Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Ülkücü oyuncu Ahmet Yenilmez'den, HABERTURK.COM'a çarpıcı açıklamalar...

        ÖZGÜR UĞUR / HABERTURK.COM

        ozgurugur@haberturk.com

        MHP lideri Devlet Bahçeli'nin memleketi Osmaniye'de yaptığı açıklamalarla yeniden gündeme gelen tiyatrocu Ahmet Yenilmez'le, İstanbul Fatih'teki Zübeyde Hanım Kültür Merkezi'nde buluştuk. Turneden henüz döndüğü için yorgun, MHP ile yaşadığı sürtüşme nedeniyle kırgın ve üzgün bir adam buldum karşımda. "Akil ülkücüler beni anlıyorlar ve hak veriyorlar ama anlamayanlar için bir daha anlatmak gerekiyor galiba" diyerek söze başladı, zaman zaman sinirlendi, zaman zaman kahkaha attı, bazı olayları anlatırken gözyaşlarını tutamadı. Devlet Bahçeli'ye yazdığı uzun mektubu okurken sesi titredi ve ekledi: "Bu son röportajım. Bir daha röportaj vermeyeceğim. Sen bu röportajı yayınla, ben de bu mektubu yayınlayacağım."

        "MHP'NİN İŞİ GÜCÜ ÜLKÜCÜLERİ TASNİF ETMEK"

        MHP lideri Bahçeli’nin memleketinde MHP yönetimini sert şekilde eleştirdiniz ve çözüm sürecine destek verdiniz. MHP’den çok ağır bir yanıt geldi. O yanıtta özellikle bir ifade dikkatimi çekti. Sizin için “Kendisine eski ülkücü diyen zavallı” tabiri kullanıldı. Siz de kendinizi “eski ülkücü” sınıfına mı koyuyorsunuz? Bu tanımlama için ne diyeceksiniz?

        Şimdi sen söyledin de aklıma geldi; benim 16 yılımın geçtiği İzmir’de o (Bahçeli) miting yapıyor, ben onun memleketi Osmaniye’de onu konuşuyorum. Çok enteresan bir durum, ben de şimdi farkına vardım. MHP öyle bir noktaya geldi ki; işi gücü sadece ülkücüleri tasnif etmek. Eski ülkücü, AKP’li, hain, dönek, keseyi doldurdu vs. diye tasnif ediyorlar. Kimsenin ne olduğunu birileri tayin edemez. Ülkücü harekette biz ne kimseden emir aldık, ne kimse ‘şurada olun’ dedi diye orada olduk, ne de kimse ‘şunu konuşun’ dedi diye konuştuk. İnandık, inandığımız yerde olduk ve inandıklarımızı ne pahasına olursa olsun söyleme cesaretinde bulunduk. Bunu bu arkadaşlar da çok iyi bilirler. Bana o ağır yanıtı veren MHP’li, keşke bir açsaydı da “Bu adam ne konuşuyor” diye bir dinleseydi.

        "OYNAMADAN PARA MI ALDIM"

        “Ahmet Yenilmez iktidara yakın durdu, keseyi doldurdu” şeklinde eleştiriler de var...

        Bunu diyenlere sesleniyorum; hemen şu anda sadece şahsım değil, birinci dereceden kan bağım bulunanları da katarak tüm sahip olduğum mal varlığını onlarla takas etmeye hazırım. Borçlarımı da yine ben kendime alırım, var olanları değiştiririm. Ne aldım kardeşim? Oyun oynamadan para mı aldım? 2009 yılında Kültür Bakanlığı’nın özel tiyatrolara yaptığı yardım listesine bakın. ‘AK Parti’den para aldı’ diyenler buna iyi baksın. Marx’ın Dönüşü 63 bin TL almış, Necip Fazıl 18 bin TL almış. Bu iktidarda almış. 2010’a bak. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir Mehmet Akif yapıldı. Ve ilk kez 81 vilayeti dolaşan tek oyuncuyum ben. Dostlar Tiyatrosu, Ankara Sanat Tiyatrosu kaç para almış, Akif oyunu kaç para almış? Türkiye’de ilk Çanakkale’yi ben çektim, Kınalı Kuzular’la. İlan ediyorum, bölüm başı 163 bin lira. Sit-com çekemezsin o paraya. Avrupa’nın en büyük platosunu kurdum ve karnımda 53 santimlik dikiş var şu anda, karın duvarım yok. Doktor raporu da diyor ki, aşırı yorgunluk ve stresten. Ben AK Parti’den para almışım.

        Gül Sevdası adlı oyununuzu sahnelemek için yakın zamanda Anadolu’yu gezdiniz… Mutlaka ülkücü camiayla da bir araya gelme şansınız oldu… Camianın size bakışı nasıl?

        Emin ol özellikle üniversite öğrencileri ve meslek sahipleri çok yakın davranıyorlar. Ülkücü hareketin en büyük problemlerinden biri de zaten mesleksizler tarafından idare ediliyor olmasıdır. Mesleksiz insan aç insandır, aç insan mağdur insandır, mağdur insan mahkum insandır, mahkum insan köle insandır. Üretemez, fikir beyan edemez.

        "MHP'LİLER BANA 'DOĞRU SÖYLÜYORSUN AMA...' DİYORLAR"

        MHP’den tanıdığınız isimlerle son süreçte hiç temasınız oldu mu? Nasıl tepkiler?

        Oldu tabii. Biz birbirimizin nerelere takıldığını biliriz. Biz aslında çok sosyal bir hareket değiliz, kendi içine kapalı bir hareketiz. Biz 30 senedir genelde aynı yerlere gideriz. Ben Türkiye’de ülkücüler nerede yemek yer, nerede sohbet eder, nereye gider bilirim ve oralara giderim. Karşılaşıyoruz oralarda. O arkadaşlar da ‘Çok doğru söylüyorsun ama…” diyorlar. ‘Nedir ama’ diyorum. ‘Bunlar satıyor’ diyorlar. Kardeşim nedir yanlış yapılan? Söyle de ben de bileyim. Cevap yok.

        "İSLAM'IN BAYRAKTARI OLDUĞUNU İDDİA EDENLER NEDEN SUSUYOR?"

        "MHP ülkücülüğü temsil etmiyor" dediniz. MHP'nin size göre ülkücülüğü temsil noktasında ne gibi eksiklikleri var?

        Bir ay içerisinde Suriye’de Türk-İslam medeniyeti iki büyük değerini kaybetti. Biri Hz. Ömer Camii diğeri de Emevi Camii. Her ikisi de bombalandı. İslam’ın bayraktarı olduğunu iddia eden, Türk-İslam medeniyeti davasının yılmaz savunucuları olduğunu iddia edenlerden şu ana kadar bir tek açıklama duydunuz mu? Bugün Türkiye’ye sığınmış olan Doğu Türkistanlıların iade edilmesi gibi bir şeyler konuşuluyor. Bugün MHP’den, BBP’den veya iktidarın milletvekillerinden bu konuyla ilgili bir açıklama duydunuz mu? Duymadık. Şimdi bu normal mi?

        "OĞLUM YAŞINDAKİ ÇOCUKLARI YOLLUYORLAR"

        Yani siz MHP'nin Türk dünyasına yeterince sahip çıkmadığını mı düşünüyorsuunuz?

        Azerbaycan davasında biz ‘esir Türkler’ dedik, dayak yedik, falakaya yatırıldık, şehitler verdik. Allah nasip etti ben Azerbaycan’a, Bakü’ye gittim tir tir titriyorum, toprağa kapandım. (Ağlıyor) Ve Bakü’de ben ülkücü hareketin bir müessesesini aradım. Bir çay ocağı bile yoktu. Ve yanımdaki insanlara ‘Elçibey’in mezarına götürün beni’ diyemedim. Türk dünyası dizayn edildi biz yokuz. Ortadoğu dizayn ediliyor biz yokuz. Ülke dizayn ediliyor, söyleyecek sözümüz yok. Bunu nasıl kabul ederim ben? Faturası ne olursa olsun. İşim olmayacakmış, dövülecekmişim, ötelenecekmişim umurumda değil. Gayet iyi farkındayım; oğlum yaşındaki çocukları yolluyorlar oturduğum cafelere. Ben bunları yaşamış insanım.

        "ÖLÜME HAZIRIM"

        Bir gözdağı mı verilmek isteniyor?

        Belki de ben yanlış anlıyorum. Hazırım kardeşim her şeye. Ben Ordu’da ülkücü oldum. Ben ölüme hazırım. Ölümü de yaşadım zaten. Karın duvarım yok benim, gece uyuyamıyorum. Ben bunu kabul edemiyorum kardeşim. Bunları da dilim döndüğünce anlatacağım.

        "MİLLET 'NEREDE BU ÜLKÜCÜLER?' DİYOR"

        MHP’yi kızdıran açıklamanızda çözümü insanların bayram sabahını bekler gibi beklediğini ifade ettiniz… Bu kanıya nereden vardınız?

        Ben 81 ili gezdim. Vatandaş sebep bile söylemeden ‘bu iş bitsin’ diyor. ‘Ben işsizim. Çocuklarıma ekmek götüremiyorum. Ben büyükşehire de gittim orada da ekmek yok, oralar da dolmuş. Ben karnımı doyurmak istiyorum’ diyor. Bir Allah’ın kulunun ağzından da ‘Bizi bırakın, biz kendi kaderimi tayin edelim, biz bağımsız bir devlet kurmak istiyoruz’ lafını duymadım.

        Ülkücüler de dahil mi 'çözümü bayram sabahını bekler gibi bekleyen' kitlelere? Ülkücüler sürece nasıl yaklaşıyor?

        Bu süreçte en çok şehit veren illeri bir düşünelim. Kastamonu… Belediye Başkanı hangi partiden? MHP. Yozgat… Başka bir partiden de olsa mutlaka bir ülkücü geçmişi vardır. Sivas… Büyük Birlik Partisi. Erzurum… Şehit veren coğrafyaya bak. Kardeşim bu insanların yüreği yandı. Saydığım iller Türkiye bütçesinden pay bile almadı. Hep bedel ödediler, hep bedel ödediler. Verdikleri şehitler hiç fabrika bacası olarak dönmedi onlara. Hep yokluk göründü. Türkiye’de en fazla kahvehane olan yerlerdir buralar. Buradaki insanlar çözümü nasıl kabul etmez. Millet bayramlıklarını giymiş sofraya oturuyor ama hep arkaya bakıyor ‘Nerede bu ülkücüler’ diye. Benim korkum, sofranın başında ülkücü hareketi görmezlerse bu millet çok ağlayacak.

        "ÜLKÜCÜLER ÖCALAN'IN MUHATAP ALINMASINI HAZMEDEMİYOR"

        Hangi çözüm modelini savunuyor sizin nabzını tuttuğunuz ülkücüler?

        Ne İspanya modeliyle ne de İngiltere modeliyle çözülecek bir olay değil bu. Oradaki olaylar farklı. Onlar aynı kiliseye bile gitmiyorlar, çocuklarını aynı okula göndermiyorlar. Burada kızını veriyor, kızını alıyor; aynı toruna seviniyor.

        Süreçle ilgili çekinceleri neler?

        Burada ülkücülerin hazmedemediği şey Abdullah Öcalan’ın muhatap alınması.

        "BU DEVLETİ ÖCALAN'LA MUHATAP EDENLER YARGILANMALI"

        Siz nasıl bakıyorsunuz Öcalan’ın muhatap alınmasına?

        Ne yapayım, böyle bir kaderle karşılaştık. Ve bu süreçten sonra bu devleti, bu milleti Abdullah Öcalan’la muhatap yapanlar yargılanmalı. Bu süreci bu hale gelmeden önce halletmeyenler yargılanmalı. ‘Üç beş çapulcu’ denildiği dönemde üç beş çapulcuyu halletmeyenler yargılanmalı.

        Şu anki iktidardan ve yetkililerden bahsetmiyorsunuz sanırım…

        Değil tabii ki. Üç beş çapulcuydu bu. MİT mensubunun kızıyla evliydi. Devleti, istihbarat teşkilatı mensubunun kızıyla evlenip terör örgütü kuranlarla muhatap edenler yargılanmalı kardeşim. Burada çok büyük bir oyun oynandı bu millete. Bu milletin çocuklarının kanları sermaye yapıldı, uyuşturucu ve kara para şekline sokulup kazanç elde edildi.

        "MHP, TABANA RAĞMEN SİYASET YAPIYOR. İKTİDAR OLMAK GİBİ BİR DERTLERİ YOK"

        Ülkücüler de çözüm istiyorsa MHP sizce neden sürecin karşısında duruyor? Sonuçta parti olarak kamuoyunun nabzını yakınen takip ediyorlardır ve tabanın taleplerini dikkate alıyorlardır? En azından öyle olması gerekir…

        Bu sadece bu süreçte değil ki. Yüzde 10’u aşmaktan başka hedef koymuyor önüne. Çünkü hazırlıksızlığı ve ehil kadrosunu uzakta tutmanın bedelini bir önceki iktidarda ödedi. Kendini yüzde 10’un altına gömdü.

        MHP tabana rağmen mi siyaset yapıyor?

        Tabana rağmen siyaset yapıyorlar evet. Kendi içinde helalleşmeyi başaramayan bir hareket nasıl projeler üretebilecek ki? Bu süreçle ilgili hangi projeyi üretti, ne dedi?

        O halde sizin söyleminize göre MHP’nin bu siyasetiyle ve şu anki yönetimiyle, iktidar olmak gibi bir derdi yok...

        Var mı? Yok tabii ki. Sıkıntı da o zaten. Ben ülkücülere şunu diyorum: Biz helalleşme sürecine sahip çıkamadık. Çünkü biz kendi içimizde helalleşemedik. Hala ülkücü hareket paramparça.

        Neden paramparça?

        Bizim ağabeylerimizin, bizim temsil noktalarında olanlarımızın, bizim akil insanlarımızın, bizim büyüklerimizin, bizim münevverlerimizin sayısı o kadar çok ki. İş onlara düşüyor. Ülkücü hareketin temsil noktasında olanlar için yol haritası öneriyorum. Birincisi şartsız, şüphesiz, önyargısız, dünya ve ahiret kardeşliği hukuku içerisinde, dün omuz omuza kurşunlara karşı yürüme cesaretini gösteren o yüreklerin bugün bir başka cesareti göstererek helalleşmek gerekiyor.

        "ADAMLAR DAĞDAN ÇEKİLDİ, KERTENKELE ÖLDÜRMEYE Mİ GİDECEKSİN!"

        MHP lideri Bahçeli, bugüne kadar hep “ülkücüleri sokaktan çeken lider” olarak tanımlandı ve alkışlandı… Siz ise “MHP çözüm sürecinde ülkücüleri sokağa dökmeye çalışıyor” dediniz… “Vur de vuralım, öl de ölelim”den yola çıkarak mı bu kanıya vardınız?

        Hazmedemiyorum. Sanki ülkücü hareketin okur yazar tayfası, devlet tecrübesi yok, sanki askerin, polisin, sanatın, mülkiyenin, edebiyatın, üniversitelerin içerisinde ülkücü hareketin söz söyleyecek adamı yokmuş gibi “Vur de vuralım, öl de ölelim”e basın ve birtakım güçler mal bulmuş mağrubi gibi sarıldılar. ‘Hah ülkücünün imajı bu’ diyorlar. Değil kardeşim ya. Sen böyle bir imkanı neden veriyorsun bunların eline? Diğer taraf da bunu eleştiren Ahmet Yenilmez’i neden görmüyor? Her iki taraf da art niyetli.

        Kavganın en cafcaflı olduğu dönemde, parti tabelalarının zorla indirildiği dönemde, sırf ülkücü olduğu için devlet memurlarının kaçırıldığı dönemde, yani vuracak ve ölecek, öldürecek adamın bol olduğu dönemde sen çekeceksin; şimdi kimi vuracaksın? Barış yahu. Adamlar çekildi dağdan, kertenkele öldürmeye mi gideceksin. Hayvanseverler seni linç ederler. Zamansız ve gereksiz yere, bir anlık atılan bir sloganın arkasında durdu Devlet Bey. O sloganı susturması gerekiyordu.

        Başbakan MHP’nin çözüm sürecine yönelik politikalarını eleştirirken sıklıkla şunu söylüyor: “Terör biterse MHP de biter, bu yüzden sürecin karşısında duruyorlar”. Sizce de terör biterse MHP biter mi?

        Ben ona katılmıyorum. MHP diye almayalım, ülkücüler diye alalım. Ülkücüleri Mamak zindanları bitiremedi ki; süreçler bitirsin. Ülkücülük süreçlere bağlı olarak gelişen bir hareket değil. Bu öyle bir dava ki; kainatın sonuna kadar sürecek bir dava. Bu hareket mazlumun olduğu her çağda var olacak bir hareket. Dünyada mazlum varsa ülkücü hareket de vardır.

        "ÇÖZÜM SÜRECİ ÜLKÜCÜ HAREKETE YARAYABİLİR"

        Bir açıklamanızda “MHP ülkücülüğü temsil etmiyor. Eğer öyle olsaydı yüzde 30 oy alırdı” demiştiniz. Sizce ülkücülüğü temsil etmek ve yüzde 30 oy alabilmek için nasıl bir politika izlemeli?

        Ülkücü hareket kendini yenilemeli. Çağı okuyan, çağın gereklerine sahip, dünyayı ve ülkeyi yönetme hazır olduğunu gösterebilecek bir duruş sergilemeye ihtiyaç var. Belki de bu süreç ona vesile olacak. Ülkücü hareket bugüne kadar kendini hep tepkisel noktada ifade etti. Hep bir yerde bir olay oldu, ona tepki olarak ortaya çıktı. Belki bu sulh ortamı, ülkücü hareketin tepkisel hareket olmaktan çıkıp, fikirsel bir hareket olma sürecini başlatacak. Ben seviniyorum. Çünkü kadrolar bu sürece hazır. Öyle bir hayrı olacak ülkücü harekete. O yüzden iktidar bu noktada yanılıyor. Ülkücü hareket, fikirlerini konuşmaya başlayacak ve bu millet o fikirleri kabul edecek.

        "TÜRKEŞ'İN OĞLU NEDEN AK PARTİ'DE?"

        Bu haliyle yüzde 30 imkansız mı?

        Bakın bir resim sunuyorum size… Seçilmesi mümkün değil, sadece laf olsun diye başkanlığa aday olan bir isim vardı. Kim bu adam? Alparslann Türkeş’in yol arkadaşı, Sadi Somuncuoğlu. Bırak fikrini filan, Türkeş’in yol arkadaşı. Ağabeyimiz, büyüğümüz. Seçilmesi de mümkün değil. Dayak yedi bu adam. Bir resim bu. Bu bir kenarda dursun. Bir resim daha var. Biri, törenle, gülerek arkadaşına cumhurbaşkanlığını teslim ediyor. İki tane resim var. Bir tarafta senin iki tane idam şehidi verdiğin Manisa’da sen Sümer Oral’ı aday gösteriyorsun, AK Parti Halil Esendağ’la birlikte yargılanan Selçuk Özdağ’ı aday gösteriyor. Yaz bakayım bu fotoğrafların hikayesini, ben de filmini çekeyim. Bu filmin sonu yürek yakar. Ülkücüler öyle edepli, öyle sabırlı ki; bütün bunlara rağmen meclis dışında bırakmıyor. Bana ‘AK Parti’li oldun’ diyen ülkücüler, bir kaydıma bile rastlayamazsınız. Peki Ahmet Kutalmış (Türkeş) hangi partinin milletvekili kardeşim. Neden bunu düşünmüyorsun? Neden şapkanı önüne koyup da ‘Bir evlat babasının partisinden aday olup milletvekili olmadı da neden başka partiden vekil oldu’ demiyorsun. Rahmetli Başbuğ’un, Ahmet Kutalmış’ı nasıl sevdiğini, nasıl hayaller kurduğunu ben bilirim. Ahmet Kutalmış bizim elimizde büyüdü. Şimdi yani ben neresinden bakayım. Beyin vücuda hükmetmiyor.

        "BU KADAR ŞEHİDİ BOŞUNA MI VERDİK' DEMEK ABESTİR"

        Çözüm süreciyle ilgili çeşitli kesimlerinn kafasında soru işaretleri var. Bir taraf “Bu kadar şehidi boşuna mı verdik?” derken; diğer taraf “Acıları gömüp kucaklaşmamız gerekiyor” diyor… Acıları gömüp barışmak sizce nasıl mümkün olabilir?

        Bazı kavramlar vardır, nedeni ve niyesi sorulmaz onun gururu yaşanır. Şehitlik de böyle bir şeydir. Şehidin neden şehit olduğu filan sorgulanmaz. ‘Biz bunca insanı neden şehit verdik’ sorusu o yüzden çok abestir. Vermen gerekiyordu verdin. Diğer tarafın da ‘Her şeyi silelim’ ifadesini kabul etmiyorum. Burada çok önemli bir kavşaktayız, kimse bunu konuşmuyor. Şu andan itibaren kendini Kürt olarak kabul eden kardeşlerimizin artık mazeret beyan etme süreci bitmiştir. Bu tasnifi yapmaktan esef ediyorum, utanıyorum ama birileri yaptığı için söylüyorum. Türkler, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek kadar bir hoşgörü, sabır ve ferasetle bu sürecin tamamlanmasını bekliyor. Ama Allah göstermesin bir akamete uğrarsa artık görev Kürtlerin üzerine düşüyor. Diyarbakır’dan, Tunceli’den, Hakkari’den Kürt anne-babaları Kandil’i yerle bir etmek zorunda. Herkes samimiyetini bundan sonra gösterecek. Kimsenin, arkasına gizleneceği ağaç kalmadı. Bir tek mermi patlarsa, Kandil Dağı’nı bu devlet haritadan silerse hiç kimsenin bir şey demeye hakkı yoktur. ‘Gelin unutalım’ lafını bir daha kullanmayalım. Teferruatına kadar hatırlamalı.

        "ADAM 'TÖVBE ETTİM' DİYOR. BEN ALLAH MIYIM?"

        Unutmadan barışmak nasıl mümkün olacak?

        Bizim böyle bir problemimiz yok ki. O unutmayacak, ben değil. Müslüman olmuş, benim önümü kesti artık. Silahı bırakmış, kesildi önüm, tamam. Bana, artık kem söz söylemek düşmez. Ben Yunus’un torunuyum, Mevlana’nın torunuyum. Allah bile en büyük günahları affederken, bana ne demek düşer? Adam tövbe ettim diyor. Ben Allah mıyım?

        "EVİMİZ YANIYORDU, TORUNUMUZU KURTARDIK"

        Sürece yönelik bir diğer eleştiri de şeffaf olmadığı yönünde. “Evet barış tabii ki olsun ama sonunda bizi ne bekliyor?” sorusu sürekli gündemde… Bir kesim vatandaş “Ne verdik?” sorusunu sorarken, bir kesim ise “Ne aldık?” diyor… Ki vatandaşların bu talebini hükümetin oluşturup bölgelere gönderdiği Akil İnsanlar da ifade ediyor… Bu sorular sizin de aklınıza geliyor mu? Ve nasıl bir cevap veriyorsunuz?

        Tabii ki geliyor ama çözdüm ben onu. MİT personelinin kızıyla evlenen birisi, bir ihtiyaçtan dolayı böyle bir şey yaptırılmış, miadı da dolmuş ve bu kadar da kolay bir şekilde hallediliyor. Ne aldık? Evimiz yanıyordu, içeride torunumuz vardı. Kürt kızı ve Türk oğlu ya da Türk kızı ve Kürt oğlundan olma torunumuz vardı, ateşin içinden torunumuzu kurtarıyoruz. Onu aldık.

        "HÜKÜMETİN VERECEĞİ BİR ŞEY KALMADI"

        Peki ne verdik?

        Bina gitti. 500 milyar dolar gitti, mal mülk gitti. Ne gitmedi ki? 5 bin şehitle vatan yaptığımız toprağın üzerinde 30 bin can gitti. Daha ne verelim?

        Hükümetin Öcalan’la pazarlık yaptığı noktasında çok yoğun eleştiriler var…

        Veremez ki hükümet bir şey. Bunu neden soruyorlar anlamıyorum. Verecek ne kaldı? Paraysa verdik. Terör olmasaymış, bugün Kanada’ymışız. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kanada olması demek, Mynmar’da Müslüman’ın ölmemesi demek, Somali’de açların olmaması demek. Hükümet ne verecek kardeşim?

        "FEDERASYON MODELİ OLABİLİR. NEDEN OLMASIN?"

        Özerklik ve federasyon konusu gündeme getiriliyor…

        Özerklik dediğin ne, federasyon dediğin ne? Kanuni düzenlemeyle ve birtakım makam ve mevkilerin yetkilendirilmesinden başka bir şey değil. Gönüllerde birliğin yoksa, merkezi idareyi monarşi yapsan ne olur?

        Federasyon da olabilir mi diyorsunuz?

        Olabilir, neden olmasın? Olsun. Beraber gönül birlikteliğini sağlamışsak, Diyarbakır’daki vergiyi toplayan adaletli mi değil mi? Önemli olan o. Türk de toplasa, haysiyetsiz, onursuz, üçkağıtçıysa bana gelmiyor; Kürt de toplasa haysiyetli, onurlu, haramdan korkarsa bana geliyor. Kardeş kardeşi sorgular mı? Kardeşsek o toplasın. Oradaki sağlık hizmetlerinde kaç doktor çalışacak, kaç okula ihtiyaç var, nereye yol yapılacak, nereye su gidecek; ben nereden bileceğim, tabii ki o yapsın. Ama birisi de gönderdeki al bayrağa göz dikince ‘Lo Haso’ dediğimde bırakıp koşsun bana. Benim payımı da bana versin, tıpkı benim yıllarca ona verdiğim gibi.

        "AYDIN BOYSAN BARIŞI ANLATMALIYDI"

        Akil insanlar heyeti, sizce toplumun geniş kesimlerini çözüm sürecine ikna edebilecek yeterlilikte mi?

        Değil. Bir kere akil insanlar yanlış. Muhabbet fedaileri olacaktı. Güzel insanlar olacaktı. Mesela Aydın Boysan tipinde adamlar. Bu memleketin insanlarının hepsi namazında, niyazında değil ki. Meyhanede de adam var kardeşim, niye meyhanede anlatan yok? Aydın Boysan’ın etrafında insanlar, Aydın Ağabey böyle kahkahayla barışı anlatacak. Milletin ikna olmaya ihtiyacı yok. Millet öyle çok ikna olmuş ki; vere vere. Millete azıcık tebessüm ettirecek, aradaki buzları eritecek birtakım resimlere ihtiyacı vardı. Güzel resimlere.

        İsimler toplumun tüm kesimlerine hitap ediyor mu?

        İşte ben de ondan şikayetçiyim. Neden bizden biri seçilmedi oraya?

        Vedat Bilgin var…

        Evet Vedat Ağabey var. O da Devlet Bey’e danışmanlık yapmasaydı seçilmezdi. (Gülüyor)

        Size böyle bir teklif gelseydi kabul eder miydiniz?

        Kabul edemezdim.

        Neden?

        Çünkü ben para kazanmak zorundayım. Bu işi de parayla yapmazdım. Yıllık bir programım vardı. Vereceğim cevap da ‘Zaten ben dolaşıyorum. Ve bunları oyunlarımın sonunda anlatıyorum’ olurdu.

        Akil insan teklifi bekliyor muydunuz?

        Hayır, beklemiyordum. Çünkü onlar benim programımın müsait olmadığını ve zaten bu işleri dillendirdiğimi biliyorlardı. Bir de bizim gibi insanların anlattığı şeyler belli. Ben güzel adam değilim bir kere. Resmim kötü. Kara, kuru, bir acayip adamım. O yüzden güzel resimler olabilirdi.

        Bir de akil insanlar heyetine karşı ülkücü hareketin de sahaya inmesi gerektiğini söylemişsiniz… Bunu biraz açar mısınız… Ne anlatmalı ülkücüler halka?

        Ne anlatmak istiyorlarsa onu anlatsınlar. ‘Şu sebeplerden dolayı karşıyım’ desin. Öyle bir hava oluştu ki; sanki ülkücüler ülkenin belli bir bölgesine gidemiyor.

        Gidebiliyor mu sizce?

        Ben gidiyorum işte. Ülkücüyüm ben. Sana bir resim göstereceğim. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde oyun sonrasındaki resim bu. Var mı bu ülkede böyle bir resim çektirebilen? (Resmi gösteriyor)

        "MUHSİN YAZICIOĞLU'NUN VASİYETİ DÜNYAYI SARSACAK"

        Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümü sizin için ne ifade ediyor?

        Merhum Muhsin Başkan’ın ölümüyle birlikte benim hayatımda her şey 180 derece değişmiştir. Dikkat edin hiçbir dizide oynamıyorum. İş hayatımdan aile hayatıma kadar her şey değişti. Çünkü ben merhum Muhsin Başkan’ın mahremiyetine vakıf bir insanım. Gerçek Muhsin Yazıcıoğlu’nu ben tanıdım. Çünkü o cezaevinden çıktığı andan itibaren var olma mücadelesi verdi. Ne yapmak istediğini, mücadelesinin ne olduğunu benimle paylaştı. Onun tek bir derdi vardı; medeniyet. Bunun da olmazsa olmazı edebiyat ve sanat. Ve ölmeden 15 gün önce benimle konuştu. Bir vasiyeti var bana. Dünyayı sarsacak bir vasiyet. Benden dünyayı sarsacak bir sinema filmi çekmemi istedi. Ben bu filmi 2 yıl içinde çekeceğim. Onun hazırlıklarını yapıyorum şu anda.

        Sizce Muhsin Yazıcıoğlu öldürüldü mü?

        Hayatımın, yaşamamın gayesini sordun bana. ‘Öldürüldü’ demek yüzde yüz somut bir delil gerektirir. Ama puzzle’ı da bir araya getirdiğimde ‘öldürülmedi’ diyemiyorum.

        Öldürüldüyse kim öldürmüş olabilir sizce?

        Rahmetli Esat Coşan Hocaefendi’yi, rahmetli Abdullah Çatlı’yı, rahmetli Eşref Bitlis’i kim öldürdüyse Muhsin Yazıcıoğlu’nu da o öldürdü.

        "ALPARSLAN TÜRKEŞ VE MUHSİN YAZICIOĞLU HAYATTA OLSALARDI, ÇÖZÜM SÜRECİNE DESTEK VERİRLERDİ"

        Ülkücü hareketin iki büyük lideri; Alparslan Türkeş ve Muhsin Yazıcıoğlu… Onları iyi tanıyan birisiniz… Sizce hayatta olsalardı çözüm sürecini desteklerler miydi? Sürece nasıl yaklaşırlardı?

        Bir kere mevcut iktidar tek başına bu kadar kolay hareket edemezdi. Rahmetli Başbuğ’un ve rahmetli Başkan’ın olduğu bir Meclis’te, sürecin öncesinde 3-4 ay onlarla bir süreç başlardı. Sonradan öğrendik, HADEP Meclis’e ilk girdiğinde rahmetli Başbuğ’u ziyaret etmiştir. O da onlara ‘Bir şeye ihtiyacınız olursa kimseye gitmeyin, ilk bana gelin’ demiş. Petrosyan ile ilk görüşmeyi yapan da rahmetli Türkeş’miş. Ben Sayın Başbakan’ın mutlaka Muhsin Başkan’la da süreci iyi tartıp, konuştuktan sonra hayata geçireceğine inanırdım.

        Destek verirler miydi?

        Bunu özellikle yazmanı istiyorum. Elbette her ikisi de desteklerdi. Rahmetli Başbuğ, geçmişte SHP-DYP koalisyonuna, içinde HADEP olduğu halde ‘Evet’ oyu verdi. Muhsin Başkan ise Refah-Yol hükümetine, yanlış bir hükümet kurulmasına rağmen ‘Size, Muhsin Müslümanlar’ın iktidarını engelletti dedirtmeyeceğim’ dedi ve destek verdi. Her ikisi de geçmişlerinde yaptıklarıyla bende bu izlenimi uyandırıyor.

        "SİLAH TAŞIMAYI BIRAKTIM"

        MHP ile çok fazla karşı karşıya geliyorsunuz... Korkuyor musunuz?

        Asla. Samimiyetle söylüyorum. Ben silah taşıyordum, taşıma ruhsatım vardı. Sırf şu süreçte yanlış anlaşılır diye silahımı taşımayı bıraktım. Neden korkacağım? Ben ülkücülerin ilk gururuyum. Ülkücü gençler Deli Yürek’i izlerken “Sabri Abi de ülkücüymüş” diye gurur duydular. Ekmek Teknesi’ni izlerken “Celal de ülkücüymüş” dediler.

        "ASLA SUSMAYACAĞIM"

        Konuşmaya devam mı?

        Ben konuşacağım, ben sanatçıyım. Ben onları Başbakan olarak görmek istiyorum. Asla susmayacağım. Biz Muhsin Bey’den öyle bir miras aldık. Doğruları konuşacağız. Doğru kimin doğrusuysa hep onların yanında olacağız. Yanlış, evladımızın ve babamızın yanlışı da olsa karşısında olacağız. Biz bu hayatı böyle yaşayacağız. O giderken bize ‘2 saniye sonrasını bilmediğimiz bir hayat için fırıldak olmayacağız’ dedi. Bizim de niyetimiz fırıldak olmamak.

        İSTANBUL'UN SİLÜETİ

        İstanbul’un en çok satılan kartpostalı Üsküdar’dan baktığın zaman o siluettir. O Müslüman Türk’ün İstanbul’a bir imzasıdır. Orada Allah’ın lafzı vardır, Fatih’in niyeti vardır. Onun arkasına kule çıkıldı. ‘Efendim 5 yıldır konuşmuyorum’ diyor. Yıktır abi. Parası neyse basıp ver ve yıktır. Gecekondu adı altında Anadolu insanının evini yıkıyorsun, onu da yıktır. Konuşmamak çare mi? Ve bekliyoruz efendim. Devlet bunun parasını ödeyemiyorsa ben söz veriyorum, oradaki silueti bozan katların parası ne ise ben o parayı bu milletten ödeyeceğim. Bakın dede ve torunların hafızalarında nakşedecek resimlerimiz yok. Senin dedenle senin ortak olarak hafızanızda şeklettiğiniz resim sayısı o kadar az ki. Dolmabahçe Sarayı dünya mimarisinde tek. Ama İnönü Stadı, Süzer Plaza ve otelin yüzünden her yıl 5-6 santim denize gömülüyor orası. 33 yıl sonra senin çocukların Dolmabahçe’yi göremeyecek. Çocuklarımızla, babaların ve dedelerin ortak hayal kurabileceği resimler yok ediliyor. Sen PKK’yı çözmüşsün neye yarar? Hayal birlikteliğini sağlayabilecek resimlerin yok oluyor. Çık MHP olarak açlık grevi yap o ikiz kulelerin önünde. Dilin gidecek, kimliğin gidecek, mutfağın gidecek umurunda değil. Ondan sonra ‘Bu adam AK Parti’nin köpeği’.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ