Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem KADEM Başkanı Sare Aydın Yılmaz: Gelecek önergede açık kapı olursa yine karşı çıkarız

        Röportaj: Kübra Par- kubrapar@haberturk.com

        Geçtiğimiz hafta AK Parti’nin getirdiği cinsel istismar düzenlemesine pek çok kesimden eleştiri geldi. Bu eleştiriler arasında en çok dikkat çeken ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın da yönetiminde yer aldığı Kadın ve Demokrasi Derneği’nin (KADEM) itirazıydı. Tabiri caizse ‘içeriden gelen’ bu eleştirinin de etkisiyle, hükümet söz konusu tasarıyı TBMM Adalet Komisyonu’na geri çekti.

        Bu çıkışıyla dikkat çeken KADEM, 25-26 Kasım’da Kadın ve Demokrasi Zirvesi’nin 2’ncisini düzenledi. Mülteci kadınların sorunlarını merkeze alan zirvede; çalışma yaşamında kadın ve istihdam imkânları, kadına karşı şiddet ve ayrımcılıkla mücadele yolları, kültürel kodlar ve erkeklik gibi başlıklar tartışıldı. Zirve sırasında buluştuğumuz KADEM Başkanı Doç. Dr. Sare Aydın Yılmaz ile hem geçen haftaki çıkışlarının perde arkasını hem de sol-feminist kesimin KADEM’e yönelttiği eleştirileri sordum...

        - Geçtiğimiz hafta AK Parti’nin getirdiği cinsel istismarcılara ceza ertelemesini öngören yasal düzenleme, büyük tepki çekti. KADEM olarak siz de itiraz ettiniz. Tasarıda neleri sakıncalı bulmuştunuz?

        Öncelikle yasanın hazırlanma süreci ve yöntemi, en önemlisi yasanın içeriği sıkıntılıydı. Kullanılan ifadeler kamuoyunun vicdanını rahatlatacak nitelikte net değildi. Kız çocuklarının cinsel istismarı, erken yaşta evliliklerden çocuk dünyaya getirmeleri... Bunlar çok çetrefilli konulardır. Bu çetrefilli konuların sosyal mutabakata varılmadan Meclis’e gelmesi, yaşadığımız süreçte artık kabul edilebilir değil. Bunu kadın çalışması yapan diğer sivil toplum örgütlerinin söylemesi kadar KADEM’in söylemesi de normal ve doğaldır.

        ‘BU, AK PARTİ’YE İLK İTİRAZIMIZ DEĞİL’

        - AK Parti’ye yakın bir kadın örgütü olarak görüldüğünüz için getirdiği yasa tasarısına itiraz etmeniz pek çok kesimi şaşırttı. Hatta tasarının geri çekilmesinde özellikle Sümeyye Erdoğan’ın itirazının etkili olduğu yorumu yapıldı. Bu tepkileri nasıl karşılıyorsunuz?

        Tasarıyı haber alınca, 4 hukukçu ve biri ben, diğeri Sümeyye Erdoğan olmak üzere 2 sosyal bilimci bir masanın etrafında toplandık. Yasa taslağını önümüze koyduk, tanıdığımız hâkimleri aradık, daha önce dosya haline gelmiş erken evlilik davalarını ve Anayasa’nın ilgili maddelerini inceledik. Saat 10.00’dan 18.00’e kadar çalıştık. 8 saat boyunca yazdığımız metni defalarca değiştirdik. Bildirimizi paylaştığımızda, 1.5 milyon kişi ‘‘KADEM ne diyor?’’ diye sayfamızı tıklamıştı. Bizim duruşumuz, sizin de söylediğiniz gibi insanları şaşırtmıştı. Ama şaşırılmaması gerekiyor. Çünkü içinde bulunduğumuz yüzyılda sivil toplum örgütleri son derece güçlü ve Türkiye de bu ivmeyi yakalamış durumda. Kurulduğumuz günden bu yana tüm yönetim sivil; hiçbir şekilde herhangi bir partiyle ilişkisi yok. İnsanlar bizi, Sümeyye Erdoğan’ın varlığı nedeniyle AK Parti kimliği üzerinden okumaya çalışıyor. Sümeyye Erdoğan, bir dönem Sayın Cumhurbaşkanı’mızın yanında genel başkan danışmanlığı yapmış, kısmen siyasi bir figür olabilir. Ancak şu anda sivil toplumun bizzat içinde yer alan, bunun için gerçekten kafa yoran, yüksek lisans eğitimini sivil toplum üzerine yapmış, eğitimli ve donanımlı bir kadındır. Cumhurbaşkanı’mızın kızı olması, sosyal çalışmalar içerisinde sivil bir duruş sergilemesine engel değildir. Şunun net olarak anlaşılması lazım; biz herhangi bir siyasi partinin teşkilatı değiliz. Biz, farklı disiplinlerden 16 kadının bir araya gelerek kadın meselesini gündeme taşımak ve kadının sosyo- ekonomik statüsünü yükseltmek için kurduğu bir sivil toplum örgütüyüz. Hatta bu itiraz, AK Parti dahil siyasi partilere yaptığımız ilk itirazımız değil. Zamanında AK Parti Milletvekili Uğur Işılak’a da AK Partili Of Belediye Başkanvekili’ne de yaptıkları açıklamalardan dolayı ses çıkarmıştık. Tıpkı CHP Genel Başkanı ve milletvekillerinin cinsiyetçi söylemlerine itiraz ettiğimiz gibi.

        - Peki, hükümetten ‘‘Bari siz yapmayın’’ tepkisi aldınız mı?

        Açıkçası, “Siz de mi yahu!” diye bir tepki almadık. Biz, mağdurun ve failin yaşının tanımlanmadığı, uzun vadede kamu vicdanında çok daha büyük utançlara sebebiyet verebilecek bir önergeyle, erken yaşında sadece failin gücü ve nüfuzu sonucunda onunla evlenmek zorunda kalabilecek kız çocuklarını korumak zorundaydık. Biz, aklın ve vicdanın birleştiği bir açıklama yaptık.

        ‘15 YAŞIN ALTINDAKİ BİR KIZA ‘RIZAN VAR MI?’ DİYE SORULMAZ’

        - Cinsel istismar tasarısına karşı çıkarken, “Küçüğün rızası nasıl tespit edilecek?” demiştiniz. Yeni düzenleme nasıl olmalı?

        Sağlıklı bir evliliği sürdürmekte olan ancak küçük yaşta evlilikle mağdur olmuş kesimi hedef alan bir yasa önergesi şart. Fail ve mağdurun yaşlarına gözeten bir yasa hazırlanmalı. 15 yaşın altındaki birlikteliklerde rızaya bakılmaz. 18 yaşın altındaki birinin çok sevdiği bir arabayı alma isteğini hukuken tanımıyorken, oy kullandırmıyorken, evlenmesini nasıl değerlendirebiliriz? 15 yaşın altındaki bir kıza “Rızan var mı yok mu?” diye sormak, çok tehlikelidir. Bu yaşta rıza nasıl sorgulanacak? Dolayısıyla, erken evliliklerden doğan mağduriyetlerin giderilmesine ilişkin yasada fail ve mağdurun yaşlarına göre farklılaşan düzenlemeler olmalı. En önemlisi de “15 yaşın altında rıza aranmaz” ilkesinin hiçbir istisna ile ihlal edilmemesi gerekmektedir. Burada önemli noktalardan bir diğeri de fail ve mağdur arasındaki yaş farkının minimize edilmesidir. Yasa önergesinin Cumhurbaşkanı’mızın mutabakat çağrısından sonra adalet komisyonuna geri çekilmesi ve tartışılmasını, kıymetli buluyoruz. Buna rağmen kamuoyunun beklentisinin aksine tekrar bir düzenleme çıkarsa, istismara açık kapı olursa yine itiraz ederiz.

        ‘TEK TİPÇİ KADIN İDEOLOJİSİNE KARŞIYIZ’

        - Türkiye’de sol tandanslı kadın dernekleriyle aranızda anlaşmazlık olduğu doğru mu?

        Hayır, böyle bir anlaşmazlık olduğunu düşünmüyorum. Ancak herkes aynı pencereden, aynı ideolojiden yola çıkmak zorunda değil. Biz, kadının sosyo-ekonomik statüsünün yükseltilmesini, kadının aile ve iş hayatı arasındaki dengeyi korumasını ve bu dengenin adalet bakış açısıyla gerçekleşmesini söyleyen bir sivil toplum örgütüyüz. Ancak Özgecan davasını izlemek amacıyla gittiğimiz Tarsus Adliyesi’nde ne yazık ki marjinal grupların saldırısına uğradık. Şiddetle mücadele ettiklerini söyleyen kadınlar, bilfiil bize şiddet uyguladı. Bu ikiyüzlülüğü asla kabul etmiyoruz.

        - Peki, feminizm teorisine karşı ilkesel bir itirazınız ya da mesafeniz var mı?

        Feminizm dediğiniz şey kadın çalışmalarıdır ve kendi içerisinden yükselen eleştiriler vardır. Feminizm içerisinde salt eşitlikçi bakış açısı da vardır, farklılıkları gözeten post-modern bakış açısı da. Biz kadın sorunlarına, post-modernizmin farklılıkları öne çıkaran yaklaşımından faydalanarak bakıyoruz. Ama bana 1960’lardaki kadın ve erkek arasındaki biyolojik, toplumsal, kültürel farklılıkları görmeyen salt eşitlikçi feminizmi soruyorsanız, hayır öyle bir feminizmi kabul etmiyoruz. Feminizm bugün geldiği noktada coğrafyaların, kültürlerin, ırkların, sosyal farklılıkların farkına varmış, kendi içerisindeki eleştirilerden post-modern bir feminizm çıkarmıştır. Bu post-modern feminizm, beyaz kadının diktasını kabul etmez. Biz de üstenci tek tip kadın ideolojisine ve tek bir kitleyi hedef alan kadın politikasına karşıyız.

        - İzmir’de 9 yaşındaki Y.K.’nın, kendisine cinsel istismarda bulunan 56 yaşındaki faili mahkemede görmekten korktuğu için kalp krizi geçirip hayatını kaybettiği iddia ediliyor. Mağdurun faille yüz yüze getirilmesi doğru mu?

        Çok üzüldüm, çok hazin ve vahim bir durum bu. 9 yaşındaki bir çocuğun korunamaması, kabul edilemez. Mağdur olan çocuğun psikolojisini gözeten bir yargılama usulü geliştirmeliyiz. Bu yönde yasal boşlukların onarılması gerekir. 9 yaşındaki bir çocuk ile 60 yaşındaki bir dedeyi karşı karşıya getiren, psikolojik anlamda mağduru ezen bir yasayı kabul etmemeliyiz. Hakeza, kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında 6284 No’lu kanunun uygulamasında da bir an önce giderilmesi gereken eksiklikler vardır. Kadına duyarlı yasalara ve uygulamalara ihtiyacımız var.

        - Ayşegül Terzi şort giydiği için saldırıya uğradığında ne düşünmüştünüz?

        Bir kişinin kıyafetinden dolayı ayrımcılığa, saldırıya, şiddete uğraması asla kabul edilemez. Bu bir nevi nefret suçudur. Kişinin kıyafetinden dolayı ayrımcılığa tabi tutulduğu her duruma karşıyız. Bu konuda daha önce de açıkladığım gibi: “Müezzine tokat atan ile hemşireye tekme atan aynıdır, adalet bu iki eyleme verilen cezada yatar.” Farklılıklarımızla bir arada yaşamayı öğrenmek zorundayız. Avrupa’da da burkini fobiye dönüşüyor. Bunun olduğu her yer, insanlığı geriye götürür.

        ‘KADININ ROLÜNÜ SADECE EVDEN İBARET GÖRMÜYORUZ’

        - AK Parti’nin, kadın politikalarında muhafazakâr bir çizgi benimsediği ve kadın-erkek eşitliğine yeterince önem atfetmeyip özellikle anne kimliğini öne çıkararak geleneksel ataerkil görüşleri beslediği yönünde eleştiriler var. KADEM’e yönelik eleştirilerin temelinde de AK Parti’nin bu politikalarını benimsediği görüşü yatıyor. Siz, AK Parti’nin kadın politikalarını ne ölçüde benimsiyorsunuz?

        Kadın politikalarına bakış açısı, değişkenlik gösterebilir. Bazısı bunu muhafazakâr ideolojiden okurken, bazısı Marksist, bazısı da liberal ideolojiden okur. AK Parti’nin sosyal meselelere bakış açısı, muhafazakâr ideolojiden beslenmekle birlikte aynı zamanda reformisttir. Bu muhafazakârlık; gelenek, göreneğin, örf ve âdetin sorgusuz ve körü körüne korunması anlamında bir muhafazakârlık değildir. Öyle olsaydı, AK Parti son 15 yılda kadına yönelik iyileştirici politikaları gerçekleştirmezdi. Eşitlik karşıtı bir AK Parti’den asla bahsedemeyiz çünkü 2004’te Anayasa’nın 10. maddesine “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” değişikliğini AK Parti getirmiştir. 2010 referandumunda da bu maddeye ek olarak “Kadın ve erkek arasındaki eşitliği sağlamakla yükümlü olan devletin kadına yönelik yapacağı pozitif ayrımcılık, bu eşitlik ilkesini ihlal etmez’’ demiştir. Bunun dışında emzirme hakları, süt izinleri, kadının doğum izninin 16 haftaya çıkarılması, doğumdan sonra kullanacağı 6 aylık iznin veya ücretsiz 1 yıllık iznin kıdem tazminatından düşürülmemesi, mobbing yönetmeliği gibi kadına yönelik pek çok hakkı AK Parti hükümetleri sağlamıştır.

        - Peki, KADEM olarak sizin; sadece annelik rolü ile tanımlanan, ev işlerini üstlenen, özgürlük alanı kocası tarafından belirlenen

        kadın modeline itirazınız var mı? Kadının rolünü sadece evden ibaret görmüyoruz ancak kendi özgür tercihi ile evinde kalıp çocuğunu büyütmek isteyen kadının haklarını da önemsiyor ve savunuyoruz. O yüzden biz ‘‘Toplumsal cinsiyet adaleti’’ diyoruz.

        - “Toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramı yerine neden “toplumsal cinsiyet adaleti” kavramını kullanıyorsunuz? Cinsiyet eşitliği kavramındaki “eşitlik” sizi rahatsız mı ediyor?

        Eşitliğe karşı olan biri değilim. Bana göre insanlar birbirinin eşitidir. Ancak yaşamın düzeni içerisinde bu eşitliği hayata geçirmek çok zor. Siz, iş hayatınızın içerisindeki erkek arkadaşlarınızla eşit muamele gördüğünüzü, eşit maaş aldığınızı düşünüyor musunuz? Cinsiyet eşitliği kavramının kadın sorunlarının çözümünde yetersiz kaldığını düşünüyorum. Bunun daha ileriye taşınması gerekiyor. Kadının doğasıyla erkeğin doğası arasında farklılık vardır. Kadın ile erkek arasındaki bu farklılıklar, sadece erkeğin hâkim olduğu ataerkil sistemden beslenerek kadını evin içine, erkeği de evin dışına hapseder. Biz buna karşı çıkıyoruz. “Bu ne İslam anlayışında ne de adalet anlayışında yer bulamaz” diyoruz. Çünkü adil olan, kadınların farklılıklarından dolayı dezavantaja uğramadıkları bir sistemdir. Yani kadının cinsiyetinden dolayı eve hapsedildiği düzene karşı çıkıyoruz. ‘‘Ya şimdi ben bu kadını işe alıp bütün işi öğreteceğim ama sonra evlenecek. Gebeliği, emzirmesi, süt izni... En iyisi işe almayayım’’ diyen vahşi kapitalist düzene de karşı çıkıyoruz. Artık daha nitelikli, eğitimli, ne istediğini bilen ve çocuğunu daha iyi bir dünyada yetiştirmek isteyen kadınlar var. Türkiye’de de her geçen gün kadının eğitim oranı artıyor. Günümüzde kadın da artık kamusal alanda hayatın tam da merkezinde. Bu kadın sabah 08.00’de eşiyle birlikte işe gidiyor, akşam işten geliyor. Evin yemeği, temizliği, çocuğun bakımı, ütü, çamaşır, alışveriş, çocuğun veli toplantısı gibi her şey yine bu kadının üzerinden devam ediyor. 1850’de ‘‘Eşit iş, eşit ücret’’’ talebiyle başlayan eşitlik mücadelesinde kendini erkekle eşitleyen kadın, adaleti ıskaladı. Kamusal hayat içinde haklı olarak ‘‘Ben de olacağım, ben de varım’’ derken, evin içindeki değişimde erkeğe rol vermedi. Yine her şey kadının üzerinde. Biz, buna ‘‘Hayır’’ diyoruz. Eşitiz ama şimdi adaletli olmak zorundayız. Toplumsal cinsiyet adaleti, tam da budur. Örneğin sabah işe giderken çocuğu yuvaya bırakan anneyse veli toplantısına baba gitsin, ev içerisindeki roller adaletli paylaşılsın. Kamusal hayattaki rol paylaşımı, özel hayata da yansımalı. Yoksa kadınlar bu yükü bir dönem sonra taşıyamaz hale gelecek.

        - Bunları AK Parti tabanına anlatmakta zorlanıyor musunuz?

        AK Parti veya diğer siyasi partiler hiç fark etmez. Zihinsel ve sosyal dönüşümler, bugünden yarına olmaz. Şahsi fikrim; AK Parti tabanı, partinin reformist özelliğinden dolayı tartışmaya ve gelişime oldukça açıktır.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ