Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Kemal Kılıçdaroğlu: Devlet liyakatın önemini anladı

        HABERTURK.COM

        CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, katıldığı bir televizyon programında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Darbe girişiminin ardından devletin liyakatın önemini anladığını belirten Kılıçdaroğlu, "Siyasi partilerin bu darbe sonrası bir özeleştiri yapmaları gerektiğini söylemiştim. Ülke bu hale niye ve nasıl geldi. Bu özeleştiriyi yapabilirsek en azından birbirimizi daha iyi anlamış oluruz." dedi.

        Suikast olabileceği iddialarından dolayı bir tedirginlik yaşamadığını da söyleyen Kılıçdaroğlu, "Bizim bir canımız var sonuçta, eğer o da demokrasi için gidecekse gitsin.Evde otururken dikkat etmem gerektiği söylendi. Lambalara dikkat edilmesi gerektiği söylendi, bir sürü şey söylendi. Sonuçta benim bireysel olarak yapacak bir şeyim yok" dedi.

        Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın Meclis'te yaptığı konuşmasında 'Biz zamanında muhalefeti dinlemedik, sonra da muhalefet bizi dinlemedi' ifadelerinin hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, "Demekki uzlaşma kültürün demokrasinin vazgeçilmez koşulu olduğu anlaşıldı. bu güzel bir şey. Fakat normalleşen bir Türkiye'de de bunun geçerli olması lazım." dedi.

        Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satır başları şöyle;

        Darbeyle ilişkisi olanların ihraç edilmesinden daha doğru bir şey olamaz. Bunların Silahlı Kuvvetler'den ilişkisinin kesilmesi doğaldır. Burada dikkatli davranılması gerekiyor, kurunun yanında yaş da yanmaması için.

        Liderler zirvesinde de dile getirdim. darbe sonrası hükümetin bazı önlemler alması normal. Fakat önlemler alınırken cadı avı, sürek avı başlatılmaması gerekiyor. Çünkü bürokrasinin şöyle bir özelliği var, belli bir olaydan sonra bir ihbar furyası başlar. Herkes beğenmediği kişiyi suçlar. Bunlara dikkatle bakmak ve ona göre önlemleri almak gerekiyor. Bunu ifade ettim. Zaten hepsi de bunu kabul ediyor, doğrusu da bu.

        "HÜKÜMET DOĞAL OLARAK DARBE GİRİŞİMİNE KARŞI HUKUKU ÇALIŞTIRACAKTIR"

        Son kanun hükmündeki kararnamede savcı ve polise özel yetki verilmesi, sözleşmeli öğretmen düzenlemesi ve terör örgütüyle ilişkisi bulunan gazete ve dergilerin kapatılması önlemleri konusunda... Hükümet doğal olarak yapılan bir darbe girişimine karşı hukuku çalıştıracaktır.

        Parlamentoda OHAL ilan edildi. Bunun gerekleri olarak da Bakanlar Kurulu KHK'lar çıkararak gerekli önlemleri alıyor.

        Benim söylediğim şuydu: Bir hükümet, bir darbe girişimine karşı soruşturma yapacaksa, yargılama yapılacaksa hukukun üstünlüğü çerçevesinde yapılması lazım.Baskı gibi, işkence gibi, kötü muamele gibi olayların olmaması lazım. Eğer bunlar olursa, o zaman iktidarın ya da Türkiye Cumhuriyeti'nin saygınlığına gölge düşmüş olur. Anayasanın temel ilkelerinden biri Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik sosyal hukuk devletidir diyor.

        Bu nedenle savcılara yetki verilebilir, ki verildi. Bürokraside herkes kendisini güçlü kılmak için her türlü yetkiyi talep edebilir. bu bürokrasinin hastalığıdır. Oysa siyasi iktidarın yetkileri dağıtırken belli bir dengeyi gözetmesi lazım. Artık yetkilendirdiği kişilerin hukuk devletinin ilkelerini yerine getireceğinden emin olması lazım.

        Yoksa ben savcıyım, artık yetkiyi de aldım, istediğimi asarım, keserim dememeleri lazım.

        Artık savcıların bu süre içinden hukukun gereğine göre hareket etmeleri gerekiyor. Eğer yanlış çalıştırırlarsa, kamuoyunda kuşkular doğuran izlenimler doğururlarsa, yaptıkları tutuklamalarla kamuoyunun gözünde soru işareti oluştururlarsa bu Türkiye Cumhuriyeti'nin darbeyle mücadelesine gölge düşürür.

        Bu kural sadece bizim için geçerli değil, bizi merakla izleyen dünya için de geçerli. Hepsi şu anda Türkiye'de yapılan darbe girişimini kınıyor. O konuda hiçbir tereddüt yok. Artı buna karşı alınan önlemler konusunda kuşkularını dile getirip, dikkatli olma çağrısı yapıyorlar. Bu bizim Taksim Manifestosu'nun da 10. maddesiydi.

        Devlet dediğiniz kurum kin ve öfkeyle yönetilmez, hukuk içinde yönetilmesi lazım. Kin ve öfkeyle devlet denilen kurumu yıpratmış olursunuz. Liyakat, o işin ehli o işin başında olmalı.

        "DEVLET LİYAKATIN ÖNEMİNİ ANLADI"

        (Devlet darbe girişimiyle liyakatın önemini mi anladı sorusu üzerine) Devlet pek çok şeyi anladı. Siyasi partilerin bu darbe sonrası bir özeleştiri yapmaları gerektiğini söylemiştim. Ülke bu hale niye ve nasıl geldi. Bu özeleştiriyi yapabilirsek en azından birbirimizi daha iyi anlamış oluruz. Türkiye öyle bir atmosfere sürüklenmişti ki, iktidarın her dediğinin doğru, muhalefetin her dediğinin yanlış olduğu şeklinde bir algı geniş kitlelere pompalanmıştı. Bizim her dediğimiz doğru olmayabilir ama iktidarın her dediği de yanlış olmayabilir. Dolayısıyla birbirimizi dinlemeliyiz. Demokrasinin bir uzlaşma kültürü olduğunu unuttuk aslında.

        Darbeciler dayatır, demokrasilerde insanlar oturur görüşler beyan edilir. Bir noktada uzlaşılır. Biz bu süre içinde uzlaşmayı unuttuk. benim dediğim doğrudur, benim parlamentoda çoğunluğum var, her şeyi istediğim gibi yaparım. Bu bizi farklı bir noktaya taşıdı. Bunun doğru olmadığını artık kabul ediyoruz. Bir masanın etrafında oturup neyi nasıl yanlış yaptık bunu konuşuyoruz. Bunu inanarak yapmamız lazım. Bu tablo hepimize bir şeyler yapmalı. CHP hep suçlanır; CHP dine karşıdır diye. Hayatımızın hiçbir döneminde bir inanca karşı olmadık, olmamamız da gerekir. Devlet dediğimiz kurum liyakat üzerinde yükselir. Bir kişi eğer bir cemaattense ve o yüzden devlette yükseliyorsa liyakat bozulur.

        Oysa devlete girmenin ve yükselmenin kuralı vardır, o da bilgidir, birikimdir, deneyimdir. Memur olarak girerken bile sınava girersiniz. Ama siyasete girerken bir sınav yoktur.

        SINAV SORULARININ FETÖ TARAFINDAN ÇALINMASI

        (Sınav sorularının çalındığını öğrenmek sizde nasıl bir etki yarattı sorusu üzerine) Biliyorduk aslında, defalarca dile getirdik. Milletvekili arkadaşlarımı görevlendirdim, gidin bakın, bu sınav sorularını kim çaldı nasıl çaldı diye. Bu dosyalarının büyük kısmı maalesef kapatıldı. Şimdi sınav sorularının çalındığı söyleniyor. ne zamandan beri? Harp Okulları'nda 1980'den beri.

        Şimdi düşünün, sınava giriyorsunuz, olağanüstü emek harcıyorsunuz, dershanelere para veriyorsunuz, anneler babalar boğazlarından kesiyorlar. Sonra sınav soruları çalınıp belli bir gruba dağıtılıyor. Yıllarını veren alın teri dökenler sınavın dışında kalıyor. Bunlar doğru değil. Diyorum ya bir özeleştiri yapmamız lazım. Doğru değil ama bunların da üzerine gitmemiz lazım. Bunların mutlaka hesabının sorulması lazım.

        ADALET BAKANI BOZDAĞ'IN 'BİZ ZAMANINDA MUHALEFETİ DİNLEMEDİK, SONRA DA MUHALEFET BİZİ DİNLEMEDİ' SÖZLERİ ÜZERİNE...

        Sayın Meclis Başkanı'nı kutlamak gerekir, hem bu süreçte parlamentoyu açık tutması hem de kendisiyle o gece iki kez görüştük, parlamentonun iradesinin darbeye karşı olduğunu ifade etmesi güzel bir şey.

        4 siyasi partinin genel başkanlarını kendi makam odasına davet etti o gece. Genelkurmay Başkanı, Diyanet İşleri Başkanı, Yargıtay, Sayıştay ve Danıştay Başkanları da oradaydı.

        Konu açıldı, biz bunları defalarca dile getirdik (Bekir Bozdağ'ın sözleriyle ilgili), siz Yargıtay'a 160 tane militan atadınız dedim diye bize yapmadığınız kalmadı. Bir dönem biz sizi dinlemedik, sonra da siz bizi dinlemediniz diye espriyle karışık söyledi. Doğrudur.

        Dün Hayati Bey'in parlamentoda yaptığı konuşma da güzel bir konuşma. Hem iktidar hem de muhalefet partileri tarafından Sayın Yazıcı'nın konuşması alkışlandı.

        "UZLAŞMA KÜLTÜRÜ NORMALLEŞEN TÜRKİYE'DE DE GEÇERLİ OLMALI"

        Demekki uzlaşma kültürün demokrasinin vazgeçilmez koşulu olduğu anlaşıldı. bu güzel bir şey.Fakat normalleşen bir Türkiye'de de bunun geçerli olması lazım.

        BEŞTEPE'YE NEDEN GİTTİ?

        ("Gitmem" dediği Beştepe'de zirveye katılması) Darbe sonrası yaşananlar malum. Ertesi gün Ankara'ya döndüm, o gece saat 17:00 civarında parlamentoda toplantı vardı. 4 siyasi parti darbe karşısında bir konuşma yaptı. Ben de konuşma yaptım. Ertesi gün Sayın Cumhurbaşkanı aradı. Darbeye karşı tavrımız dolayısıyla, televizyonlara darbe karşıtı açıklamalarım dolayısıyla demokrasiye sahip çıktığımız için teşekkür etti. Ben de kendisine teşekkür ettim.

        Bu ilk konuşmamız telefondaki konuşma. Daha sonra Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Özel Kalemi, benim özel kalemimi arayarak Sayın Cumhurbaşkanı'nın böyle bir daveti olduğunu benim katılmamın kendisinde memnuniyet yaratacağını ifade etmiş. Arkadaşlarımızla konuştuk. Daha önce "Olağanüstü bir durum olmadıkça gitmeyeceğim" demiştim. Ama olağanüstü bir durumdan geçtiğimizi artık hepimiz biliyoruz. Bir devlet krizi yaşadığımız da malum. Bu ortamda biz de çocuklar gibi "Hayır, ben geçmişte bunu demiştim, asla gitmeyeceğim" demedim. Ben o zaman da olağanüstü bir durum olursa elbette giderim demiştim. Gittik. 4 siyasi partinin liderinin de orada olmasını isterdim, onu da ifade ettim. Yapılan görüşmeler, hükümetin verdiği bilgiler, bizimg örüşlerimizin alınması, samimi olarak görüşlerimizi ifade ettik, notlar alındı. Bir ortak memnuniyetle toplantı sona erdi.

        "EN BÜYÜK MAĞDURİYETLERİ TÜRKİYE DARBE DÖNEMLERİNDE YAŞAMIŞTIR"

        Bugüne kadar darbe ve darbe girişimleri yaşadık. Fakat ilk kez Türkiye Cumhuriyeti'nin parlamentosu bombalanıyor. Ve parlamentoda görevli milletvekilleri sığınağa gitmek zorunda kalıyor. Böyle bir tabloyu biz hiçbir zaman yaşamadık.

        Darbe ve darbeciler için, darbe dönemlerinde insan hayatının hiçbir önemi yoktur. Onlar için bir talimatla binlerce insan öldürülebilir. Özel mahkemeler kurulur, oralarda yargılanır insanlar. En büyük mağduriyetleri Türkiye darbe dönemlerinde yaşamıştır. Bu ülkede başbakanlar asıldı, gencecik fidanlar asıldı.

        Şimdi kendimizi affettirmek için asılanların isimlerini havaalanlarına veriyoruz, parklara okullara veriyoruz. Dolayısıyla siyaset sokağa teslim olmadı. Daha objektif davranarak, saygınlığını koruyarak hukukun üstünlüğüne göre hareket etmek zorundadır. Çünkü bu sıcak atmosfer bir süre sonra yerini olağan sürece bırakacaktır. Biz bu olağan süreçte de bugün söylediklerimizi eğer devam ettirebilirsek o zaman bu olaydan biz gerçekten ders çıkardık diyebileceğiz. Bu olaydan hep birlikte ders çıkaralım.

        "DARBEYE KARŞI OLANLAR TÜRKİYE'NİN BÜTÜN SİYASİ PARTİLERİ"

        (HDP'nin zirvede olmaması. Sırrı Süreyya Önder'in STK'larla ilgili bir konuşması nedeniyle HDP'nin davet edilmediği iddiası) Bu ayrıntıyı vermek istemem. Yapılan görüşmenin ayrıntılarına burada girmem doğru değil ama HDP liderinin de Türkiye'nin birliği ve beraberliği açısından orada olmasında yarar görüyordum. 5 milyon oy alan ve ağırlıklı olarak Kürt kökenli vatandaşlarımızın oy verdiği bir parti HDP. Onlar bir anlamda parlamentoda oldular, parlamentonun yayınladığı bildiriye hep beraber imza attık. Bu konuda tereddüt yoktu, onlar da darbeye karşıydı. Darbeye karşı olanlar Türkiye'nin bütün siyasi partileri. Parlamentoda grubu olsun olmasın. Bu bizim demokrasi tarihimizde bir ilktir. Kimseye de haksızlık etmememiz lazım. Söyledim bunu ama sonuçta davet sahibi biz değiliz. Cümleyi de şöyle bağladım: Burada düşüncelerimi bütün açıklığıyla ifade ettim. Böyle bir ortam yaratıldığı için de teşekkür ettim.

        ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ

        (Anayasa değişikliği için mini paket konusu) Yargı konusunu dile getirmiştim. Oradan şöyle bir şikayet gelmişti bize yargı cephesinden. Özellikle HSYK'ya üye seçilirken olayın aşırı siyasallaştığı ve hakimlerin bölündüğü gibi bir tablo ortaya çıktığı. Eskiden farklı görüşlere sahip olsak da bir masanın etrafında oturup yemek yiyebiliyorduk, ama şimdi masalarımızı ayırma noktasına geldik, bu çok tehlikelidir, bunun kalkması lazım. Bunu ifade ettim. Yargının tarafıszlığı ve bağımsızlığının demokrasi için çok önemli olduğunu, sonuçta bir denetim organı olarak ortaya çıktığın ve adalet dağıttığını, bu konuda hepimizin çok dikkatli bir dil kullanması gerektiğini ifade ettim. yargı konusunda bir düzenleme gereği Sayın Binali Yıldırım tarafından da dile getirildi. Zaten daha sonra da bunu açıkladı ve Sayın Bahçeli de buna katıldı.

        Önümüzdeki süreçte belki grup başkanvekilleri biraraya gelip bir ön mutabakat sağlayabilirler. 60 madde de gündeme geldi ama 60 madde daha uzun bir zamanda ele alınıp değerlendirilebilir diye ifade edildi.

        Doğru. Bizim Anayasa'nın ilk 4 maddesinin korunmasını istiyoruz. Parlamenter demokratik sistemin korunmasını istiyoruz. Anayasayla beraber darbe hukukundan türkiye'nin arınmasını istiyoruz.

        Anayasada şu yazar: Bazın hürdür sansür edilemez. Gerçekçi olalım, bugün basının hür olmadığını hepimiz biliyoruz. Peki hangi düzenlemeler basın üzerinde baskıya yol açıyor. Darbe döneminde çıkan yasalar. Onların değişmesi lazım.

        Toplantı ve gösteri yürüyüşü var mesela. Eş zamanlı ele alınır ve bunlar düzenlenirse Türkiye gerçek anlamda tam demokrasiyi insanına yaşatmak zorunda. Meydanlar bir kentin enerjisini boşaltmak için vardır. Ama silah ve saldırı olduğu takdirde devlet önlemini almak zorundadır.

        Bu bağlamda söyledim. Her halükarda Türkiye'nin en azından AB'deki demokratik standartları yakalaması lazım.

        ANAYASA PAKETİ

        (Bu maddeler de yine anayasa paketinde olacak şekilde mi uzlaştınız sorusu üzerine) Bu maddeler olmayacak. Yargı ile ilgili düzenleme olacak. Bunlar daha sonra 60 madde dahil, çağrı gelirse olur. Bugün öğleden sonra anayasa çalıştayımız var. Taslak anayasa metnimiz hazırlanmıştı. Görüşmeler yapıldı. Bugün ikinci görüşme yapılacak. Anayasa hukukçusu hocalarla görüşeceğiz.

        Yargılamaya ilişkin de benzer bir çağrımız var. Hakimler ve savılar tweet atarken veya mesaj verirken tarafsızlıklarına ve hukuka gölge düşürmemelidir. Bir savcı daha şimdiden çıkıp da şu adam katildir dediği andan itibaren o sağlıklı bir soruşturma yapamaz. çünkü o sanığın hem lehine hem de aleyhine delilleri toplamakla mükeleftir. Hukuk dediğimiz böyle bir şeydir. Dün sayın Sami selçuk'la görüşüyorduk, bilmediğim bir gerçeği anlattı. "Eğer toplu olarak hakimler bir karar alacaklarsa, en kıdemsiz hakimden başlarla. Önce o görüşünü söyler. Çünkü en kıdemliden başlarsak kıdemsiz olan önün etkisi altında kalır" dedi.

        Bu çerçevede ele alınması lazım. Bugün için darbeyle ilgili soruşturmalar yapılıyor, gazeteci ve yazarlar, şairler var. Bazı gazeteler kapandı, bütün bunların tarafsız bir ortamda araştırılacağının, sorgulanacağının, delillerin toplanacağının bilinmesini isteriz. Tabii şunu da isteriz: Darbe girişiminde bulunmak suç mu? Yasalara göre suç. Ama bir er ve erbaşı linç etmek de suç. Siz askerlik yapmadınız ama biz yaptık. Komutanın emri askerlikte tartışılmaz. Bu bütün dünya orduları için geçerlidir. Bir er ve erbaşa komutanı tarafından çıkın kışladan tankla şuraya gidin talimatı verildiğinde, ona uyan er ve erbaşın da yakalanması ve adalete teslim edilmesi lazım. Kim suç işlemişse gereği yerine getirilmiş olur.

        Başbakana da bunu dile getirdim. O da kabul etti. "Evet biz de doğru bulmuyoruz" dedi.

        "OHAL UYGULAMALARINI İZLEME KOMİSYONU OLUŞTURDUK"

        Biz genel merkezimizde OHAL uygulamalarını izleme komisyonu oluşturduk. Gözaltı almalarda bazı haksızlıklar olabileceğini de ifade ettik. Gözaltına almalarda ailelerin haksız bir uygulama olduğu inancı varsa bize bunu bildirebilirler. Biz bunları kendi süzgecimizden geçiririz ve iktidar partisine aktarırız dedik. Binali Bey de "Bunları aktarırsanız biz de bunları değerlendirebiliriz" dedi.

        İDAM CEZASI GELMELİ Mİ?

        Siyaset sokağa teslim olmamalı, olursa felaket olur. Sokakta insanlar biraraya geldiğinde bireysel iradelirini kaybederler ve orada bir kollektif irade oluşur. Ve provokasyona çok açık ortamlar oluşur. Biri bir şey söylediği zaman kitle onun arkasından gider. Siyaset adamları basiretli, sağduyulu davranırlar. İdamı yeniden getirmemiz, pek çok çevrede kaygı yarattı. Sıcak atmosferde dile getirilen o ifadenin bugün için dile getirilmediğini ifade etmek isterim. Umarım hükümet böyle bir çılgınlığa imza atmaz.

        Mahkemeler canlı yayınlanmalı, isteriz. Biz Ergenekon, Balyoz, Ayışığı, Casusluk davalarının da canlı yayınlanmasını istemiştik. Herkes görsün. Şöyle bir artısı olacaktır, bir demokratik süreç içerisinde yargının ne kadar objektif davrandığını bütün dünyaya da duyurmuş olacağız. Hükümete buradan çağrıda bulunalım. TRT'nin bir sürü kanalı var. Halıkn da itirafçıları, bunların yaptıklarını görme izleme imkanı olur.

        Bir şey daha var. Gözaltılar var. Çok sayıda gazeteci de gözaltına alındı. Bir örnek vermek isterim sayın Bülent Mumay. Gidiyor savcıya, "Şu adreste oturuyorum, yarın gelip ifade vereceğim şu saatte" diyor. "Tamam" diyorlar.

        Siz bunu gidiyor gece gözaltına alıyorsunuz.Bunlar yargılama sürecine gölge düşürür. Yine Ali Bulaç var. Ali Bulaç, benimle siyaseten aynı dünya görüşüne sahip değil. Ama Ali Bulaç, benim takdir ettiğim sağduyulu yazarlardan biridir. Onun da böyle gözaltına alınması veya Hilmi Yavuz gibi, Türkiye'nin yetiştirdiği ender şairlerden biridir. Tamam kaçma şüphesi olsa derim kaçıyorlar gidin yakalayın. Bu tür kararlar alınırken incitici olmamak lazım. bunların aileleri var, çocukları yakınları var. Bunlara toplum bir süre sonra darbeci kimliğini yapıştırırsa bu çok büyük haksızlık olur, eğer elde delil yoksa. Diyorlar ki "Bunlar bir dönem haber yaptılar". Hadi bunlar Gezi olaylarını haber yaptılar, tırları haber yaptılar. Peki Balyoz, Ergenekon'u haber yapanlara neden bir şey yapmıyorsunuz. Bakın biz onlara da bir şey yapılsın demiyoruz. Çifte standardı söylemek için. Onlar da haber yaparlar. Onlar da bilgi aldılar. Ama onların haber kaynağını kimse sorgulamadı. Üstelik kumpas olduğu açıkça ortaya çıktığı halde.

        Şimdi hukukta çifte standart uyguladığınız andan itibaren hukuku çökertirsiniz. Herkese eşit olmak zorundasınız. Böylece sokaktaki vatandaş da diyecek ki ben bu kurala uymadığım durumda siyasi görüşüm ne olursa olsun hukuk gereğini yapar.

        BALYOZ VE ERGENEKON MAĞDURLARININ YASAL DÜZENLEMEYLE YENİDEN GÖREVE GETİRİLMESİ KONUSU

        Taksim Manifestosu'ndaki maddelerimizden biridir. Devletin bir görevi de hakkı teslim etmektir. Dreyfus Davası vardır 1800'lerde Fransa'da. Casusluktan dolayı tutuklanır, yargılanır ve mahkum edilir. Aradan 12 yıl geçtikten sonra bir Fransız aydını çıkar ve bir Fransız gazetesine tam 1 sayfalık açıklama yapar ve davanın doğru olmadığını söyler. Dava yeniden açılır, Dreyfus beraat eder ve Dreyfus'a üstün hizmet madalyası verilir. Balyoz, Ergenekon davalarında pek çok masum insan yargılandı onlar ve aileleri çok büyük acılar çekti. Biz onlara sahip çıktık diye bize darbeci dendi. Sonunda bu davaların tamamen kumpas olduğu ortaya çıktı. Bu devlet adaletli bir devletse bu insanların hakkını teslim etmesi lazım. İade-i itibar, bir yasa teklifi hazırlandı. Sayın hazmaçebi tarafından. Yasa teklifini verecekti, dedim ki "Biraz bekleyelim, diğer gruplarla görüşelim. Belki diğer parti grupları da benzer bir yasa teklifi verebilir" dolayısıyla 4 partinin grupları ortak çaba harcasınlar. O görüşmeler şu anda devam ediyor.

        CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN 'İSTİHBARAT ZAAFI' AÇIKLAMASI

        (Sayın Cumhurbaşkanı'nın darbe kalkışmasını eniştesinden öğrendiğini söylemesi, istihbarat zaafı olduğunu söylemesi) Bizi de herhangi bir devlet görevlisi aramadı. Sayın Binali Yıldırım da eşten dosttan akrabadan ilk bilgileri aldığını söyledi. Herkes bir yerden bilgi alıyor ama devlet katından bilgi alan yok. Bu devlette liyakat sisteminin çöktüğünü gösteriyor aslında. Hava Kuvvetleri Komutanı da eşinden öğrendiğini ifade etti. Sayın Davutoğlu'nun da bir açıklaması var. O da bir bilgi aldığını ama bu bilginin "MİT müsteşarına suikast" şeklinde olduğunu söyledi. Bu istihbarat zafiyeti öteden beri dile getirilir. Aslında bir istihbarat zafiyeti yok. Ortada bir yönetim zafiyeti var.

        İşi ehline vermezseniz, devlet içindeki kendi hiyerarşik yapısını sağlıklı bir şekilde oluşturmazsanız, devlete karşı olan gruplara devleti teslim ederseniz, onları devletin önemli kilit noktalarına yerleştirirseniz bunun adı yönetim zafiyetidir. Bunun için özeleştiri yapmaya ihtiyacımız var.

        Dünkü gazetelerde yayınlandı. Açığa alınan veya görevden alınan subaylar var. YAŞ'ta önemli görevlere getiriliyorlar. Gerçekten de demokrasiye bağlı subaylar ordunun dışına itiliyorlar. (Komuta kademesinde ve istihbarat ve güvenlik birimlerinin başında bir faturası olmalı mı sorusuna istinaden) Kesinlikle faturası olmalı. Biz olsaydık böyle bir ortamı asla yaratmazdık. Kim görevini yapmıyorsa kesinlikle görevden alınırdı.

        Çünkü siz bir işi ehline teslim edip, görevini yapmıyorsan, hele hele parlamenter sisteme kumpas kurup darbe girişimi yapıyorsan bunun affedilir bir tarafı yok.

        Bunun bir şekilde alınıp devre dışı bırakılması lazım. Bu süreci yaşıyoruz aslında. Yeni bir inşa sürecinin başlaması lazım. Eğitim sistemimiz tamamen çökmüş vaziyette. Hiçbir anne baba eğitim sisteminden memnun değil. Tepeden tırnağa yenilenmesi lazım. Sorgulayıcı bir eğtimi olması lazım.

        "ÖNYARGILARIMIZDAN KURTULMAMIZ LAZIM"

        Ben Maliye Bakanlığı'nda Daire Başkanlığı görevine atandığım zaman kimden sonra genel müdür yardımcısı olacağımı biliyordum. Benden bir gün önce atanan önce atanacaktı, sonra sıra bana gelecekti. Yılların geleneğiydi bu ve siyasi görüşümüzün hiçbir önemi yoktu. Daire Başkanı iken bile başbakanlarla rahatlıkla oturup belli uygulamaları rahatça eleştirebiliyordum. Bu bütün ayrıntıları hakkıyla siyasetçinin önüne koymaktır bu. Bunu yapmazsam görevimi yapmamış olurum. Liyakatın özünde bu yatar. Devlet gerçekten yeniden inşaa sürecine girmelidir. Önyargılarımızdan kurtulmamız lazım. Birbirimizi önyargılarımızla tanıyoruz. Yan yana gelip sohbet ettiğimizde hiç de öyle olmadığımızı anlıyoruz.

        Siyasi görüşlerimiz tabii ki farklı olacak. Öyle olmasa niye ayrı siyasi partilerde olalım.Ben bir kurutlayda konuşmamın önemli bir bölümünü yüksek yetenek inşaasına bağlamıştım. Bu insanların devlet içerisinde yer almasını söylemiştim. Bunun üniversitelerden başlaması gerektiğin söylemiştim.

        Devlet denilen aygıt hepimizin devleti. Ama siyaset devlet olmaz. Siyaset devleti yönetir ve buna herkes uyar. Devletin içindeki bir yetkili ben bu kurallara uymam diyorsa, sokaktaki vatandaş der ki; Sen uymuyorsan ben de uymuyorum.O zaman kaos ortamını birlikte yaratmış oluruz. Bundan özellikle kaçınmak gerekir.

        "SON OLAYLAR BİZE HALKIN DİRENME HAKKINI VE NE KADAR MEŞRU OLDUĞUNU GÖSTERDİ"

        İlk bunu dile getirdiğimde belli çevrelerden tepki almıştım. Halkın direnme hakkı Hitler faşizmine karşı Alman anayasasına giren bir terimdir. Bir ülkede demokrasi tehlikeye giriyorsa halkın direnme hakkı vardır. Son olaylar bize halkın direnme hakkını ve ne kadar meşru olduğunu gösterdi.

        "HEPİMİZ ŞİMDİ 'DEMOKRASİ NÖBETİ TUTUYORUZ' DİYORUZ"

        Bu da bizim demokrasimiz için önemli bir kazançtır. Almanların geçmişte yaşadığı bir baskıcı yönetim sonucu halkın direnme hakkını anayasalarına koymaları ve bizim bir darbe girişimine karşı ki bu darbe girişimi Cumhuriyet tarihinin en kanlı darbe girişimidir, halkın sokaklara çıkarak direnme hakkını kullanması ne kadar meşru olduğunu gösterdi. Hepimiz şimdi "Demokrasi nöbeti tutuyoruz" diyoruz.

        "DEMEKKİ BİR DEMOKRASİ ORTAK PAYDAMIZ VAR"

        Özeleştiri sonunda yapmamız gereken bir şey daha var. Güçlü bir ortak payda oluşturmak. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, Cumhuriyeti kuranlara şükran borcumuz, kadın erkek eşitliği, yargının tarafsız ve bağımsızlığı, Ahayasa'da değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen demokratik, laik, sosyal hukuk devleti, bugüne kadar belli çevreler laikliği dinsizlik olarak topluma anlattılar, oysa bugün laikliğin ne kadar önemli olduğunu hepimiz görüyoruz. Biz bu ortak paydayı birlikte seslendirip siyasetimizi bu ortak payda üzerine inşa edersek, bu çınarın gölgesine benzer, çınarın gölgesi ortak paydamız dalları da bizim farklılıklarımız olur. Biz bunu yaşatmak zorundayız. Umarım gerçekleştirmiş oluruz. Taksim mitingimize destek verdiler, teşekkür ederiz. Her görüşten siyasi partiler geldi. Demekki bir demokrasi ortak paydamız var. Diğer şehirlerde de taleplerg eliyor arkadaşlarımız değerlendiriyor.

        (Bu işin siyasei yönü var mıdır sorusu üzerine) Fetullah Gülen Örgütü'nün siyasetin içinde ne kadar konuşlandığını bilmiyoruz, çünkü bizim bir istihbarat bilgimiz yok. Ama biz yargıda, milli eğitimde belli kuruluşlarda cemaatin güçlü şekilde örgütlendiğini biliyorduk. Bunu zaten kendileri de inkar etmiyorlardı, açıkça söylüyorlardı. Bunun siyaset içinde de uzantısı var mıdır, onu bilmiyoruz, devletin istihbaratı var, buna bakılır. Neredeyse 30 yıldır Fetullah Gülen Cemaati'ni eleştiririz ama bugün geldiğimiz nokta budur.Bizim bir istihbarat örgütümüz yok ki.

        TAKSİM MİTİNGİNDE FETÖ DEMEMESİ KONUSU

        (İlk günkü konuşmalarınızda Fetullah Gülen Terör Örgütü demediğiniz için eleştirildiniz hatırlatması üzerine) Taksim Mitingi'nde... Taksim Mitingi Cumhuriyet ve demokrasi mitingiydi. Orada bu vurgular yapıldı. Bütün darbelere karşı olduğumuz vurgusu yapıldı. Sadece son darbe değil. Bu darbe girişimi sadece Fetullah Gülen Örgütü'nün bir girişimi mi yoksa içinde başka unsurlar da var mı. Bunu bilmiyoruz. Ortaya daha bir iddianame çıkmadı. Ben sorumlu bir kişiyim. Konuşurken elimde bilgi ve belgelerin olması lazım. Bilgilendirilmem lazım. Daha darbe girişiminin ayrıntılarını dahi bilmiyoruz. Ülkenin Cumhurbaşkanı eniştesinden, ülkenin Başbakanı yakınlarından öğreniyorsa, ben uçakta öğreniyorsam o zaman bir sorun var burada demektir. Bir şey daha var. 30 yıldır biz cemaatin devlet içindeki yapılanmasını eleştirdik. Ben anayasa değişiklikleri olmasın diye, böyle bir HSYK olmasın diye 81 ili gezip progpaganda yaptım. Yargıtaya Fetullah Gülen Örgütü'nden 160 yargıç atandı. Bunları söyledim. Silivri Cezaevi önünde burası bir toplama kampıdır dedim, ben Ankara'ya gelmeden fezlekem geldi.

        Biz kendimizden eminiz. bizim demokrasi için yapmayacağımız şey yoktur. Bu ucuz tartışmaların içine girenler ne kadar küçük dünyaları olduğunu gösteriyor. Ben kimsenin inancına karşı değilim. Ama ben devlette yükselmenin bir inanca sahip olanların yükselmesi değil, devlette yükselmenin tek ölçüsü vardır bilgi ve birikimdir, deneyimdir. Devlette böyle yükselinir. Ne yapıldı. tam tersine belli bir cemaate yüksek olanların devlette yükseldiğini görüyoruz. Bu nedenle cemaatler kendi inanç dünyalarına dönsün ve inanç dünyalarını özgürce yerine getirsinler. Ama devleti ele geçirme noktasında ona karşı hepimizin karşı durması lazım. Devlet ayrı bir kurumdur, devletin kuralları ayrıdır. İlkokul diploması alırsanız bakan olursunuz. Devlette normal memur olmak için 4 yıllık üniversite mezunu olmanız ve sınavlara girmeniz gerekiyor. Devlet farklı bir şeydir. O nedenle iktidarlar devlet olmazlar, devleti yönetirler. Fakat gördük ki bir cemaatin mensupları bizatihi kendileri devlete yerleştiler ve devlet oldular.

        SUİKAST LİSTELERİ KONUSU: DARBE GİRİŞİMİNDEN SONRA BANA DA UYARILAR GELDİ

        (Tehdit devam ediyor mu, size yönelik de suikast listeleri konusunda tehdit var mı? sorusu üzerine) Darbeden sonra uyarılar geldi bana da. Emniyet genel müdürü gördüğüm kadarıyla önlemleri aldı. Tabii Türkiye'yi bir kaos içerisine sokmak isteyen çok çevreler var. bu süreçte ordumuzu yıprattığımızı hepimiz biliyoruz. Fakat bir ülkeyi güçlü yapan kim ne derse desin ordudur. Ordu bu ülkenin güvencesidir. Düşmanlarımıza karşı da en etkili caydırıcı güçtür. Eğer Türkiye Cumhuriyeti yeniden inşaa edilecekse kurucu değerlerine dönmek zorundadır. bu cumhuriyeti kuranlar bugün yaşadığımız acıları hep yaşadılar. Askerin siyasete girmemesini isteyen en başta Mustafa Kemal Atatürk'tür. Bizim de askerin de bunu asla unutmaması lazımdır. Kışlaları da askere teslim edelim, asker kışlasında güzeldir. Orayı gözümüz gibi korumalıyız. Yıpranma süreci süratli bir şekilde aşılmalı. Liyakat sistemi yeniden yapılmalı.

        "BİR CANIMIZ VAR O DA DEMOKRASİ İÇİN GİDECEKSE GİTSİN"

        Tehditlerden tedirginlik duymuyorum. Bir canımız var, o da demokrasi için gidecekse gitsin. Evde otururken dikkat emmem gerektiği, lambalara dikkat etmem gerektiği söylendi, birçok şey söylendi ama benim bireysel olarak yapacağım bir şey yok.

        FETULLAH GÜLEN ABD TARAFINDAN KORUNUYOR MU?

        Elimizde net bir bilgi yoksa konuşmamamız gerekir. Elinizde bir veri olursa çıkıp konuşursunuz, hiçbir tereddüt yok. Gülen'in iade edilmesi lazım. İadenin ötesinde Fetullah Gülen'in "Benim bu darbeyle ilgim yok" diye açıklamaları yer aldı gazetelerde, ilgin yoksa gel o zaman Türkiye'de yargının önüne çık, ilgin yoksa gel bunları anlat. Aklanmak istiyorsan gel Türkiye'de aklan. Böyle bir talebi kendisinin bizatihi etmesi lazım. Olur mu olmaz mı. Bilmiyoruz. Şu ana kadar da bir iade yazışmalarının olmaması da resmi bir yazının gitmemesi eksiklik tabii. İki bakan gidecek. Dışişleri bakanlığı oraya heyet göndermek istiyor. Bizden de bir milletvekili arkadaşı istedi. Oğuz Kağan Salıcı da gidecek.

        Gülen Örgütü'nün devlette nasıl yapılandığını devlette en iyi bilen siyasi parti biziz. Onları anlatacağız gidip.

        Sosyalist Enternasyonal'in Başkanı Papandreu aradı, darbe girişiminden hemen sonra. Darbeye karşı çıkıp, demokrasiye sahip çıktığımız anlattım. Türkiye'ye destek vereceklerini söyledi. Aynı şekilde Martin Schulz, Türkiye'deki darbe girişiminin Türkiye'deki parlamenter demokratik sisteme karşı olduğunu darbeye karşı TBMM'deki 4 siyasi partinin ortak tepki verdiğini, halkın sokağa çıkıp darbeye karşı durduğunu söyledi. Darbeye karşı çıktığımız için teşekkür etti. Kendi özel telefonunu verdi. Her an her zaman ulaşabilirsiniz dedi.

        Sosyalist Enternasyonal'in Başkanı Papandreu aradı, darbe girişiminden hemen sonra. Darbeye karşı çıkıp, demokrasiye sahip çıktığımız anlattım. Türkiye'ye destek vereceklerini söyledi. Aynı şekilde Martin Schulz, Türkiye'deki darbe girişiminin Türkiye'deki parlamenter demokratik sisteme karşı olduğunu darbeye karşı TBMM'deki 4 siyasi partinin ortak tepki verdiğini, halkın sokağa çıkıp darbeye karşı durduğunu söyledi. Darbeye karşı çıktığımız için teşekkür etti. Kendi özel telefonunu verdi. Her an her zaman ulaşabilirsiniz dedi.

        "DARBE ORTAMINI BEN BEKLEMİYORDUM"

        Uçak indiğinde darbe girişimi gecesi, Okan Bey gelip Ankara'da tankların yolu tuttuğu, uçakların Ankara'da uçtuğunu söyleyince inanamadım. Yok canım ne var neden darbe olsun dedi. Hayati Yazıcı Bey de inanamadı. Cep telefonlarından ilkg örüntüler yansıdı. Hayati Bey'den bilgi almak istedik. Korumalarımız geldi. Uçak aprona yanaştıktan sonra Ankara'ya dönmek istedik. yollar kapalıydı. Güvenlik açısından korumalar bir süre VİP'de beklememizi istediler. TV'leri açıp ne olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz. Bir grup koruma arkadaş dışarı çıktığı ve çıkacağımız yönde bir tankın beklediğini söyledi. Otele mi gidelim dedik. İl başkanımız otel sakıncalı olabilir dedi. Bakırköy başkanımızın evine gittik. Darbe ortamını ben beklemiyordum.

        "BİZE GELEN BİLGİ GENELKURMAY BAŞKANI'NIN DA DARBENİN BAŞINDA OLDUĞU ŞEKLİNDEYDİ"

        Ordu içinde örgütlenmiş cemaat yapılanması YAŞ'ta alınacak gelişmeyi öğrenmiş olabilir. Özel kalemimin Genelkurmay Başkanlığı tarafından aranması sonrası şöyle bir bilgi paylaşıldı. Açıklamayacaktık ama MHP açıkladığı için söyleyeyim. Bize gelen bilgi Genelkurmay Başkanı'nın da darbenin başında olduğu şeklindeydi. Böyle yönlendirme yapmak istemiş olabilirler.

        Ama bizim dünya görüşümüz demokrasiye bakışımız belli.Bir ortak payda kurduk. Bu ortak paydanın gelişmesi lazım.Umarım bunu sağlarız.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ