Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Claus Offe AB'nin krizlerini, kurtuluşunu anlattı

        1920’li yıllarda Almanya’da Marksizm’e içeriden eleştiride bulunmak üzere gelişen ünlü Frankfurt Okulu ekolünün son temsilcilerinden Claus Offe geçen hafta İstanbul’daydı. Avrupa Birliği’nin içinden geçtiği kriz üzerine yazdığı yeni kitabı “Europe Entrapped”i anlatmak üzere Boğaziçi Üniversitesi’nde TÜSİAD Dış Politika Forumu’nun düzenlediği bir konferansa katıldı. Konferans sonrası buluştuğumuz Offe ile AB’nin geleceği ve postmodernizm sonrası yeni teorik tartışmalar üzerine konuştuk.

        -Biraz abartılı bir soruyla başlayayım; Avrupa Birliği için sonun başlangıcında mıyız? Ulus devletçiliğin yükseldiği yeni bir döneme mi geçiyoruz?

        Açık cevap şu: Hayır. Çünkü, ulus devletleşme hem uluslararası krizlere yol açacağı için hem de ekonomik krizi derinleştireceği için tehlikeli. Özellikle eski Sovyet ülkelerinde... Bu ülkelerin büyük bölümünün altyapı gelişim maliyeti AB tarafından ödeniyor. Örneğin Polonya’da ülkenin pek çok yerine yayılan hava üslerini AB finanse ediyor. Eğer ulus devletleşme başlarsa bu yardım kesilir.

        -Peki ama AB’nin güçlü ülkeleri zayıfların yükünü daha fazla taşımak istiyor mu?

        Onların da bu ilişkide büyük çıkarı var. Özellikle Almanya Euro birliğinden çok istifade ediyor. Ayrıca Brexit kararında gördüğümüz gibi bir ülkenin birlikten ayrılıp ulus devletleşme sürecine girmesi kolay değil.

        -Peki, Avrupa’nın şu anki krizden çıkışı için ne gerekli?

        Bu, cevabı kolay bir soru değil. Zengin ülkeler AB içinde kalmanın ve ekonomik istikrarsızlığı aşmanın kendi çıkarlarına olduğunu anlayacaklar. Buna başta Almanya, Danimarka, Finlandiya ve bir ölçüde Fransa dahil. Ekonomik krizi aşmak için yapılması gereken 2 şey var. Birincisi; iletişim, ulaşım ve enerji alanında altyapı yatırım programı başlatmak. Almanya’da binlerce otoyolun yenilenmeye ihtiyacı var. Sadece Almanya’da bile böyle bir yatırım programı başlatılabilse, yaratacağı istihdam bütün Avrupa’yı hareketlendirebilir. İkincisi; Eurobond’lar ile borçların Avrupalılaştırılması. Bu şekilde bankalar daha mutlu olur, faizleri düşürür ve küçük-orta işletmeleri finanse etme konusunda daha istekli davranırlar. Bu iki politika kuzey-güney çekişmesini azaltıp Avrupa’yı ekonomik darboğazdan kurtarabilir.

        ‘YENİ TEORİK TARTIŞMALAR HAKİKAT ALGISI ÜZERİNE’

        -Siz 20. yüzyılın en önemli teorik akımlarından biri olan Frankfurt Okulu’nun temsilcilerindensiniz. İçinde bulunduğumuz dönemde yeni ve güçlü teorik tartışmalar yapılabiliyor mu? Postmodernizmden sonraki akım ne olacak?

        Bu iyi bir soru ve tek bir cevabı yok. Şahsen ben ‘hakikat/gerçeklik’ konseptinin güçlü bir teorik tartışmaya neden olacağına inanıyorum. Hakikat üzerine iki görüş vardır. Birincisi, olgusal gerçekler hakkında yalan söyleyemezsiniz, onlar ölçülebilir ve ispatlanabilir doğrulardır. İkincisi ve daha önemlisi, doğruluk ya da dürüstlük verilen sözleri tutmaya bağlıdır. Bir Anayasa’nın vaadi ya da liberal bir toplum sözleşmesinin vaadi gibi... Liberal bir toplumun vaadi insanların eşit fırsatlara sahip olması ve risklere herkesin açık olmasıdır. Oysa bugünkü durumda bunun homojen bir şekilde dağılmadığını görüyoruz. Bazı insanlar, muhtemelen siz, büyük ihtimalle ben, fırsatlar bakımından zengin, riskler bakımından fakiriz. Toplumlardaki yeni sınıf ayrımı buraya bağlı. Yani liberal teorilerin toplumsal sözleşmeler konusundaki vaatleri doğru çıkmadı ve bu yeni bir teorik tartışmaya neden olacak. Zaten Anthony Atkinson, Joseph Stiglitz, Thomas Piketty gibi çağımızın ünlü teorisyenleri de bu eşitsizlik meselesi üzerine çalışıyor

        • Marksist kökenli bir politik sosyolog olan Claus Offe, Jürgen Habermas’ın öğrencisi olarak katıldığı Frankfurt Okulu’nun son kuşak temsilcilerinden biri. İki savaş arası dönemde Almanya’da kurulan ve sosyoloji, siyaset bilimi, psikanaliz, tarih, felsefe gibi farklı disiplinlerden insanları bir araya getiren Frankfurt Okulu, 20. yüzyılın en önemli düşünce akımlarından biriydi. Rus Devrimi’nin Stalinizm’e dönüşmesinin yarattığı hayal kırıklığı ve Avrupa’da faşizmin yükselişi karşısında, Marksizm’e içeriden eleştiri getirmek üzere yola çıkan grubun temsilcileri arasında Herbert Marcuse, Theodor Adorno, Max Horkheimer, Walter Benjamin ve Jürgen Habermas gibi önemli düşünürler yer alıyordu. “Modernity and The State: East, West”, “Inequality and the Labour Market” gibi kitaplara imza atan Claus Offe son kitabı “Europe Entrapped” ile AB’nin içinden geçtiği krizi anlatıyor. Offe, Berlin’de yaşıyor ve Hertie School of Governance’ta ders vermeye devam ediyor

        -Brexit kararı AB’nin geleceğini nasıl etkileyecek?

        Brexit kararı yüzde 52 evet oyuna karşılık yüzde 48 hayır oyuyla alındı. Neredeyse nüfusun yarısı bu karara karşı. Finans sektörü, medya, endüstri ve meclis üyelerinin çoğunluğu AB’de kalmaktan yana. Referandumdan sonraki gün, AB’den ayrılma yönünde oy kullananların yüzde 7’si verdiği karardan ötürü pişman oldu. Kısacası bu sadece bir referandum ile karar verilemeyecek kadar kompleks bir konu. Brüksel, onlara kolayca ayrılmanın yolunu açacak kadar cömert davranamaz çünkü bu başka ayrılıklara yol açabilir. Onlar böyle sert davrandıkça, İngiltere de yanlış karar verdiğini anlayacak.

        'AB AÇISINDAN ASIL SORU İŞARETİ MÜLTECİLERİN ENTEGRASYONU'

        -Peki ya mülteci krizi? AB ile Türkiye arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması’nın başarı şansı var mı?

        Eminim Brüksel’de onlarca insan günlerini bu sorunun cevabını arayarak geçiriyordur! (Gülüyor) AB açısından asıl soru işareti mültecilerin entegrasyonu. Gelenler Avrupa dillerini konuşamıyor. İş piyasasına adapte olmalarını sağlamak kolay değil. Vasıfsız, istikrarsız ve parasız bir kitle yaratmaktan korkuyorlar. Ama öte yandan insanların göç etmesini engelleyemezsiniz. Ege Denizi üzerinden geçişler denetlendiği için bazı mülteciler Rus-Norveç sınırı üzerinden gelmeye başladı! Almanya şimdi Macaristan, Slovakya, Çek Cumhuriyeti ve Polonya’ya dönüp “Eğer mültecileri ülkenizde istemiyorsanız, o halde masraflara ortak olun” diyor. Bu konuda daha uzun müzakereler yapılacak gibi görünüyor.

        'SALDIRILARI MÜLTECİLER YAPMIYOR'

        Claus Offe Avrupa Birliği’nin şu anki sorunlarını 5 temel maddede özetledi:

        1-MÜLTECİ PROBLEMİ: Suriye sorunu buzdağının görünen ucu. Afganistan, Libya, hatta Mısır’da düzen oturmuş değil. Gelecekte ne olacağı belirsiz. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da istikrar yok. Bunun ötesinde orta vadede gıda ve iklim sorunuyla da karşılaşabiliriz ve bu yeni göç dalgalarına neden olabilir.

        2-EKONOMİK İSTİKRARSIZLIK: Pek çok ülkenin gayri safi milli hasılası negatifte. İtalya’nın bankacılık sistemi büyük problem yaratıyor. Güney ülkelerinde işsizlik insanların ev kredilerini ödeyememelerine neden oluyor. Özellikle genç işsizliği çok yaygın. Yunanistan’da 18-24 yaş arasındaki insanların yarısı işsiz.

        3-RUSYA FAKTÖRÜ: Uluslararası krizler de AB’nin geleceğini tehdit ediyor. Büyük problem Rusya. Putin’in Doğu Avrupa’da ne yapacağını kimse bilmiyor. Eski Sovyet ülkelerinde korku hâkim. Rusya tarihi bir düşman olarak görülüyor ve bu tehdide karşı birleşik bir askeri güç oluşturulması benimseniyor. Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier, askeri gücü artırmak yerine Rusya ile uzlaşmacı bir politikadan yana. Rusya ile sınırı olan ülkelerse buna kızıyor ve bu noktada Avrupa içinde bir dış politika ayrılığı doğuyor. İskandinav ülkelerinde, özellikle Estonya ve Letonya’da Rusça konuşan etnik azınlık var. Tıpkı Ukrayna’da olduğu gibi, Rusya bu ülkelerde de “Vatandaşlarımızı korumalıyız” diyor. Polonyalılar için durum daha da karışık çünkü tarihsel olarak hem Almanya hem de Rusya ile problemleri var. Sağcı, muhafazakâr, milliyetçi hükümet bu sorunun daha da derinleşmesine neden oluyor. Kısacası pek çok dış politika anlaşmazlığı var.

        5-KORKU POLİTİKASI: Aşırı sağın yükselişi korku politikasının sonucu... İnsanların korkularını mobilize edebilirsiniz. 3 tür korku vardır. Birincisi işini kaybetme gibi geçerli gerekçeleri olan korkular. İkincisi, kesin bir nedeni olmadan başınıza kötü bir şey geleceğine dair paranoyak korkular. Üçüncüsü ise yalandan, “Afrikalı göçmenler yılbaşında kadınlara saldıracak, kimse evden çıkmasın” diyerek yarattığınız korku. Avrupa’da bu 3 korku türü de var. Kimi politikacılar gerçek korkuları istismar ederek planlarına gerekçe üretmeye çalışıyor. Şunu unutmayın, Paris’te, Brüksel’de, Münih’te ve Nice’te korkunç saldırılar düzenleyen teröristlerin hiçbiri mülteci değil. Hepsi Avrupa’da doğan eski sömürge azınlıkları. Anne babaları sömürgecilik döneminin korkunç uygulamalarına maruz kalmış, 20 yaşlarında tüm umutlarını kaybetmiş bir jenerasyon. DAEŞ tarafından eğitiliyorlar ve diğer insanları öldürme fantezilerini gerçekleştiriyorlar. Patolojik bir durum bu. Mültecilerle hiçbir ilgisi yok. Oysa kimi politikacılar öyle olduğunu öne sürüyor.

        KÜBRA PAR / GAZETE HABERTÜRK

        Fotoğraflar: Ece OĞULTÜRK

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ