Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Bakkal dükkanı nasıl holding oldu?

        Muharrem SARIKAYA / GAZETE HABERTÜRK

        Dolaştığım caddenin ortasına sizi gözleriniz bağlı halde bırakıp “Neredesiniz?” diye sorsalar, vereceğiniz yanıt “Bir Arap ülkesindeyim” olur. Çünkü cadde boyu hâkim dil Arapça... Mağaza vitrinlerinde ya da sokakta yürüyen insanların giyim kuşamında da tablo farklı değil. Oysa dolaştığım caddeler Yayladağı, Antakya, Reyhanlı, Kırıkhan, Akbez, Kazıklı, Birecik, Suruç, Mürşitpınar, Karkamış, Akçakale, Ceylanpınar, Şenyurt, Nusaybin, Cizre, Silopi’de... Ya da bu ilçelerin bağlı olduğu Kilis, Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin gibi kentlerde...

        Hatay’ın Reyhanlı İlçesi’nde işadamı Ayhan Karaca, “tesettür”, “hicab” veya “cilbab” adı verilen ve gözleri de kapalı giysileriyle kapısının önünden geçen kadınlar ile onların önünde “kandura” veya “suriyah” adlı uzun etekli elbiseleri içinde, terliklerini çeke çeke yürüyen erkekleri gösterirken hayıflanıyor: “Sanki ben Suriye’de yaşıyorum. Kendi ülkemde yabancı oldum. Beş yıl oldu, ben Arapça’yı söktüm onlar satır Türkçe öğrenmedi. Lazkiye’den gelen kültürlüsünü Avrupa seçip aldı, kültürsüz cahil, dilencisi bize kaldı.”

        Sorun orada bitmiyor. Otomobilinizin veya dükkânınızın kapısı açık kaldığında onlarca dilenci cama vurarak etrafınızı sarıyor. Dilenmeyi de, fonetiği vicdana hitap ettiği için Arapça yapıyorlar. Ayrıca sığınmacılar, Türk komşularının aksine, gece yaşıyor, gündüz uyuyor, yüksek sesle konuşuyorlar. Bu da özellikle apartmanlarda sert tartışmalara yol açıyor.

        Bütün bunları yaşayınca, iletişim bilimci McLuhan’ın hocası olan Kanadalı iletişim teorisyeni ve ekonomist Harold Innis’in, “Bir toplum, yazı sistemini değiştirerek diğer akraba toplumlarla bağını kesebilir” tezi hafızamda canlanıyor. Bunun en somut örneği bu topraklarda yaşandı. Arapça’ya geçerek Orta Asya Türklerinden, Latince’ye geçerek de İslam Arap dünyasından kültürel ve köklü bir kopuş oldu.

        ‘BÜTÇELER, SIĞINMACI NÜFUSA GÖRE HESAPLANMALI’

        Reyhanlı’nın 90 bin olan ilçe nüfusuna, kayıtlı 110 bin 746 Suriyeli daha eklenmiş. Reyhanlı Belediye Başkanı Hüseyin Şanverdi, hesap kitapla anlatıyor derdini: “İller Bankası’ndan 90 bin nüfusa göre destek alıyorum, şimdi kayıtsız Suriyeliler de eklenirse nüfusumuz 210 bin oldu. Aldığımın üç katı kadar harcama gerekiyor. İller Bankası payı, bu nüfusa göre olmalı” diyor. Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Doç. Dr. Lütfü Savaş da şehir nüfüsuna 400 bin kişinin daha eklendiğini, fazladan su, kanalizasyon ve çöp hizmeti sunduklarını anımsatıyor: “Sığınmacılar hazır gıda tükettikleri için çöp ve kanalizasyon atığı 1.5 kat fazla oluyor.”

        Kendileri bu kadar yüke katlanmalarına karşın, sığınmacıların ihtiyaçlarının belediye yerine, farklı kurumlar aracılığıyla karşılanmasına da tepkililer. Hatay içinde AFAD ve sivil toplum kuruluşlarının da arasında olduğu 20’ye yakın sığınmacı kampı veya mahallesi var. Bu kamplarda ve evlerde 500 bin sığınmacı kalıyor; her birine en çok iki ayda bir zorunlu olarak tanesi 45 ile 60 lira arasında değişen hijyen kiti dağıtılıyor. Başkan Savaş, bu hizmetlerin ve diğer yardımların belediyeler tarafından rahatlıkla verileceği görüşünde.

        MARDİN'E HEM İÇERDEN HEM DIŞARDAN GÖÇ VAR

        Mardin’de durum daha vahim. Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, sınırın ötesinde ve Türkiye tarafında devam eden çatışmaların arasında kaldıklarını, hem dış hem de iç göçün kendilerini “vurduğunu” anımsatıyor. Haksız da değil. Çünkü Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçelerindeki çatışmalardan kaçanlar, Mardin’in Kızıltepe ve Midyat ilçelerine akın etmiş. Son dönem bu listeye Nusaybin de eklenmiş. İlçelerin nüfusu bir anda iki, hatta üç katına ulaşmış.

        53 BİN YETİM SIĞINMACI

        Başbakan Davutoğlu’nun göç işlerinden sorumlu başdanışmanı Murtaza Yetiş’in aktardığına göre, yetim kalmış sığınmacı çocuk sayısı 53 bini aşmış durumda.

        MAVİ GÖZLÜ SARIŞIN SURİYELİ KIZ İÇİN 100 BİN LİRA EVLATLIK PARASI

        Türkiye’deki sığınmacılara yönelik çalışan IMC, CSR, WHH, Malteser, NRC gibi, isimleri uluslararası çaptaki sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra, bunlarla birlikte hareket eden hayırseverler de çıkmış. Bunlardan biri Kırıkhan’daki işadamı Rahmi Vardı öncülüğünde kurulan Hatay Yardımlaşma Derneği (HAYAD). Bir yandan çadırlarda ve evlerde yaşayan sığınmacılara AFAD kart sistemine benzer yöntemle gıda ve giyecek yardımı dağıtırken, öte yandan sadece Suriyeli doktorların çalıştığı konteyner hastaneyi de hizmete sokmuşlar. Rahmi Vardı, hastanedeki doktorlara aylık bin 100 dolar verdiklerini, bir aylık giderlerinin 1 milyon dolara ulaştığını söylüyor. İlaç yardımının ABD merkezli International Medical Corps (IMC) tarafından yapıldığını aktaran, yardımcısı Mehmet Toplucu ile birlikte kurdukları sistemi anlatan ve beni hastanede çalışan Suriyeli doktorlarla tanıştıran Vardı, “Tıptaki adı leishmania tropica olan ve tatarcık sineğinin sokması sonucu oluşan şark çıbanını biz yıllar önce unuttuk. Ama Suriyeli doktorlar, şark çıbanı olan sığınmacı bir hasta geldiği anda anlıyor ve hemen tedaviye başlayabiliyor. Bu da bize avantaj sağlıyor” diyor.

        ÇOCUKLARIN ‘DAHİ BABA’SI

        En dikkat çeken yardımsever ise, 35 yıl önce çocukken, dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın baskısı nedeniyle Almanya’ya kaçıp yerleşmiş olan Mahmud Dahi... Kapısında Arapça “Ente Emeli–Umudum Sensin” yazan ve 4-7 yaş arası Suriyeli çocuklara eğitim veren özel kreşinin önünde karşılaşıyoruz. Almanya’da turistlere dönük kiralık araç şirketi olduğunu, işini kızına devredip kazancının bir kısmını bir zamanlar kendisinin karşılaştığı sorunu yaşayan sığınmacı çocuklara harcamak için Türkiye’ye geldiğini anlatıyor. Çocukların “baba” diye çağırdığı Mahmud Dahi, Kilis’te neredeyse tamamı Suriyelilerden oluşan Karataş Mahallesi’nde 50 apartman kiralamış, yardım amaçlı... Kadınlar için açtığı bez bebek atölyesini, kuaförü ve kimsesiz çocuklar yurtlarını gezdiriyor. 2 bin kişiye, 400 aileye yardım ulaştırıyor. Babası DAEŞ tarafından öldürülmüş mavi gözlü ve sarışın 4 yaşlarındaki bir kız çocuğunun saçını okşarken gözleri doluyor Mahmud Dahi’nin: “Ben buna ‘Alman bebeğim’ diyorum. Geçenlerde bir Türk aile geldi, 100 bin dolar ödeyip evlatlık almak istediler, vermedim. Veremem de... Çünkü aynı süreçlerden geçip geldim. Onları korumak için buradayım. Ama evlatlık ve çocuk kaçırma olayları son dönemde çok yaşanır oldu.”

        20-30 LİRAYA TÜM GÜN ÇALIŞIYORLAR

        Harran’da mahalle arasında kurdukları çadırda yaşayıp gündelik işlere giden Ali Selim, Hazne Necip, Fatma Salih’in ailelerinin hayatı tam bir perişanlık içinde... Üstelik günlük işlerden kazandıklarına ilave olarak, mahalle halkı da destek vermesine rağmen. Haseke’de yaşarken DAEŞ saldırısından kaçıp Harran’a gelmişler. Burada da yaşamak için 20-30 liraya bütün gün çalışmaları gerekiyor.

        ZENGİN SURİYELİLERİN PARA TRANSFERİ

        Sanılmasın ki Suriye’den Türkiye’ye gelenlerin hepsi yoksul... İçlerinde çok zengin olanlar ve bu zengin hayatı Türkiye’de devam ettirenler de var. Rumlar ve Yunanlar gibi, Suriyelilerin de Türkiye’de toprak alması yasak. İşyeri açmaları ise ancak bir Türk üzerinden mümkün. Rakka’da kuyumculuk yaparken Şanlıurfa’ya kaçan Mustafa El Hibbu, Ahmet Hibbu ve amcası Hasan Hibbu, işini Türkiye’de sürdürenlerden... Mustafa 17 yaşında iken, 10 yıl önce Türkiye’ye gelmiş, Türk vatandaşlığına geçmiş. Şanlıurfa Yıldız Meydanı’nda birden çok dükkân açmış. Bir yandan altın satıyor, diğer taraftan “Ucuz Para Transferi (UPT)” diye isimlendirilen yöntem ile Suriye veya bir başka ülkede bulunan hemşerilerinin birbirlerine para transferine aracılık ediyor. Ambargo döneminde İran için geçerli olan bu sistem şimdi burada işliyor. Para göndermek ve almak isteyen sığınmacılar, “UPT” amblemli kuyumcuya gidiyor. Gönderilecek para miktarı internet üzerinden görüntülü olarak kaydedilerek, komisyonu ile birlikte bir kuyumcuya teslim ediliyor. Paranın gideceği yerdeki diğer bir kuyumcu ise, miktardan komisyonunu düşüp kalan parayı alıcıya veriyor. İki kuyumcu ise aralarındaki hesabı altın değişimi üzerinden kapatıyor.

        TEK SEFERDE 400 BİN PED, 1 MİLYON ÇOCUK BEZİ SİPARİŞİ

        Sığınmacı ağırlayan bölgelerdeki belediye başkanlarının üzerinde durduğu bir başka nokta da, bazı kişilerin, bakanlıkların adını kullanarak gıda ve ihtiyaç malzemelerini satın almaları için STK’lara (sivil toplum kuruluşları) açıktan şirket ismi öneriyor olmaları. Bu sayede, bir bakkal dükkânı iken üç yılda holding haline gelenler var. Çünkü STK’lar bir üründen örneğin Hatay’da bir anda 400 bin adet alıyor bunu yılda en az 6 kez yineliyor. Antakya’da ABD ve Alman destekli iki STK yetkilisi, sadece sohbetimiz sırasında 400 bin paket kadın pedi, 1 milyon paket çocuk bezi, iki TIR’ı dolduracak tuvalet kâğıdı, 150 bin adet jilet, tıraş sabunu, şampuan, diş macunu ısmarladı. İki STK’lı son bir yılda sadece kendi harcamalarının 100 milyon doları aştığını, beş yıl içinde de 600 milyon dolar harcama yaptıklarını belirtiyor: “Hizmet sunan 150 STK’yı dikkate aldığımızda, bunların içinde 50 kadarı uluslararası nitelikte ve en kötüsü 25 milyon dolar harcıyor. STK’ların piyasaya soktuğu para 1 milyar dolara ulaştı.”

        SIĞINMACILARLA DOĞAN ‘GÖÇ HİKÂYECİLİĞİ’

        Türkiye’deki sığınmacılar, yeni bir sektörün kapısını da aralamış. STK’lara katkı vermek üzere gelen yabancıların yanısıra, pek çok kişi göç ve savaş hikâyelerini derleyip kitaplaştırmak için bu bölgelere akın etmiş. Hatta Suriye’deki çatışma, sınır kaçışları ve sığınmacılarla bölgede artan ikinci eş, zevce, çocuk mafyası hikâyelerini konu alan film çekimleri artmış.

        YARIN: SIĞINMACILAR İÇİN 20 MİLYAR EURO’LUK YENİ YOL HARİTASI

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ