Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Hüseyin Gülerce FETÖ'yü anlatıyor

        Hüseyin Gülerce'nin konuşmasından satır başları şöyle:

        Darbeye kalkışacakları aklımdan geçtiği gibi bu konuyuson 5-6 aydır yazılarımda "teşebbüs edebilirler fakat emir komuta zinciri içinde yapamazlar" diye yazdım. İki şeyi bilemedim; birincisi bu çapta yaygın ve derin olmasını, mesela Jandarma Genel Komutanı'nın 8 yıllık emir subayı ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın yaverleri. Sayın Cumhurbaşkanı en çok mücadele eden insan, kimbilir nasıl dikkat etmiştir yaverlerini seçerken ama bunların en önemli özelliği görülmemiş bir gizlilik. Çok iki yüzlüler.

        "Bu FETÖ gibi bir emekli vaizin yapabileceği iş değildir" ifadesinin en önemli kanıtlarından biri bu kadar derin bir kumpas olması. CIA'den mutlaka destek alıyor. CIA, bu şahsa çok erken el atmış.

        Mahmut Övür 2014'te diyor ki, 1971'de Vehbi Koç'un evinde Fuat Doğu ile Fetullah Gülen görüştüler. O dönemin en çok bu işlerle ilgilenen insanları MİT ile CIA arasındaki ilişkilerin en yakın olduğu dönem olarak söylüyor.Bizim silahlı kuvvetler personelinin maaşını ABD ödemiş, bunları hatırlamadıktan sonra bir tane adam çıkmış şöyle böyle. Bunu ne zaman öğreniyoruz biz, 2014'te. Mahmut Bey'in bu yazısından sonra, bunu yalanlayan bir açıklama da olmadı.

        Mesela Adil Öksüz, üste yakalandı değil mi? Kimdir bu diye merak ediliyor. Adam darbeden önceki son 25 günde 2 defa Pensilvanya'ya gitmiş, 2 gün önce dönmüş. Adil Öksüz 2002'den beri 109 defa gitmiş yurt dışına. Bütün bunları bir araya getirdiğiniz zaman, şunun araştırılması lazım; şu an kaçanların hepsinin Fetullah Gülen ABD'ye gittiği Mart 1999'dan itibaren hangileri bir bahaneyle ABD'ye gitmişler, bunun araştırılması lazım. Görülecektir ki, bir vesileyle Pensilvanya'ya gitmişlerdir. Ama CIA ile asıl irtibatları şuradan tespit edilebilir; özellikle emniyet içinden yükseltilmesi gereken insanlardan emniyet içinde ABD'ye gönderilen çok insan oldu. Wikileaks belgelerinde var; Gülen bir dernek kurduruyor ve bu dernek CIA ile ortak toplantılar yapıyor.

        Bundan 15 sene öncesinden CIA ile o bağlantıları resmiyette göstermek için çalışmalar yapılmış. Fuat Avni Pensilvanya'da bir istihbarat havuzudur demiştim ben 2 sene önce. Başbakanlık'ta çalışan adam Fuat Avni'ye çalışıyor. Ama kötü olan şu; bu bilgiler Pensilvanya'ya düştüğü gibi CIA'e de düştü.

        Sayın Cumhurbaşkanı'nın ifadesiyle, biz bu insanlara yani Fetullah Gülen'e, hüsn-ü zan ile baktık. Böyle baktığımız için de bu harekete destek vermiş olduk. Fiili bir desteğim olmadı, ama bu harekete destek oldum. Hiç tahmin etmediğimiz şekilde karşımızda kendi halkının üzerine tank süren canavar bir örgüt var. Benim gibi bir adam buna destek vermemeliydi. Cumhurbaşkanımız gibi şunu diyebilirim ancak; Allah bizi affetsin. Medya da susarak çok büyük destek verdi, kasedi çıktığında bir kez yayınlayıp bir daha yayınlamadılar. Böyle bir canavara destek verdik, Allah bizi affetsin.

        Ben 25 Aralık'tan sonra çok net bir tavırla, "benim ülkemin Başbakanı'nı yabancılar götüremez" tweet'i attığım tarih 27 Aralık 2013. Üç senedir bu canavarı anlatmaya çalıştım.

        Çok samimi olduklarım var içlerinde fakat o mübarek gördüklerim de dahil hepsinin küçük canavarcıklar olduğunu görüyorum şimdi. Büyük canavar Fetullah Gülen. Kendilerini bana karşı nasıl saklamışlar? Erdal Şen, bu Öksüz'ün kaçmasına yardım edenlerden biri için, Sayın Cumhurbaşkanı dün "aynı apartmanda komşuyduk, saygısında kusur ettiği yoktu" dedi. Bunlar böyle karaktersiz.

        Kendim ettim, kendim buldum. Kendi düşen ağlamaz. Ben gayri meşruluğa hep tavır koydum. Onun için benim yanımda hiç bu tür şeyler konuşulmadı. Sayın Nurettin Veren'e, Latif Erdoğan'a itirafçı denebilir, bildiklerini anlatıyorlar. Hem Veren hem Erdoğan söyledi; dediler ki, biz bu darbeci simaları görünce "bu bizim Gülen'in yanında gördüğümüz adamlar" dediler. Benim böyle itiraf kategorisine girecek bir sözüm olamaz. Gazetede bir numara iki numara olarak çalıştığımız arkadaş Zaman'da, benim arkamdan toplantılarda "Hüseyin Bey bizim arkadaşımız değil" demiş.

        Benim Gülen'in ismini duymam 1977'de fizik öğretmeni olduğum gün. Din Bilgisi öğretmenleri arkadaşlar bana onu anlatmaya çalıştılar. 1980, Gülen'in yanında 3-4 kişi Yalova'da bir vakıf şubesi vardı, oraya uğramış, bana gizli haber verdiler, "şu saatte vakfa gel." Gülen'i ilk defa görüyorum ama kim olduğunu bilmiyorum. Çıktıktan sonra dediler ki "Gülen yanında oturandı." Çünkü Gülen o yıllarda, mesela Yalova'da 2-3 kişide fotoğrafı olurdu.

        Sonra beni kazanma adına, ben eski Mücadeleci'yim, sarı basın kartlı, 77'de bayrak gazetesinin baş yazarıyım, fizik öğretmeniyim. Feleğin çemberinden geçmiştik hatta espiri yapıyordum; bizi çok açık tavlamaya çalışıyorlar diye. Beni vaazlara götürmeye başladılar. 89'da cemaate ait kolejin inşaatı devam ediyor. Geçerken görmeye gelmiş, orada tanıştırdılar işte. Orada konuşurken Zaman gazetesi 86'da geçmiş cemaate fakat söylemiyorlar bunu, dar bir çevre biliyor. Ben de dedim ki "Zaman gazetesi bizimmiş, efendim dedim ben dergide 5 yıl yazdım" deyince, orada ayak üstü dedi ki "rica etsem Zaman'da yazmaz mısınız?" Dedim "yazarım", "Ahmet Taşgetiren Bey'e de söyler misiniz?" dedi, söyledim. 89'da yazmaya başladık. Sonra 3 yıldan sonra dediler ki bize 3 isim gönderin, size köşe açalım. "Bize Göre" ismini seçtiler.

        Ekrem Dumanlı genel yayın yönetmeni olduktan sonra dediler ki, "Bize Göre" biraz bağlayıcı oluyor, bunu değiştirmemiz daha güzel olacak, "Denge" olsun dedim. "Denge" koydular.

        1991'de dediler ki sizin konferanslar vermenizi istiyoruz.

        Bu sırada işgalin temelleri atılmış. Bana diyorlar ki, subayların adını açıklasanıza. Bunlar kamp kurduklarında, ben Mücadele'de yazardım. Kimin adını söyleyeyim, ben hiçbirini görmedim ki.

        1991'de ben konferansçılığa başladım, 93'te Gülen dedi ki, Hüseyin Bey arkadaşlar Samanyolu Televizyonu'nda yorum yapmanızı istiyorlar. İlk defa kameranın karşısına geçiyorum, yorum yapacağım, "Yusuf ne olur dedim gel kameranın yanına otur sana konuşayım", öyle alıştım.

        Haftada 5 gün fizik dersi veriyorum 35-40 saat, Samanyolu'na geliyorum, yorumumu hazırlıyorum, tekrar evime dönüyorum, bir kuruş almıyorum. Bizde mücadelecilikten gelen bir dava adamı olma var. Yalova Lisesi'ne girince kardeşimle söz verdik, bir daha bu işlerle uğraşmayacağız dedik. 80 darbesi öncesi, lisede öğrenciler birbirine girmiş, ben de fizik dersinde başladım Allah'ı anlatmaya, bu duyulunca o din bilgisi öğretmeni arkadaşlar benle ilgilenmeye başladı. Tekrar havaya girdik.

        Öğrencilere ders veriyoruz, 68 kuşağının sağ tarafıyız ya, gülümsüyorum. Ben diyalogu Yalova Lisesi'nde öğrendiğim için eğitimle, diyalogla ilgili şeylere gönüllü oldum. Gazete var, televizyon var. Bunlar benim o kadar hoşuma giden şeylerdi ki, aradığım kaynağı buldum diye kendimi kaptırdım.

        94'te Altunizade'de Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı için isimler belli olmuş. Hocaefendi 15 dakika sonra mütevelli heyeti başkanı Hüseyin Bey olsun, dedi. Beni mütevelli heyet başkanı yapıyor. 2009-2013 arasında beni organize suç örgütü üyeliğinden dinletmiş, bir sene öncesinde de başkanlıktan aldı.

        Ben meğerse Peygamberimizin hadisine uygun davranmışım. Ben hiçbir şey istemedim. Beni eleştirenler oldu gazetenin içinde, ayrılırken.

        Vicdan sahiplerine soruyorum, ben o kadar akıllı değilim, Fetullah Gülen ABD'ye gitti, ben 5 sene Yalova'dan genel müdürlüğe gittim geldim, kimlerle ne konuştu bilmiyorum, arkasından ABD'ye gitti, ben de senede 2 defa gittim, iki hafta kaldım. Şimdi benden daha uyanık olun, Gülen'in 15 gün haricinde, 350 gün kimlerle ne görüştüğünü nasıl anlayacaktınız?

        Habertürk'te çalışan arkadaşlar şahittir, söze şöyle başlıyordum "vallahi billahi cemaatin sözcüsü değilim." Ama Gülen o kadar uyanık ki, bir Edirneli fizik öğretmenini bulmuş, açılıma uygun bir genel müdür olması lazım, biz de davamız için ne güzel zemin bulduk diye şahlanmışız. Ama ameller niyetlere göre. Bizi vitrine çıkardı. Bir arkadaş bana Altunizade'de dedi ki "Hocaefendi sizi izlemiş, işte yüzümüz demiş."

        O gizli ilişkilerin hiçbirine şahitlik etmedim. Adam sıkıştırıyor, "bildiğini söylemiyorsun" diye. Allah şahit, bu yaşta insan yemin eder mi?

        Bu sınav sorularının verilmesiyle ilgili birim, imamların da haberinin olmadığı bir birim.

        Benim kızım Marmara Üniversitesi sınıf öğretmenliğini bitirdi, seminere aldı bunlar, öğretmen yapmak için kızımı. Fakat benim kızım onların dersanelerinde ve evlerinde kalmamıştı. TÜRGEV'in yurtlarında kalmıştı. Bakın bu onlar için önemli, Hüseyin Abi'nin kızı da olsa, kendi memelerinden süt emmemiş. Yahu benim kızımı öğretmen yapmayacaksan, bizi niye işletiyorsun? Arıyorum, kim bu işin sorumlusu, soruyorum, "abi onu biz değerlendiremiyoruz" diyorlar.Ben ateşe yakın olmak istemedim, mücadele birliğinden tecrübe.

        (Fenerbahçe Yöneticisi Şekip Mosturoğlu'nun Habertürk TV canlı yayınındaki açıklamaları üzerine) Bir gerizekalı söyler değil mi, "ben örgüt üyesiyim" diye. Ben örgüt üyesiyim demiyorum ki. Örgütse Fenerbahçeliler niye bu örgüte karşı çıkmamış? Bunun adı yeni kondu, FETÖ. 15 Temmuz yaşanmasaydı Mosturoğlu ile uğraşırdım. Ben CNN Türk'te Fetullah Gülen'in karakterini anlatırken, kendisini mehdi kabul ettiği için, önüne çıkan her engeli ne pahasına olursa olsun bertaraf etme gözü karalığında bir adam, dedim.

        4 kişi oturuyoruz, ben Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni'yim. Kızdı bu Gülen, Samanyolu'nun Genel Müdürü'nden başladı, "televizyonculuktan ne anlarsınız" dedi. O şahıs 55 yaşlarında, o zaman. Şimdi benim nevrim döndü. Koskoca adama"sen başka bir televizyon binasına gitsen kapıdan alırlar mı" diyor. Yanımdakine "siz gazetecilikten anlar mısınız" dedi. Bu 'liderlerin' özelliğidir, herkes içinde birbirlerine ezdirme. İmtiyaz sahibine geçti, "siz iktisattan anlar mısınız" dedi. Bana gelince o kızgın kişi, tebessüm etti "ben Hüseyin Bey'e bir şey demem" dedi. Bizim onunla münasebetimiz diğerlerinden farklı. Onlara dediğini bana gitse, ben ertesi gün oraya gitmem.

        "Karşı karşıya olduğunuz hareketi tanımanız çok zor, 1 hissesi dışarıda, 99'u içeridedir" dedim. O gizli işleri kamuoyuyla birlikte öğreniyorum.

        Ben böyle konuşmaya başlayınca, 2 sene önce, bir tanıdığım vasıtasıyla biri evime geldi oturdu. Arkadaş, İstanbul İstihbarat'ta 10 yıl çalışmış. Benim ufkumu çok açtı. Bir de Mustafa Yeşil çok açtı benim ufkumu, 3 sene önce. Bu arkadaş dedi ki, bütün iş istihbaratta 2005'te değişti. "Nasıl?" dedim. 2005'ten itibaren bir ölçü getirdiler, tam itaatkar bıraktılar dedi. Ve dedi dikkat ettik sonradan, birinci ölçü bu, tam itaat, herhangi biri ağzından bir eleştiri kaçırmışsa müsamaha yok. Bir de hısım akrabalık bağları olanları bıraktılar, dedi.

        Allah korusun darbe olsaydı, 1 milyon kişiyi öldüreceklerdi. Belki daha fazla. Bunlar Türkiye'yi teslim alıp, ABD'nin kucağına teslim etmek üzere, 40 yıllık bir işgal kuvveti.

        Bunlar birbirlerine düşerler durumunun bu arkadaş tarafından anlatılan örneği çok enteresan. Mustafa Özcan bunlardan beş altısının İstanbul dışına tayinini çıkarıyor. Birinin sigortası atıyor, atlıyor ABD'ye gidiyor. Fetullah Gülen'e diyor ki "yanlış bir şey oluyor." Ve durduruyor onu Gülen. Emniyet'in içindeki hiyerarşiyi Gülen'in adamları sağlıyor.

        Mustafa Yeşil ne söyledi de benim "hizmet dünyamı" yıktı? 25 Aralık'tan 3 gün sonra Ahmet Taşgetiren, istifa etti Bugün gazetesinden Star'a geçti. Birkaç dün sonra, Mustafa Yeşil yardımcısıyla Yalova'ya geldi. Ama ondan bir ay önce de, eşleriyle geldi ikisi, orada bir takım imalarla bana, "ayağını denk alsan" gibi bir şeyler söyledi. Beni ikaz ettiği belli.

        "Tayyip Bey" dedi, "30 Mart yerel seçimlerini göremeyecek" dedi, "ya intihar edecek ya da akıl hastanesine götürülecek" dedi. Benim kafam allak bullak oldu. Tayyip Bey imam hatip lisesi mezunu dindar bir insan, böyle bir insan ve intihar. O böyle deyince "siz bu işi neden büyütüyorsunuz, niye dedim yargıda, emniyette, TSK'da insanlar olmasını önceliyorsunuz" dedim. "Bak abi" dedi, sağ kolunu uzattı, "asıl kol bu" dedi, "diğerlerinin hepsi bu kolu korumak için." Ben hizmeti böyle mi anlamışım?

        Ben Gülen'den böyle bir şey duymamışım. Adam Silahlı Kuvvetleri ele geçirmenin asıl fetih olduğunu söylüyor. Ben bunu savcıya söyledikten sonra Mustafa Yeşil kaçtı.

        Uçakta kaç kişi var bilmiyorum, orada birisine şakayla karışık falan da değil, sitemkar bir şekilde diyor ki "senin bu Fetullah'ın yanında ne işin var" diyor. Bu insan da konuşurken Gülen'le beraber, bu hadiseyi anlatıyor. Gülen kendisini seçilmiş kurtarıcı gördüğü için, karşı çıkan herkes engeldir, onun kenara çekilmesi lazım. Fenerbahçe yöneticileri hala diyor ki "bu Fenerbahçe meselesi." Yahu kardeşim 15 Temmuz'da darbe oldu, hala Galatasaray'ı karıştırıyor. Biz Türkiye'den bahsediyoruz. Türkiye üzerine bir kabus çökmek üzereydi, adam eskinin yaralarını taşıyor. Hakkını yine arasın. Benim 3 Temmuz'da yazdıklarımda ana fikir şu; darbe heveslileriyle ne güzel uğraşılıyor, Türkiye bağırsaklarını temizliyor, futbolda da kirlilik varsa, ki olma ihtimali var diyorum, futbol tertemiz bir alan değil ki, bunun da üzerine gidilsin. Fenerbahçe şike yapmıştır, demiyoruz. Yargı baksın, diyoruz. Benim söylediğim şey şu, 17-25 Aralık'ın adı Türkiye'de hala bir kesimde yolsuzluk ve rüşvet operasyonu, değil mi? Biz diyoruz ki bu siyasi darbe teşebbüsüdür. Ben şimdi geriye dönüp 3 Temmuz'da Fenerbahçe'yi ilgilendiren bu konunun bir şike meselesi olmadığını, Fetullah Gülen'in engel gördüğü, Türkiye'nin en çok taraftarı olan kulüp başkanının bu hissiyatının taraftarlarına yayılmasını engelleme hareketi diyorum.

        Gülen'in yıkılması üç ayağın çökmesine bağlı; biri taban dediğimiz, ki dost halkası oluşturuyordu, iyice derin hipnozda olanlar var, bu darbe girişimini bile hala Erdoğan'ın filmi olduğunu söylüyorlar.

        Gülen öyle bir numaracı ki "ben yapmıyorum etrafım yapıyor" der. Benim yanımda diyor ki "yahu Hüseyin Bey, bu kız talebeler çok değişik rüyalar görüyorlar, bana gönderiyorlar, ben artık yasakladım, çünkü rüyalarla amel etmek doğru değil." Bir ses kaydı düşmüştü, o ses kaydında konuşan kişi Barbaros Kocakurt: Hocam arkadaşlar rüya görmüşler, Peygamberimiz tweetleri ikiye katlayın.

        Benim en büyük hatam, 95'te Zaman Gazetesi Genel Müdürü olunca, dualarını alayım düşüncesiyle vardığımda, görüşmeyi beklerken bir patırtı üzerine gidip bunun Cevdet Türkyolu'nu dövmesini görmem.Tekme tokat yahu. Neresine vurduğu belli değil. Bana bir eleştiri gelecekse, bunu gördükten sonra neden müdürlüğü kabul ettin? Bu haklı bir eleştiri.

        Gürültü patırtı olunca ben odamdan fırladım, baktım, gözümün önünde dövdü yani. Sonra çok mahcup oldu tabii. Benim şahit olmamdan çok rahatsız oldu. Cevdet Bey'in yaşıtı geldi, dedi ki "Cevdet'i 14-15 yaşından beri dövüyor, Cevdet çok sevinmiştir." Ben en çok neyi merak ediyorum biliyor musunuz, Cevdet Bey'in hanımı, Gülen'in yeğeni, acaba ne hissediyor?

        Telefon dinlemeleri olduğu için, mucizevi konuşmalar yapıyor. En az 40 yıllık bir hadise. 40 yıldan beri dinletiyor.

        Ben şahit olduklarımı söyleyeyim; bu konuşuyor odada. Su içiyor, kalkıyor odasına geçiyor. Her seferinde bardakta su bırakıyor. Bilmiyor musun, sen odaya girince, oradan 3-4 kişi hücum ediyor, birer yudum içiyorlar. Ama en gırgırı, büyük abilerden biri varsa kimse o hamleyi yapamıyor. Büyük abi kaykılarak gidiyor, o suyu sonuna kadar içiyor. Bir de giydiği fanila mesela, sık sık terliyor. İyice hipnoz olacaklara o fanila hediye gönderiliyor. Ama mesela gömlek, t-shirt hediye ediyor. Kimi de diyor ki o hediyelerle büyü yapıyor. Kendi aralarında bir şey dolaşıyor, size gönderilmiş hediyeleri yakın diye. Takıntısı çok fazla, hiç anlatmadağımı anlatayım; bir defasında ABD'ye 25-30 kişilik heyet gittik. Çay içerken Mehmet Ali Kılıç eşiyle gelmişti. Kılıç Bey "en son hangi kitabı okumuştunuz" diye sordu Gülen'e. Onlar gittikten sonra 3-4 gün daha kaldım. Günde 4 defa 5 defa "o bana bunu nasıl sorabilir" dedi. Farklı bir karakter ama en korkuncu bu tankların masum insanların üzerine sürülmesi. Kılıç tabii ki dışlandı, ben bir daha görmedim onu. Saat en öeşhur hediye, "F. Gülen" diye imzası vardır, hepsine birer saat hediye etmiştir. Hipnozu ortaokuldan itibaren yapıyorlar. Kuleli Askeri Lisesi'ne girmiş mesela, evlerde ilk anlatılan şey Gülen'in Peygamber efendimiz ile her perşembe akşamı görüştüğüdür. Öyle ağır bir algı operasyonu yapılıyor ki, mesela namaza zor kalkıyor çocuk, ertesi gün diyorlar ki "namaza kalkmadığın Hocaefendi'ye malum olmuş, bir daha kalkmazsan şefkat tokadı yiyeceğin kesin."

        İnsan fıtratında şöyle bir özellik var, bazı insanlar hipnoza çok açık. Şimdi filmi başa sarınca, inan bu CIA operasyonu. Bu adamın dikkat çekici hale getirilmesi istendi. Bundan başka kimse sarı cübbeyle camilerde vaaz etmedi. Bir algı operasyonu yapılmış.

        Üç ayak diyordum ya, bir taban desteği. Soruların çalınması, hırsızlık, kul hakkı yenmesi, bu taban desteğini çok sarstı. Diğer iki ayak; siyasi destek, uluslararası destek. Uluslararası destek hala mevcut. Siyasi desteği kıracak tek şey Baykal ile MHP'li yöneticilerin kasetlerinin FETÖ tarafından çekildiğinin belgelenmesi. 15 Temmuz'dan sonra "FETÖ"yü Sayın Kılıçdaroğlu da kullanıyor, herkesin gözünü açtı.

        Dink cinayeti gittikçe FETÖ'yü köşeye sıkıştırmaya başladı.Gülen'in tek hedefi vardı, Erdoğan'ı bitirmek. Dink cinayeti Batı'ya bir mesajdı; İslamcılar iktidara geldi, azınlıkların hayatı tehlikede. Öldürülen misyonerler de var. Şimdi eğer Dink cinayeti bunların işlediği bir cinayetse ABD'de Fransa'da Ermeni lobileri ayağa kalkacaktır. Bence ABD, Fetullah Gülen'i yeni başkana bırakmadan iade edecektir. Ermeni lobisi çok güçlü ABD'de. Ermeni cemaatine bunu anlatamaz, Fransa'daki Ermeni lobisine anlatamaz. Dolayısıyla siyasi desteği de bitti. Uluslararası destek de biterse ABD, "biz de böyle bilmiyorduk" diyerek kendi elleriyle verecektir.

        Gülen Türkiye'ye gelir de burada ölürse, hangi köyün muhtarı, hangi ilçenin belediye başkanı ona mezar yeri göstermeye cesaret edebilir? Gelip Türk milletinin kendisine duyduğu nefreti gözleriyle görmesi lazım. Son konuşmasında "niye üzülüyorsunuz mallarınıza el konuluyor diye, bu bütün peygamberlerin başına gelmiştir" diyor.

        Kaçın talimatını nasıl verdi? "Hz. İbrahim, Hz. Musa teslim oldu mu?" diyor. Kendini peygamberlerin üzerinde görüyor. İşlenmiş, tahkim edilmiş. Ben fizik öğretmenliği yaptım, zekadan anlıyorum, adamın kabiliyetleri var.

        Mustafa Yeşil'i bana söyledikleri yüzünden affetmez.

        Türkçe Olimpiyatları sırasında buna destek yüzde 70'lere çıktı. Ben anlamadım mesela diyelim bunun nasıl zeki olduğunu, yahu bununla bakanlar, başbakanlar görüşmediler mi? Pensilvanya'ya kadar gittiler. Ama ben diyorum ki, emekli bir vaiz bu kabiliyet ve zekasıyla yine de bu işleri yapamaz.

        Samanyolu Televizyonu'nda Tek Türkiye diye bir dizi vardı. Hem Kürtleri sevmediğini, hem yalan söylediğini görüyorum. Bundan 7-8 sene önce. Hüseyin Avni Mutlu daha Diyarbakır Valisi'yken, orada iftara gittik, iftardan önce oradaki arkadaşlarla görüştük, "abi" dediler "bu dizide PKK anlatılıyor ama sanki Kürtlerin hepsi PKK'lıymış, Kürtler de hainmiş gibi, bu cemaatin içinde arkadaşları rahatsız ediyor." Bu bana aktarıldıktan sonra söylememezlik edemem ki, hizmeti düşünüyorum ya, ABD'ye gidince dedim ki Diyarbakırlı arkadaşlarım böyle dedi. Bana ne desin? "Hüseyin Bey, Hidayet Bey'e kaç defa söyledim beni dinlemiyorlar" dedi, bu çok büyük bir yalan. Onun ağzından çıkan kelimeyle Hidayet Karaca görevini bırakmak zorunda kalır. İnanır mıyım, en büyük gönül kırıklığım da bu hadisedir. Gözümün önünde yalan söylüyor. Kürtleri sevmiş olsaydı, "Hüseyin Bey bilmiyordum, onlar kardeşlerimiz, şimdi arıyorum" demesi lazım. Ben bir üzüntüyü aktarıyorum, adam oralı bile değil. Seven böyle mi yapar?

        Darbeden sonra "bunun yaptığını şeytan yapmaz" diye çok kullanılan bir şey vardı. Türkiye'yi zora sokmak için her türlü melaneti yapar bu adam.

        Bu üst akıl diyelim, başrolünde ABD olduğu belli olan, bizim Müslümanlığımız söz konusu olunca rahatsız olan herkes bu üst aklın içinde. Bu üst akıl, Erdoğan düşmanlığını gündeme getirdi. Tam onlar için bir çıban başı Erdoğan, yiğit, cesur bir adam.Gülen'in tek hedefi, tespihin imamesini koparmak.

        2006'da bir yazı, onun dolduruşuyla yazdım. "Sen otur oturduğun yerde, bu işlere karışamazsın diyemezsin" diye, bana itibar suikastine kalkan o yazıyı hatırlatmış Ruşen Çakır, o da yalan söylüyor. Diyor ki "Gülerce 17-25 Aralık'ı kolladı, safını seçti." Belgelerim var internete gir, 7 Şubat'ta ben ne demişim, daha olmuş mu 17-25 Aralık?

        Today's Zaman'ın yayın hayatına girdiği gece, Tayyip Bey'in açılışa geleceğini öğrenmiş ya, "yahu Hüseyin Bey bu arkadaş uzun boylu ama artık gözüme giriyor benim" dedi. Yani "sen artık eleştiri yapma."

        Tayyip Bey'den hiç haz etmezdi. 2007-2008'de tabanda en çok şöyle denirdi, "Abi ya, Clinton bile dinliyor da Hocaefendi'yi, Tayyip Bey neden dinlemiyor? Neden sormadan iş yapıyor?" "Yahu o bir siyasetçi, saygısında bir kusur görüyor musunuz?" diyordum. Ben Tayyip Bey'i övünce ne dediler biliyor musunuz, "abi size gelenle bize gelen notlar farklı mı?" Bana not gelmiyordu ki.

        17-25 Aralık'ta Mehtap TV'de bu siyasi darbe deyince, Ali Bulaç ile Ahmet Turan Alkan ikisi birden "Hüseyin Abi ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu" dediler. "Bu benim vicdanımın sesi" dedim.

        Bir programdan önce dedim ki "ben daha fazla bu işin içindeyim, ya dediklerim doğruysa?" Onlar bu işleri Gülen'in yapmadığına inanıyorlardı, ikisi birden şöyle dediler, ikisi de tutuklu, Ahmet Turan Alkan "yaslandığım duvar yıkılmıştır" dedi. Ali Bulaç da "ben bir daha tek bir yazı yazamam" dedi.

        Peki bunlar hipnoz değilse, neden gerçeği göremediler? Cevap şu; Erdoğan düşmanlığı gözlerini kör etti. Bu hipnoz değil, insan nefsiyle de ilgili. Belki kendilerine iltifat, itibar beklediler ama bu gerçeği görmemeleri mümkün değil. Milletin gördüğü ihaneti görmeyip hala "Darbeyi Gülen yaptıysa da yapmadıysa da darbeyi o yiyecek" demek, zeki bir insana yakışıyor mu?Öyle kuvvetli bir rüzgar var ki artık, bir iki denediler aykırı ses çıkar mı diye, şimdi yelkenleri indiriyorlar.

        Gülen ölürse, bir gün tekrar hiçbir şey yapamazlar. Tesbihin imamesi odur. Hipnozun şurubu diyelim. Bu şurup Gülen'in mehdi olduğudur.Gülen ölürse bunlar birbirine düşecekler. İlk yapacakları şey dövmek için Mustafa Özcan'ı arayacaklar. Tayyip Erdoğan ile sulh görüşmesine gidiyor diye, 40 yıllık arkadaşına verdiği aylığı kesen adam. Çok sevdiğini söylediği adama, gelmiş 55 yaşına, 3-4 ay maaş vermeyeceksiniz diyor. Ben biliyorum önce o dövmeye gidecek Mustafa Özcan'ı. Gülen, bu FETÖ'nün bir numarasıysa, Türkiye'deki bir numara Mustafa Özcan'dı. Kaçtığı için de yerine Adil Öksüz'ü bıraktı. Onun için darbe gecesi hava üssünde bulunuyor. Bunun izahı var mı?

        Akademide bir arkadaş ağzından kaçırdı; Mustafa Özcan'ın adamları Hocaefendi'nin gizli işler için kullandıklarıymış.Meğerse 2014'te bir itirafçı Adil Öksüz'ün, Mustafa Özcan'ın adamı olduğuna dair emniyette ifade vermiş. Eğer diyor Hanefi Avcı, Adil Öksüz'ün hava kuvvetleri imamı olduğu emniyet kayıtlarına geçseydi, bu darbe önlenebilirdi. Öksüz'ü gizleyenlerin elinde kan var.

        Bu adam bir buçuk sene öncesinden söylenmiş, yahu bu takip edilmez mi? Bu adamın kimle görüştüğü, kaç defa ABD'ye gittiği söylenmiş. Bastıbilgisayara bir şey yok, darbe sabahı arsa almaya gelmiş. HSYK şimdi soruşturma başlattı.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ