Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Katil vincin sahibi Bin Ladin Grubu, Mekke'ye uğurlu gelmedi!

        MURAT BARDAKÇI / GAZETE HABERTÜRK

        Kâbe bundan 39 sene önce, 1979’un 20 Kasım’ında bir grubun baskınına uğramış ve bir buçuk ay işgal altında kalmıştı. Baskın sırasında Kâbe’nin altındaki dehlizlerde bakım yapılıyordu ve bu iş de katil vincin sahibi Bin Lâdin ailesine verilmişti.

        Harem-i Şerif’te önceki hafta aralarında Türkler’in de bulunduğu yüz küsur hacı adayının ölümüne sebep olan katil vincin sahibi Bin Lâdin Grubu’nun inşaatları Kâbe’ye hep şanssızlık getirmişti. Grup, 1979’da Harem-i Şerif’in altındaki dehlizleri güçlendirdiği sırada ortaya çıkan sahte Mehdî, adamları ile Kâbe’yi basmış ve işgal bir buçuk ay sonra ayrıntıları hâlâ açıklanmayan metodlarla bastırılabilmişti.

        MEKKE’de önceki hafta yaşanan, aralarında Türkler’in de bulunduğu yüz küsur hacı adayının Kâbe’yi tavaf ettikleri sırada hayatlarına mâlolan vinç faciası, mâlûm... Hadisenin gerisini gazetelerde okumuş, televizyonlarda seyretmişsinizdir: Suudiler hayatlarını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödeyeceklermiş ve Kâbe’deki inşaatı yapan Bin Lâdin Şirketi’nin faaliyetleri de Kral Selman’ın talimatı ile soruşturma tamamlanana kadar durdurulmuş...

        YÜZLERCE METRELİK DEHLİZ

        El Kaide’nin bir zamanlar bir numarası olan Üsame bin Lâdin’in ailesine ait “Bin Lâdin Grubu” sadece Suudi Arabistan’ın değil, Ortadoğu’nun da en büyük inşaat şirketlerindendir, hattâ en başta gelenidir. Bölgede büyük yatırım gerektiren işleri senelerden buyana bu grup üstlenmiştir ve Kâbe’de yıllardır bir türlü tamamlanamayan genişletme projesini de Bin Lâdin Grubu almıştır.

        Mekke’deki facia, bana bundan 36 sene önce yine Kâbe’de yaşanan ve Bin Lâdin Grubu ile uzak da olsa bağlantısı bulunan bir başka faciayı hatırlattı: Kâbe’nin basılmasını, günlerce işgal altında kalmasını ve eylemin son bulma şekli konusunda bugüne kadar tam olarak ortaya çıkmayan ve hâlâ tartışılan iddiaları..

        İşte, 1979’daki baskın muamması hakkında bilinenlerden bazıları:

        Suudiler, 1979 ilkbaharında Kâbe’nin ve Kâbe’yi çevreleyen Harem-i Şerif’in zemininin güçlendirilmesi için proje hazırlatmış ve projenin hayata geçirilmesi işini Bin Lâdin Grubu’na vermişlerdi...

        Haremi- Şerif’in altında İslâmiyet’ten çok önceki asırlardan, tâââ Kureyşliler’lerden kalma dehlizler mevcuttu. Dehlizler asırlar boyunca kullanılmamıştı ve günün birinde çökmeleri ihtimaline karşı güçlendirilmelerine karar verilmişti... Bin Lâdin Grubu’nun mühendisleri, işçileri ve iş makineleri Harem-i Şerif’te faaliyete giriştiler ve dehlizlerde o zamanın en yüksek teknolojisi kullanılarak maden ocaklarındakileri andıran güçlendirmeler yapılmasına başlandı...

        ‘MEHDİ’Yİ TAKDİM EDERİM!’

        Çalışmalar gecenin geç saatlerine kadar devam ediyor ve sabah namazının kılınmasından sonra işe tekrar girişiliyordu... Ve herşey, 1979’un 20 Kasım günü, saatler sabahın dört buçuğunu gösterirken başladı...

        Mekkeliler Kâbe’ye sabah namazını kılmaya gelmişlerdi ve Kâbe’nin avlusunda binlerce kişi vardı. Kâbe İmamı Şeyh Muhammed el Subayil henüz “Allah-u Ekber” demişti ki, avlunun bir yerinden “Mehdi geldi, Mehdiii!” diye bir haykırış duyuldu... “Mehdi yeryüzüne indi, nûrunu yaymaya başladı. Hepiniz önünde secde edin!”.

        Avludakiler hemen selâm verip sesin geldiği tarafa döndüler. Uzun siyah sakallı, beyaz entarili bir genç Makam-ı İbrahim tarafındaki basamaklara çıkmış, yanında duran bir başka delikanlıyı gösterip haykırıyordu: “Benim adım Cuheyman el Oteybî, yanımdaki de Mehdi... Adı, Muhammed Abdullah el Kâhtani. Secde edin, haydi!”

        KALAŞNİKOF İLE CEVAP

        Cuheyman’ın çağrısına ateşle karşılık veridi. Kâbe’nin muhafızları tetiğe tam basmışlardı ki, avluda namaza durmuş gibi görünen birkaç yüz kişi, ateşe entarilerinin altından çıkarttıkları Rus yapısı AK47 tüfekleriyle cevap verdiler. İslamiyet’in en kutsal yerinde bir anda sadece barut dumanı teneffüs edilir olmuştu. Kaçabilenler kaçtı, kaçamayanlar orada can verdi. 300 kişi kadar olan baskıncılar Harem-i Şerif’in kapılarını kapattılar, cemaatten sağ kalanları rehin alıp avluyu çeviren yüksek duvarların üzerinde mevziye yattılar ve tam bir buçuk ay boyunca orada kaldılar...

        DOĞRANDILAR

        Baskıncıların lideri Cuheyman, tam adıyla Cuheyman ibn Muhammed ibn Seyf el Oteybî, göçebe kabilelerden birine mensuptu. Suudi Arabistan’daki siyasî uygulamaların dinin dışında olduğunu iddia ediyor ve Arap yarımadasının “gerçek İslamî bir rejimle idare edilmesi” gerektiğine inanıyordu. Kâbe’yi, işte bu maksadla “mehdî” kavramından istifadeyi düşünmüş, eylem yeri olarak en ses getirecek mekânı, yani Kâbe’yi seçmiş ve kayınbiraderi Muhammed ibn Abdullah el Kâhtani’yi “İslâm’ı ve dünyayı kurtaracak Mehdi” ilân etmişti! Baskının hazırlıkları, aylar öncesinden başlamıştı... Cuheyman ve yandaşları Kâbe’nin altındaki dehlizlerin Bin Lâdin Şirketi’nin henüz güçlendirme çalışmalarına başlamadığı kısımlarına silâh taşımış, yiyecek depolamış, hattâ küfelerle taze hurma bile götürmüşler ve sonradan iddia edildiğine göre bazı Suudi prenslerden de destek almışlardı. Silâhların 1979’un 20 Kasım’ında sabah namazından hemen sonra ateşlenmesi üzerine Suudi yönetimi hayli şaşırdı, baskını ve işgali sona erdirebilmek için epey uğraştı ama askerler Kâbe’ye bir türlü giremediler. O günlerde tahtta bulunan Kral Halid çareyi dışarıdan antiterör timleri getirtmekte buldu ve bir buçuk ay devam eden işgale bu birlikler son verdiler. İsyanın lideri Cuheyman el Oteybî ile adamlarından bazıları sağ ele geçirildi ve zamanın Mekke Kadısı Bin Bas’ın fetvası ile taksit taksit doğrandılar. Kılıçla önce kolları ve bacakları kesildi, ertesi gün de kafaları uçuruldu.

        'KABE'YE FRANSA'DAN ASKER GETİRDİLER' DENDİ AMA İŞİN ASLI HİÇ ÖĞRENİLEMEDİ

        1979 Kasım’ında başlayan ve bir buçuk ay devam eden Kâbe baskını ile işgalinin ayrıntıları, aradan bu kadar sene geçmesine rağmen öğrenilemedi, resmî olarak açıklanmadı ve üzerindeki esrar perdesi de bir türlü kalkmadı... Bugün, baskının ne şekilde sona erdiği hâlâ tartışılıyor...

        İÇERİYE GİREMEDİLER

        Cuheyman el Oteybî ile arkadaşları hazırlıklara çok önceden başlayıp Kâbe’nin altındaki yüzlerce metrelik dehlizlere silâh, mühimmat ve yiyecek depolamalarının yanısıra dehlizlerin şehre giden uzantılarını, en başta da şimdi artık mevcut olmayan ve yerinde bir gökdelenin yükseldiği Ecyad Kalesi’ne uzanan yeraltı yollarını da tutmuş, güvenlik kuvvetlerinin Haremi-i Şerif’e girmelerini imkânsız hale getirmişlerdi.

        PRENSLERLE İLGİLİ İDDİA

        Minarelere çıkan baskıncılar Kâbe’yi çeviren Suudi askerlerin her hareketini görebiliyor, alınan her tedbire kurşunla karşılık veriyorlardı. Birliklerin avluya girebilmelerini bir tarafa bırakın, Harem-i Şerif’e yaklaşmaları bile mümkün değildi; üstelik Kâbe’nin arka tarafına hâkim olan Ebu Kubays Dağı da baskıncıların elindeydi, yani kutsal mekân tamamen işgal altındaydı. Resmî açıklama, baskına Suudi birliklerinin yanısıra Pakistan’dan getirilen antiterör timleri tarafından son verildiği yolunda idi ama sonradan başka iddialar da ortaya atıldı... Meselâ, Pakistanlılar’ın da bir şey yapamamaları üzerine, on dört asır boyunca Müslüman olmayan hiç kimsenin girmesine izin verilmeyen Mekke’ye Fransız antiterör birliklerinin davet edildiği söylendi. İddiaya göre gayrımüslimlerin giriş yasağını Mekke Kadısı Bin Bas bir fetva ile halletti; Fransız askerlere Mekke’ye varmalarından önce kâğıda yazılmış Kelime-i Şehadet okutuldu, böylece gûya Müslüman oldukları kabul edildi ve Mekke’ye getirilerek Kâbe’nin etrafına yerleştirildiler. Bir başka iddia, daha korkunçtu: O günlerde Mekke’nin su şebekesi yenileniyor ve şehrin her tarafına geniş borular döşeniyordu. Şebekesinin planları değiştirildi, borular Kâbe’ye ve Harem’i Şerif’in altındaki dehlizlere uzatıldı, sonra içeriye tonlarca metreküp su basıldı, suya elektrik verildi ve antiterör timlerine suda yüzmeye başlayan cesedleri toplamak kaldı! Ama, baskını plânlayan kişinin sadece Cuheyman olup olmadığı konusu bile karanlıkta kaldı ve eylemin ardında kimlerin bulunduğu da hiçbir zaman resmen açıklanmadı. Sonraları, işin içerisinde bazı Suudi prenslerinin de yeraldığı ve zamanın kralı Halid’in prensleri cezalandırmaktan çekindiği, bazılarını sadece sürgüne göndermekle yetindiği söylendi, hepsi bu kadar...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ