Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem İstanbul İstanbul’da turist olmak keyifli mi yoksa zahmetli mi

        Aslı ÖZTÜRK / HT GAZETE

        aozturk@htgazete.com.tr

        İstanbul’da yaşamak zor zanaat... En az günde iki kez trafik eziyeti çekiyor, toplu taşımalarda kendimizi ekmeğin arasında erimiş peynir gibi hissediyor, stresi tavan yapmış hemşerilerimiz yüzünden yolda birine ‘yanlışlıkla’ çarpmaya bile korkuyoruz. Hep bir yerlere yetişme telaşıyla şehrin güzelliklerini kaçırıyoruz. Kaçımız, bu koşuşturmanın arasında şöyle bir Boğaz havası alıp deniz kenarında yürüme fırsatı buluyor? Ya da kaçımız bir gününü tarihi mekânlara ayırıyor, şehrin keşfedilmeyi bekleyen sokaklarında dolaşıyor... Aslında biz İstanbul’u yaşamıyor, İstanbul’da yaşamaya çalışıyoruz. Şehrin tadını çıkaranlarsa hiç şüphesiz turistler. Peki “İstanbul’da turist olmak” sandığımız kadar keyifli mi? İşte bu sorunun yanıtını almak için bir günlüğüne turist olmaya karar verdim.

        Gezi boyunca bir turist olarak göreceğim muameleyi merak ettiğim için minik bir kamuflaja başvurmak zorunda kaldım. Malum, kara kaşım, kara gözümle Avrupalı bir turiste benzemem ihtimaller dahilinde olmadığı için siyah bir eşarpla kendime Ortadoğulu esintisi katmayı daha uygun buldum.

        PAZARLIK ŞART

        Rotamızın başlangıç noktası ise hepinizin tahmin edebileceği gibi günde yarım milyon turistin ziyaret ettiği Kapalıçarşı oldu. Tarihi yarımadada gezilip görülmesi gereken mekânlara uğradıktan sonra Galata Kulesi’ni ziyaret edip turumu Taksim’in Talimhane bölgesinde sonlandırdım . Sabah 10’dan akşamüzeri 6’ya kadar süren gezi boyunca ziyaret ettiğim mekânlardaki gişe görevlilerinden restorandaki garsonlara, yol sorduğumuz mısırcı teyzeden bindiğimiz taksiyi kullanan şoföre kadar herkesle İngilizce konuştum. Bir turist olarak kandırılıp kazıklanma ihtimalini yaşamayı da göze almıştım.

        Kapalıçarşı’da sabahın o saatlerinde bile rahat adım atmak mümkün değildi. Çarşı esnafı dışındakilerin hepsi turist gibiydi. Aralarında Türk varsa da ayırt edemedim. Herkes bilir ki Kapalıçarşı deri ürünleri, altın, gümüş eşyalar, antikalar, bakır ürünler, halı ve hediyelik eşyalar ve sayısız daha birçok ürün ile ünlüdür. Ürünlerin kalitelisinden kalitesizine en büyük ortak özelliği de fiyat konusunda pazarlığa açık olmalarıdır. Bu pazarlık payının skalası da oldukça geniştir. Tüm esnafı zan altında bırakmak istemem fakat benim fiyatını sorduğum ve 80 lira fiyat aldığım Osmanlı motifli bir vazonun 10 dakika içinde 50 liraya satıldığına şahit oldum. Kapalıçarşı’yla ilgili en büyük şikâyetlerin başında kadınların tacize uğraması konusuyla ilgili de kötü bir tecrübe yaşamadım ya da bir başkasının yaşadığına şahit olmadım.

        Garsonlar kibar, fiyatlar makul

        Galata Kulesi ve çevresinde kısa bir tur atıp restoranların birine oturdum ve bir portakal suyu söyledim. Bizim için 8 lira, bir turist için 2.5 Euro’ya denk geliyordu ödediğim hesap. Kule dibinde Arap turist görmek mümkün olmadı. Yan masamda bir Alman çift, diğer masalarda da çoğunluğunun Kuzey Avrupalı olduklarını düşündüğüm turist grupları vardı. Garsonlar kibar, fiyatlar abartısızdı.

        Türk’e yok turiste var

        Eminönü’nde yaşadıklarım İstanbul’da Türk olmakla turist olmak arasındaki farkı net olarak anlamama yardımcı oldu. Balık ekmek kuyruğundaydım, yanımdaki teyze en ön sırada olmasına rağmen balık ekmeğini ondan sonra gelen 4 farklı turistten sonra aldı. Beni turist sandıkları için hemen bir masaya oturttular, o teyze ise “Orada iki kişi oturuyor. Yanlarına çömel” diyerek gönderildi. Bir diğer şoku da taksi ararken yaşadım. Önce fotoğrafçı arkadaşım Can’dan denemesini istedim. Çevirdiği iki taksici de nöbet değişimi olduğunu söyleyip onu almadı. Sonrasında ben bir turistmiş gibi yanlarına yanaştım ve hemen bindim. Fakat yapılan bu ayrıma rağmen taksicinin taksimetre ya da rotada hile yapma eğilimi olmadı.

        Hanutçu terörü

        Sultanahmet Meydanı’ndaki restoranlar ülkesinin para birimi Euro ya da dolar olan ya da zengin Arap turistler için o kadar uygun ki insanın bu şehirde turist olası geliyor. Ancak tarihi mekânlara girmeye çalışmak çok meşakkatli. Sultanahmet Camii’ne girmek için tam 35 dakika bekledim. Hem de öyle nizami bir sırada değil, insanların birbirini ezdiği bir kaos ortamının içinde... Etrafta hanutçular kol geziyordu. Cami avlusundaki turistlere (özellikle aileleriyle beraber gelenlere) yanaşıp bir iki dakika içinde onları ön sıraya doğru götürdüklerine şahit oldum. Avluda yoğun olarak Arap ve Japon turistler vardı. Ayasofya’nın girişinde ise kuyruk 1 kilometreyi buluyordu.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ