Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Çetin Altan son yolculuğuna uğurlanıyor

        Muhsin KIZILKAYA/GAZETE HABERTÜRK

        TEK işi yazıydı. Ne yaptıysa yazıyla yaptı.

        Başına ne geldiyse yazı yüzünden geldi.

        Yazı yattı, yazı kalktı.

        Yazının bir “büyü” olduğuna, o büyüye kapılanların bir daha iflah olamayacağına inandı.

        Yazı yüzünden hapis yattı.

        Yazı yüzünden bütün hayatı boyunca her insana nasip olmayacak kadar “onurlu”, “başı dik” yaşadı.

        An geldi yazı ayağındaki pranga oldu, an geldi yazı başını göğe erdirdi.

        Yazı yazdı, ekmek yedi, çocuk büyüttü, kira ödedi; yazı yazdı, başkalarına umut oldu. Yazı yazdı, devleti kızdırdı; yazı yazdı, sessizlerin sesi oldu.

        Çetin Altan uzun bir hayatı, uzun, upuzun bir yazı gibi yaşadı; şaşırtıcı, zikzaklı, inişli çıkışlı, sürprizli, mutedil, coşkulu, hovarda, militan, haysiyetli, şiirsel, büyülü, olağanüstü, mütevazı, zengin, fakir, öğretici, sessiz, gürültülü, şatafatlı, munis, zeki, yaratıcı, kırılgan, yiğit, sefil, berduş, mahkûm, özgür, zalim karşısında fişek, mazlum karşısında hizmetçi gibi...

        Hiç kimseye muhtaç olmadan yaşadıysa yazı sayesinde yaşadı. Zalime kafa tuttuysa yine yazı sayesinde tuttu.

        Yazıyla “hayatını kazanan” ilk yazar oldu. Yazının para kazandırdı- ğını anladığı andan itibaren de, yazı- nın üstüne gül koklamadı, üstüne kuma getirmedi, yanına bir iş daha eklemedi; yaptığı işin bir “meslek” olduğunu bildi... Yazı işçiliğini mesleği bildi.

        O yüzden “mesleksizlik” temel derdi oldu. Hemen hemen her yazı- sında “mesleksizler toplumunun” dertlerinden bahsetti.

        O yüzden “mesleğine” hiç ihanet etmedi.

        O yüzden hep Babıâli’de, yazı kar- şılığında patronlardan hangi parayı istediyse o parayı aldı. Hiç kimseye minnet etmedi, o gazete olmazsa öbür gazetenin kapısının kendisine açık olduğunu bildi.

        Babıâli’de kimseye eyvallah demeden çok uzun yıllar boyunca yazan tek yazar oldu.

        Gazete köşe yazarlığına yeni bir “format attı”.

        Çığır açtı.

        Onun gibi yazmak isteyenlere yol verdi.

        O yüzden çok taklitçisi çıktı. Ama hiçbir taklitçisi onun ulaş- tığı “ustalık mertebesine” ulaşamadı.

        Nevi şahsına münhasır bir yazar olarak yaşadı ve öyle öldü.

        Evet Çetin Altan öldü.

        Eğer bütün kalemleri birer bayrak direği kabul edersek, o direklere çekilen bütün bayraklar dünden itibaren yarıya indi.

        Bir “ekol” daha kapandı.

        Ölen sadece bir köşe yazarı değildi. Bir piyes yazarı öldü, bir romancı öldü, bir deneme ustası öldü, bir popü- ler tarihçi öldü, bir politik analist, bir gezi yazarı, bir hatırat ustası, bir mizah yazarı, bir parça da bir şair aramızdan ayrıldı.

        En kudretli şairlerin en kudretli mısraları ezberindeydi, onları da alıp götürdü.

        Hayatı yazıyla geçti, yazı sayesinde uzun bir hayat yaşadı.

        Yazdıkları sayesinde tutuklandı-ğında sadece 26 yaşındaydı, yazdıklarından dolayı kendisi hakkında son dava açıldığında ise 70... Demek ki son 15 yılı rahat geçmiş.

        50’ye yakın kitap yazdı, 40 bini aşkın köşe yazısı... 300 küsur kez mahkemeye çağrıldı; hakkında bir o kadar dava açıldı; hapis yattı, işsiz kaldı, aşağılandı.

        Devlet her dönemde kendisini “manevi varlığını aşağılamakla” görevli bir adam sandı.

        O yüzden ona hiç rahat vermedi. Ama en sonunda, 1979 yılından beri verilmekte olan bir önemli ödülü, “2008 Yılı Kültür Sanat Büyük Ödülü”nü de dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın elinden aldı.

        Bu ödül, aslında bir anlamda devletin kendisinden nazikçe “özür dilemesi”ydi.

        O yüzden dönemin Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan, ödül töreninde yaptığı konuşmada, bu ödülle devlet adına bir “özeleştiri” yapma imkânına kavuştuğunu söyledi. O yüzden o ödülü aldığını ilk duyduğunda çok şaşırdı. O yüzden ödül töreninde yaptığı konuşmada şunları söyledi:

        “O kadar çok şaşırdım ki bu büyük ödül lafını duydu- ğum zaman, bir muazzam sürpriz düştü üstüme. Herkes biraz kuşkuyla bakar yazı adamlarına, şaşırdım kaldım. Gönül ister ki, elli yıl sonra bu ödüle benim adım için ‘Büyük yanılgı olmuş’ denmesin. Zaman gösterir bunu da.”

        'ENSEYİ KARARTMAYIN'

        Türkiye, Çetin Altan’ı, sıkça kullandığı “Enseyi karartmayın” ifadesiyle hatırlayacak. Altan, en çetrefil toplumsal sorunlar karşısında, Türkiye’nin geleceğine ilişkin taşıdığı umudu, aynı zamanda bir kitabının adını oluşturan “Enseyi karartmayın” sözüyle dile getiriyordu.

        Doğum tarihi: 22 Haziran 1927

        Eğitimi: Galatasaray Lisesi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi

        Eserleri: “Büyük Gözaltı” (1973), “Bir Avuç Gökyüzü” (1974), “Viski” (1975) ve “Küçük Bahçe” (1978) gibi romanlarının yanı sıra “Üçüncü Mevki” (1946) ile şiir; “Kalem Bahçelerinden Yedi Hayat” (2009) ile eleştiri; “Rıza Bey’in Polisiye Öyküleri” (1985) ile öykü dalında eserler verdi. Çoğu sahnelenen on tiyatro oyunu yazdı; sayısız deneme, inceleme kitabına imza attı.

        Köşe yazarlığına başladığı yıl: 1959 yılında, Abdi İpekçi’nin ısrarı üzerine Peyami Safa’nın yerine Milliyet Gazetesi’nde yazmaya başladı.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ