Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Eğitim Teke Tek'te her yönüyle ODTÜ...

        HABERTURK.COM

        Fatih Altaylı, geçen hafta ODTÜ'de yaşanan olayları Teke Tek'te konuklarıyla masaya yatırdı. Programa Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. İbrahim Öztürk ile Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Haluk Levent katıldı. Galatasaray Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ethem Tolga ve ODTÜ Üniversitesi'nden araştırma görevlisi Mehmet Mutlu da canlı yayına telefonla bağlandı.

        İşte akademisyenlerin görüşleri:

        Doç. Dr. İbrahim Öztürk (Marmara Üniversitesi öğretim üyesi): Kişisel tercihim gösteri yapılacaksa Başbakan Erdoğan'ın ODTÜ'ye gitme gününe denk gelmemesiydi. Bugüne denk getirilmemeliydi. Ben ırkçı bir insan değilim ama hepimiz ülkemiz için güzel gelişmelere seviniriz. Göktürk 2 Projesi'nde ilk defa yerli mühendis ve birikimiyle bir iş başarmış, açıkçası heyecanlandım. Ben öğrencilerle en zıt fikirleri tartışıyorum. ODTÜ'de barışçıl bir düşünceyle gidilmediği belli. Çok özel hazırlanılmış, o günün ruhuna uygun olmayan şiddet içeren bir hazırlık. Başbakan'ın 'bunları siz mi yetiştiriyorsunuz?' sözlerini kendi üzerime alındım açıkçası. Taksim'de eylem yapıyor, orada hiç alakası olmayan vatandaşa zarar veren bir insan mı yetiştiriyorum üniversitede? Başbakanın bu sorusu bence haklı sorudur. Ben öğrencilerime 'en ters fikirleri savunabilirsiniz, beni de eleştirebilirsiniz' diyorum. Bene bugün öğrencilerime 'Fatih Altaylı'nın Teke Tek programına çıkacağım, bu konuyu bir tartışalım' dedim. En ters fikirler çarpıştı. Daha önce benim kampüsüme satırlı-baltalı adamlar girdi ve polis müdahale etmedi, neden? Rektör izin vermediği için. Diyorlar ki, polis önce saldırdı. Bekleseler miydi, Başbakanın kafasına misket mi atsalardı? Ben olaylara böyle baktım.

        Doç. Dr. Haluk Levent (Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi): Türkiye'nin bugünkü koşullarını düşünecek olursak Göktürk-2 projesi başarılı bir girişimdir. ODTÜ'deki o günkü manzaraya gelince. Oradaki arkadaşlarımın anlatımına göre, olaylar başlamadan önce 3 bin polis, zırhlı araçlar ODTÜ'ye giriyor. ODTÜ muhalefet hareketleri bakımından sembol bir üniversitedir. Olaylar başlamadan oradaki arkadaşlarımız, öğrencilerle konuşuyorlar, barışçıl bir muhalefet gösterisi yapmak için oradalar. Bundan önce de benzer gösteriler sık sık yapılmış. Hiçbir şekilde son olaydaki gibi tablo ortaya çıkmamış. Polisin birdenbire gaz sıkması gibi müdahalesi gerçekleşmiş. Bu bir aşırı müdahaledir ve polis tarafından yapılmıştır.

        Fatih Altaylı: Molotof kokteylleri şiddete girmiyor mu?

        Haluk Levent: Oradaki öğretim üyesi arkadaşlarımız olaylara müdahale etmek üzere bulunuyorlar. Çatışmanın arasında kalanlar oluyor. Onlara bir şans tanınması sözkonusu olabilirdi. Orada 3 bin polis ve 600 kişilik bir grup var. Onları enterne etmenin yolu topluca cephe savaşına girme değildir herhalde. Orada Başbakanı korumak gibi bir amaç da olamaz. Çünkü olayların çıktığı yer 1,5-2 km. uzakta. Burada sanki polis tarafından olayların arttırılmasına yönelik bir acemilik olduğunu düşünüyorum.

        İbrahim Öztürk: Herkes çok hazırlı gelmiş. Öğrenciler polis hazırlıklı geldiği için 'biz gafil avlandık gidip eve molotof kokteyllerini alalım' dememişler. Dolayısıyla orantısız bir güç geldiği için millet 'biz burada toplanalım' demiş değil. Üniversitenin yönetimi bunları hiç mi görmüyor? O tekerler cebe ve sırt çantasına koyarak sokulacak şeyler mi? Bunları seyretmek normal mi? Akademisyenler olaylar bu aşamaya geldikten sonra mı moderatör olarak devreye girerler. Burada 'ilk kurşun' meselesi bana anlamlı gelmiyor. Polis orada özel tahriki tespit etmişse, önceden hareket etmesi lazım, gayet normal. Önce müdahale etmenin meşru olacağı bir aşama mı var. Tabii ki ülkenin polisi, bir an önce müdahale etmesi lazım, neyi bekleyecek ki.

        Haluk Levent: Müdahalenin dozajı tartışma konusu burada. Biz de 1970'lerden beri bu memlekette yaşıyoruz. Provokasyonun ne olduğunu gayet iyi biliriz.

        İbrahim Öztürk: Orada öğrenciler 'üniversite bizim Başbakan defolsun' demek ne demek? Böyle bir şey olabilir mi? Öğrenci bir kutsal varlık değildir. Ne isterse yapar, saygı duyalım denebilir mi? Öğrenci yaptığı yanlışın bedelini ödemelidir. O zaman diğeri de 'ben de kulağını kestim, ne olacak yani?" der. Şiddetin kendisi bizzat faşizmdir. Sağdan da gelse, soldan da gelse bu böyle. Şiddeti gösterdikleri için müdahale edilmeye hak kazanmıştır. Bu ülkenin çocukları 80 öncesi sağcı-solcu diye kan deryasına döndü. Hafızamı tazelediğimde ben ürküyorum.

        Fatih Altaylı: Geçmişte, 1970'lerde ODTÜ'de yaşananlarda çok ciddi tahrik olduğu, derin devlet güçlerinin etkisi olduğu, gençlerin yanlış yönlendirildiği ortaya çıkmadı mı?

        Haluk Levent: Bazı olaylar konusunda karanlık durum var. 12 Eylül'e gidişte bu tür provokatif eylemleri biliyoruz. Her şeyi provokasyonla açıklayamazsınız tabii. Bazı şeylerin de toplumsal tabanı vardır. Bugün için konuşursak, herkesin üzerinde hemfikir olduğu şey öğrencilerin gösteri yapma hakkının tanınması. Burada şiddet kullanan varsa diğerlerin gösteri yapma hakkının elinden alınmasını gerektirmez. Öğrencilerin suçlanması problemi derinleştirir.

        İbrahim Öztürk: Ben bir akademisyen olarak ODTÜ yönetimini kınıyorum. Ben talebelerime böyle bir gösteri şekli öğretmiyorum. Benim arkadaşlarım da üniversitelerin desteğini eleştirdi. Uludere'de, insan hakları ihlalinde konuşmayan üniversite başbakana yalakalık yapmada devreye girdiler dendi. Türkiye'nin bütün üniversiteler bu rektörler öğrenci yönetiyorlar. Bu olay kendilerini doğrudan ilgilendirir. Rektörler Uludere'de konuşmamış diye bu olayda konuşmamaları beklenemez. Bu olay konuşulmazsa yarın İstanbul'daki kampüs de yönetilemez hale gelir. Başbakan bu ülkede sahipsiz değil. Yarın ODTÜ'deki öğrencilerin karşısına karşı görüşten öğrenciler konursa.

        Haluk Levent: ODTÜ yönetimi ve öğretim üyeleri öğrencilerini 'molotof atın' diye yetiştirmiyor. Üniversite rektörlerinin kendi kişisel fikirleri olabilir. Kişisel olarak fikirlerini söyleyebilir. Ancak bir üniversite rektörü, üniversitesini siyasi olarak bağlayacak şekilde görüş belirtmesi gereken en son adamdır. Rektör kendi siyasi görüşünü üniversitenin siyasi görüşü gibi sunmaması gerekir.

        Fatih Altaylı: Okul senatoyu toplayıp böyle bir karar alabilir.

        Haluk Levent: Bence o da yanlış, ancak o toplantı bile yapılmadı.Şimdi 130 imzalı bir karşı bildiri çıktı. Bir üniversite olarak başka bir üniversitenin yönetimini eleştirdiğiniz zaman başka bir yol açmış olursunuz. o zaman üniversiteler birbirlerine 'sizin bilimsel başarınız nedir' şeklinde çok tehlikeli noktaya gelir. Artık üniversiteler, bizzat rektörlerin eliyle siyasi tartışmanın içine çekilmiş durumdadır.

        Prof. Dr. Ethem Tolga-Galatasaray Üniversitesi Rektörü (telefon bağlantısı): Haluk bizim değerli öğretim üyemiz. Bir konuda eksik bilgisi var. Biz 5 üniversite olarak basın duyurusunu yaptığımız bildiride kesinlikle ÖDTÜ öğretim üyeleri ve öğrencilerini suçlamadık. Bildiri çok açık. Şiddetin her türlüsüne karşı çıkıldı. ODTÜ yerleşkesinde bazı öğrencilerin şiddetinden bahsettik. Üniversiteler fikirlerin üretildiği, farklı düşüncelerin tartışıldığı yerlerdir. Öğrencilerin tek protesto aracı eleştiren fikirleri olmalı, taş ve molotof kokteyli olmamalıdır. ODTÜ yerleşkesindeki şiddet olaylarını üzüntüyle karşılıyoruz. Burada her türlü şiddeti kastediyoruz. Kesinlikle ne ODTÜ öğretim üyelerini, yönetimini ve öğrencilerini kınamadık. Bir grup öğrenciden bahsettik.

        Haluk Levent: Bağlam da önemlidir. Bugüne kadar pekçok kampüste pekçok şiddet içeren açıklama ve gösteri oldu. Rektörler şimdiye kadar görüş açıklamadılar. ODTÜ'de olaylar oldu, sayın Başbakan ODTÜ yönetimini belli ölçüde itham eden açıklama yaptı ardından bazı üniversiteler açıklama yaptılar. Dolayısıyla bu açıklamalar bağlam içerisinde bir anlam kazandı. Başbakan bu tür öğretim üyelerini istifaya davet etmiş. Dolayısıyla bütünlük içerisinde herşeyi değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.

        İbrahim Öztürk: Ben öğretim üyelerinin istifaya davet edilmesi oldukça serttir. Doğrusu bunu beğenmedim, hoşuma gitmedi. Ama şiddeti kullanan öğrenciler ile öğretim üyeleri arasındaki işbirliği Türkiye'yi polarize etmiştir. Geçmişten bunu biliyoruz. Öğretim üyelerinden beklenen 'şiddeti kınıyoruz, öğrencilerimize yakışmamıştır' demelereydi. Öğrenciler 30 senedir 'parasız öğretim' diye yırtınıyorlardı. 3 öğrencinin bunu takdir ettiğini görmedik. Öğretim üyeleri ile şiddeti gösteren öğrencilerle yanyana durması beni korkuttu.

        Haluk Levent: Öğretim üyelerinin meseleye dahil olmasının ortada bir gerilim olacağını anlamışlar, kavga ortamı oluşmasın diye müdahale etmek istemişler. Ama öbür taraftan bir saldırı olmuş.

        Fatih Altaylı: Bu hükümet parasız eğitimi kaldırdı. Rekor kaynaklar bu dönemde üniversiteye ayrıldı. Parasız eğitim geldi, ikinci öğretim hariç. Parasız eğitim pankartı açan çocuklar 18 yıl hapisle yargılandı.

        İbrahim Öztürk: Doğru. Bana öğrencilerim geldi, 'Hocam Kurban Bayramı'nda memleketimize gidemedik' diye dert yandılar. Kalorifer yanmadığı için şikayet ettiler. Ben de gidip yönetimde hakkınızı arayın dedim. Çocuklar 'ama hocam bize takarlar' diye korkularını dile getirdiler. Demek ki, o kadar sindirilmiş, püskürtülmüş ki... Yönetim meşru talepleri çözebilirse çözebilir. Başına poşu koyan PKK'lı ilan edilirse, çocuklara bu kadar masum gösterilerinde orantısız güç kullanılırsa buradaki şeyi anlamakta zorlanırız o zaman. Bu konuda hükümetin tolere edici olması lazım.

        Fatih Altaylı: Marmara Üniversitesi'nde olaylar olurken, yönetim olay çıkaran öğrencilere destek veriyor mu?

        İbrahim Öztürk: Böyle bir gözlemim yok. Kulağı kesilen öğrencim meselesinde polis çok geç müdahale etti. Polise gidip 'burada gerilim var' dedim. Polis bana 'hocam rektörlük bize müdahale et demediği sürece dokunamayız' dediler. Bu garip bir şekilde üstü örtük bir şekilde kulak kesene destektir. Bizim üniversitemiz demir tellerle kaplıdır. Ben yabancı meslektaşlarımı üniversiteye getirmekten gerçekten çekiniyorum.

        Fatih Altaylı: Öğrencileri bıraksalardı ODTÜ'yü yakıp yıksalar mıydı? Baktığımda hakikatten korktum. Bu çocuklar başlarına hakikaten ciddi bela alırlardı. Bu kadar aşırı tepki normal mi? Yarın Galatasaray üniversitesi'nde rektörlük binasını yaksalar 'çocuklar yakar' diyebilir miydiniz?

        Haluk Levent: Hayır. Biz genelde ana akım medyaya baktığımızda hep bir şey fırlatan öğrencilerin resimlerini gördük. ODTÜ'deki arkadaşlarımızla konuşan, meseleyi konuşan fotoğraflar görmedik. Bütün mesele bir gerilimde müdahale etmeye giden ve arada kalan, öğrencileriyle henüz konuşurken şiddetin ortasında kalmaları.

        Fatih Altaylı: Burada bir yönetim zaafı yok mu? Rektör oraya gelsi, öğrencilerin sevdiği birisi gelse.

        Haluk Levent: Diyalog meselesidir bu. Büyük ihtimalle rektör törendeydi. Öğretim üyesi arkadaşlarımız henüz konuşma aşamasındayken o olaylar oldu.

        İbrahim Öztürk: Burada ODTÜ'nün fabrika ayarlarında sorun var sanki. Yani 'buraya polis gelmeyecek' zihniyeti. 'Öğrenci yapar, burası ODTÜ'dür' bakış açısını ben hissediyorum.

        Fatih Altaylı: Yapmayın! Koskoca ODTÜ'ye 'fabrika ayarları bozuk' demeyin.

        İbrahim Öztürk: Ben burada bir miyopinin olduğunu düşünüyorum.

        Haluk Levent: Ben bu görüşün bir sembol olduğunu düşünüyorum.

        Fatih Altaylı: Bugün ülkenin en önemli noktalarına gelen insanlar ODTÜ'den mezun. ODTÜ'nün geni bozuk demek...

        Haluk Levent: ODTÜ, mühendislikte, iktisatta çok ciddi bir güçtür. Dolayısıyla 'genetik bozukluk'tan bahsedilemez. ABD'de Chomsky diye bir adam vardır ve oranın en değerli dil bilimcisidir.

        İbrahim Öztürk: Ben öğrencinin eyleminde polisin bakışında bir şaşılık olduğunu düşünüyorum. Eylemi görmeyen polisi orada istemeyen bakış açısında şaşılık var diyorum. O olayları birileri görmemek üzere kurgulanmış.

        Fatih Altaylı: Yarın öbür gün Marmara Üniversitesi'ne polis girdi, öğrencilerinizi dövüyor. Gidip kurtarmaya çalışmaz mısınız?

        İbrahim Öztürk: Çalıştım ve dayak yedim. Başörtülü öğrencilerin içerisine gittim, karanfil verdim, aralarında oturdum. Polis geldi beni dövmeye başladı. Hoca olduğumu bilmiyorlardı. Söylediğimde 'daha fazla dayak yemek istemiyorsan' uzaklaş dediler. Aynı şekilde küpeli, saçlı öğrencilerim için de yaparım. Hocanın öğrencisine sahip çıkmasını ahlak ve namus meselesi olarak görüyorum. Ama şiddet yapan öğrencimi 'kutsal inek' olduğunu düşünmüyorum.

        Haluk Levent: O lastiklerin üniversiteye geldiğini haber alan istihbarat görmüştür herhalde. Onu oraya kimin koyduğunu, bilmek koymak, belli ölçülerde enterne etmek, rektörlüğü uyarmak gibi bir görevi vardır.

        Fatih Altaylı: Ortada henüz bir şey yokken. Polis bu hazırlıkları önlemek üzere önlem alsa durduk yerde olaylar çıktı denmeyecek miydi?

        Haluk Levent: Böyle bir istihbarat akışı var ise bu durumun rektörlüğü haberdar edilmesi gerekmez miydi?

        Fatih Altaylı: Türkiye'de her kesime orantısız şiddet uygulanıyor. Memurlara vs. Polisin hakikaten müdahale konusunda bir sıkıntısı var. Pire birdenbire bir deve hale geliyor. Önceden önlem olarak bu iş iyi bir koordinasyonla daha az olayla çözülebilirdi.

        İbrahim Öztürk: Türkiye'de kriz yönetimi çok sıkıntılı. Emniyet'in suçları yoketme konusunda bir başarı sağlandı. Önceden tedbir alma, yerinde kontrol alma konusunda mesafe katedildi. Aynı yöntemi çalışmak gerekiyor.

        Haluk Levent: ODTÜ'de ODTÜ'lerin görüşlerini ben duyamıyorum. Bunun da bir problem olduğunu söylemek lazım. YÖK'ün aştığı soruşturmanın içeriğini ilk okuduğumda anlamamıştım. Şimdi buraya gelmeden önce şiddet olaylarına karışan öğrencileri ve üniversite yönetiminin soruşturulacağı söyleniyordu. Ben ODTÜ'deki arkadaşlarımın sesinin duyulmasını istiyorum.

        Fatih Altaylı: Polis bu olaylara müdahale etmezse üniversiteler keşmekeşe dönmez mi? Üniversite terör grupları tarafından kullanılmaya açık hale gelmez mi?

        Haluk Levent: Şiddet içeren gösterilerin hoş karşılanması gibi bir durumdan bahsetmiyoruz. TMK ve bunların uygulanmasında bir dizi problem var. Durup dururken ortalığın süt liman olduğu bir ortamda bu olaylar meydana gelmiyor. Üniversitelerde ciddi birikimler sözkonusu. Yeni üniversite tasarısı konuşuluyor, YÖK kaldırılacak dendi, yaşamın diğer alanlarında benzer gerilimlerin içinde yaşıyoruz. Hiç kimse şiddet güzellemesi yapmıyor.

        Fatih Altaylı: Avrupa'daki üniversitelerde çok şiddetli eylemler oluyor. Oralarda polis müdahale etmiyor mu?

        İbrahim Öztürk: Ben yurtdışında çok eylem gördüm. Çok acaip barışçıl, şiddete başvurmayan, alakasız insanların camını çerçevesini indirmeyen derdini anlatan eylemleri gördüm. Polisin bu eylemleri keyifle izlediğini gördüm.

        Fatih Altaylı: Avrupa'da üniversitede de çok anarşist gruplar var. Polis de müdahale ediyor.

        Haluk Levent: Bence gelişmiş ülkeler başta olmak üzere bütün dünyada bu tür olaylar artarak devam edecek. Ekonomik krizin ardından işsizlik seviyesinin yüzde 8'e düşeceğine inanmıyorum. Devletlerin iktisadi alandan dışlandığı, bir güvenlik aygıtı olarak güçlü bir çekirdek halinde varolduğu bir noktaya geleceğiz gibi gözüküyor.

        Fatih Altaylı: Tüm dünyada şiddete şiddetle karşılık verme yönünde bir eğilim var.

        İbrahim Öztürk: Sorunlara adil yaklaşmıyor, suçluların ve sorumluların yerine kriz çözmeye çalışıyorlar. Sonra da şiddetle müdahale etme eğilimine başvuruyorlar.

        Fatih Altaylı: Ben Fransa'da öğrenci olayların içinde kaldım. Arabaları yaktılar, dükkanları ateşe verdiler. Her yerde bu şiddet eğilimi tırmanıyor. Benim korktuğum şiddetin şiddeti doğurması ve sonunda baskıyı arttırması.

        Haluk Levent: Giderek bir iç düşman kavramının egemen haline geldiğini düşünüyorum doğrusu.

        İbrahim Öztürk: Soğuk savaş döneminde kamplar çok ideolojikti. Şu an dünyada ve Türkiye'de böyle keskin bir ideolojik polerizasyon yok. Üniversitelerdeki öğrencileri tahrik eden, teyakküze sürükleyen, bir başbakanın kampüse sokmayacak bir noktanın olduğuna inanmıyorum.

        Mehmet Mutlu-ODTÜ Araştırma Görevlisi (telefon bağlantısı):

        Orada molotof kokteyli atılmadı. Tutanaklarda böyle bir ifade yoktur. Alenen iddia ediyorum, bunun sorumlusu polistir. Kamu binalarına, 30 saniyede bir gaz bombaları ve ses bombaları atıldı. Bu saldırıda ham görüntülerin başından sonuna kadar kamuoyuyla paylaşılmasını teklif ediyorum. Hocalarımızın odalarına, dersliklerimize, labaratuvarlarımıza çocukların kreşine nasıl gaz bombaların atıldığını tüm kamuoyuyla paylaşılmasını istiyorum. Polis şiddetinin hesabını vermediğini öğrencilerin yediği ekmeğin hesabını soracak kadar ahlaksızca davranılmasın lütfen.

        Fatih Altaylı: Oradaki öğrenciler ODTÜ'dekilerin tamamını temsil etmiyor. Yine öğrencilerin iddiasına göre oradakilerin büyük bölümü okul dışından geldiler deniyor.

        Mehmet Mutlu: Orada kaç kişinin olduğu hiç önemli değil. Bir kişiye bile uygulanan bu zulüm ve şiddeti tartışıyoruz.

        İbrahim Çiftçi: Bir öğrenci rektörün tehdit edildiğini söylüyor. Rektörün bu tehdide sessiz kaldığı yönünde bir iddia var.

        Mehmet Mutlu: Bu kocaman bir yalandan ibarettir.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ