Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Güvenlik Mete Yarar Habertürk TV'de: FETÖ'nün pes etmiş halini görmüyorum

        HABERTURK.COM

        Mete Yarar'ın konuşmasından satır başları şöyle:

        Sorgu için alınan 1 aylık süre, 7 gün sonra bitiyor. Giren kadar içeriye, yeni bilgiler ve kanıtlarla kişiler geliyor ve bu süreç bitmiş değil.

        Geçmişte yapılanlar darbeydi, emir komuta zinciri içindeydi. Cunta hareketleriyle bunun arasında bir fark var; kriptoyu çözmeye çalışıyorsun. İlk defa cuntadan daha büyük sivil bacağı var.

        Türkiye'de o gece TSK'nın içindeki FETÖ'cü grup müdahale etmeye kalktı lafı bence eksik, tamamen büyük bir kalkışmaydı o. İçinde polisin, yargının, iş adamlarının yer aldığı geniş bir yelpazeden bahsediyoruz.

        O gecenin dökümü ortaya çıktığında aslında biz bunları net olarak algılıyoruz. İncirlik Üssü'nden çıkarken yakalanan polisler var. O polisler Diyarbakır'da görevli. Girmek o kadar zordur ki üsse, hem kuvvet merkezinden mesaj çekilmesi gerekir, hem ABD'liler hem Türkler kontrol eder. Refakatsiz asla geçemezsin.

        Bizim bugün bizi güzel gösteren değil ne isek onu gösteren bir aynaya ihtiyacımız var. İlk başlangıçta bu olaya birçok kişi tiyatro dedi. Sonra darbe girişimi dediler. Sonra "gerçekten uçurumdan dönmüşüz" denmeye başladı ama bir kısmı hala anlaşılmış değil. 15 Temmuz'da zafer mi kazandık, yoksa hala süreç bir yere götürülmek zorunda mı? Bence yeni başladık. Direkten döndük diyenlere, o gün birileri bize şut çekti daha top kaleye gelmedi diyorum.

        Hala aktif olarak görevde olan insanlar var. Bu mücadeleyi toplumsal mutabakata dökemezsek sıkıntı olur. Bu şutu bir kaleci önleyemez. Barajı kalenin önüne koymak gerekiyor.Okçular Tepesi'ne adam çıkaracağımız bir zaman içerisindeyiz.

        Ben şu kitabı tam geçen sene 7 Haziran sürecinde başlayan 40 bin kilometrelik bir emekle yazdım. Bu kitabıyazdığımda, içinde belki onlarca yerde şu laf geçiyor; bu işte bir yanlışlık var.

        Bu karşımızdaki klasik PKK değil. PKK sonuçta kendisine sempatizan bir grup yarattı. Bir örgüt kendi güç bulduğu odakların nefretini kazanmak için eylem yapmasının nedenini onlarca kez sordum. Camileri bombalıyorsun, şehirlere patlayıcı koyuyorsun, insanları evlerinden ediyorsun. Birisi tarafından bedel ödenmesi gerekiyordu. PKK'nın yaptığında bir maddi karşılık olması gerekiyordu.

        Arkasından şu soruyu sordum, düşünsenize,22 Temmuz'da bomba patladığında öncelik IŞİD'dir deniyor, Ceylanpınar'da iki polis şehit ediliyor. Bir örgütün kendisine düşman olduğu iki grup çatışacak, o da araya girecek, bu işte bir tuhaflık var.

        Terör saldırıları için başka ülkelerde IŞİD bu kadar çabuk üstlenirken, Türkiye'de neden üstlenmez?

        "ÜST AKILIN KOORDİNE ETTİĞİ ÜÇ GRUP: PKK, FETÖ, IŞİD"

        Bir üst akıl, üç grubu çok iyi koordine etmiş; PKK, FETÖ ve IŞİD. Sebebi de çok net ve açık, Türkiye'de darbe öncesi psikolojik olarak alt yapıyı hazırlamaya çalışmış. Bu üç örgütü birleştiren bir üst akıla ihtiyaç var. Ben FETÖ'nün bu puzzle'da yalnızca küçük bir bölüm olduğunu söylüyorum.

        Yaklaşık iki yıldan beri farklı ülkelerde Türkiye ile ilgili çıkan yazıları tarasınlar. Neredeyse büyük kısmının darbeyi teşvik ettiğini görecekler. Batı coğrafyasında. Burada hatamız var, biz kendi içimizde yarattığımız kaosun bedelini ödetiyorlar.

        Bizde hiç günah yoktu, diyemeyiz. Bizim Yenikapı'daki ruha ve uzlaşıyla ihtiyacımız var. Bu oyun planında biz o kadar çok karşı tarafa malzeme verdik ki, bu malzemelerin her birini üstümüze attılar. Siyaset kendi özeleştirisini yapmaya başladı. Herkes birbirini affetti, mahkemeler geri çekildi. Toplumsal tabanda da bu uzlaşmaya ihtiyacımız var.

        Ne olursa olsun topluma parçalanmayacağını gösteren bir siyasi iradeye ihtiyaç var; TBMM'den bahsediyorum. Toplumun kendini kaşıyabileceği alanlara müsaade edilmemesi lazım. Toplumsal anlamda yüzde 80'leri bulamıyorsak anketlerde, erteleyelim sorunları. Bugün alınan tedbirlerin gerçek boyutunun anlaşılabilmesi için tehlikeyi doğru anlatmak gerekiyor.

        İnsanlar diyor ki, bunu anlatsak Avrupa bize nasıl bakar? Avrupa bize zaten öyle bakıyor. Sen bana grip dedin ama kanser tedavisi yapıyorsun, denir. Ama kansersin dediğinde, toplum kendini hazırlar. Toplumsal anlamda teşhisi doğru koyalım.

        Sayın Başbakan'ın söylediği rakamlar; akademik anlamda yüzde 90-95 diyor, bunun neresi grip? Bu işi kısıtlı personelle değil, gerekirse gücü daha da arttırarak, gerekirse farklı yerlerden göreve çağırarak yapmak durumundasın. OHAL içerisinde bu işi çözebilecek adamların sayısı çok az. Bu kadar az kişiyle yapılacak bir organizasyon yapısı değil bu.

        Bu adamlar cuntacıydı, silahları eline aldılar gitti, bu icebergin üst kısmı. İfadelerde kimse bir sonraki bağlantıyı vermiyor. Kripto örgütün bağlantılarını bulup itiraf ettirmeye çalışıyorlar.

        "DARBECİLER ŞEHİT KARDEŞİ POLİSİ MAFYA USULÜ İNFAZ EDİYORLAR"

        Jandarma Genel Komutanlığı'nın kapısında albayın biri kolundan vuruluyor. GATA'ya gidiyor ama diyor ki, buradan sağ çıkamayabilirim. Sivil hastaneye gidiyor, kurşun yarasıyla. Yatarken bir görevli geliyor, kulağına eğilip diyor ki "yanlış yere geldiniz, burası cemaate yakın, ben sizin yerinizde olsam burada durmam." Tedavi olmadan çıkıp evine gidiyor.

        Levent Göktaş Ergenekon'da bir numaralı sanıklardandı, yüksek şekerden gözünde arıza meydana geliyor. Hastaneye gidiyor, doktor kulağına eğiliyor diyor ki "ben cemaate yakınım, sizin gözünüzü kör etmek üzere, ama ben yeminime sadık kalıyorum, size bir şey yapmayacağım" diyor.

        Jandarma Genel Komutanlığı içinde Emniyet Daire Başkanı "bir konu var" diye çağrılıyor. İçeri gelince derdest ediliyorlar ve etkisiz hale getiriliyorlar. Normalde ne yaparsın? Etkisiz hale getirmişsin. TEM Daire Başkanı'nı başından vurdular. Koruma polisi olan Hasan Gülhan'la ilgili bir diyalog bana geldi. Yandaki karede yatan, şehit olan kardeşi Yılmaz Gülhan. 2001 yılında K. Irak'tan dönen timlerin içinde görev yapan bir kardeşimizdi. Uçak düşünce o da şehit oldu. Konuşmalar içinde infaz emrini veren adam emri verdiğinde, Hasan Gülhan nasıl insanlarsınız, ben şehit abisiyim diyor. Bir meslektaş olarak, şehidin kardeşi bize emanettir. Mafya usülü infaz ediyorlar. Biz kimle karşı karşıya olduğumuz anlaşılsın diye o fotoğrafı koydum.

        "TEHLİKENİN BOYUTUNU SÖYLEYECEĞİZ Kİ HERKES UYANIK OLSUN"

        Uyanık olmak başka, tedirgin olmak başka. Ben bilginin verdiği korkaklığı tercih ederim, cahilliğin verdiği cesaretten çok. Tehlikenin boyutunu söyleyeceğiz, herkes tedbirini alsın, uyanık olsun.

        "KARA PROPAGANDANIN ZİRVE YAPTIĞI BİR DÖNEM YAŞAYACAĞIZ"

        Bu örgütün elinde Türkiye'nin 30 yıllık arşivi var. Her gün Türkiye'yi kara propagandaya sokacak kadar malzemeleri var. Bugün yaşayacağımız süreç, kara propagandanın zirve yaptığı bir dönem olacak. Ellerindeki arşivi deşifre edecekler.

        Hulusi Paşa'nın emir subayı ne dedi? Ellerinde her gün ne konuşulduysa arşiv var, bir de bunları montajla, komuta kademesini birbirine düşürürsün.

        Bu ülkede sehven yükleme yapılarak insanlar yıllarca içeride yattı. Olmayan isimli adreslerle insanlar içeri atıldı. Bu işte en öne çıkmış adamlar hedef alınacak. Çünkü oyun suyu bulandırmak üzerine kurulu.

        "ÖRGÜTÜN PES ETMİŞ HALİNİ GÖRMÜYORUM, YENİ TALİMATLAR VERİYOR"

        Sosyal medyaya bir evrak düşsün, okuyanı da bakanı da çok olur. Okçular Tepesi'ne adam çıkaralım dedim bak, adam sayısı azaldı görüyorum ben. Niyet üzerine gitmem ben, eylem üzerine giderim. Eylemim, sayıyı arttırmak. İnanan adama ihtiyaç var. Çok kalabalığa ihtiyaç yok. Yürüyüşte, bu kalabalığa katılacak adamlara ihtiyaç var. Biz erken zafere giriyoruz. Daha ilk raundu aldık, örgütün pes etmiş bir halini ben görmüyorum. Yeni talimatlar veriyor, yeni eylem planları kuruyor.

        DİYARBAKIR'DAKİ HAİN SALDIRI

        Çukurun derinliği 7 metre. Bir kamyon ve arkasında binek otomobille iki araba yanaşıyor. Otomobilden ateş ediyorlar, kamyon şoförü atlıyor, araç yokuş aşağı gidiyor. Araç duvara çarptığında uzaktan kumandayla patlatıyor. Aslında orada bu kadar polis arkadaşın olmaması gerekiyor ama bugün değişim olduğu için ilişik kesmeye gidenler var. Şehit olan küçük kızımız da babasıyla ilişik kesmek için gidenlerden biri. Normalde burada 10 kişiyi geçmeyen polis olur, bugün 40 kişilik ekibin olduğu biliniyor. İstihbarat alınmış ve saldırı yapılmış. Bütün beton bloklar uçmuş, uçarak binaya çarpmış. 4-5 tondan aşağı olmayan patlayıcı kullanılmış.

        Belli bir gücün üstündeki grupla saldırıyorlar, belli ki Türkiye'de infial uyandıracak bir eylem yapmak istiyorlar. 5-6 yerde onu denediler şu anda. Sayılara, kıyafetlere, sızma girişimlerine baktığınızda, bu tamamen bir müddet orayı ele geçirme tarzı eylem olduğunu görüyorsunuz. Böyle bir eylem yaptıklarında infiali düşünebiliyor musun? Anında sorgu sual başlayacak. Suyu bulandırmaya çalışan sadece FETÖ değil, PKK da elinden geleni yapıyor.

        "NUSAYBİN'DE TEMİZLİĞİ YAPMAYANLAR 15 TEMMUZ'DA FETÖ'CÜ ÇIKTI"

        22 Temmuz'dan sonra ben 10 bölüm program çektim, bütün çatışma bölgelerine de girdim.Tabii bunun bir kısmını o dönemde söyleme şansına sahip değildik. Benim önce bilgilerim, tecrübelerim gelir. Susmamız gereken bazı yerler vardır. Nusaybin'le ilgili bir olay anlatayım; çatışmalar başladı ve ilk olarak bir tugay komutanı yönetiyordu. Bir tugay komutanı daha verildi. Bu ikisiyle ilerleme döneminde 60'a yakın şehit verdik ve ilerlenemiyor. O sırada, Hulusi Akar Paşa bölgede denetlemeler yaptı. Arkasından Tunceli'den tugay komutanı bölgeye gitti. Nusaybin üç sektöre bölündü. O general geldikten sonra, hiç şehit vermeden büyük bir bölümü temizledi. O temizliği yapmayanlar daha sonra, 15 Temmuz'dan sonra FETÖ'cü olarak tutuklandı.

        O dönemde ben çekim için bölgeye gittiğimde, bütün valilikler ile görüşüyordum. Mardin Valisi o dönemki, rica etti dedi ki, benim bölgemde çok büyük sıkıntı var, gelin topluma anlatalım. Bir vali gerçekten de yardım istedi. Gittim, alana indik, alanda çekimler yaptık, bütün çatışma bölgelerini gezdim. Çıktık, çıkmak üzereyken telefon açtılar dediler ki Sayın Vali sizi görmek istiyor. Gittik yanına, misafir etti. Dedi ki, hem eski askersiniz hem çekim yaptınız, bir şey rica ediyorum, biz nerede hata yapıyoruz, bize söyler misiniz? Ben dedim ki, gıybet yapmam, iyileri söyleyeyim, söylemediğim yerde kötü bir şey olduğunu anlayın.

        Bu vali arkasından oradaki iki general tarafından potaya kondu, görevden alınması için. Bir tek vali kaldı, bütün ekip tutuklandı. Bizim o dönemde dost ateşi tabir edilen, yani karşı taraftan bir ateşle değil de kendi ateşinle ölen adamımız var mı diye sorgulama zamanı. İhanetin yalnızca o gün olmuş olması mümkün değil.

        "DAĞLICA'DA İKİ TABUR BÜTÜN BÖLGEYİ TEMİZLEDİ"

        Dağlıca süreci sorgulanmamalı mı? İki tabur bütün bölgeyi temizledi. Toplam asker sayısı 100 kişi. O sırada o bölgede kaç asker var biliyor musun, söylemeyeyim rakamı.

        Bu sistemin içerisinde siyaset anlamında zafiyet hissettirecek iki nokta var; güvenlik zafiyetini hiçbir toplum kaldıramaz, ikincisi de ekonomik refah.

        Emniyet Müdürlüğü'ne gittim, Şırnak bölgesinde. Emniyet Müdürü yanımda, dökümanlar alacağız. Birini çağırdı dedi ki, şu görüntüleri yükleyelim, verelim, belgeselde kullanılacak. Gitti, geri gelmiyor adam. Sakin ol, dedi müdür, ben her gün bunu yaşıyorum. Dedi, bunlar buraya sürgün gelenler, 17-25 Aralık'tan sonra gönderilenler. Dosyayı getirmedi, alamadık. Ben bunun gibi onlarca örnekle karşılaştım. Operasyon için TEM Şube'den ekipler evlerinden çıkıyorlar, başka yerde buluşup gidiyorlar. Küçük ekiplerle operasyon yapıyorlar, 2-30 kişinin arasına sızmasınlar diye 4-5 kişiyle gidiyorlar. Oraya giden adam işte, 17-25 Aralık'ta Diyarbakır'a gönderilen adam, İncirlik'ten çıktı. Çözüm sürecinde yapılan en büyük hata, PKK'nın silah bırakmasıyla bölge halkının sosyal haklarını üst üste bindirmeyecektiniz. PKK silah bırakmazsa, sosyal proje üretmeyecek misin? Bunu en iyi PKK kullandı.

        Gerekirse diyeceksin ki daha önce çalışmış emniyet mensubu arkadaşlar, sizi tekrar göreve çağırıyorum. Beni Özel Kuvvetler'e çağırdığı anda giderim. Biz bu ülkede 16-17 yaşında çocuklar tankın önüne atladılar, ben bu yaşta mı çekineceğim? Ama bir kez daha söylüyorum, bu çağrı gecikmemeli. Yetmiyor mu personelin, çağır kardeşim.

        Sen şimdi Hanefi Avcı'ya desen "gel şu işin başına geç", kime ne? Gerçek vatanseverlerin "ihtiyacınız mı var, ben geliyorum" diyeceği zaman ne zamandır sence?

        Sütçü İmam Kahramanmaraş'a geldiğinde namusu için silah sıkmamış mıdır? Sütçü İmam'ın direnişine bir şey söylemiyorlar, ama asıl mücadele vatan toprağının içine sokmamaktır. İşi Sütçü İmam'a kadar getirmeyeceksin, diyorum ben sana.

        Özel Kuvvetler FETÖ dosyalarıyla başka birliklere gönderilmiş personelini geri çağırıyor şu anda. Bir günde tamamladı, çünkü adamlar zaten iyi adamlardı. Harp okullarından atılan çocuklar var, çağırın, iyilerse alın. Bu ülkede bir sürü onurlu insan var. 1 sene sıkarım ben canımı, başka bir şeyle uğraşmam, ama gittiğim yeri toparlarım.

        Diyarbakır'da tutuklanan kaç polis var 15 Temmuz'dan sonra, bakalım. Yalnızca asker mi gözaltına alındı? Kaç polis alındı acaba? Eksiliyorsun, devamlı sayın eksiliyor. Bugün bak ısrarla anlatıyorum, Okçular Tepesi'nde, sahada adama ihtiyacımız var.

        İlk defa bu kadar çok adam kaybetmelerine rağmen, üs bölgesini ele geçirmeye çalışıyorlar. Bunun için şu ana kadar 200 PKK'lı öldü. Son yaklaşık bir aydan beri. Sinir ucuna oynuyor şu anda. Orayı aldığında Türkiye pes mi edecek? Ama öyle bir tartışma alevlenecek ki, su en az birkaç ay bulanır.

        MARDİN KIZILTEPE SALDIRISI

        Sivil can kaybı daha fazla olmaya başladı, şehir merkezlerine fütursuzca saldırıyorlar. Bu olayların mantığını biri bana söylesin. Bir tek şu anda cuntacılara faydası var, dikkat dağıtıyor. Süreci hızlandırıyor, güvenlik kaygısına getiriyor olayı. Çünkü üst akıl şunu söylüyor; adamın biri ne dedi, bizim beraber çalıştığımız arkadaşlarımız tutuklandı, şimdi beraber çalışmakta zorlanacağız. Ergenekon'da tutuklanacaklarını bildikleri halde Japonya'dan ABD'den toplanıp geldiler. Bir tanesinin ağladığını gördün mü? Kandil'e sığınan değil ama Irak'a geçen darbeci var.

        Hiç kimseye zararı olmayacağına inandığın bir adamı nasıl şehit edersin? Sana ne faydası oldu? Bunu yapan adam Kandil'e değil şeytana bile sığınır.

        Arkasını kollayan asker olmaz, arkasında arkadaşı olur. Akşam nöbete yanıma adam vereceksiniz, acaba FETÖ'cü mü, bana mı ateş eder, bu kaldırılabilecek şey değil ki. Tabii ki hala TSK'da FETÖ'cü var. Sayın Başbakan yüzde 60 rakamını veriyor. Bu lafı söylediğinde, hangisi yüzde 60? O yüzde 60'ı temizleyeceksin ki kalanı ortaya çıkacak. Bu süreci hızlandırmak gerekiyor, sayıyı arttırarak götürmek zorundayız.

        "BİR DARBEDEN ÇOK BİR CUNTANIN İÇ SAVAŞA ULAŞACAK SONUÇLARINA GİTMEKTİ"

        Bu sürecin planlananı, darbenin iç çatışmaya yol açacak başarısı üzerine kurulu demiştim. Darbecilerle TSK mensuplarının uzun süre çatışması, iç savaş sürecinin topluma yansıtılması, onların kafasında süre için 4-5 ay yeterdi. Bir darbeden çok bir cuntanın iç savaşa ulaşacak sonuçlarına gitmekti. Cumhurbaşkanı'na suikast girişimi bu ülkede iç savaş çıkarır. Bir Cumhubaşkanı'nın öldürülmesine sessiz kalmayacak bir çoğunluk var.

        İnsanlar nereye dönerse dönsün, sırtlarını dayayacakları bir yere ihtiyaçları var. Biz sırtımızı doğuya dayamak zorundayız. Batı ise benim için bir yol haritası. Ben doğudan vazgeçemem ki. Batı benim için bir proje, bir model, ister alsınlar ister almasınlar, ben modeli uygulamaya çalışıyorum.

        10 sene sonra AB olmayabilir, ama AB kalitesinde bir ülkemiz olabilir. O normlara ulaşmış bir ülke olacağım. Şu an bankacılık güvenilirlik anlamında kriterlerimiz Avrupa'nın iki katına ulaştı. Demokrasim de öyle olabilir.

        15 TEMMUZ'DA CUMHURBAŞKANI'NIN KALDIĞI OTELDE ÇALIŞMA OFİSİNDEN GÖRÜNTÜLER

        Çalışma ofisini onun kaldığı yer sanıp, orayı basıyorlar. Buraları müzeye çevirmeyi düşünüyorlar. 15 Temmuz'da yaşananları gösterecekleri bir yer olarak saklamayı düşünüyorlar. Her 15 Temmuz'da da bir anma yapmaları bence çok doğru bir proje. Bir oda müze haline çevrilecek.

        DARBECİ SUİKAST TİMİ OTELE NASIL GİRDİ?

        Adamlar Sayın Cumhurbaşkanı'nın olduğu noktaya en yakın kapıdan içeri giriyorlar. Girişlerini, duruşlarını görüyorsun, adam profesyonel olarak geliyor, lazerleri açık, direkt ateş edecekler. İstanbul'da akademiden giden ekip de var burada. İstanbul'daki akademideki öğrencinin Çiğli'ye gelip silah alıp operasyona gittiği nerede görülmüş, askeri mi kalmadı ülkenin? İnsanlar şunu anlamıyorlar, özel operasyonlara gidildiğinde, her şeyden kopartılan bir safha vardır. Televizyon izlemezsin, radyo dinlemezsin, seni alırlar, görevlerini anlatırlar, nereye gittiğini bilmeyebilirsin. MAK timi içindeki adamlar görevi tam olarak bilmeyebilir ama İstanbul'dan giden ekip için bunu söyleyemezsin.

        Semih Terzi Özel Kuvvetler Karargahı'na indiğinde 6 kişinin arasında ilerliyor, kahraman astsubay geliyor sıkıyor, sonra kendisi de şahadet şerbetini içiyor. Bu ekip, Semih Terzi vurulduğunda alıp helikoptere binip götürüyor. Diğerlerinin bir kısmı Semih Terzi ile gelmiş olmasına rağmen "burada bir sıkıntı var" diyor ve soruyorlar. Ekip cuntacı denince, karargahın oradasın, içeri girin cuntacılarla çatışın diyorlar. Bunların içinde mesela, cuntacı öldürenlerin bir kısmı tutuklu, kimse kimseye bir şey söyleyemiyor, ayırmak o kadar zor ki. Onlarca insan hikayesini anlatıyor, zamanı en az on yerden teyit ettiriyorum. İlişkiler birbirinin içine geçmiş durumda. Birçok kişi de şu anda, masumlar hain, hainler masum çıkabilir.

        Şu an birçok kişi içerde tutuluyor olabilir ama buradaki bütün personel gerçekten örgüt üyesi midir, yoksa operasyona gidiyoruz diyen ekip var mıydı? Çok nitelikli sorgulamalarla ortaya çıkacak. Samanlıkta iğne aramanın iki yöntemi var; ya elinle ararsın ya mıknatısla ararsın. Elinde mıknatıs olan bir sürü adama ihtiyacımız var.

        Takviye almış olsalardı, büyük merkezlere takviye gelmiş olabilseydi, on binlerce şehit olurdu. Biz İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nü konuşuyoruz ama o takviyelerin yola çıkmasını engelleyen, bir örnekte Şırnak Emniyeti, ikna ederek teslim alıyor iki tabur askeri.

        Eğirdir'e gitmiş olan 700 öğrenci var. Tam çıkacakken önleri kesiliyor, 700 Harbiyeli. Silah kullanmayı bilen insan. Ankara'da Jandarma Genel Komutanlığı'nın işgali için getirilen öğrenciler, teğmenler. O kadar çok kişinin canı yandı ki.

        Biz yemin ederken, vatan ve millet uğruna canımızı vermeye yemin ettik. Ben başkasına yemin etmedim, bir kişiye yemin etmedim, ona hizmet edeceğim diye yemin etmedim. Bir insan kendi vatandaşına nasıl silah sıkar, sorusunun cevabını ben bilemiyorum.

        Bu yaverlerin, emir subaylarının sistemdeki yeri çok önemli. Bu adamlar kuvvet komutanı, önemsiz diyebilirsin ama önemliler. Bu adamlar kimi bitirmek istiyorsa, komutana öyle bir servis ediyor ki, baktığında komuta kademesindeki bütün danışmanlar, istihbarat, personel bunlardan, adamla ilgili bir şey yapmak istediklerinde, anında bitirebiliyorlar. Düşürmek istedikleri en büyük iki adam; biri Yaşar Paşa, ikincisi de Özel Kuvvetler Komutanı. Ne fırıldaklar, ne sözler, ne laf taşımalar, anlatamam. Kimi tehdit olarak görmüşlerse, yerin dibine sokmuşlar adamı. Özel kalem müdürü istemezse randevu alamazsın.

        SUİKAST TİMİ KORUMALARI NASIL ŞEHİT ETTİ?

        Otelde 5 odada korumalar kalıyor, 5 odanın kapısı kırılıyor ve korumalar saldırıya uğruyor. Ateş edilen yükseklik, atışın öldürmek mi korkutmak için mi olduğunu gösterir. Çünkü çatışmaya girdiğinde eğilirsin. Eğilme noktasına ateş etmişler hep. 81 tane mermi yalnızca 1 odada var. Belki daha da fazla. Bu işe tiyatro diyenler, hastanelerde yatanları ziyaret etsinler.

        İkinci polis arkadaşımızın şehit olduğu yer. Otele uzaklığı yaklaşık 50 metre. O gün hep şu söylendi; gelmiş otelin yerini sormuşlar. Yahu her tarafta levha var.

        Bütün kaçanların silahlarını bıraktıkları nokta. Otelin çatısı görünüyor. Hemen üzerinde tırmandıkları ilk tepede, bütün ekipmanlarını bırakıyorlar. Üzerlerinde hiçbir ağırlık kalmıyor. Ondan sonra da 16 gün süren kaçış başlıyor. Yaklaşık 42 kilometrelik bir kovalamaca sürüyor.

        Bu adamların C planı yok. A planı başarılı olmak, B planı başarısız olursa helikopter gelip alacak, ama C planı yok. Arazi keşfi yok. Dere yatağı var, ona girseler daha hızlı giderler ama tam tersi tepeye tırmanıyorlar, acemilikleri var. Acemilikleri zaten bu örgüte girmekle başlıyor.

        Eğer Ömer Halisdemir o gün canı pahasına cuntacıyı öldürmemiş olsaydı, orayı ele geçiren ekipler ve verecekleri emirlerle sayı 250 değil, binlerle olurdu. Semih Terzi'nin öldürülmesi çok kritik. En sert ve en acımasız üç adamdan biri o. Semih Terzi'nin öldürülmüş olmasıyla, elleri ve kolları kopmuş bir cunta haline geliyor. Onun öldürülmesi bunların beyin takımındaki 3 kişiden birini koparıyor. Cuntanın beyni var, Partigöç beyni ama kolları yok. Getirilecek birlikler, alınamayan yerleri alacaktı.

        Elif Naz, küçük bir kızımız, o gece yaşananları babasına bir resimle anlatıyor. Ona ateş eden bir helikopter var, yerde yatan babası, babasını sağlam ayağından çekerek olay yerinden çıkarmaya çalışıyor.

        MİT'İN YENİDEN YAPILANDIRILMASI

        Hakan Fidan'ın özel kalem müdüründen hep bahsediliyordu. Bu kişinin olaydan sonra görevden alındığıyla ilgili bir durum vardı. Şahıs 2013'ten beri özel kalem müdürü değil ve MİT ile de ilgisi yok. Biz hala orada görevdeydi, diyoruz. O gece bu olayları kurtaran ekip kim biliyor musun? MİT'in operasyonel gücü çok zayıf demiştik, Hakan Fidan'ın gelmesinden önce başlayan bir proje vardı. MİT'teki bazı grup kişiler 11 haftalık özel kuvvet eğitimine gönderildi. O gece savaşanların tamamına yakını, özel kuvvetlerden mezun olan kişilerdi. Bütün birimlerde operasyonel güç olmazsa, hiçbir şey değildir. Operasyonel güç önleyici istihbarat yapabilmek. O gece Ankara'yı rahatlatan birçok müdahaleyi özel kuvvet eğitimi alan MİT elemanları yaptı.Doğru kararlar böyle gidiyor.

        Dünyanın neresinde olursa olsun bir askerin cesaretini kanıtlayacağı yer karargah değil, savaş meydanıdır. Bu dönemde terfi edenlere baktığınızda, üç şeyi ispatladıklarını gördük; ehliyetli, liyakatlı, vatan sevgisine inanan adamlar var. Yüksek Askeri Şura'da yürekli adamlar teri etti.

        MİT o gün, gelen istihbaratı, tam 14.45'te geliyor binbaşı, bu savsaklasalardı, MİT müsteşarı direkt gelmemiş olsaydı ve darbecileri panikletmemiş olsalardı, bu adamların 6 ay öncesinden kullandıkları sistem deşifre edilmemiş olsaydı, inan şu an işimiz çok daha vahim olurdu. Bu dosyanın acilen işleme konulmasını sağlayan savcılar alınlarından öpülesi insanlar. Zamanın öne çekilmesini atlıyoruz biz. Bu olay Eylül-Ekim gibi planlanmış, 15 Temmuz'u tetikleyen savcıların çalışmaları. O savcılar dosyayı geç hazırlamış olsaydı, biz bitmiştik.

        "CUMHURBAŞKANI TATİLE GİTMESEYDİ DURUM ÇOK VAHİM OLURDU"

        Cumhurbaşkanı Polonya'dan dönüyor biliyorsun, döndüğünde Marmaris'e gitmeyle ilgili kafasında hiçbir proje yok. Ona tatile gitmesi fikrini söyleyen biri var. Orada yaşanan bir enstantane var, ileride anlatacağım. Bununla Sayın Cumhurbaşkanı Marmaris'e gitmeye karar veriyor, yaklaşık yarım saat içinde. 11'inde Marmaris'e gitmeye karar veriyor, helikopterle. Onun devasa bir helikopteri var. Helikoptere ailesiyle biniyor. O helikopter yolda arıza yapıyor. Havalimanına iniyor, indiği yerde bir tane sivil helikoptere biniyorlar ve otele gelecekleri saatte şöyle bir sıkıntı doğuyor; normalde bindiği helikopter gece görüş kabiliyetine sahip. Havanın kararmasına yaklık 45 dakika var. Ya karadan gidecek, ya sivil helikopterle. Helikopter de 6 kişilik, gece uçma kabiliyeti yok. Ucu ucuna inmek zorunda Marmaris'e. Helikopter Marmaris'teki otelin pistine dokunduğu andan 3 dakika sonra hava kararıyor.Sivil helikopterle geldiği için, kimse sayın Cumhurbaşkanı'nın geldiğinin farkına varmıyor. Sayın Cumhurbaşkanı ilk defa planladığı bir yere gidiyor, yolda diğeri bozulmasa yine deşifre olacak. Son güne kadar etrafında özel bir villada kalıyor, onun için etrafta çok bilgi yok. Son güne kadar da Sayın Cumhurbaşkanı'nın nerede kaldığına ilişkin araştırma yapıyor cuntacılar. Sayın Cumhurbaşkanı o gün tatile gitmeseydi, sonuçlar çok daha vahim olabilirdi. Cuntacıların çok daha kolay ulaşabilecekleri bir noktada olacaktı. Ani bir kararla Marmaris'e gitmesi, sivil helikoptere geçmiş olması, bütün faktörler açıkçası o gün hayatını kurtaran faktörler. Bence gerçekten kader. Bu kadar çok rastlantıyı başka türlü açıklayamazsın.

        Bu kadar büyük tiyatro kurulmaz. Ayrıntıları gördüğünde bu kadar büyük tiyatro olmaz diyorsun. Buna tiyatro diyenlere el insaf diyorum. Hala diyenler var. Ben de o yüzden ayrıntıyla anlatıyorum.

        17-25 Aralık'lar, darbe girişimleri, parti kapatmalar, o kadar çok olay geldi Cumhurbaşkanı'nın başına, hep sakinliğini korudu. O zaman da sakindi, bugün niye sakinliğini bozsun?

        Anlatılamayan yerlerde ne başlıyor biliyor musun? Rus uçakları falan devreye giriyor. Hayali olaylar yaratmak yerine gerçeklikler üzerine anlattığımız zaman insanlar çok daha net bilgilere sahip olacaklar. Hepimiz büyük fotoğrafı hep beraber göreceğiz.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ