Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Çatışma arasında evinden, özünden uzaklaşan toplum çözüm üretemiyor

        Muharrem SARIKAYA / GAZETE HABERTÜRK

        “İKİ ay önce, ‘Olacaklarla ilgili tahminde bulunun deseler, bugün yaşadıklarımız hiçbirimizin aklına gelmezdi...”

        Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Ahmet Sayar gelinen noktayı böyle özetledi.

        Tek başına Sayar değil, bölgede sohbet ettiğim tüm siyasiler ve sivil toplum örgütleri, sokaktaki halk da aynı görüşü taşıyor.

        Haksız da değiller, iki ay önce seçim nedeniyle geldiğim Diyarbakır’da Sur içinde yaşayanlar dahil kimse bugünleri öngörmüyordu, tam tersine hendek siyasetini eleştiriyordu; o günler geride kalmış, kaybedilmiş.

        Ayrıca sivil toplumun iş çevrelerinin ne arabuluculuk yapabilecek takatleri, ne de bir zamanlar rahat hareket ettikleri zeminleri kalmış...

        İki ay önce “Hendek siyaseti çok şey kaybettiriyor” diyen PKK bileşenleri de suskunluk sarmalına girmiş, söylem değiştirmiş.

        “ÖZYÖNETİM NEDİR Kİ?”

        Dikkat çeken ise tarih kokan şehrin, barut kokusuyla dolmasına neden olan “özyönetim” konusunda kimsenin net fikri yok, fil tarifi gibi herkes kendine göre bir tanım yapıyor.

        Biri konfederatif yapılanmayı anlatırken, diğeri Avrupa Özerklik Şartı’nı tanımlıyor, bir diğeri ise İsviçre kantonel modelinden söz ediyor.

        Sur içindeki çaycı Mahmut, “Özyönetim nedir ki? Bir şeyin özüdür; he öyledir?” diye soruyor, her kafadan çıkan ses karşısında ise başını sallayıp bardaklara çayını dolduruyor.

        Bu psikoloji içindeki şehirde tüm tarafların sivil toplum örgütleri ve siyaset kurumları ile konuştum.

        İşte Diyarbakır Sur’da kendini bulan meseleye bakışları ve sorunun çözümü konusundaki önerileri:

        HDP CEPHESİ

        HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, silahların bir kenara bırakılarak meselenin ele alınması gerektiğini söyledi. “Hendekle, barikatla, ben açıkladım yapılacak yaklaşımıyla olur mu?” diye sordum, “Hendek tartışmasının çok ilerisine geçildi” yanıtını verdi.

        HDP Milletvekili Prof. Dr. Mithat Sancar ise “Özerk yönetimin, siyasi yetki devrini de kapsayabildiğine” dikkat çekip ekledi: “Avrupa Özerklik Şartı idari yetki devrini öngörüyor, siyasi yetki devrini getirmiyor. Siyasi yetkinin devredildiği modeller de var. Bir de Almanya’da da olduğu gibi eyaletlere bölünmüş federal sistem var. Fransa da siyasi özerkliğin kapısına dayandı. Şu aşamada bu konunun ucu açık. Bizim modelimiz, İspanya, İtalya’da olduğu gibi... Merkezi sistem hâkimiyeti kalkmalı, vali, kaymakam da seçimle işbaşına gelmeli, vergiler yerele bırakılmalı.”

        Bütün bunların çatışma ortamında nasıl sağlanacağı soruma Prof. Dr. Sancar’ın yanıtı şöyle oldu:

        “Savaş devreye girince, özyönetim bir anda öz savunmaya sıkışıp kaldı... Sykes Picot’un Ortadoğu’nun Kürdistan meselesi, onun gizli ruhu olduğu niye görülmüyor? Enerji bölgesinde Kürtler neden 4 parçaya ayrıldı? O nedenle Türkler ile Kürtler bu bölgede birlikte hareket ederek meseleyi çözer. Yoksa mezhepsel Sünni bakışla çözülmez.”

        Özyönetim üzerine kitabı da bulunan eski HDP Muş Milletvekili Demir Çelik de “Kürtler ne zaman dört ülkeye parçalandı Ortadoğu sorunu olmaya başladı” deyip ekledi: “Devlet bir etnisitenin eline teslim edilince demokratikleşmiyor. Önemli olan ulus devletlerin katı merkeziyetçi yapılarını değiştirmek, ret ve inkârdan uzaklaştırmak. Onun için demokratik özerklik diyoruz. Türkiye’yi ortak vatan kabul ediyoruz.”

        “Hangi modelin örnek alınmasını hedeflediklerini” sorduğumda Sancar’ın aksine Çelik, “kantonel İsviçre modeli”ni gösterdi.

        ÜÇ PARTİLİ BAKIŞ

        AK Parti, CHP ve MHP’nin bakışı aslında özünde birbirinden farklı değil.

        AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, Cizre’de ilk hendek kazıldığında “Yanlış yapılıyor” diye eleştirenlerin bugün tam tersini savunduğunu belirtip devam etti: “HDP özerklik konusu tartışılacaksa, ‘Muhatabı halkın oyunu alan bizler tartışırız’ diyemiyorsa, onların peşine takılıyorsa, hakkında soruşturma da açılır, dokunulmazlığı da gündeme gelir.”

        CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu da iki ateş arasında kalan halkın açmazına dikkat çekti, 16 Ağustos’tan bu yana 124 sivilin çatışma arasında kalıp evinde öldürüldüğü, bölgede “duygusal çöküşün yaşandığı”nı söyledi. Kısa süre önce hendeğe tepki gösteren halkın, sokağa çıkma yasağının gelmesiyle “Devlet de beni cezalandırıyor” algısına kapıldığını belirten Tanrıkulu, üçüncü bir yolun devreye girmesi, çözümün de TBMM’de üretilmesi gerektiğini vurguladı.

        MHP Milletvekili Doç. Dr. Ruhi Ersoy ise 1821’de Mora isyanı sonrası Rusya ile yapılan 1829 Edirne Antlaşması ile Yunanistan’ın kurulduğunu, 1876 Batak isyanı sonrası da yine Rusya ile yapılan Berlin Antlaşması’yla Bulgaristan’a özerklik verildiğini anımsattı. Aynı Anlaşma ile getirilmek istenen Doğu’daki 17 ile yerel yönetim hakkı verilmesi talebinin uygulanmaması sonucu da Ermenistan’ın batıya genişlemesinin engellendiğini belirtip ekledi: “Sykes Picot Antlaşması’nın 100. yılında benzer durumun yaşanması an meselesidir! O tarihte ‘cetvel ile çizilen’ sınırların bugün yine aynı cetvelle ama değişik bir taktikle çizilmesi planlanmaktadır!”

        ‘GERİDE YIKIK KENTLER KALIYOR’

        Eğitim Bir Sen Şube Başkanı Yunus Memiş ise bu noktaya gelinmesinin nedenini çözüm sürecinde gösterilen müsamahaya bağladı. Memiş, “Uyuşturucu ile mücadele ediyorlar diye göz yumuldu, öğrenci yurtlarında hâkimiyet bırakıldı. Bunlarla mücadele yöntemi İslami hayatın öğretilmesinden geçer. Devlet mustazaflar (bölgedeki İslami yapı) ile PKK mücadelesini sürdürmeli” dedi.

        Tahir Elçi’nin öldürülmesi sonrası Baro Başkan Vekilliği’ni üstlenen Ahmet Özmen de “Tarafların gittikçe sertleşmesi kaygı verici” dedi. Çözüm süreci’ne dönülmesini bekledikleri sırada çatışmanın geldiğini anımsatıp ekledi: “Biri, ‘Kendi başıma özyönetim ilan ettim’ diğeri de ‘Egemenlik alanımda buna müsaade etmem, seni buradan atarım’ diyor. Gerisinde ise yıkık kentler kalıyor. İnsan hakları yönünden ihlalin en üst düzeyi yaşanıyor. Çatışma ortamı sorunu çözmez, tam tersine derinleştirir. Uzun süredir halk özyönetim nedir diye soruyor, herkes kendi bulunduğu açıdan tarif yapıyor. Kürtlerin en büyük sorunu aşırı politikleşmesi.”

        İnsan Hakları Derneği Şube Başkanı Raci Bilici de çatışma sürecini kaygıyla izlediklerini vurgulayıp sözlerini sürdürdü: “Mesele Kürtlerin statüko talebidir, kırsalın devamı olarak şehir yapılanmasıdır. PKK bu savaşı ülkenin her yanına yayabilir. Çatışmayı bu noktaya taşımadaki amacı diyaloğu yeniden başlatmak gibi görünüyor. Halk ise çaresizlik içinde göç ediyor. Mesele hendek değil statü talebidir.”

        ‘ÜÇÜNCÜ TARAF TÜKETİLDİ'

        DOĞU ve Güneydoğu’daki sanayici ve işadamlarının üst örgütü TURKONFED Başkanı Şahismail Bedirhanoğlu Ankara’da hükümet yetkilileri ile birkaç kez görüştüklerini belirtti, “Hendeğin yarattığı olumsuz hava, sokağa çıkma yasakları nedeniyle farklılaştı” dedi.

        Örgütün Suriye’de öğrendiklerini Türkiye’de denediğini vurgulayan Bedirhanoğlu, ticaretin sıkıntılı olduğunu ve yeniden ayağa kalkmasının da çok zaman alacağını bildirdi. Bankaların fırsatçı davrandığını da belirterek, çözüm için alternatif bir diyalog ortamı yaratılması gerektiğini söyledi.

        DİTAM Başkanı Mehmet Kaya ise soruna farklı yaklaştı, “Çözüm sürecine dönülür diye beklenirken ikisi bir araya gelemez oldu” deyip ekledi: “Çözüm üretecek üçüncü taraflar da artık arabulucu olmaz. Hendeğe karşı olan halk devlet tarafından da sokağa çıkma yasağı ile kolektif cezalandırıldı. Sur bölgesinde tüccarın yarattığı ticari başarı yok edildi. AKP 1990’lı yılları eleştirerek işbaşına geldi, ama benzer yönteme başvurdu. Buradan orta sınıfı kaçırıyor. Orta sınıfın gitmesi çölleştirir, PKK’nın işine gelir.”

        ‘BİRİNE KAPATIN, DİĞERİNE ÇIKIN’

        Bölgede son dönem ağırlığını hissettiren Hüda-Par’ı kuran, bugün Genel Başkan Yardımcılığı’nı yürüten Hüseyin Yılmaz ise iki tarafa da tepkili. Sur içinde evinin önünde hendek kazılan, çatışma çıkınca da bölgede kalan bir üyesini çatışma ortamında evinden çıkardığını, Cizre’de bir üyelerinin evine jandarma karakol kurmaya kalkınca da “terk edin” tepkisini koyup boşaltmalarını sağladığını anlattı. “Çatışmazlık sürecinde insanlara gereğinden fazla umut verildi” deyip devam etti: “Hükümet ve örgütün çatışmazlıktan anladığı ve taraflarına aktardığı aynı değildi. Halkın beklentisi de ikisinden farklıydı. Örgüt fırsat bildi, alan hâkimiyetinin kendilerine teslim edileceği yapılanma kurdu. PKK 1990’lı yıllarda devlet zulmünden kaçıp gelmiş, HDP’nin yüksek oy aldığı yerlere yerleşti, milislerini ve silahlarını yığdı. Türk solundan kişileri de yanına alarak Kobani’de eğitim gördü. Sur bölgesine Doçka soktu. Örgütün ancak silahları meşrulaştırıldığında, silah bırakmış sayılacağı anlaşılmadı.”

        EŞBAŞKANLARIN GÖZYAŞI

        BÜYÜKŞEHIR Belediyesi önünde toplanan kalabalığa polisin göz yaşartıcı bomba ile müdahale ettiği saatte randevuya gittiğimde Büyükşehir Eşbaşkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı gözyaşları içindeydi.

        Her iki eşbaşkan da hendek siyaseti ile sorunun çözülmeyeceğini vurguladı.

        Anlı, özyönetimi tartıştırmak isteyenlere devletin tepkisinin gözaltı ile geldiğini ve çatışma ortamının tetiklendiğini belirtirken, Gültan Kışanak, “Çatışma arttıkça hendek derinleşti, barikat boyu yükseldi. Savaş kendi retoriğini yaratmaya başladı” dedi.

        Çatışmanın bu şekilde devam etmesi halinde daha da yaygınlaşacağına dikkat çeken eşbaşkanlar, hendek siyasetinin ötesinde bir aşamaya geçildiğini de belirtti. Her ikisi de tarihi miras olan Sur bölgesindeki tarihi eserlerin çatışmalar dolayısıyla zarar görmesine tepki koydu. Yanlarından ayrılırken kapı önünde gaz bombalı, taşlı çatışma devam ediyordu.

        DEVLET KARARLI

        DEVLETIN şehirdeki önde gelen isimleriyle de konuştum. Şu kadarını söylemeliyim ki devlet başlattığını bitirmekte kararlı. Uzunluğu bin, genişliği 600 metre kadar olan bir bölgede çatışmanın neden bu kadar uzadığını sorduğumda hemen hepsinden aynı yanıtı aldım: “İstesek bir günde bitirirdik. Ancak içeride yaşayan insanlar var. Onlara zarar vermeden meseleyi halletmeye çalışıyoruz.” Gecikmenin gerisinde PKK’nın yoğun bomba tuzaklaması ile keskin nişancılarının yattığını da belirttiler.

        Terör örgütünün çocuk yaştakileri öne sürdüğünü, profesyonellerini ise geride tuttuğunu vurgularken, verdikleri bir örnek dikkat çekiciydi: “Çatışmada çocuk yaşta biri ölünce gidip almamızı, ambulans göndermemizi istiyorlar. Ama lider kadrolarından biri ölünce gizlice gömüyorlar. Çünkü Silvan’da örgütün lideri ölünce dağıldılar. Sur’da kalmaları da imkânsız.”

        Devletin yaptığı yardımdan yararlanmak için Sur bölgesine ev ve işyeri adreslerini taşıyan fırsatçıların olduğuna dikkat çektiler. Sur’un üçte ikisinin teröristlerden arındırıldığını geri kalan bölümünü de yakında temizlemekte kararlı olduklarını da belirttiler. “Uzarsa başka sıkıntıların doğacağının da farkındayız” dediler.

        Diyarbakır’dan ayrılırken çatışma sesleri hâlâ geliyordu, insanlar ise gittikçe kanıksadıkları bu durumdan nasıl çıkılacağını öngöremiyordu...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ