Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem 3. Sayfa Muhsin Kızılkaya Suruç'taki saldırı ile ilgili Habertürk'e konuştu

        Ak Parti Mersin Milletvekili Muhsin Kızılkaya, Suruç'taki saldırı ile ilgili yaptığı açıklamada, Adıyaman'da şehit olan asker ile Suruç'ta hayatını kaybeden gençler arasında bir fark olmadığını söyledi. Başbakan Davutoğlu'nun deklarasyon çağrısının önemine vurgu yapan Kızılkaya,Başbakan'ın terörizme karşı ortak deklarasyon çağrısını önemseyelim. CHP'den olumlu bir sinyal geldi. En çok muzdarip olan en çok şiddetten etkilenmiş bir parti olan HDP'nin yöneticileri ki, birçoğunun yakınları şiddet sonucu hayatını kaybetti, her şeyden önce onların bu çağrının üstüne atlayarak 'evet biz de varız' demeleri lazım" dedi.

        Kızılkaya, dün yaptığı konuşmanın ardından çarpıltıldığını söylediği sözlere de açıklık getirdi.

        Muhsin Kızılkaya'nın açıklamaları şöyle;

        Ben orada 'Allah korusun' lafı vardı başında. Öyle olmayınca "Türkiye, Suriye'ye benzer" gibi bir algı çıktı. Ben öyle bir şey söylemedim. Dedim ki; Allah korusun eğer biz bütün bu saldırıların önüne geçemezsek, teröre karşı ciddi bir iş birliğini sağlamazsak partiler arasında ki, Başbakan bunu bir deklarasyon şeklinde ifade etti ve bunu sadece ve sadece terörist saldırıları AK Parti'nin ve hükümetin sorunuymuş gibi bir algılayıp bunun üzerinden siyaset üretmeye kalkarsak, biz bu ateş çemberinin içinde yer almış olan ülkemiz ki, şu anda istikrar adası gibi görünüyor Ortadoğu'dan baktığınızda.Allah korusun bizi de bu çemberin içine çekmeye çalışan bir gücün, bir kuvvetin var olduğu, dolayısıyla da eğer buna karşı top yekün bir seferberlik ilan etmezsek, bizi de komşu ülkelere ki, bunun bir tanesi de Suriye'dir, benzetmeye çalışanlar olabileceği yönünde bir şeyden bahsettim. Yoksa bu bir kesin bilgi değil. Zinhar bir kere hepimizin öncelikle umut aşılaması lazım insanlara, umutsuzluk değil.

        Politikacılar, sorumluluk makamında olan herkesin bu tür hadiseler karşısında yılgınlığa kapılmadan ki, terörizmin en önemli hedefi insanları yılgınlığa sevk etmektir. Eğer bunun karşısında en ufak bir yılgınlık baş gösterirse bu onların ekmeğine yağ sürer. Dolayısıyla da biz, umudu aşılıyoruz. Biz diyoruz ki; umut yine de her yerdedir. Her yerde dolaşıyor yeter ki onu kaybetmeyelim. Dolayısıyla benim söylemeye çalıştığım şey o. Ciddi bir şekilde biz bu tür hadiseleri ki, şimdiye kadar bir silsile halinde takip ediyor gördüğümüz kadarıyla, bunun önüne geçmenin tek bir yolu var, biz her türlü terörizmi, her türlü şiddeti, öncelikle reddetmeliyiz. Yani diyelim ki Kandil'den 'silahlanın' diye bir çağrı geldiğinde bunu bir tarafın özgürlük mücadelesi olarak görüp, IŞİD işte bizim yanı başımızda bomba patlatıp bu kadar insanın ölümüne yol açtığında da bunu bir terör eylemi olarak göreceksek yanlış yaparız. 'Silahlanın' çağrısı da terörizme çağrıdır, bomba patlatmak da terörizmin ta kendisidir. Dolayısıyla herhangi bir şekilde silahla bombayla, şiddetle şimdiye kadar hiç kimse bir halka özgürlük getirmemiştir. Yani siz eğer halka özgürlük vaat ediyorsanız öncelikle o halkın özgürlüğüne saygı duyacaksınız. Ondan sonra da onlar sizden bir talepte bulunuyorsa biz esaret altındayız, biz baskı altındayız gelin buralarda bir takım silahlar patlatın, bombalar patlatın, biz de bu esaretten kurtulalım gibi algılanıyor ise beyhuda bir çabadır. Onun için yapmamız gereken şey şu; genç yaşta çocuklar öldü ve hepimiz şu anda Türkiye bütünüyle 70 milyon hepimiz o cesetlerin altındayız. Onun acısını hepimiz kendi yüreğimizde hissetmeliyiz. Çocukların fikri ne olursa olsun, çocuklar bizim canımızın bir parçası. Şu anda hepimiz biraz eksiğiz. Bunun için Başbakan'ın terörizme karşı ortak deklarasyon çağrısını önemseyelim. CHP'den olumlu bir sinyal geldi. En çok muzdarip olan en çok şiddetten etkilenmiş bir parti olan HDP'nin yöneticileri ki, birçoğunun yakınları şiddet sonucu hayatını kaybetti, her şeyden önce onların bu çağrının üstüne atlayarak 'evet biz de varız' demeleri ve buna MHP'yi de ikna ederek, dörtlü bir, şu anda Meclis'te müthiş bir temsiliyet kabiliyeti olan bir Meclis'tir, hemen bir araya gelip ama her türlü terörizme karşı ki bugün sayın Başbakanımız hazin bir cenaze törenine katıldı. "Bir insanın ölümü dramatiktir, 1 milyon insanın ölümü istatistiktir" der birileri. Şu anda biz tekrar yeniden albayrağa sarılmış bir tabut yolladık. Neden? Niçin? Yani Orada şehit olmuş askerle Suruç'ta şehit olmuş genç arasında hiçbir fark yok. Birisinin üstünde üniforma var, öbürünün üstünde bir tişört, bir yerlere kitap götürmeye çalışıyordu ya da fidan dikmeye gidiyordu. Hiçbir fark yoktur ikisinin arasında. İkisi de bir terör eylemi sonucu şehit olmuşlardır. Dolayısıyla iki tarafın da acısını aynı şekilde hepimizin yüreğinde hissetmesi gerekiyor. Benim söylemeye çalıştığım şey buydu.

        Suruç Kobani'nin hemen sınırında, bu saldırıyı nasıl okuyabiliriz? Hedef neydi?

        Hedef daha demin dediğimiz gibi dünyayı bir kaosa sürüklemeye çalışan bir terör örgütü var. Şimdi diyorlar ki AK Parti yöneticileri bu örgüte terörist diyorlar mı? Ben AK Parti milletvekili olarak diyorum ki; IŞİD cani bir terör örgütüdür. IŞİD'e destek veren kişi kurum devlet onlar da teröristtir. Dolayısıyla da AK Parti mensubu bütün arkadaşlarım da aynı duygu içindedir. Israrla Türkiyeyi ya da AK Parti'yi IŞİD ile işbirliği içerisinde göstermek haksızlıktır. Eğer IŞİD'e gönderilen onların söylediği gibi 2 kamyon silahla bu kadar büyük bir örgüt ile hale geldiyse Kobani'ye giden destek ile PYD dünyanın en büyük örgütü hale gelmesi lazım. ısrarla 2 tane MİT TIR'I yakalanmış, bunlar IŞİD'e gidiyor, dolayısıyla Türkiye IŞİD'in destekcisiymiş gibi gösteriliyor.

        Bu nasıl vicdan?Canlı saldırı sonrası bir güvenlik zaafiyetinden bahsediliyor?

        Bir kere sınır çok uzun bir sınır. Oradan buraya Suriye yurttaşı olan binlerce insan geldi. Onların içinde kim olduğuna dair net bir okuma yapmak da çok zor zaten. Bu sınırları devletin kontrol etmesiyle alakalı olarak belirli sıkıntılar yaşanıyor. Bir şey söyleyeceğim, o kameralar açık mıydı Kültür Merkezi'ndeki? Eğer kapalıysa neden kapalıydı? Herkes kendine bir sorumluluk çıkartacak. Kapalıysa sorumlusu polis değil. Zaafiyet diye bir şey varsa ortadan kaldırmak gerek.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ