Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Murat Bardakçı: Partilerimize sevabına bir hatırlatma: İktidar, ‘Humaakil’ isimli cinden geçer!

        Murat BARDAKÇI / GAZETE HABERTÜRK

        Hükümetin kurulması, seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi üzerine siyasi partiler arasındaki iktidar mücadelesinin yeniden kızışacak olması, bana eski kitaplarda yazılan ama şimdilerde artık bilinmeyen değişik bir iktidar mücadelesi metodunu, cinlerden istifadeyi hatırlattı: İşte, cincilikten bahseden elyazması eserlerde geçen ve “Humaakil” isimli cini çağırarak iktidarı elde etmenin usulü...

        YENİ hükümet kuruldu, iki ay sonra da tekrar seçime gidiyoruz, hayırlısı olsun! Liderler önümüzdeki günlerde yeniden meydanlara çıkacaklar, birbirlerine demediklerini bırakmayıp iktidar olabilmek için oy isteyecekler ve ortalık epey şenlenecek...

        Şimdi gelin, bir anlığına eski yüzyıllara, bundan altı-yedi asır öncesine gidelim ve iktidarı elde edebilmek için o devirlerde başvurulan ama şimdi tamamen unutmuş olduğumuz metodlardan birini hatırlayalım...

        Cinler vasıtasıyla iktidarı elde etme usulünü kastediyorum...

        Türkiye’de 1876’da ilân edilen ilk Meşrutiyet’ten sonra yapılan ilk seçimlerde kullanılan oy sandığı ve sandık görevlileri.

        CİDDİ EĞİTİM GEREKTİRİR

        İktidar, o asırlarda aslında kılıçların gölgesinde idi, güç kimde ise başa geçen de o olurdu ama sadece kılıçan değil, başka yollardan da istifadeye çalışılırdı ve sözünü ettiğim “cinler” ve cinlere hâkim olup onları kullanmak demek olan “hüddam” işi de bu yollardan biriydi... Bugün elyazması kütüphanelerinde muhafaza edilen ama okuyucuya pek çıkartılmayan ve kasalarda saklanan “cin” ve “hüddam” ile çok sayıda eser vardır, bu eserler cinlerden istifade ederek gücü elde etmenin yollarından da bahsederler. “Hüddamcılık”, sözünü ettiğim kitapların yazdığına göre cinleri ve diğer bedensiz varlıkları hizmetkâr olarak kullanıp istenen herşeyi onlara yaptırmaktır ve gayet sıkı bir eğitim gerektirir. Eğitim genellikle bir cin üstadının gözetiminde başlar, üstaddan temel bilgileri alan talebe gidip “riyâzat”a çekilir, yani dünyadan bir süre için elini-eteğini çeker, loş bir mekânda kendisine verilen duaları okuyup bazı özel kelimeleri binlerce defa tekrar eder. Yine bu kitapların anlattığına bakılırsa, en nihayet bazı varlıkları hayal-meyal görmeye başlar, görüntüler zamanla netleşir ve hüddamcılığa merak salan kişi zamanla varlıklarla konuşmaya muvaffak olur, gelen varlıkları kendisinin onlardan üstün olduğuna iknaya ve emri altına almaya çalışır. Bu işi başardığı anda artık cinlerden bazılarına hükmedebilmiş demektir ama gücünü daha da arttırmak zorundadır.

        Hüddamcılığın benzeri batı dünyasında da mevcuttur ama orada daha farklı bir metod uygulanır: Bedensiz bir varlığı hizmetkâr olarak kullanma çabası batılılarda genellikle grup çalışması şeklinde yapılırken, İslâmi uygulama tek kişi üzerine kurulmuştur, fakat bir hususta temel aynıdır: Bedensiz varlıkların kötü niyetle kullanılmaları hâlinde, ileride mutlaka ağır bir bedel ödeneceğine inanılır.

        Bu işlerin bir diğer zirvesi kabul edilen ve geleceği net olarak öğrenmeye, bazen de hadiseleri önceden değiştirmeye yarayan faaliyete de “cifir” denir.

        İşte, bir iktidar cini... Rakibin kellesini kesmiş, götürüyor!

        GELECEĞİ DEĞİŞTİRMENİN YOLU

        Kasalarda saklanan kitaplar, cifrin geçmişinin İslâmiyet’ten de önceki devirlere dayandığını ama asıl kuralları Hazreti Muhammed’in torunlarından olan İmam Caferus’s-Sadık’ın koyduğunu yazıyorlar. Kitaplarda, İmam Caferus’s-Sadık’ın sadece peygamberin soyundan gelenler tarafından kullanılabilecek olan bilgileri ve şifreleri bir kuzu derisinin üzerine kaydettiği, bu kayıtların sonraki zamanlarda başkaları tarafından öğrenilmesiyle cifrin daha da yaygınlaştığı anlatılıyor

        Cifrin temeli, her harfin sahip olduğu sayı değerinin ve Allah’ın isimlerinin sayı karşılıklarının kombinasyonuna dayanır. Hesaplamalardan çıkan sonuçlar öteki âlemle ilgili diğer bilgiler çerçevesinde değerlendirilir, böylelikle ileride meydana gelecek olayların önceden öğrenilmesi imkânı doğar ve yine yazılanlara bakılırsa cifri yapan kişinin bilgi seviyesi doğrultusunda, olayların yönünün değiştirilmesi de mümkün olabilir.

        Elyazması kütüphanelerin kasalarında saklanan ve okuyucuya çıkartılmayan “cin dâveti” ile ilgili bir elyazması eserde, devletin başına geçmek isteyenlerin “Humaakil” isimli melekle temas kurmaları gerektiği, yani iktidarın anahtarının bu cinin elinde bulunduğu söyleniyor! Kitaplarda Humaakil’in çizimide yeralıyor ve liderlik meraklılarının bu melekle nasıl temas etmeleri gerektiği ayrıntılarıyla anlatılıyor.

        Aşağıda, bu elyazmalarından birinden, Humaakil’den nasıl yardım alınabileceğinin anlatıldığı bölümünü günümüz Türkçesi’ne naklederek veriyorum. Ama okuyanların boş yere vakit harcamalarının ve bu işi saplantı haline getirmelerinin önüne geçmek için, cinin daveti sırasında okunması ve yazılması gerektiği söylenen tılsım ile duaları yayınlamıyorum.

        DEVE AYAKLI, DÖRT ELLİ

        İşte, cin risâlelerinde, iktidar olmak isteyenlerin Humaakil’i nasıl davet edeceklerinin anlatıldığı bahis:

        “...Ay, gökyüzünde ‘Hek’a’ denilen yere ulaştığı zaman ‘Humaakil’ adında bir melek gelir ve ayın vekili olur. Devlette ulu bir mevkiye ulaşmak isteyen kişinin Humaakil’i davet etmesi ve onunla irtibat kurması lâzımdır

        Hakteâlâ, Humaakil’i insan şeklinde yaratmıştır ama dört eli ve dört ayağı vardır. Başı arslan başına, ayakları deve ayağına benzer. Bir elinde zurna, diğerinde süpürge, ötekinde hançer ve dördüncü elinde de bir tarak tutar.

        Humaakil’in hizmetinde tam kırk adet melek vardır ve isimleri Maharayil, Mahatahayil, Mekakayil, Butarayil, Bukatayil, Sukmahatayil, Kutbartariyil, Kutbartayil, Urcayil, Kalatamayil, Arbatayil, Valâlâsayil, Felâturayil, Femagarayil, Şumatagayil, Veragarayil, Tufadagayil, Fematarayil, Eflâtavayil, Fugarlayil, Sermarayil, Nuranayil, Tabkârayil, Kemakâyil, Kibrakâyil, Murgatayil, Huraayil, Mulâtamayil, Sulâmaayil, Iykâyil ve Alakâmayil’dir.

        Devlet cinini çağırıp güç talep etmenin yolu da şudur:

        Devletin başına geçmek yahut girdiği mücadeleden muzaffer çıkmak isteyen kişi, yedi gün boyunca hayvanî gıdalar almayı bıraka; ibadete çekile ve bir geyik derisinin üzerine ‘Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyu’l-azim’ sözünü yaza. Sonra, Humaakil’in ve onun hizmetini gören kırk adet meleğin ismini Güneş, Merih ve Arslan Burcu gökte bir üçlü teşkil ettiği anda misk ve safrandan yapılmış mürekkeple bir kâğıda kaydede ve isimlerin altına meleklerin tılsımını da çize. Bunları yazdığı sırada Merih’i davet eden duayı, onun arkasından da kırk defa gökteki aya hitap eden duayı okuya ve parlak ay çıktığı sırada yakılan buhurları tüttüre.

        15. yüzyıldan kalma bir elyazmasında, her derdin devâsı olan cinler.

        BU İŞ ARTIK FOLKLÖRDÜR

        Bu yazılanları doğru ve düzgün şekilde yapan kişi, giriştiği mücadele ne kadar çetin geçerse geçsin, Allah’ın izniyle hiçbir zarar görmez; her işinden zaferle çıkar ve istediği makama geçer. Humaakil’in daveti sırasında ‘Saktiruş’ adında bir başka cinin görünmesi de mümkündür. Bu cin, kediyi andırır; onun da bir hikmeti vardır ve hem akrep, hem de akrebi andıran diğer kuyruklu hayvanları defetmeye yarar. Bir kâğıt parçasının üzerine ak soğan suyu ile Saktiruş’un sureti çizilip kâğıt evin içerisinde bir yere gömülürse, o eve bir daha ne akrep ve ne de yılan girer.” Humakaail ile alâkalı bu bilgileri ve davet metodunu denemeniz ve iktidar olmak için kullanmaya çalışmanız maksadıyla yazmadım... Unutmayalım, geçmişte gayet ciddî şekilde uğraşılan bu işler artık folklörden ibarettir ve bu yazıyı da eski folklörümüzün hoş bir örneğini hatırlatmak için kaleme aldım...

        Estetik uğruna bıçak altına yatmayın, bırakın, o işi Tamahabniyayil yapsın

        HANIMLARIMIZ güzelleşmek uğruna bıçak altına yatmakla yahut diyet veya spor gibi yorgunluklara katlanmakla boş yere uğraşıp gereksiz yere eziyet çekiyorlar, zira eski elyazması eserlerde eşsiz güzelliğin sırrı da yazılı: “Tamahabniyayil” isimli cin...

        İstanbul’daki bir kütüphanede muhafaza edilen eski bir elyazmasında, Tamahabniyayil’den yardım isteyen ve onunla temas edebilen hemen herkesin etrafındakilere bir anda güzelin de güzeli görüneceği söyleniyor. Sonra, Tamahabniyayil ile ilişki kurmakta muvaffak olanların karşısına birdenbire Kastaguhinureş isimli bir başka cinin de çıkması halinde güzelliğin çok daha artacağı, emsalsiz bir hâle geleceği ve bu cinlerle temas eden hanımlara herkesin hudutsuz bir hayranlık besleyeceği anlatılıyor. Dolayısıyla, Tamahabniyayil’den zarafet ricasında bulunmak gibi bir imkân varken hanımların burunlarını kaldırtmaları, yüzlerini yahut karınlarını gerdirmeleri, kaşlarını yükseltmeleri, oralarına buralarına silikon takviyesine kalkışmaları yahut göğüslerini dikleştirmeleri gayet lüzumsuz bir iş! Aşağıda, bu elyazmasının Tamahabniyayil ile temas ederek güzelleşmenin yolunun anlatıldığı kısmını bugünün Türkçesi’ne naklederek veriyorum ama cinin davetinde okunması ve yazılması gerektiği söylenen tılsımlarla duaları yazmıyorum.

        1950 seçimlerinden bir hatıra: Demokrat Parti destanı.

        CİNLERİN KUMANDANI

        Tamahabniyayil, bakın nasıl davet edilirmiş: “...Güneş gökyüzünde dolaşırken Başak Burcu’na geldiği zaman Allah’ın emriyle bütün bilgilerin yazılı olduğu kitabın altından bir melek ortaya çıkar ve güneşe vekil olur. Bu meleğin ismi, ‘Tamahabniyayil’dir.

        Tamahabniyayil’in emrinde on beş kere yüz bin adedince melek vardır. Bu meleklerin herbirine iki yüz yirmi iki bin melek hizmet eder, bunların emri altında da yüz binlerce cin bulunur. Tamahabniyayil öylesine güçlüdür ki, akla gelen herşeye tesir eder.

        ZENGİN BİLE EDİYOR

        Tamahabniyayil’in şekli insana benzer ama iki başı, iki kanadı ve dört eli vardır. Bir elinde kalem, ötekinde mızrak, diğerinde kâğıt ve dördüncüsünde de bir tas tutar. Etrafındakilere güzel görünmek ve herkes tarafından beğenilmek isteyenler, Tamahabniyayil’e mahsus duayı misk ve safran mürekkebi ile bir kaz ayağının perdesi üzerine yazalar ve mum içerisine koyup külâhlarında yahut saçlarının arasında taşıyalar. Böyle yaparlarsa ne kadar suratsız, çirkin ve acuze gibi olsalar dahi cümle âlemin gözüne güzel ve şirin görünürler. Daha fazla güzel olmak ve çok daha şirin bir hâle gelmek arzu edilirse, güneş Başak Burcu’nun yedinci derecesine ulaştığı zaman beyaz ipek parçası alalar, üzerine Tamahabniyayil’in tılsımı yine misk ve safran mürekkebi ile ama mürekkebin içine yağmur suyu ilâve ederek yazalar. Beyaz ipek yerine tilki derisi kullanıldığı takdirde güzellik tasavvur bile edilemeyecek derecede olur.

        Bütün bu işler yapılırken ‘Kastaguhinureş’ adında iki başlı, başının biri âdemoğluna diğeri ise geyiğe benzeyen, saçları aşağıya dökülmüş, bir elinde def ötekinde de ney tutan bir başka meleğin görünmesi muhtemeldir. O takdirde aynı duaları mürekkebe hıyar suyu ilâvesiyle ve Kastaguhinureş’e hitaben yazanlar sadece güzelleşmekle kalmaz, üstelik Karun gibi zengin de olurlar.”

        Güzellik ve zarafet cini Tamahabniyayil.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ