Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye-ABD ilişkilerini sağlıklı hale getirmeliyiz

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, gazetecilerle sohbetinde Afrika ziyaretinin FETÖ ile uluslararası mücadeledeki önemine dikkat çekti. Anayasa değişikliği referandumu ve ABD’de Trump dönemi de sohbetin önemli konu başlıklarıydı

        Cumhurbaşkanı, “Fazla gecikmemeli” dediği Trump görüşmesinden beklentisini şöyle özetledi: “İlişkilerimizin gerçekten stratejik bir değerlendirmesini yapmalıyız. Şu an çok sağlıklı yürüyor mu? Hayır. Bunu sağlıklı hale getirmeliyiz”

        Bugüne dek davet edildiğim hiçbir resmi gezide, Madagaskar’daki gibi bir durumla karşılaşmadım. Başta benimkiler olmak üzere seyahati duyan bütün çocuklar dalga dalga üzerime gelmeye başladı! Artan baskıyla adeta afalladım. Madagaskar diye bir yerin gerçekten var olduğunu ve gidilebildiğini anlayınca “Beni de götür” diyen mi, bu ülkenin adını herkese ezberleten filmdeki Kral Julian gibi bir lemur getirmemi isteyen mi ararsınız! 3 filmlik seride 2 milyar dolar hasılat yapan Madagaskar’ın ne çok fanı varmış meğer! Bugüne dek 23 Afrika ülkesine 30’dan fazla ziyarette bulunarak dünya liderleri arasında bir rekora imza atan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, ekonomik ve diplomatik ilişkileri geliştirip FETÖ ile mücadeleye katmak için gittiği son 3 ülke, Tanzanya, Mozambik ve Madagaskar oldu. 10 anlaşma imzalanan Tanzanya ve 6 anlaşma yapılan Mozambik; potansiyeli olan, yatırım yapılabilecek önemli ülkeler. Ancak yüzde 90’ı kendine özgü olan hayvanları, müthiş tabiatı ve Hint Okyanusu’ndaki konumuyla Madagaskar’ın yeri ayrı. Dünyanın en fakir birkaç ülkesi arasında yer alıyor ama diğer iki ülkenin aksine insanların yüzü gülüyor. Başkent Antananarivo’da Devlet Başkanı Hery Rajaonarimampianina ile görüşen ve 4 anlaşmaya imza atan Cumhurbaşkanı Erdoğan da Madagaskar ile diğerlerinden farklı şeyler konuştuklarını dile getiriyor.

        Tanzanya, Mozambik ve Madagaskar ziyaretlerinin ardından dönüş yolunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan gazetecilerin sorularını yanıtladı. Cumhurbaşkanı da söze, ziyaret edilen son ülke Madagaskar’dan başladı...

        ‘AFRİKA’DA ARTIK 39 BÜYÜKELÇİLİĞİMİZ VAR’

        “Gerek Tanzanya, gerek Mozambik, gerekse Madagaskar’da yaptığımız görüşmelerin ülkelerimiz arasında bir dayanışmaya vesile olmasını temenni ediyorum. Doğu Afrika’daki bu ülkelere yaptığımız ziyaretler, ilişkileri geliştirmenin yanı sıra FETÖ ile mücadele açısından da önemli. Zira buralar, FETÖ’nün Afrika’daki önemli yapılanma merkezleri. Yapılandıkları en önemli yerlerden biri de Güney Afrika; inşallah oraya da gideceğiz. Bu tür ziyaretlerdeki temel arzumuz Afrika’yla ilişkilerimizi geliştirmek, güçlendirmek, göreve geldiğimizde kıtada 12 olan büyükelçilik sayımızı süratle 54 ülkenin tamamına yayabilmek. Afrika’da şu anda 39 büyükelçiliğimiz var. Bunu tüm ülkelere yaydığımız zaman, diplomasinin yanı sıra ticari, kültürel birçok alanda ilişkilerimizi geliştirme imkânımız artmış olacak.”

        Kaynak bulmanın, çeşitlendirmenin Türkiye’nin gündemine Turgut Özal döneminde girdiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı, bu sırada bir anekdotu da aktardı: “Özal ‘Köprüyü satarım’ deyince, Necdet Calp ‘Nasıl satarsın?’ demiş, o da ‘Ben satarım’ demişti. Bu kadar ekonomiden, devlet yönetiminden uzak kişileri gördük. Bürokrat arkadaşlarımız gücenmesinler. Bürokratik oligarşi lafını boşuna kullanmıyoruz. Eğer siyaset cesaret üzerine bina edilmemişse, netice alamazsınız. Bürokrasi devamlı önümüzde bir bariyerdir, adeta deveye hendek atlatırsınız. Tanzanya, Mozambik ve Madagaskar’da da muhtemelen benzer sorunlar var. Mesela Madagaskar’da halen ülkenin yüzde 10 küsuru elektrik alabiliyor. Peki ülkenin kalanında elektrik ihtiyacı nasıl karşılanacak? Pekâlâ karşılanabilir. Zira bunlarda fuel-oil var, gaz da var. Çok ciddi manada su var. Hidroelektrik santrallar kurulabilir. Kömür var, termik santrallar kurulabilir. Ada olduğu için rahatlıkla rüzgâr enerji santralları kurulabilir. Güneş enerjisi kurulabilir. Ama bu imkânları devreye sokmak, çalıştırmak lazım. Daha önce buralara gelenler maalesef sadece sömürmek için gelmişler.

        ‘TOKİ’Yİ ANLATTIM’

        Şehir ile havalimanı arasındaki yolun etrafından işe başlanabileceğinden bahsettik. ‘Sen buralarda oturan vatandaşları ikna eder misin?’ dedim, ‘Ederim’ dedi. TOKİ’mizi, 14 senede 760 bin konut yaptığımızı, özel sektörümüzü anlattım. Dedim ki: ‘Buralarda konut yapımına girelim. Sen yer tahsisini yap, biz süratle 1 artı salon, 2 artı salon gibi konutlar yapalım, dar gelirlilere bu konutları açalım. Bu bir can suyu olur, sonra da şehrin başka kesimlerine el atılır.’ Bütün mesele devletin alım garantisi. ‘Sen yapılacak bu konutları 40-50 dolar taksitle versen, buradaki insanlar bunları alabilir mi?’ diye sordum, ‘Alırlar’ dedi. ‘O zaman mesele yok’ dedim. 8 ay ile 12 ay arasında konut yapımını hızlandırırız, altyapı çalışmalarını hızlandırırız, altyapısı-üstyapısı ile birkaç yıl içinde şehrin değiştiğini göreceksin’ dedim. Afrikalı kardeşlerimizin bu durumda olmalarının bizleri üzdüğünü anlattım. Bu adımları atma konusunda mutabık kaldık. Diğer taraftan işadamlarımız da ziyaretler vesilesiyle her 3 ülkede muhataplarıyla, yetkililerle görüşme imkânı buldular. Onlardan da bizden de katılım gayet iyiydi. İade-i ziyaretlerle bu süreçler devam ettirilecek. İnşallah Afrika’da başka ülkelere de ziyaretlerimiz olacak. Benim şu ana kadar Afrika’da ziyaret ettiğim ülke sayısı 23. Ama bazı ülkelere birkaç kere gittim. Mesela Mısır’a, Somali’ye 3, Libya’ya, Tunus’a, Cezayir’e 2 kere... Türkiye-Afrika Zirvesi’nin ilkini 2008’de, ikincisini 2014’te Ekvator Gine’sinde yaptık, üçüncüsü de inşallah 2019’da Türkiye’de yapılacak. THY, Afrika’da 33 ülkeye uçuyor. TİKA’nın 16 ülkede ofisi var. Yunus Emre’nin 3 ülkede şubesi var; yakında Somali ve Güney Afrika’da da açılacak. Doğu Afrika’da 3 ülkeye yaptığımız bu ziyaretler, anlaşmalar açısından da bereketli oldu. Tanzanya’yla 10, Mozambik’le 6, Madagaskar’la 4 anlaşma imzaladık. Toplamda 20 anlaşmayı imzalamış olduk.”

        En fakir 3 ülkeden biri olduğu belirtilen Madagaskar, dünyanın en büyük 4 ada ülkesinden biri.

        ‘REFERANDUMA OHAL İLE GİDİLMESİ DAHA RAHAT BİR ZEMİN DE HAZIRLAYABİLİR’

        - Referandumdan “Evet” çıkarsa, 2019’u beklemeden genel başkanlığa dönecek misiniz?

        Öncelikle onu bağlayıcı bir şey yok aslında. Seçim noktasına gelince; 2019. Hükümette ya da parlamentoda seçimi erkene almak söz konusu mu? Şu anda öyle bir şey söz konusu değil. Asıl olan şey, milletimizin buradaki kararlılığı. Bence milletimizin kararını görmemizde çok büyük fayda var. Bunu gördükten sonra, bunların değerlendirmesi de yapılabilir. Şu anda görünen o ki millet kararlı. 7 Şubat itibarıyla herhalde kampanyalar başlayacak, meydanlar hareketlenecek diye düşünüyorum. Meydanların dili her zaman farklı olmuştur. Burada da yine meydanlara saygı duymak, meydanların dilini hep birlikte takip etmekte fayda var.

        ‘HODRİ MEYDAN DEDİYSEN NİYE AYM’YE KOŞUYORSUN?’

        - CHP, Anayasa Mahkemesi’ne gidiyor. Ne düşünüyorsunuz? “Evet demek İslam’a aykırı” dediler.

        Bir defa, anamuhalefet partisinin tek müracaat kapısı Anayasa Mahkemesi. Millete gitmeyi hiçbir zaman tercih etmiş değil. Parlamentoda meydan okudu, “Hodri meydan” dedi. “Hodri meydan” dediysen, niye Anayasa Mahkemesi’ne koşuyorsun? Bunlar benim Başbakanlığım döneminde de aynıydı. Bunların iki kapısı vardır: Ya gensoru ya Anayasa Mahkemesi. Her ikisinden de ters dönerler, geri giderler; o ayrı. Demokraside yol halktır, milli iradedir. Bunlar parlamentoda milli iradeyi bile tartışmaya kalktılar yahu! Milli iradeyi tartıştılar. Daha da ileriye gittiler, “Her zaman milli iradenin dediği olmaz. ‘Çoğunluğun kararına saygı duyulur’ diye bir şey yoktur” dediler. Onlar ne derse desin, biz biliyoruz ki demokrasi milli iradenin hâkimiyetidir. Biz bugüne kadar bu anlayışla geldik. Milletimizin iradesine saygı duyulması lazım, saygı duyanlara saygı duyulması lazım. Önümüzdeki süreçte inanıyorum ki milletimiz, bu 18 maddeyi her geçen gün daha iyi şekilde anlayacaktır. Halkımıza bunların iyi anlatılması, halkımızın bilinçlendirilmesi önem arz ediyor. Sayın Kılıçdaroğlu, “İslami değildir” diyor. Acaba neyin İslami olduğundan haberi var mı, sormak lazım. Diyor ki: “Bu işler istişare ile yapılır.” Tamam da sen zaten teklifin karşısında olan bir partisin. Teklifi hazırlayanlar gerekli istişareyi zaten enine boyuna yaptılar; akademisyenler, siyasiler dahil farklı kesimlerle istişarelerini yaptılar. MHP bir isim, AK parti bir isim tespit etti, onlar çalıştı, sonunda da önce Anayasa komisyonuna, sonra parlamentoya geldi. Orada da tartışıldı. Ama istişare metodu ile değil pet şişe atma metodu ile tartışıldı! Bunların istişareden anladıkları da maalesef bu! Öyle veya böyle, neticede değişiklik teklifi kabul edildi. Yani onların bekledikleri gibi olmadı. Şu anda onlar kendi görevini yapacak, Anayasa Mahkemesi de şüphesiz kendi görevini yapacaktır. Çıkacak neticeye göre de herkes yoluna devem edecektir.

        ‘BUNLAR BİZİM SİYASİ TARİHİMİZİ BİLMİYOR’

        - OHAL 3’üncü kez uzatıldı. Nisanda referanduma OHAL ile mi gidilecek?

        OHAL ile gidilmesi noktasında sorun yok. OHAL ile gidilmesi çok daha rahat bir zemin de hazırlayabilir. Hükümetin de bu inançta olduğu kanaatindeyim. Çünkü “OHAL ile seçim olmaz” diye bir şey yok. Hatırlayın, biz iktidara gelmeden önce de Türkiye’de OHAL vardı; seçim de OHAL ortamında yapılmıştı. OHAL’i biz iktidara geldikten sonra kaldırdık. Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde OHAL’in kaldırılmasını istiyorlardı; biz de Sayın Gül’ün Başbakanlığı döneminde birinci ayda hemen OHAL’i kaldırdık. Ben henüz genel başkandım. Bunlar yakın siyasi tarihimizi bilmiyorlar, dünyada ne oluyor ondan da haberi yok. Böyle bir durumla karşı karşıyayız.

        ‘MEYDANA İNMEYİ KONUŞURUZ’

        - Bu 18 maddenin 4’ü baştan uygulamaya giriyor. Kalanların 2019’da olması düşünülüyor. Diğerlerinin devreye girmesi 2018’de de olabilir mi? Ayrıca meydanlarda olacak mısınız? Benim meydanlara inip inmeyeceğim konusunu arkadaşlarımla istişare eder, ona göre karar veririm. Benim kastettiğim, birilerinin dediği türden bir istişare değil tabii ki. İstişare zaten her zaman prensibim olmuştur. İstişare neticesinde gerekli olduğuna inanırsak, meydanlara çıkarız. Zira bizim de bu konuyla ilgili olarak ta belediye başkanlığımızdan bu yana söylediklerimiz var. Bundan sonra da söyleyeceklerimiz olabilir. Mesai arkadaşlarımızla değerlendirmesini yapar, kararımızı veririz.

        ‘SİVİLLERE ZARAR VERMEME HASSASİYETİMİZ NEDENİYLE EL BAB’DA ZAMAN KAYBIMIZ VAR’

        - Astana’da açıklama yapıldı, DEAŞ ve El Nusra’ya karşı ortak mücadele vurgusu var. PYD, Hizbullah gibi farklı unsurlar da var, ancak onlarla ilgili vurgu yok. Ayrıca PYD’nin “Biz davet edilmedik, bu mutabakatı tanımıyoruz” dediği iddia ediliyor. Tüm bunları nasıl değerlendirmek lazım?

        Bunun cevabını Dışişleri Bakanımız Mevlüt Bey’den alalım... Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: “Bildiğiniz gibi YPG’nin Astana’ya katılmasına biz izin vermedik; gündeme gelmişti. Dolayısıyla YPG’nin o tür bir açıklama yapması normaldir. YPG konusunda, Hizbullah konusunda farklı görüşler var. İran, Hizbullah ve diğer Şii grupları destekliyor. Bunları rejim de destekliyor. Rusya da bu gruplara soğuk bakmıyor. Dolayısıyla bunlara karşı ortak mücadelede konsensüs sağlanamaz. YPG ile mücadele konusunda ise İran’ın da Rusya’nın da ABD’ye kıyasla daha ılımlı olduklarını biliyoruz. Rusya’nın, özellikle İran’ın YPG’ye ne kadar karşı olduklarını da biliyoruz.”

        - Terörle mücadelede konusunda Türkiye’nin savunmadan çıkıp taarruza geçtiğini söylediniz. Türkiye Fırat Kalkanı’nda hangi konumda?

        Fırat Kalkanı Harekâtı’nda bildiğiniz gibi Cerablus, El Rai, Dabık’ın ardından El Bab’a dayanılmış durumda. El Bab şu anda dört bir yanından kuşatılmış vaziyette. DEAŞ orada ciddi manada kan kaybında... Biz çalışmalarımızı koalisyon güçleri ile beraber yürütüyoruz. Zaman zaman Rusya’nın da desteği oluyor. Sivillere zarar vermeme hassasiyetimiz nedeniyle bir zaman kaybımız var. Dönünce Başbakan ve TSK ile bu konuları yine değerlendireceğiz. Sayın Trump ile bir görüşme olursa, dediğim gibi, Ortadoğu onunla da değerlendirmemiz gereken konular arasında yer alacaktır. Bu konuda zaman kaybedemeyiz.

        - El Bab’da rejimle de karşı karşıya gelme ihtimalimiz olabilir mi?

        Rejimle zaten karşı karşıyayız. Cerablus’ta da karşı karşıya kaldık, El Rai’de ve Dabık’ta da kaldık. Görünen değildi, maşa kullandı. Mesela Afrin uzantısında PYD devredeydi, YPG devredeydi. ABD’nin verdiği silahlar nereye gitti? PYD, YPG hatta DEAŞ’a gitti. Bunları biliyoruz; belgeler, bulgular hepsi elimizde. Ama benim temennim odur ki Cenevre süreci, Rusya ve İran’la birlikte Astana’da başlatılan süreç inşallah rejimi olumlu bir noktaya çeker ve El Bab hallolmuş olur. El Bab’da bundan sonraki süreçte süratle mesafe almak suretiyle oradaki işi bitirmek, daha derinliğine gitmemek lazım. Yapılan çalışma bu istikamettedir.

        ‘ASTANA’DA BİR SÜREÇ BAŞLADI’

        - ABD’de başkanlığa resmen başlayan Trump ile göreve başladıktan sonra görüşecek misiniz? Yüz yüze görüşmek için girişimde bulunduğunuzu biliyorum. Bir takvim var mı, Türkiye olarak ne mesaj verilecek?

        Telefon görüşmesini ilk akşam yapmıştık. Telefon görüşmesinin ardından elbette resmi ziyaretimizi de yapalım istiyoruz. Dışişleri Bakanlığı’mızın çalışmaları sürüyor. Devir-teslim törenine ülkemizi temsilen katılan Mevlüt Bey’in de orada yaptığı bazı görüşmeler oldu. Temennim, fazla gecikmeden Sayın Trump ile görüşmeyi yapabilmektir. Görüştüğümüzde ele alacağımız en önemli konuların başında, yeniden Türkiye-ABD ilişkilerinin gerçekten stratejik anlamda bir değerlendirmesini yapmak yer alıyor. Şu an itibarıyla stratejik anlamda ilişkilerimiz çok sağlıklı yürüyor mu? Hayır. Bunu sağlıklı bir hale getirmemiz lazım. Bir diğer önemli konu, Ortadoğu meselesi. Ortadoğu’da Türkiye- ABD ilişkilerini sağlıklı bir konuma getirmemiz lazım. İki NATO ülkesiyiz ama Ortadoğu meselesinde iki NATO ülkesine yakışır bir dayanışma içinde olduğumuz da söylenemez. Tabii burada Sayın Trump’ın NATO ile ilgili bazı açıklamaları var; bunlar neyi kapsar, neyi kapsamaz, bunu ikili görüşmemizde çok daha yakından öğrenmiş olacağız. Yine koalisyon güçleri ki bunların başını ABD çekiyor, Suriye’de de Libya’da da şu ana kadar istediğimiz, beklediğimiz atılımı ortaya koyabilmiş değil. Tüm bunları başarmamız gerekir diye düşünüyorum.

        Son Astana zirvesiyle bir süreç başladı diyebiliriz. Türkiye, Rusya ve İran’ın katıldığı zirvede, ABD de oradaki büyükelçisiyle yer aldı. Orada alınan bir netice var, bu şimdi Cenevre’de devam edecek. Görüşmeler nereye varır, şu anda bilemiyoruz. Ama bunun olumlu bir adım olduğunu düşünüyorum. Bu olumlu adım, temennim odur ki kısa sürede meyvesini verir. Türkiye’ye döndükten sonra bu konuda Sayın Putin ile bir görüşme yapmayı düşünüyorum. Bu konuda Trump ile de yüz yüze görüşmeden önce belki bir telefon görüşmesi söz konusu olabilir. Zira Ortadoğu’daki gelişmeler bizim için önem arz ediyor. El Bab’daki gelişmeler malum; Mümbiç ve Rakka olayı var. Bizim burada eli bağlı durmamız mümkün değil, atılması gereken adımları bir an önce atmamız gerekiyor. Bir diğer önemli konu da ABD ile ilişkilerde ekonomi boyutu. Savunma sanayiine yönelik bugüne kadar attığımız müşterek birçok adımlar vardı, bundan sonraki süreçte acaba müşterek yatırımlarla mı bir yola gideceğiz, yoksa “Sen pazar, ben tüccar” mantığı ile mi? Bizim yaklaşımımız, müşterek yatırımlarla yola devam edilmesidir. Buralarda ortak yatırımlara gireceğimiz alanlar var. Bunları her ülke ile bu şekilde yapmak istiyoruz. NATO’daki ortaklarımızla bu işleri birlikte yapmamız gerektiğine inanıyorum.

        - FETÖ’nün teröristbaşıyla ilgili konu ABD görüşmelerinde nasıl ele alınacak?

        Yüz yüze yapacağımız ikili görüşmelerimizde elbette bu konu da gündeme gelecektir. Bu meselenin görüşeceğimiz en önemli konulardan biri olacağı muhakkak. Arzumuz, bu işin bir an önce neticelendirilmesidir. Verdiğimiz dosyaların, klasörlerin (85 koli verdik) akıbetini soracağız, şu anda soruşturulmakta olan dosyaları da göndermeye devam edeceğiz.

        ‘YUNANİSTAN’LA GÜVENİN SARSILMASINA NEDEN OLUR’

        - 15 Temmuz’dan bu yana yoğun mücadele sürüyor. Şu anda hangi noktadayız, içimiz rahat uyuyabilir miyiz, büyük ölçüde temizlendi mi? Kısa süre önce itirafçılarla ilgili değerlendirmenizde “İtiraflarına dikkat edilmeli” dediniz, açar mısınız?

        Bizim güzel bir sözümüz var: Su uyur, düşman uyumaz! Bunlar bu milletin, bu vatanın düşmanları. 248 şehit verdik, 2 bin 193 gazimiz var. Biz tüm tedbirleri alıyoruz. Şu anda yargının, güvenlik güçlerimizin yaptığı nedir? Bu anlamda gerekli adımları atmaktır. Burada “Şu kadar kişi alınsın, sonra duralım”; asla böyle bir şey söz konusu değil. Aynı şekilde OHAL ile ilgili olarak da “Şurada keselim” diye bir şey de yok. Biz burada netice alana kadar yola devam edeceğiz.

        EKONOMİK TAHRİBAT

        - Ekonomik tahribat boyutu da var...

        Tabii o da var. O zaten çok daha farklı. “Savunmadan taarruza geçiyoruz” lafım bundan dolayı. Ekonomik tahribat da sıradan bir şey değil. Adamlar ülkemizdeki ekonomik tahribata ilaveten, dünyanın değişik yerlerinde özel kampanyalar da yapıyorlar. Tüm bu ortamda, Avrupa Konseyi’nin, Avrupa Parlamentosu’nun, “Şunu şöyle yapsanız, yoksa sizinle ilgili bir gözlemci süreci başlatacağız” şeklindeki yaklaşımları da hoş değil. Neticede bu millet kendi göbeğini kendisi keser. Benim şehitlerimin hesabını onlar mı verecek? Bizim millete ve Allah’a hesap vermek dışında hiçbir merciye hesap verme durumumuz yoktur. Bunlarla hukuk çerçevesinde mücadele için gereken neyse yapılacaktır. Şu anda askerimiz de polisimiz de operasyonlarda gayet başarılı bir şekilde süreci işletiyorlar. Demek ki kararlı olunca, isteyince evelallah her şey mümkün. Ama öte yandan mesela Yunanistan oraya sığınan 8 alçağı hâlâ bize vermiyor. Ben kendilerini daha ilk akşam aradım, bana verdiği söz: “15-20 gün içerisinde biz çözeriz.” Bunlar Türkiye’de terör eylemi yapmışlar, burada yargılanmaları gerekir. Oraya sığınıp orada yargılanmaları diye bir şey olabilir mi? İade işlemindeki gecikme tabii ki güvenin de sarsılmasına neden olur.

        ‘İTİRAFÇILAR SAYESİNDE YARARLI BİLGİLERE ULAŞILMIŞ OLABİLİR’

        - FETÖ’cü itirafçılarla ilgili değerlendirmenizi biraz açmanızı istemiştik...

        İtirafçılar içerisinde elbette samimi olanlar çıkabilir. Ama geneli itibarıyla hepsinin samimi oldukları da söylenemez. Aralarında “Buradan bir şey çıkar mı?” ya da “Ben buradan yırtar mıyım?” düşüncesiyle itirafçı olmaya kalkmış olanlar da bulunabilir. Bazılarının çok değişik bir şey anlatmaması, bildiğimiz, duyduğumuz şeyleri tekrarlamakla yetinmesi de bunu düşündürüyor.

        - Çok büyük bir şey anlatmıyormuş gibiler...

        Genelleme doğru olmaz; aldığım bazı haberler itibarıyla söylüyorum bunu. Mesela yargı mensubu arkadaşlar, itirafçıların anlattıklarından önümüzü açacak bazı şeyleri yakaladıklarını söylüyorlar. Onların bakışı çok daha farklı. Hakikaten itiraflar sayesinde ön açıcı ve yararlı bazı bilgilere de ulaşmış olabilirler.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika ziyaretine kendisine eşlik eden eşi Emine Erdoğan, Mozambik’te farklı yaş gruplarında çocukların barındığı bir yetimhaneye ziyarette bulundu.

        ‘FAİZDE BEN AYNI NOKTADAYIM’

        - Merkez Bankası faiz koridorunun üst bandında 0.75 puanlık bir artışa gitmesine rağmen dolar yükselişini sürdürdü...

        Ben aynı noktadayım. Bu konuda görüşümü öteden beri söylüyorum: Faizi artırmak, kuru da enflasyonu da olumsuz etkiler. Hatta ben özellikle faizde taban-tavan meselesinin dahi kaldırılmasını, sadece politika faizinin kalmasını savunan birisiyim. Faizle işsizliği azaltamazsınız. Niye? Çünkü girişimci yatırım yapamayacaktır. Bankalar kalkıp da faizler yükseldi diye girişimciye kredi mi verecek? Hayır. Girişimci, müteşebbis, yüksek faizle zaten kalkıp yatırım yapamaz ki; yatırımını artıramaz, sıfırdan yeni bir yatırıma da giremez. Hep söylüyorum, faizle enflasyon doğru orantılıdır. Faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Başka yerlerde aramayın; yok domates, yok biber, hepsi hikâye. Bu işin ana sebebi faizdir. Kur baskısından kurtulmak için yerli paraya geçmek şarttır. Bakın Rusya ile bu konuda anlaştık, Çin keza, İran keza öyle. Şu anda bunlar buna zaten geçecekler. Avrupa’daki ülkelerde de yerli paraya geçme başladı. İngiltere’nin bu noktaya gelmesi zaten bundandır. Biz Rusya ile ilişkilerde yerli paraya geçersek kur baskısından parayı kurtarmış olacağız. İran ile öyle, Çin ile öyle... Dünyada kolay olan ne var? Kolaya ulaşmak için önce zoru başarmak lazım. Büyüklerimizin bir sözü var: “Her kutlu doğum sancılı olur.” Bir başarı bekliyorsak, bunun sancıları olacaktır. Rusya, dünya ekonomisinde sıradan değil güçlü bir yere sahip. Çin öyle. Bunlar şimdi şunu söylüyor: “Benim paramı niye başkası belirlesin? Ben kendi paramı kendim belirlemeliyim.” Bana göre de altın, aslında bu işte en belirleyici unsurdur. Hatırlarsanız, ilk zamanlarda ben “Yastık altı altın ve TL” dedim. Bana bir arkadaşım geldi, “Bu cari açığımızı artırır” dedi. Niye? Biz dışarıdan altın alıyormuşuz da o yüzden artırırmış. Bana bunu diyen arkadaşın kavrayamadığı şey şu: Altını alsan bile o bir değer olarak sende kalıyor; sen gelen altını bir yerlerde değerlendirme yoluna gitmiyorsun, tam aksine “Döviz vs. beni bu sarmaldan kurtarsın” diyorsun. Dolayısıyla Rusya, Çin vb. ülkelerin kur baskısından kurtulmak için bir çare arayışında olmaları son derece normal. Bu sorunları aşmak için dünyada bu işin bir ortak değerini bulmak lazım.

        ‘BANA GÖRE NE DOLAR NE DE AVRO!’

        Bir G20 toplantısında, IMF’nin borçlandırma ve alacaklarına yönelik ne gibi uygulamalar yapılabileceği tartışılıyordu. Baktım genelde herkes doları konuşuyor, tek tük “Avro” diyen de vardı. Ben o toplantıda dedim ki: “Bana göre ne dolar ne de Avro! Gelin IMF’nin borçlandırmasını altın ile yapalım. Çünkü bunu altınla yaptığımız zaman IMF adaletsizlik yapamaz, herhangi bir ülkeye de çalışmamış olur.” Ama o gün orada, bana sadece Arjantin Cumhurbaşkanı destek çıktı. O da kalktı, “Evet, altın olmalı. Öbür türlü, dolarda da Avro’da da biz sömürülüyoruz” dedi... Neyse ki, şu anda elhamdülillah IMF’den kurtulduk. O dönemde, Davos’ta malum, IMF Başkanı’na açık açık söyledim. “Siz bizi mi idare edeceksiniz yoksa paramızı mı idare edeceksiniz? Eğer bizi idare edeceğinizi zannediyorsanız boşuna uğraşıyorsunuz. Alacağınızın taksitlerini biz size tıkır tıkır ödüyor muyuz? Ödüyoruz. Kusura bakmayın daha ileri gitmeyeceksiniz” dedim. Nitekim ondan sonraki süreçte 23.5 milyar dolar borcumuzu planladığımız şekilde ödemeyi de başardık.

        Selçuk TEPELİ / GAZETE HABERTÜRK

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ