Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Cumhurbaşkanı Erdoğan: Üst akıl Türkiye üzerinde oyun oynuyor

        Selçuk TEPELİ/GAZETE HABERTÜRK

        ABD’de Nükleer Güvenlik Zirvesi’ne katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önemli açıklamalarda bulundu. ABD Başkanı Barack Obama ile yaptığı görüşmede ana gündemi ‘Suriye’deki gelişmeler ve bundan sonraki süreçte nelerin yapılacağının oluşturduğu’nu söyleyen Erdoğan, “ABD yönetimi basın ve ifade özgürlüğü konusunda neden Türkiye’ye baskı yapıyor?” sorusuna, “Üst akıl dediğim olay da bu zaten. Üst akıl, Türkiye üzerinde oyun oynuyor. Türkiye’yi bölmek, parçalamak, güçleri yeterse yutabilmek...” yanıtını verdi.

        ABD ile ‘PYD ve YGP’ konusunda ilk zamanlara kıyasla daha iyi bir noktada olunduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Obama, Kerry, Biden ile yaptığımız görüşmelerde, Türkiye’nin güneyinde PYD/YPG yapılanmasına izin vermeyeceğimizi söyledik. Onlar da bir PYD devletine müsaade etmeyeceklerini söylüyorlar. Bu ifadeyi Kerry ve Biden da kullandığına göre diyecek bir şey kalmıyor. O bölgede farklı bir yapılanmaya tevessül eden olursa kararlılığımız bellidir” diye konuştu.

        Son birkaç gündür Washington D.C.’nin havası, fırından ekmek almak için bile polis barikatı, birkaç ajan aşmanız gerekebilir, der gibi duruyordu! Nükleer Güvenlik Zirvesi için 50’den fazla devlet ve hükümet başkanının bir araya geldiği ABD’nin başkentinde, hiçbir yerde duymadığım kadar çok ve sık siren sesi vardı. Bir de kiraz çiçekleri... Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD ziyaretinin son gününde Washington’daki Türk Büyükelçiliği rezidansında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Gazetecilerden sadece dakikalar önce, aynı masada Amerikalı kanaat önderleri, eski politikacılar ve birkaç general oturuyordu: Mesela Ali Adakoğlu’nun (Milat Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni) yerinde Madeleine Albright (ABD’nin eski dışişleri bakanlarından), İbrahim Erdoğan’ın (Haber 7 Genel Yayın Yönetmeni) sandalyesinde Colin Powell (ABD’nin eski dışişleri bakanlarından), benim yerimdeyse Zbigniew Brzezinski (siyaset bilimci)... O görüşmenin ardından Cumhurbaşkanı, neredeyse hiç ara vermeden, ABD’deki temaslarını özetleyerek söze başladı...

        ‘OBAMA İLE GÖRÜŞMENİN ANA EKSENİ SURİYE’YDİ’

        “Nükleer Güvenlik Zirvesi ile alakalı gelmiş olduğumuz Washington’da, zirveyi bitirmiş olduk. Gerek devlet gerek hükümet başkanları ile ikili görüşmelerimiz oldu. Bugün de gerek Cumhuriyetçi gerekse Demokrat kanaat önderleri ile görüşmelerimiz oldu. Nükleer Zirve’de Sayın Obama’nın çalışma yemeğinde de bütün devlet, hükümet başkanlarının 5’er dakika civarında bazı sunumları oldu. Sayın Obama ile yemeğin ardından 1 saate yakın görüştük. Görüşmemizin ana ekseni Suriye’deki gelişmelerdi; bundan sonraki süreçte neler yapabileceğimizi değerlendirdik. Sabahtan itibaren Nükleer Zirve’nin asıl gündemine dair sunumlarda da kendi konuşmamı yaptım. Aile fotoğrafları bu tür zirvelerin değişmezidir. Birçok hükümet başkanıyla, devlet başkanıyla ayaküstü ikili görüşmeler yaptık. Böylece programımızın resmi boyutu bitti.”

        ‘GIYABIMDA AÇIKLAMA YAPILDIĞINI DUYUNCA ÜZÜLDÜM’

        Öncelikle, Obama’nın zirvenin sonunda basın toplantısında bir soru üzerine söylediklerini sormak istiyoruz. Sizinle birçok alanda verimli ortaklıkları olduğuna değindikten sonra, basın özgürlüğü ve demokrasi konularında eleştirilerini dile getirdi. Değerlendirmeniz nedir?

        Değerli arkadaşlar, gıyabımda o tür bir açıklama yapıldığını duyunca üzüldüm. Ama şunu söyleyeyim: Sayın Obama’yla görüşmemizde sorduğunuz konular gündeme gelmedi. Bana o türden bir şey söylenmiş değil. Bizler daha önceki telefon görüşmelerimizde, basın üzerinden konuşmak yerine karşılıklı konuşmanın daha faydalı olacağını da konuşmuştuk. Brookings Enstitüsü’ndeki konuşmamda da belirttiğim gibi eleştiri ile hakareti birbirinden ayırmak lazım. Burada kanaat önderleriyle buluşmamda, kendilerine bunu örneklerle izah ettim. Türkiye’deki bazı gazetelerde, Cumhurbaşkanı için “Katil”, “Hırsız” biçiminde manşetler atılıyor. Başlıklarda tehditler savuruluyor. Bu hakaretleri yapan gazeteler ve dergiler, yayın hayatına devam ediyor. Türkiye’de iddia ettikleri türden bir diktatörlük olsa, o tür yayınlar nasıl yapılabilir? Hakaret ve tehdide Batı’da da müsaade edilmez. Geçenlerde Obama’yı Facebook üzerinden tehdit eden biri tutuklandı, tutuklu yargılanıyor. Merkel’e Almanya’da biri benzer bir şey yaptı, ceza aldı. ABD yasaları başkana tehdidi 5 yıla kadar hapisle, yüklü tazminatla cezalandırıyor. Hakaret veya tehdit nedeniyle cezalandırma örnekleri Almanya, Fransa, Hollanda gibi ülkelerden de verilebilir. Hakaret ve tehdit, basın özgürlüğü, eleştiri diye değerlendirilemez. Obama görüşmemizde bunu gündeme getirmiş olsaydı, bu örnekleri önüne koyar, bunları ona da söylerdim.

        TÜRKİYE'DEKİ SALDIRILARA DEĞİNEN SADECE BİR-İKİ KİŞİ’

        -Sözünü ettiğiniz bu örneklere karşın, niçin ABD yönetimi basın ve ifade özgürlüğü konusunda Türkiye’ye baskı yapıyor?

        Bu salonda sizden önce bir araya geldiğim kanaat önderleriyle de -Brookings Enstitüsü’nde yaptığım üzere- Adalet Bakanlığı’mızın açıklamasını paylaştım. Dinlediklerinde, aslında söyleyecek sözleri kalmıyor. Ama “Ülkenin Cumhurbaşkanı bunların çoğunun terörle bağlantılı olduğunu açıklıyor, peki biz neyi savunuyoruz?” diyemiyorlar. Üst akıl dediğim olay da bu zaten. Üst akıl, Türkiye üzerinde oyun oynuyor. Türkiye’yi bölmek, parçalamak, güçleri yeterse yutabilmek... Türkiye olarak nice zamandır terörizmle mücadele halindeyiz. Terör saldırılarına maruz kalıyor, operasyonlar yapıyoruz. Son olarak Diyarbakır’da 7 kardeşimiz, evlatlarımız şehit oldu. Ama burada konuştuklarımızdan Türkiye’deki terör saldırılarına değinenler sadece bir-iki kişi. Lahor’a değinen de bir kişi oldu. Tümü sadece Paris ve Brüksel’deki saldırıları konuşmakla yetiniyor. Bunun adeta görmezden gelinmesi kabul edilemez. Kaldı ki Belçika’daki son olay öncesinde, “Bu adam teröristtir” diye uyarmışız. Ama onlar adamı serbest bırakmış. Sonra da malum saldırı yaşanmış. Hakeza, Özdemir Sabancı’nın katillerinden Fehriye Erdal’ın Belçika’dan iadesini istiyoruz; ama yıllardır vermiyorlar. Oralarda elini kolunu sallaya sallaya serbetçe dolaşabildiği, bir haber kanalı tarafından da görüntülendi. Washington’daki zirvede, nükleer terör riskinden de bahsedildi; teröristlerin eline özellikle nükleer ürünlerin geçme tehlikesinden bahsediliyor. Hırsıza kilit mi dayanır? “Tahsilli adamdan terörist olmaz” yaklaşımını da doğru bulmuyorum. Tahsilli adamlar da maalesef terörist olabiliyor. Nitekim üniversitelerde de terör mensupları yok mu, her tür adam var, kendi kendimizi aldatmayalım.

        ‘ABD’YE BİN 800 KİŞİ VERDİK 600 DAHA VERECEĞİZ’

        -PYD konusunda, YPG konusunda ABD ve Türkiye’nin bakışında farklılık var. Washington’daki ziyaretinizde bu konu nasıl gündeme geldi?

        ABD, Türkiye’nin pozisyonuna yaklaşıyor mu? Şunu açık ifade etmeliyim ki PYD ve YGP konusunda ilk zamanlara kıyasla daha iyi bir noktadayız. Obama, Kerry, Biden ile yaptığımız görüşmelerde, Türkiye’nin güneyinde PYD/YPG yapılanmasına izin vermeyeceğimizi söyledik. Orada DAİŞ’le mücadele için ABD’ye bin 800 isim verdik, 600 isim daha vereceğiz. Bu insanlar mücadele için her şeye hazırlar. ABD’nin artık bahanesi söz konusu olamaz. Zira her şeylerini ortaya koyan bahsettiğimiz insanlar, orada bizim için varlar. Bunlar, DAİŞ ve diğer terör örgütlerine karşı her türlü desteği vermeye hazır, ılımlı muhalifler. Biden ile de Kerry ile de konuştuk; onlar da bir PYD devletine müsaade etmeyeceklerini söylüyorlar. Bu ifadeyi Kerry ve Biden da kullandığına göre diyecek bir şey kalmıyor. O bölgede farklı bir yapılanmaya tevessül eden olursa kararlılığımız bellidir.

        ‘BAŞİKA BİZİ KORUYOR, DİYOR MUSUL’DAKİ KARDEŞLERİMİZ’

        -Obama ile Suriye’de neler yapılabileceğini konuşurken, uçuşa yasak, güvenli bölge konuları da gündeme geldi mi?

        Geldi. G20’deki görüşmemizde Suriye sınırları dahilinde 98’e 45 kilometrelik bir alanın terörden arındırılmış güvenli bölge ilan edilebileceğine değinmiştik. Kendisine, “O bölgeyi illa o ölçülerde tutmak şart değil, büyütmek mümkün” dedim. “O bölgede gelin 500’er metrekarelik alanlar içinde konutlar yapalım; gerek Suriye’deki insanların gerekse ülkemizdeki mültecilerin yerleşmelerini sağlayalım.” Bu konuyu Merkel’e de açtığımı söyledim. Ne var ki hiçbiri buna yanaşmıyor. Bir 3 milyar Avro, daha sonra bir 3 milyar Avro daha denildi. Peki geldi mi? Gelmedi. Zaten, “Bade harab-ül Basra”, gelse ne olur? Bunlar zamana oynuyorlar. Ancak bakıyorum bu işi ciddiye alıyoruz. Biz 10 milyar doları para gelecek diye mi harcadık? Nitekim gele gele 450 milyon dolar geldi. O da donörlerden geldi. Mültecilerle ilgili ABD’yle, koalisyon güçleriyle çalışarak gereken adımları atmamız lazım. Mesela 2.5 milyonluk nüfusa sahip Musul’a DAİŞ, 5 bin kişiyle hükmediyor. Bizler, 5 bin DAİŞ’liyi halledemiyor muyuz? Bunu Obama’ya söyledim. Bu işi halledersek, yeni bir süreç başlar; Musul halkı kendini bulur. Ramadi, Ambar gibi vilayetlerdeki halk da Musul’u örnek alarak kendilerini bulabilirler. Yeter ki onlara destek verelim. Peşmergeler, bir güç buldular DAİŞ’i Sincar’dan derdest ettiler.

        -Türkiye’nin Musul’u kurtarma harekâtına katılması söz konusu mu?

        Başika ile Musul’un arası 30-40 kilometre. Başika için, “Bizi koruyor” diyor oradaki kardeşlerimiz. Musul’dan Başika’ya saldırıyı yaptı DAİŞ, bir üsteğmenimiz şehit oldu. Onun üzerine önce koalisyon uçakları, sonra bizimkiler hedefleri başarıyla vurdu. Onun üzerine bu adımlar atıldı.

        ABD’YE ‘BASIN HAKARET RAPORU’ SUNULDU

        Türkiye, basın ve ifade özgürlüğüyle ilgili olarak ABD’lilere önemli bir rapor da sundu. Türk yetkililer tarafından ABD’li meslektaşlarına verilen ve bir sunumdan oluşan raporda, Türk basınında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik hakaret içeren başlık ve haberlerin yanı sıra Avrupa ve ABD’de benzer yayın yapan, tehditte bulunanların fotoğrafları, aldıkları cezalar da yer aldı.

        ‘ÜLKEMİZİN DEİSRAİL'İN DE,AVRUPANIN'DA MENFAATLERİ SÖZKONUSU, TEMENNİMİZ AKLISELİM’

        -İsrailli mevkidaşınız ile geçenlerde bir telefon görüşmeniz oldu. İlişkilerin normalleşmesi ve büyükelçiliklerin açılması ne zaman gerçekleşir?

        Taksim’deki olay insani ve vicdani bir olaydır. Bizim başsağlığı dileğimiz oldu. Ülkemizdeki Musevilerin Hahambaşı Haleva ve Yahudi cemaatinin başı olan İbrahimzade ile görüştüm, başsağlığı dileğini ilettim. İsrail Cumhurbaşkanı’na yazılı taziye mesajı göndermiştim. Kendileri telefonla döndüler, o görüşme o şekilde gerçekleşti. Telefon görüşmesinde, İsrail’le ilişkiler konusundaki üç şartı hatırlattım. Birincisi özür: Bunu gerçekleştirdiler. İkincisi tazminat: Verilen bir rakam var, bunun İsrail açısından sorun olmayacağı söyleniyor. Üçüncüsü de Gazze’ye ambargonun kaldırılması... Filistin’de, Gazze’de ciddi elektrik sıkıntısı var, bunun giderilmesine müsaade edilmeli. Bunlara olumlu bakıyorlar. İnşaat malzemeleri, gıda, ilaç vs.’nin naklinin Türkiye üzerinden olmasını istiyorlar. Bunların aşılması diplomatik temasları, ikili ticari temasları beraberinde getirecektir. Özellikle enerji, doğalgaz konusu önemli. Bunda onların da, ülkemizin de, Avrupa’nın da menfaatleri söz konusu. Temennimiz aklıselimin hâkim olmasıdır.

        -Türkiye-Rusya arasındaki ilişkilerde son durum nedir? Rus tarafından yumuşama sinyalleri geldiğinden söz ediliyor.

        Temenni ederiz ki bahsettiğiniz türden yumuşamalar olur ve aramızdaki sıkıntıları aşarız. Ancak henüz o noktada değiliz. Rusya, Washington’daki Nükleer Güvenlik Zirvesi’ne alt düzeyde bir temsilci bile göndermedi. Burada Rusya hiç yoktu.

        ‘GİZLİ OYLAMA OLACAĞI İÇİN TEMENNİMİZ 330’

        -AK Parti, yeni Anayasa çalışmalarına hız verdi. 1.5 ay içinde çalışmanın omurgasının çıkabileceği açıklandı. Sizinse biraz daha hazmedilmesi görüşünde olduğunuz konuşuluyor. Bu yıl bir Anayasa referandumu bekliyor musunuz?

        Hükümetin bu noktada yaptığı çalışmaları biz de takip ediyoruz. AK Parti, benim Başbakanlığım döneminde bu konuda geniş bir çalışma yapmıştı. O çalışma zaten AK Parti’nin malıdır. O çalışma güncellenebilir, eklemeler yapılabilir. Cumhurbaşkanlığı olarak sadece bir katkı mahiyetinde bizim de yaptığımız bir çalışma var. Sivil toplum örgütleri ile ATO’da bir adım atmıştık. Halkımızın bunu gündemde tutması, yeni Anayasa’nın gündemde olması, konuşulması, tartışılması çok önemli. Halkın gündemine getirmeden parlamentoya getirmek sıkıntılı olabilir. İktidar partisinin yeterli vekil sayısı yok. Ancak gizli oylama söz konusu olabileceği için temennimiz 330’un yakalanabilmesidir. Yeni Anayasa konusunda halka verilmiş bir söz var. Halk bunu bekliyor. Hükümet de, partiler de bu konuda üzerlerine düşeni yapmalıdır. Asgari müşterekleri olan partiler bir araya gelerek bu problemi pekâlâ çözebilir. Referanduma götürüldüğünde, yeni Anayasa’nın halktan kesinlikle onay alacağına inanıyorum.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ