çiğci, İlker Usta, Hasan Palaz, Zeki Bulut ve O.Ş'nin, Başbakanlığın çalışma ofislerinde bulunan dinleme cihazları nedeniyle yazılı ve görsel basında Fetullah Gülen cemaatine mensup olduklarının yazıldığı, ancak Özdoğan, Türer, Zavar, Çiğci, Usta, Palaz ve Bulut'un savunmalarında, Gülen cemaatine mensup olmadıklarını söyledikleri bildirilen iddianamede, bu kişilerle birlikte Mehmet Yüksel, İbrahim Sarı, Harun Yavuz, Hurşit Gölbaşı ve Seyit Saydam'ın da suçlamaları kabul etmediklerini, dinleme cihazlarını koymadıklarını, herhangi bir örgüt, cemaat ya da devlet için dinleme yapmadıklarını söyledikleri belirtildi.

        "ABD seyahatlerini gizleme amacına yönelik beyanlar"

        Sanıklardan Ali Özdoğan'ın, 2003-2008 arasında ABD'de master ve doktora yaptığı bildirildi. Özdoğan'ın, Haziran ve Ekim 2011'de, birer defa yıllık izin aldığı, izin adresini Almanya-Stuttgart gösterdiği, ancak sanıklardan dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdür Yardımcısı Sedat Zavar ile ABD'ye gittiğine işaret edildi ve "gerçeğe aykırı beyanların, ABD seyahatlerini gizleme amacına yönelik olduğu" savunuldu.

        İddianamede, 2011-2014 arasında 9'u ABD olmak üzere, 11 kez yurt dışına çıkış kaydının bulunduğuna işaret edilen Özdoğan'ın, ifadesinde, "2003'te internetten müracaat ettikten sonra 10 yıllık ABD yeşil kartı aldığını, eşinin de yeşil kartı bulunduğunu, kartın devamı için 6 ayda bir ABD'ye giriş-çıkış gerektiğini, mesleğiyle ilgili akademik çalışma ve iş görüşmeleri amacıyla gittiğini, süresinin Aralık 2013'te bittikten sonra eşiyle kartı konsolosluğa iade ettiğini" söylediği özetlendi.

        Özdoğan ve Zavar'ın, aynı yıl içinde Haziran ve Ekim-Kasım aylarındaki senelik izinlerini ABD'de geçirmelerine rağmen, kurumlarına Stuttgart'ta olacakları yönünde iki defa gerçeğe aykırı bulunduklarına işaret edilen iddianamede, "bu beyanların, ABD seyahatlerini gizleme amacına yönelik olduğu", Zavar'ın 2011-2014 arasında 3'ü ABD'ye olmak üzere 6 kez yurt dışına gittiği belirtildi.

        Olay tarihinde Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro Amiri Serhat Demir'in 2010'da ABD'de sosyal bilimler doktorasını tamamladığı, Ağustos 2013'te bakanlık oluruyla Pakistan'da görevlendirildiği, görevi Ocak 2014'te sonlanmasına rağmen, Pakistan'dan 6 haftalık doktor istirahati aldığı, raporun usulüne uygunluğunun belirlenmesi amacıyla Atatürk Hastanesinden 18 Ocak 2014'te randevu alındığı, ancak Demir'in görev yeri olan Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğüne, "tedavi amacıyla Almanya'ya gideceğine" ilişkin dilekçe gönderdiği anlatıldı.

        İddianamede Demir'in, soruşturma dosyasının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gelmesinden sonra, 22 Ocak 2014'te yurt dışına çıktığı ve bugüne kadar yurda dönmediği kaydedildi.

        Demir'in, 2011-2014 arasında 2'si ABD olmak üzere 10 kez yurt dışına çıktığı kaydedilen iddianamede, daha önce Başbakanlık Teftiş Kuruluna ifade veren Demir'in, suçlamaları kabul etmediği, dinleme cihazlarını kendisinin koymadığını söylediği, kimin koyduğunu bilmediğini beyan ettiğine işaret edildi.

        "Hizmete yakın hakimler..."

        İddianamede, sanıklardan Ahmet Türer'den ele geçirilen, imla hataları dikkati çeken ve "Mehmet çelik emekli askeri hakim, su an emekli askeri hakim Ahmet zeki üçokla beraber evrakta sahtecilik suçunu azmettirmeden dolayı askeri yargıtayda yargılanıyor", "su an hizmetin hakimlerinin hukuka aykırı bir şekilde mahkumiyet için uğraştıkları biliniyor", "Bu şekilde mahkumiyet çıkması halinde tsk içindeki hizmete yakın hakimlerin zarar göreceği muhakkak", "sahip olduğu düşünce gözönüne alındığında kesinlikle beraat etmesi için çalışmamız lazım" ifadeleri bulunan yazıya yer verildi.

        "Metin incelendiğinde", Mehmet Çelik ve Ahmet Zeki Üçok'un emekli askeri hakim oldukları, evrakta sahteciliğe azmettirme suçundan Askeri Yargıtayda yargılandıkları, Üçok'un bu davadan 33 yıl ceza aldığının anlaşıldığı bildirilerek, şu değerlendirmelerde bulunuldu:

        "Olayın; Yunak Cumhuriyet Savcılığından Zeki Üçok isimli şahsın imzası ile Mehmet Çelik'e ait bir resmin istenmesi ile başladığı, Yunak yazı işleri müdürünün, Mehmet Çelik’in resmi yerine başka birinin resimlerini gönderdiği, gönderilen resimlerle herhangi bir işlem yapılmadan Mehmet Çelik'in Yunak Cumhuriyet Savcılığına giderek araştırılan olayın olmadığına dair takipsizlik kararı aldığı ve herhangi bir zararın doğmadığı, Yargıtay kararlarına göre de üzerinde herhangi bir yazı veya not olmayan resimlerin resmi evrak olarak kabulünün mümkün olmadığı, mahkumiyet kararı çıksa bile Anayasa ve AİHM tarafından kesinlikle bozulacak bir karar olduğu, bu suça Askeri Yargıtay 4. Dairesi tarafından daha önce beraat kararı verildiği, ancak bu kararın, daireler kurulunda hizmet içerisindeki hakimler tarafından bozulduğu, halen 'hizmet' içindeki hakimlerin hukuka aykırı bir şekilde mahkumiyet kararı vermek için uğraştıkları, işlenen suçun sivil bir suç olması nedeniyle askeri mahkemede değil, sivil mahkemelerde görülmesi gerektiği, eğer askeri mahkemeden mahkumiyet kararı çıkarsa askeriye içerisinde 'hizmet'e yakın hakimlerin zarar göreceği, mağdur edildiği düşünülen Mehmet Çelik isimli şahsın sahip olduğu düşünce göz önüne alınarak kesinlikle beraat ettirilmesi yönünde çalışma yapılması gerektiği şeklinde öngörüde bulunularak, talimat verildiği değerlendirilmiştir."

        Türer'in, ifadesinde, 1995'te Polis Akademisinden mezun olduğunu, 2001'de yüksek lisans için ABD'ye gittiğini, Virginia ve Teksas'ta master yaptığını, daha sonra doktoraya başladığını, 2003'te Diyarbakır'a tayininin çıktığını, ancak doktorasını tamamlamak amacıyla şark hizmetine gitmediğini, 2008'de Türkiye'ye geldiğini ve doktora tezini verdiğini anlattığı aktarıldı.

        İddianamede, sanıklardan Hasan Palaz'ın, soruşturma sırasında Ankara Emniyet Müdürlüğünde verdiği ifadede, TÜBİTAK'tan tanıdığı O.Ş. ile prizlere dinleme cihazı yerleştirilmesinde kullanılan silikon malzemelerin ömür tespitleri konusunda görüşmediğini, TÜBİTAK ve MİT arasındaki işlemler nedeniyle 27 Aralık 2011 ve sonrasında görüştüğünü ifade etti.

        Suç tarihinin, tespitini engellemediğini söyleyen Palaz, dinleme ve kayda alma konusunda kimseye yardım etmediğini, silikon malzemelerinin ömür tespiti raporunu kendisinin yazmadığını, örgüt ya da cemaat bağlantısının olmadığını kaydetti.

        Gizli tanık beyanı

        İddianamede, soruşturma kapsamında bilgisine başvurulan gizli tanık HANÇER 2014'ün ifadesi aktarıldı. "İstihbarat, istihbarata karşı koyma, savunma, gözetleme, izleme, takip vb. sistem ve yazılımları" alanında faaliyet gösteren bir şirkette çalıştığını anlatan gizli tanığın, şirket portföyünün resmi devlet kurumları olduğununu söylediği ve bazı kurumların, kendi ihtiyaçlarına göre özel görüşme talep ettiklerini kaydettiği bildirildi.

        Gizli tanığın firmasıyla görüşmeye gelen kişiler arasında sanıklardan Enes Çiğci, Sedat Zavar, Ali Özdoğan, Serhat Demir ve Ahmet Türer'in "ön planda" bulunduklarını bildirdiği ifade edilen iddianamede, gizli tanığın, malzeme teslimlerinin de bu kişiler aracılığıyla yapıldığını, bu kapsamda Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığına kablosuz ses, görüntü aktarım cihazları, değişik şekillerde kamufle edilmiş ses, görüntü kayıt cihazları, değişik marka ve modellerde frekans analiz cihazlarının tanıtım ve satışını yaptıklarını, bu cihazların bir kısmının bedelini nakit, bir kısmını ise banka havalesiyle aldıklarını beyan ettiği kaydedildi.

        İstenen cezalar

        "Sanıklardan Özdoğan, Demir, Zavar, Çiğci, Usta, Türer ve Palaz'ın, yaptıkları örgütlü siyasal amaçlı casusluk suçunun ve işledikleri diğer örgütlü özel hayatın gizliliğini ihlal ve dinleme eylemlerini hangi örgüt adına yaptıkları, örgüt kurucu, yönetici, lideri ve üyelikleri ile dinlemelerin adına yapılan örgüt, cemaat ya da ülke adına olduğunun tespiti bakımından, dinlemelerin nerede, hangi ülkede olduğunun tespit edilemediği, dinleme kayıtlarının bulunamadığı" bildirilen iddianamede, bu nedenle, "sanıkların kurdukları, yönettikleri suç örgütü ile dinleme kayıtlarının bulunması amacıyla evrakın ayrılması gerektiği kanaatine varıldığına" yer verildi.

        İddianamede sanıklardan Özdoğan, Zavar, Demir, Türer, Çiğci ve Usta, "Başbakanı siyasi casusluk amacıyla dinlemek, kamu görevlisi sıfatıyla özel hayatın gizliliğini ihlal etmek ve kişiler arasındaki konuşmaları dinleyip kaydetmek" ile suçlandı ve 21'er yıldan 36 yıl 6'şar aya kadar mahkumiyetleri talep edildi.

        Aynı suçların işlenmesine yardım etmekle suçlanan Harun Yavuz, İbrahim Sarı, Hurşit Gölbaşı, Seyit Saydam, Mehmet Yüksel, Zeki Bulut ve Hasan Palaz'ın ise 8'er yıla kadar kadar hapisle cezalandırılmaları istendi.

        5 kişi hakkında yakalama emri

        Öte yandan, davanın açıldığı Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıklardan 5'i hakkında yakalama emri düzenlenmesini kararlaştırdı.

        Mahkemenin, 13 sanık hakkındaki davayla ilgili duruşma hazırlık tutanağında, sanıklardan Ali Özdoğan, Serhat Demir, Sedat Zavar, İlker Usta ve Enes Çığcı hakkında, "üzerlerine atılı suçların niteliği, kuvvetli suç şüphesinin varlığı ve CMK'nın tutuklamaya ilişkin 100. maddesinin 2. fıkrasındaki nedenler hususunda somut olguların bulunması göz önüne alınarak", yakalama emri düzenlenmesine karar verdi.

        Bu karar, Mahkeme Başkanı Mahmut Kaya ve Üye Hakim İsmail Bulun'un oy çokluğu, Üye Hakim Zeka Kayalı'nın muhalefet şerhiyle alındı.

        Sanıkların ekonomik ve sosyal durumlarının araştırılması için kolluk birimlerine müzekkere yazılmasını, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlarından Mustafa Varank'ın da arasında bulunduğu tanıkların, sanıkların sorgu ve savunmalarının tespitinden sonra dinlenmesini kararlaştıran mahkeme, duruşmanın ilk celsesinin 2 Ocak 2015 saat 10.00'da yapılmasına karar verdi.

        Üye Hakim Kayalı'dan yakalama emri şerhi

        Mahkeme Üyesi Hakim Zeka Kayalı, 5 sanık hakkındaki yakalama emri düzenlenmesi kararına muhalefet şerhi koydu.

        Kayalı, şerhinde, iddianamenin kabulüyle birlikte şüpheliden sanığa dönüşen ve haklarında bu suretle kamu davası açılan sanıklar hakkında, öncelikle usulüne uygun şekilde davetiye çıkarılması, şayet gelmezlerse zorla getirilmelerine karar verilmesi, buna rağmen temin edilemezlerse o zaman haklarında yakalama emri çıkarılmasının kanuni bir zorunluluk olduğunu ifade etti.

        İddianamede sanıkların tebligat adreslerinin belirtildiğine işaret eden Kayalı, sanıkların öncelikle bu adreslerinden, belirtilen şekilde temin edilmeye çalışılması, bundan sonuç alınamazsa haklarında yakalama emri çıkarılması gerektiğini kaydetti.

        Hakkında yakalama emri çıkarılan sanıklar hakkında daha önce Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesinin yurt dışına çıkma yasağı ve karakola imza atma şartı şeklinde adli kontrol getirdiğini ve tutuklama talebini reddettiğini hatırlatan Kayalı, bu karara itiraz üzerine Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı tarafından sanıklar hakkında yakalama emri çıkarıldığını, buna itirazı görüşen Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin ise yakalama emirlerini kaldırdığını anlattı.

        Yine, Ankara 22. Sulh Ceza Mahkemesinin yakalama emri çıkarma talebini reddettiği, bu karara itirazın da Ankara 18. Asliye Ceza Mahkemesince reddedildiğini aktaran Kayalı, böylece, hiçbir mahkemenin yakalama emri çıkarılmasını gerekli görmediğini ifade etti.

        Kayalı, şerhinde, "Buna rağmen, mahkememize dava açıldığı tarih itibarıyla, belirtilen kararlardan sonra, bu kararların dayanaklarından farklı olarak yakalama emri çıkarılmasına ilişkin karar vermeyi gerektirecek mahiyette delil ve usulü işlem ortaya çıkmadığı tespit edildiğinden, sanıklar hakkında yakalama emri çıkarılmasına ilişkin sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum" ifadelerine yer verdi.

        AA

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ