Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika 2013'e "merhaba" dediğimiz yeniyılın ilk haftasında, 30 yıldır süren terörün son bulması için belki de en umutlu günleri yaşıyoruz.

        KUTLU ESENDEMİR / GAZETE HABERTÜRK

        2013'e "merhaba" dediğimiz yeniyılın ilk haftasında, 30 yıldır süren terörün son bulması için belki de en umutlu günleri yaşıyoruz. MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın geçen hafta İmralı'da, PKK Lideri Abdullah Öcalan'la 2 gün boyunca yaptığı görüşme, bunun sonrasında Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk ve BDP Batman Milletvekili Ayla Akat'ın yine İmralı'yla yaşadığı trafik, sorunun çözümünde önemli aşamalara gelindiği heyecanını doğuruyor. Eski HEP Milletvekili ve Avukat Sedat Yurtdaş, Kürt siyasetinde, iki tarafa da koyduğu mesafeyle öne çıkan entelektüel figürlerinden ve "barış" deyince ilk akla gelen akil adamlardan. Yurtdaş'la Kürt sorununun çözümünde gelinen aşamayı ve barış sürecini konuştum.

        Son derece disiplinli yapının bireyleri oldukları kesin. Silahları bırakmak konusu netleşirse, yapı emrederse, tıpkı Habur'da olduğu gibi, istisnalar hariç, uyulacaktır diye düşünüyorum

        Öcalan, örgütünün en ince ayrıntısını bilen bir lider. Pekala kafasında olgunlaştırdığı politikayı, çok görüş alamadan dahi rahatlıkla bu ve benzeri süreçleri başlatabilir

        Kürt sorununun çözümünde 30 yılın en şanslı dönemi denebilir mi?

        Şans; ne hoş bir sözcük. Sanki daha çok rastlantısal bir duruma işaret ediyor. Bence, burada gereğinden çok uzun, sancılı ve hatta hayatın artık tümden bir açmazı ördüğü koşularda, gelinen bir aşama var. Belki şansı, bu anlamda bir fırsat gibi düşünürsek, evet en şanslı dönemdeyiz.

        Neden?

        Savaşarak bitirmenin mümkün olmadığı, ancak 30 yılda anlaşıldı. Mevcut rakam göz önüne alındığında, PKK zaten söylenildiği gibi 4-5 kez tamamen bitirilmiş olduğu halde, bitirilemeyeceği anlaşıldı. Diğer yanda, klasik ulusal kurtuluş hareketleri bağlamında savaşarak kazanmanın da, mümkün olmadığı hemen her yol denenerek, nihayet görüldü. Evet; en şanslı dönemdeyiz.

        MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın bu aşamada üstlendiği rolü nasıl değerlendirirsiniz?

        Şüphesiz sıradan bir devlet memurunun altından kalkabileceği bir rol, bir görev değil. Her şeyden önce, çok büyük bir riski var. Bu riski, hakkında özel yetkili savcıların yaptıkları soruşturmayla bizzat yaşadı. Üstelik başarısızlık halinde, riskin sadece büyümeyeceği ve faturasının da geçmişe nazaran çokça ağırlaşacağı kesin. Bu itibarla varlığı ve çabası çok önemli.

        Fidan- Öcalan görüşmesinde hangi başlıklar masaya yatırılmış olabilir?

        Konular arasında zaten PKK'nin ateşi kesmesi, silahlı unsurlarını Türkiye dışına çıkarması, nihayet silah bırakması konuları olduğu ifade ediliyor. Ancak bu başlıklar, muhtemelen listenin bir yanında yer alanlar. Bence diğer yanında da Anayasa'da Kürtlerin nasıl bir tarifle yer bulacağı, yerel yönetimlerin nasıl özerkleşeceği, Kürtçe'nin hangi süreçlerle kamusal dil ve eğitim dili haline geleceği, PKK'nin ana gövdesinin siyasal sürece nasıl katılacağı, özellikle KCK bağlamında tutuklu ve hükümlülerin tahliyeleri ile genel af konusu

        da gündeme gelmiştir. Her ne kadar, Öcalan'ın koşulları zaman içinde çok tartışıldıysa da, doğrudan gündeme gelmemiş dahi olabilir.

        Konunun taraflarında oldukça temkinli görünüyor. Bu süreci nasıl etkiler?

        Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş. Katılırız katılmayız ama her iki tarafın da kendine göre haklı gerekçeleri var. Şüphesiz bu temkinlilik süreci tutuk kılacak, kılıyor. Bu yüzden karşılıklı güven arttırıcı adımlara ihtiyaç olduğunu pek çok uzman belirtiyor. Bu aşamada, önemli olan, gerçekten çözme iradesinin varlığı ve adımlarla pekiştirilmesi.

        Öcalan, PKK'nın Kandil'in ve Avrupa kanadının görüşünü almadan bu süreci başlatabilir mi?

        Kendisi birbuçuk yıla yakın bir süredir yoğun bir tecrit altında. Onlarca avukatı tutuklu ya da haklarında dava açılmış. Ancak yine de kişisel düşüncem, tecridin dışarından görüldüğü gibi olmadığı yönünde. Hele hele 30 yıllık bir savaşı noktalayacak yeni bir Türkiye inşa edecek projenin, iddianın sahibiyseniz, bunun gereğini de yapmakla görevlisiniz. Hayat bunu emreder. Kaldı ki, PKK gibi kıtalara yayılmış, son derece sistematik, hemen bütün birimleri arasında işleyen hızlı iletişimi olan bir örgüt. Kanaatimce pattadanak politikaların önüne konulacağı bir örgüt de değil. Ancak yine Öcalan gibi, örgütünün en ince ayrıntısını bilen bir lider. Pekala kafasında olgunlaştırdığı politikayı, çok görüş alamadan dahi rahatlıkla bu ve benzeri süreçleri başlatabilir.

        Karayılan'ın açıklamalarını nasıl okudunuz?

        Açıklamaları son derece ihtiyatlı. Siyasal kılı kırk yaran bir dil. Askeri olarak boşluk doğmasına izin vermeyen bir dikkat. Süreci ince eleyip, yüz düşünüp bir konuştuğu sonucunu çıkarıyorum. Görülüyor ki, bir yanda politik olarak, Öcalan'ın söylemlerine uygun, ancak geleneksel duruşunu güçlendirmeyi hedefleyen mesajlar verirken, diğer yandan her türlü hazırlık içinde olmayı öngörüyor.

        Devlet, Öcalan'dan ne talep edecektir?

        Devlet esas olarak, asker cenazelerinin gelmesini önlemek, çatışmaların durmasını ve hatta tamamen bitirilmesini, silahların bırakılıp bir daha gündeme dahi getirilmemesini talep edecektir. Ancak, örgütün kısa vadede silah bırakmasını beklemek, Ortadoğu'daki siyasal ve toplumsal konjoktür açısından çok olası görünmüyor. Suriye'de ne olacağı belli değil. Irak da bir o kadar belirsiz. Nitekim Barzani'nin tanklı silahlı güçleri Kerkük'te Leylan'da siperlerde alarm halinde. PKK'de Irak'ın saldırısı halinde Kürtlerin yanında Irak'a karşı savaşacağını ilan etmiş. İran da hala sıkı bir düğüm. Ve Kandil, herhalde mevcut koşullarda boşaldığı gibi başka başka güçlerce, belki de hemen doldurulacak bir alan.

        "PKK DİSİPLİNLİ BİR ÖRGÜT, YAPI 'SİLAH BIRAKIN' DERSE UYULUR"

        PKK, çözüm ve silahları bırakma konusunda ne kadar hevesli?

        Kanımca, PKK'nin, çözüm konusunda, çok hevesli olduğu kesin. 30 yıl dağlarda kalmak ya da ortalama ömür süresi 6-7 yıl olmak... Herhalde hiç kimsenin, seçimli koşullarda tercihi olmaz. Ancak şüphesiz, bir parçaları gibi gördükleri silahlarıyla olsun isterler. Bu nedenle, silah bırakma konusunda çok da hevesli olacaklarını sanmıyorum. Ama aynı zamanda, son derece disiplinli yapının bireyleri oldukları kesin. Bu da bir örgüt politikası olarak, silahları bırakmak konusu netleşirse, yapı emrederse, tıpkı Habur'da olduğu gibi, istisnalar hariç, uyulacaktır diye düşünüyorum.

        Kandil ile Öcalan arasında nasıl bir denge bulunuyor?

        1999 öncesini bir yana bırakalım. Öcalan, 13 yıldır içeride. Bu da Kandil'in 13 yıldır Öcalan'a sürekli bağımlılık şiarı altında da olsa, bir var olma ve etkin olma mücadelesini kendi başlarına ve canlarıyla verdiklerinin kanıtı. Dolayısıyla fiili bir yönetim söz konusu olmadığından, Öcalan yaşayan bir mitos. Ama aynı zamanda, temel politikaları tayin eden bir tartışmaz figür, önder. Bu nedenle, her zaman Öcalan'ın özel bir ağırlığından söz etmek, bunun bir sonucu olarak da, "ölçülü bir dengeden" söz etmek, yerinde olur sanırım.

        İmralı'dan gelecek bir uzlaşıya Kandil'in hemen "Evet" demesini bekliyor musunuz?

        Koşullar, hemen "Evet" yanıtını adeta imkansız kılıyor. Bu nedenle, Karayılan ve pek çok yorumcu pratik adımlar bekliyor. "Evet" demek için, devletten gözle görülür adımlar beklenecek. "Evet" demeden önce, mutabakat metninin görülmesi, her bir maddesinin tek tek irdelenmesi, her maddeye küçük, ama önemli eklemelerin yapılması isteği dile getirilecek. Boşluklara işaret edilecek. Rastlantılar üzerinden anlık politik üretimler paylaşılacak. Evet, ama öncesi sıkı bir istişare ve diplomasi beklememek dağları ve dağların gizil gücünü, en hafifinden ihmal etmek demektir.

        'SURİYE KÜRTLERİ TÜRKİYE'YE BAKACAKTIR'

        Örgüt içinde Suriyeliler de var. Bir Suriyeli, Türkiye'de gelişecek demokratik bir ortama nasıl yaklaşır?

        BİR yönüyle, herhalde şüphe ve mesafeyle yaklaşır. Ama diğer taraftan Suriye'de bugün her ne kadar yarı bağımsız bir "Rojava Kürdistan" varsa da, reel koşullar oranın da Irak Kürdistan'ından belki de birkaç misli fazla, Kuzey'e, aradaki suni sınırının ötesine, akrabalarına, en büyük nüfus ve coğrafi alana yayılmış Türkiye Kürtlerine ve eğer dikkatli, kapsayıcı bir politika kotarılabilirse, şüphesiz samimiyetle, Türkiye'ye bakacaklardır. Bu yüzden, yanıtların tek sözcüklü olmadığını düşünüyorum.

        'BDP ÇÖZÜMÜN EN ÖNEMLİ PARTNERİDİR'

        BDP, bu aşamada çözümde nasıl bir rol oynayabilir?

        BDP ve aynı anlamda olmak üzere DTK, Ata ve Türk, daha şimdiden hayati önemdeki "aracı-kolaylaştırıcı" rollerini oynamaya başladı. Bu rol, sürece bağlı olarak, daha çok genişlemek ve derinleşmek zorunda. BDP, Kürt kamuoyunu hazırlama, ikna ve barış

        sürecinde asli rol oynama göreviyle yüzyüzedir. BDP/ DTK, bir kazaya uğramazsa, çözümün en önemli partneridir.

        'CHP SÜRECİN HER AŞAMASINDA YER ALMALI'

        CHP Lideri Kılıçdaroğlu da, Hükümet'e, bu konuda yeni bir kredi verdiklerini açıkladı.

        CHP'nin tutumu hem parti olarak kendisi için, hem ana muhalefet olarak AKP-Hükümet ve giderek devletin bekası için, Kürtler için ve toplamda yeni, iç barışını gerçekleştirme potansiyeline sahip Türkiye için son derece önemli anahtar bir role sahiptir. Bu anlamda açıklamaları, sahiplenmeleri, destekleri çok değerlidir. Yeni CHP'nin karakterine uygun düşen de budur. CHP, bu sürecin her aşamasında olmalı. Bilgilendirilme, görüşüne başvurulma, müzakerelere katkı ve birlikte Anayasa dahil inşaada görev almalı.

        Türklerin ve Kürtlerin hassasiyeti hangi ortak paydada buluşabilir?

        Ayrılıkları yeterince kışkırtılmış, yeterince zararlarını görmüş, bedellerini ödemiş, yan yana iç içe yaşayan, kaderleri kaçınılmaz olarak ortak olduğuna inandığım iki toplumdan söz ediyoruz. Tümden "eşitlikçi" bir yaklaşım, bir yeni değerlendirme, bir kavrayış geleceği birlikte inşa ortak paydanın sarsılmaz temelini oluşturur.

        "TRAVMALAR UNUTULMAMAMLI"

        Yıllarca süren savaşın getirdiği yozlaşma ve mental yorgunluk nasıl aşılabilir?

        Herhalde, olguların başında, her yıl Türkiye bütçesine giren 10 milyar dolar kaynağı belirsiz para hususu yer almalı. Yine, her iki tarafta, on yıllardır yaşanan ağır travmaların yarattığı hasarlar hatırlanmalı. Söz gelimi askerliğini "bölgede" yapanlardan en az 6 bin tanesinin "Vietnam sendromu" yaşadığı söyleniyor. Hatta ailelere göre bu sayının çok daha fazla olduğu iddia ediliyor. Diğer yandan on yıllardır elinde silah olanların ya da silah düşüncesiyle yatıp kalkmış olanların, normal bir hayata geçişleri ancak ciddi rehabilite süreçleriyle mümkün olur.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ