Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Muhsin Kızılkaya, ümit fırat, kürt meselesi, kürt sorunu, röportaj, barış süreci, hükümet, çözüm süreci

        Ümit Fırat, Kürt meselesi bahsi açıldığında görüşlerine ilk başvurulan insanlardandır. Hayatı siyasi mücadelede geçmiş, Kürt sorununun bütün veçhelerine tanıklık etmiş, içinde yaşamış, hapis yatmış, yazmış, konuşmuş... Hâlâ bu tavrını sürdüren bağımsız birkaç Kürt aydından biridir. Kapısını çaldım, "son siyasi gelişmelere dair" konuşulacak çok şey vardı; ben sordum, o cevap verdi.

        PKK Kürt sorununun neresinde?

        PKK, bu sorunun en kronik halinin sonucu. Kürt sorunu var ki PKK var. Ama bölge dengelerinin de bunda etkisi var. Zaten şu anda şiddet biterse, şiddeti başka bir örgüte ihale etme çalışmaları başlamış durumda. Okmeydanı'nda şurada burada bunun işaretlerini görüyoruz. PKK şu anda "Kürt meselesi benim inisiyatifimde, benim taleplerim doğrultusunda çözülür" diyor ki bu doğru değil. Ama kendini buna inandırmış.

        Çözüm için nasıl bir şey öneriyor?

        Yapılan hiçbir şeyi benimsemiyor. Yani devlet, hükümet eliyle yapılan her şeye burun kıvırıyor. "Burayı bana bırakın. Burada benim iktidarım geçerli olacak, benim belirleyeceğim KCK sistemiyle burası yönetilecek" diyor.

        Nasıl bir yönetim modeli öngörüyor?

        "Uluslararası ilişkiler, ordu, diplomasi gibi meselelere Ankara baksın, ama bölgenin idari, siyasi yönetimi bana ait olsun" diyor. Bu aynı zamanda 1923'e doğru inşa edilmeye başlanan Ankara rejiminin bölgeye transferidir. Diyarbakır'ı Ankara yapmak istiyorlar. Orada "ulu önder", "milli şef", "milli meclis", "ebedi önder", bir takım kahramanlar, destanlar yaratmak istiyorlar. Ve bunu şimdiden inşa etmeye başladılar bile.

        Demokratik özerklik modeli dedikleri şey bu mu?

        Aynen bu. Yoksa özerklik dediğiniz şeyde "nasıl bir demokrasi vaat ediyorsunuz," "sizin dışınızda bir siyasi partinin orada örgütlenme, siyasi faaliyet gösterme hakkına ne kadar saygılısınız" gibi sorulara cevapları yok. Kendileri gibi düşünmeyen herkes ‘hain', ‘halk düşmanı'dır. Tecrit ediliyor, itibarıyla oynanıyor, bir biçimde etkisizleştiriliyorlar. Buna karşılık, tıpkı 1920'lerin, 30'ların Türkiye'sinde olduğu gibi, "ne lazımsa biz yaparız" diyerek kendilerine bağlı meclisler, STK'lar, sendikalar, odalar oluşturuyorlar. Biraz Stalinist, biraz Mussolinist -ki bu bir tür Kemalizm'dir- bir yapılanma istiyorlar.

        'BAYDEMİR'E FIRÇA ÇEKENLER O NOKTAYA GELDİ'

        Bu sistemi silahlı mücadele yoluyla kuramadıkları için mi devletle siyasi görüşme yoluna gittiler?

        PKK 1999'da durdurduğu savaşı 2004'te yeniden başlattı. Ama bunun gerekçesini bir türlü izah edemedi. Öcalan 1988'de Mehmet Ali Birand'a verdiği röportajda, 1999'daki çağrı metninde de, 2013 Nevruz metninde, keza Karayılan 25 Nisan 2013 deklarasyonunda savaşla bir yere varılamadığı hep söyledi. Ama bunu kendilerinden iki sene önce söyleyen Baydemir'e de fırça çektiler. "Bunu sen değil, ancak biz söyleyebiliriz" dediler. Keza Leyla Zana'ya da bir tek hain demediler, ama sonunda hepsi Leyla'nın düşüncelerine yakın yere geldiler.

        Peki niye silahlılar?

        "Hükümet adım atmıyor" diyorlar. Diyelim ki hükümet, "Vazgeçiyorum, süreç müreç bitti, biz yanıldık," dedi, yine de bu sizin silahlı mücadeleye başlamanız için gerekçe değildir.

        Neden değildir?

        Çünkü bunu kendileri de söylüyor; bir takım haklar, özgürlükler daha meşru zeminlerde elde edilebiliyor. Hiçbir hak silahla, şiddetle sağlanamıyor. Tam tersine silah onarılmaz yaralar açıyor.

        Madem öyle neden silahta bu kadar ısrar ediyorlar?

        Kendi toplumunda ve bölgede bir güç olduğunu, otoritesini bununla temin edeceğini düşündükleri için.

        Yani silahı devletten çok kendi halkına karşı bir güç gösterisi olarak mı kullanıyor?

        Elbette. Devlete karşı kullanıyor da ne yapıyor? Çok değil iki sene önce kan revan içindeydik. Şu anda silahsız, istediklerini her türlü eylemleri, gösteriyi yapabiliyorlar. Yani bölgeye uzun namlulu silahlar konuştuğunda, uzaktan kumandalı mayınlar patladığında, üç beş asker daha öldüğünde işleri kolaylaşmıyor ki. Bak günlerdir Lice ve çevresinde olağanüstü hadiseler oluyor tek bir askerin namlusundan bir mermi çıkmadı.

        Öcalan silahlı mücadeleyi durdurmuş, Kandil ise Öcalan'dan gelecek en ufak bir sinyalle savaşı başlatacakmış gibi duruyor. Öyle mi?

        Öcalan eğer Pazar günü giden heyete "bu iş bitti ben aradan çekiliyorum" demiş olsaydı, hazır Lice'de başlamışken tekrar silahlı mücadele başlardı. Zaten bu yönde hazırlıklar yaptıkları da biliniyor.

        Öcalan, "iki taraf da süreci provoke edecek davranışlardan kaçınmalı" dediği halde Lice'de olaylar durulmadı. Neden?

        Ben "Öcalan dur dediğinde hepsi durur" görüşüne katılmıyorum. Çünkü 15 seneden beri örgütünün uzağında. Özellikle de 2010'dan sonra iyice kopuk. Eskiden olduğu gibi emirler veremiyor. Düşüncesini söyleyip tavsiyede bulunuyor, onlar da "hayır senin gibi düşünmüyoruz" diyemiyorlar.

        'ASKERİ GARNİZON ÖNÜNDE Mİ YATSALARDI?'

        Diyarbakır'da bir grup anne dağdaki çocuklarını geri almak için eylem başlattı. Bu beklenen bir şey miydi?

        Bu eylemi kimse beklemiyordu. Bu yüzden o anneler PKK'nin "karizmasını" fena halde bozdu. Böylesi bir eylem ilk defa oluyor. Eskiden asker cenazeleri gelirken "vatan sağ olsun, bir oğlum daha olsa onu da gönderirim" edebiyatı vardı ve militarist ruh bu gazla epey mesafe almıştı. Ne zamanki birileri tepki gösterip "çocuğumu sağ salim istiyorum" dedi, o an bütün militaristle "bu işler kabak tadı verdi" diye düşünmeye başladı. Tepkiyi azaltmak için bakanlar falan cenazelere katıldı ama bu da kâr etmedi. Bu Türk militarizmi açısından önemli bir kırılmaydı. Diyarbakır'daki kadınların eyleminde de benzer bir durum var. Bu kadınların çocukları sağken protesto yapmaları çok önemli. Çocuklar gönüllü gitti diyorlar. Bir çocuğun annesi babası ayrıldığında bile kimde kalacağına hakim karar veriyor. 18 yaşından küçüklerin bir vasiye ihtiyacı vardır. İstediği kadar gönüllü gitsin, bir kere o çocuğun oraya katılması meşru değil.

        Neden belediye önünde eylem yapıyorlar?

        O pikniği belediye düzenledi. Vatandaşlar gidip çocuklarını polisten isteyecek değil ya. Muhatap olarak gördüğü kurum bir Kürt kurumu. Belediyeler Kürt kurumları olmaya başladı bölgede. Orada Kürtçe konuşuluyor, Kürtçe hizmet veriliyor. İnsanlar gidip güvenlik güçlerine başvurmuyorlarsa bu bir gelişmedir. Gidip askeri garnizonun önünde mi yatsalardı?

        PKK çocuklar mevzusunda "TC çocuklar için güvenli bir yer değil, Pozantı Cezaevi var, o yüzden bize geliyorlar" dedi.

        Aklıma bir fıkra geldi. Soğuk Savaş yıllarında, Sovyetler'den bir heyet ABD'ye gidiyor. Uzay istasyonlarını, teknoloji harikası tesislerini gezdirip ABD'nin ne kadar ileri olduğunu gösteriyorlar. Bu kez de mukabil bir heyet Sovyetler'e gidiyor. Ruslar da Moskova metrosuna indiriyorlar heyeti ve trenlerin dakikliğiyle övünüyorlar. Ama tren gelmeyince Amerikalı saatine bakıp "Söylediğiniz saatte tren gelmedi" diyor. Rus mihmandar çok kızıyor, "Siz de Kızılderilileri katletmediniz mi?"diyor. Bunlarınki de o hikâye... Türk hapishanelerinin şartlarının kötülüğünü göstererek dağı meşrulaştıramazsınız. Peki orada yatan Kürt olmayan çocuklar hangi dağa gidecek? 25 sene önce birçok insan dağa gitti, o zamanki rejim bölgeyi cehenneme çevirmişti, köyler yakılıyordu, insanlar nefes alamıyordu, kimlik, dil yasaktı, işkence vardı... Üniversite, okul, hastane yoktu. O çocukların önü kapkaraydı. Ama bugün bölge o noktada değil. Kürtlerin parlamentoda geniş bir temsili söz konusu, sorunlarını dile partileri var, belediyelerin büyük bir kısmına hükmediyorlar, üniversiteler var, TRT şeş var. PKK'nin her yerde kurumu, temsilciliği var, Türkiye AB ile müzakere halinde, pek çok yasal düzenlemeyle hayatı kolaylaştıran adımlar atılmış. Şimdi çocukların "baskı görüyoruz o yüzden dağa gidiyoruz" demesi mantıklı mı? 23 Nisan'da pikniğe giden çocuklar "valla Pozantı'da durum çok kötü, hadi dağlara gidelim" mi dediler? Çocuk mu kandırıyorsunuz?

        Annelerin bu eyleminin sonuçları ne olur?

        En önemli sonucu, PKK artık bölgenin şımarık çocuğu gibi davranmaktan biraz da olsa vazgeçecek. PKK özellikle 1991'den sonra her şeyi yapıyordu ama hiç eleştirilmiyor, suçlanmıyordu. Biz birkaç kişi eleştiriyorduk ama kitleler tepki göstermiyordu. Şimdi tepki görmeye başladı. Bir de işin etik boyutu var. Sizin kurduğunuz parti HDP mecburi askerliğe karşı değil mi? Ama çocukları askere alıyorsun, sonra da gönüllü geldi diyorsun. Çocuklar hareket sever ama bunu istismar edemezsin. Dağa giden çocuğun hayatı kararmış demektir. Bu iş burada bitmez. Bu iş büyürse daha çok aile çıkar.

        'ÖCALAN HDP'YE ‘ADAY ÇIKARIN' DEDİ'

        Cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP'nin tavrı nasıl olacak?

        Bence birinci turda kendi adaylarını çıkaracaklar.

        BDP'nin aldığı oyun altında oy alma riski yok mu?

        Bu riski almaya mecburlar. Her parti adayını çıkarırsa onlar adaysız kalmaz. Cumhurbaşkanlığı seçiminde "biz bu işte yokuz" demenin meşruiyeti yok. Nitekim Öcalan da bunu onlardan istedi. Ama ikinci turda adayları baraja takılacağı için giremeyecek, ikinci turda da bugünden tahmin edebildiğim kadarıyla referandumdaki boykotçu tavırlarına dönecekler. Seçime katılmayarak AK partiye oy vermemeleri bile diğer bloğu zayıflatır, AK Parti'ye avantaj sağlar.

        'BEYAZ CİCİLİ BİCİLİLER ÇATIŞMADAN MEDET UMUYOR'

        Öcalan artık siyasi heyetler aracılığıyla görüşme safhasına geçtik dedi. Bu Kandil'in beklediği bir gelişme miydi?

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ