Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem hanefi avcı, devrimci karargah davası, ergenekon, emniyet, cemaat, haliç'te yaşayan simonlar, röportaj, muhsin kızılkaya

        Hanefi Avcı, "Bir gün bir kitap yazdı" ve 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. "Haliç'te Yaşayan Simonlar" kitabını okumamıştım. Ta ki, hafta başında bu röportaj için başvurduğum Adalet Bakanlığı'ndan izin çıkana dek. Silivri'ye bu röportaj için gitmeden önce kitabını okudum ve onu ziyaret ettim. Vakit az, söyleyeceği şey çoktu...

        Kaç gün oldu içeride?

        45 ay oldu sanırım. Cezaeviyle ilgili bir sıkıntım yok.

        Dışarıda bazıları "Hanefi Avcı bilerek dışarı çıkmıyor" diyor...

        Çıkmak elimde olsa bir gün bile burada durmam. Öyle şey mi olur?

        Cemaatle hesaplaşmada araç olarak kullanıldığınızı düşünüyor musunuz?

        Genelde Cemaat'e eleştirel yaklaşanlar bana geliyor. Doğrunun bilinmesi önemli. Ben hâlâ aynı noktadayım. Şimdi onlar da benim bulunduğum noktaya geldi. Bu durumda onlar beni değil, ben onları kullanıyorum.

        Siz davanızın tek hükümlüsüsünüz...

        Benimle ilgili açılan bütün davalar çöktü, 2 tane kaldı. Ben SDP'lilerle (Sosyalist Devrim Partisi) geldim. Hepsine ceza verdiler. Tek gerekçe bütün sosyalist sol grupların bir araya gelip BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) ile beraber çatı partisi kurmaya çalışmaları. Ben de onlara yardım suçlamasıyla cezalandırıldım. Bana ceza verebilmek için SDP'lilere de ceza verdiler. Şu an Devrimci Karargâh davasından tutuklu yok. Bir ben buradayım. O davadan 19 yıl alanlar serbest. Aldığım cezanın 5 yılı "adil yargılamayı etkileme" suçundan. Bunu da kitap yoluyla, yayın yoluyla yapmışım.

        Bu durumda "Bir gün bir kitap yazdım ve hayatım kaydı" diyebiliyor musunuz?

        Kitabı yazarken bunların başıma geleceğini tahmin ediyor ama geçmişime güveniyordum. Yalnız bu kadar sahte suçların yüklenebileceğini tahmin etmemiştim. Devrimci Karargâh davasında hakkımdaki telefon konuşmalarını kaydetmişler. Dinlediğinizde görüyorsunuz, hiç biri beni tanımıyor. Sadece Mersin'den tanıdığım, gençliğinde Kurtuluşçu olan, sonra bu işleri bırakmış, vakti zamanında benim sorguladığım ve sonra arkadaş olduğumuz Necdet Kılıç'la konuşmalarımız var. Bir de beraber fotoğrafımız. O fotoğraftan hareketle beni "örgüte yardım etmekle" suçladılar. Mahkûmiyetime ilişkin kararın mahkeme heyeti tarafından yazıldığına inanmıyorum.

        'ERGENEKON SİLAHLARI SAHTE'

        Yani her şeyin sebebi kitap...

        Galiba bunları ilk ben söylediğim için. Ben Cemaat'i çok iyi tanıyorum. Onların içinden geldim. Birini suçladığımda maddi karşılığı olacağını çok iyi biliyorlar. Her lafım onların bir suçuna karşılık geliyor. Kitapta anlatmadığım konular da var. Bütün önemli sırlarını ben ifşa ettim. Şu da var ki; bugün ortaya çıkanlar, ortaya dökülenler söylediklerimin yarısı bile değil.

        Cemaat her şeye nasıl hâkim olabildi?

        Cemaat ilerde yapacağı operasyonlarda Emniyet içinden kendisine karşı çıkabilecek kişileri teker teker harcamakla işe başladı. Sahte ihbarlar ve komplo teorileriyle emniyet müdürlerini devre dışı bıraktılar. Ben buna itiraz edince de kurban ettiler.

        Bütün hayatını terörle mücadeleye adamış birinin yıllardır tutuklu olması nasıl bir duygu?

        Mesele ben değilim. Edirne'de Emniyet Müdürü'yken Roman mahallesinde tanıdığım İsmail Amca, bana mektup yazarken 4'üncü sınıftaki oğlu "Baba ona mektup yazma, sen de tutuklanırsın" demiş. Nasıl korkuttularsa... Devrimci Karargâh davasında Mehmet, mahkeme heyetine "Ben devrimciyim. Kanunlarınıza uymak zorunda değilim. Ama hiç olmazsa siz kanunlarınıza saygılı olun. Hanefi Avcı'nın bizimle ilişkisi yok" dedi. Onlar kendi kendilerine "Cemaat'i eleştirmek" diye bir suç oluşturdular. Benim Ergenekon'cu olmadığım, cuntaya karşı olduğum herkesin malumu. Ergenekon operasyonları denen operasyonlarda gömülü bulunduğu kamuoyuna aktarılan, gösterilen silahların hepsi sahte.

        Nereden biliyorsunuz?

        8 gaz bombası var. Bunları taşımak, bulundurmak suç değil. Suç değilse bunları niye sakladınız? Bir sis kutusu var mesela. Bunlar yer işaretleme aracı. Niye gömülsün ki? Bu sis kutuları, Zir Vadisi'nde, Poyrazköy'de ve Ankara Gölbaşı'nda gömülü halde bulundu.

        'EMNİYET BULMUYORSA KENDİ YAPMIŞTIR'

        17 Aralık operasyonu yerli bir operasyon mu?

        Tamamen Cemaat'in operasyonu. 17 Aralık'tan 1 yıl önce, MİT Müsteşarı'na yönelik operasyon girişimi olan 7 Şubat yaşandı. Ona rağmen hükümet tedbir almadı. Kitabımı okusalardı tedbir alırlardı.

        7 Şubat başarılı olsaydı ne olurdu?

        MİT tamamen Cemaat'in kontrolüne geçerdi. Polis, Jandarma ve MİT'i ele geçirdiğinizde Hükümet artık elinizde bir kukladan ibarettir. 7 Şubat'ın akabinde Başbakan'ın ofisinde bulunan böcek olayından sonra bazı tedbirler alındı. Bunlar yapılmasaydı Hükümet 17 Aralık'ın önüne geçemezdi. İçişleri Bakanı Muammer Güler dik durmasaydı, Hatay ve Adana Valileri dik durmasaydı, 17 Aralık çok zor geçerdi.

        Cemaat'in Başbakan'dan MİT'i ve Harp Okulu'na öğrenci yerleştirmek istediği iddiası var. Başbakan'ın sadece Emniyet için yeşil ışık yaktığı söyleniyor...

        Zaten Harp Okulu'nda çok öğrencileri var. Cemaat MİT'i ele geçirmek istedi fakat hükümet vermedi. Ancak Emniyet konusunda aynı hassasiyeti göstermedi.

        Dışişleri'nde Suriye konulu toplantının dinlenip internette yayınlanmasında yabancı ülke parmağı var mıdır?

        Hayır... Bunu Cemaat'ten başkası yapamaz. Türkiye'de işlenmiş her suçu emniyet isterse ortaya çıkarabilir. Eğer çıkmıyorsa emniyet istemediği içindir. Bu dinleme sistemini ben kurdum. Nasıl çalıştığını çok iyi bilirim. Emniyet istese Deniz Baykal ve 10 MHP'liyle ilgili kasetlerin faillerini hemen bulur. Bulmuyorsa emniyet kendi yapmıştır. Devletin terörle mücadele için kurduğu özel sistemler var. Bunlar başka amaçla kullanılırsa herkesin hayatı zindan olur. Türkiye'de Cemaat bu sistemi sıradan insanlar, bürokratlar ve siyasiler için kullandı. Dışişleri'nde gizli bir toplantı dinlenmişse bütün bakanlıklar dinlenmiştir. Kriptolu telefonlar ancak devletin imkânlarıyla dinlenebilir. Bu sisteme girdiğiniz andan itibaren yapamayacağınız şey yoktur. Cemaat valiler, bürokratlar, bakanlar üstü bir hal aldı. Devleti yönetenler görevlerini yaparsa Cemaat kimseyi dinleyemez.

        Bugün haklı çıkmış olmanın gururunu yaşıyor musunuz?

        Keşke haksız çıksaydım da devlet bu denli yıpranmasaydı. Cemaat'e yakın, hükümeti seven bir insandım. İkisini de karşıma aldım. Çünkü biri yapıyor, öteki de göz yumuyordu. Cemaat bu hükümet döneminde hak etmediği bir nimete kavuştu. Aynı şekilde hükümet de. Ama ikisi de bunu çok kötü kullandı. Bu nimeti iyi kullansalardı, adil bir hukuk yaratılabilirdi. Biri hukuku mahvetti, öteki de hukuku mahvetmesine izin verdi. Nimeti tepmek hiçbir zaman cezasız kalmaz. Cemaat bu kavgayı kaybetmeye mahkûm. Hiçbir örgüt devleti ele geçiremez. Bu hükümet, Cemaat'in en son mağdurudur. Benden de eski mağdurlar var. Örneğin Güneydoğu politikası bir dönem Cemaatin insafına terk edildi. İnanılmaz hukuk cinayetleri işlendi. Adi suçlarda bile olağanüstü cezalar verildi.

        Gazeteci Ruşen Çakır, "Avcı zindanda, fikri iktidarda" diye yazdı...

        Fikrim iktidarda mı bilmiyorum ama fikirlerim doğrulandı.

        Bir açıklamanızda MİT'in sırlarının Cemaatin elinde olduğunu söylemiştiniz. Hangi sırlardır bunlar?

        Türkiye Cumhuriyeti'nin her türden arşivi şu anda Cemaatin elinde bulunuyor. Dünyanın en büyük silahı bilgidir. Örneğin Ergenekon davasının kaderini belirleyen, şekillendiren 51 no'lu CD'de Yargıtay üyelerinin kötü görüntüleri vardı. Sonra bu CD için "bozuldu" dediler. Daha bunlar gibi sayısız savcı, hâkim ve yüksek bürokratın gizli çekilmiş, özel yaşamlarına dair görüntüleri var bilmiyoruz. Kaç kişiye boyun eğdirildi, kaç kişiye şantaj yapıldı bilmiyoruz.

        'PKK'LILAR DA BU ÜLKENİN YURTTAŞLARI'

        Uzun yıllar Güneydoğu'da istihbaratçı olarak görev üstlendiniz. Sizce barış olacak mı?

        Kavgayı kiminle yapıyorsan onunla barışırsın. PKK militanları bu ülkenin yurttaşları. Onlar da değerlerimiz. Şimdi onlarla konuşabiliriz. Bayrak indirme olayı büyütülecek bir olay değil. Kurcalarsanız ateş her yeri yakar. Ateşe benzinle gidenler var. Onlara dikkat edelim, hepimizi yakarlar. Hükümet çözüm süreciyle ilgili elini çabuk tutmalı. Yavaş davranıyor, anlamıyorum niye. Oysa çok güzel bir ortam var. Kürtler Türkiye'yi bölmek istemediklerini söylüyorlar. Ben mesleğim gereği örgüt elemanları gibi düşünebiliyorum. Bu beceriyi kazandım. Türkiye samimi olursa PKK dağdan iner. Bugünkü reformları 20 sene önce yapsaydık dağda PKK olmazdı.

        KCK operasyonları da bu hukuksuzluğun bir devamı mıydı?

        KCK'da suçlu insanlar da vardır, suçsuz insanlar da. Ancak gördük ki hepsini aynı torbaya koyup hapse attılar. Onların hakkındaki iddialar dünyanın hiçbir mahkemesinde delil olamaz. ODATV davasında ben ve gazeteciler Ahmet Şık ile Nedim Şener örgüte yardım ve yataklıktan suçlandık. Devrimci Karargâh'tan 15 sene verdiler. Rüzgâr tersine dönmeseydi ODATV davasından da 15 sene vereceklerdi bana.

        Uludere hadisesini nasıl görüyorsunuz?

        Bir kaza ve hata operasyonu olduğu kesin. Cemaat olayı MİT'e yıkmak için "İstihbaratı MİT verdi" bilgisini yaydı. Bu olayda bile Cemaat fırsatçılık yaptı. Her olayı düşman gördükleri insanları cezaevine yollamak, attırmak için fırsat görüyorlar. Danıştay baskını, Malatya Zirve Yayınevi cinayetleri, Muhsin Yazıcıoğlu cinayetleri, Uludere hadisesi gibi önemli olaylarda aynı taktik kullanıldı. Bugün Malatya Zirve Yayınevi olayında gerçek failler dışarı çıktı, onların suçladıkları adamlar içerde.

        Kürt sorununun çözümü niye bu kadar gecikti?

        Orada 8 yıl çalıştım. 1990'ların başında bunun şiddetle çözülemeyeceğini anladım. Zamanın Emniyet Genel Müdürü çağırdı; "Burada yaptığınız her şey yanlış" dedim. "Hanefi Bey burada fazla kaldığın için sinirlerin bozulmuş" dedi. O zaman bugünkü barış şartları yoktu. Bu şartlar 2000 yılının başında ortaya çıktı ve 10 sene sonra da ete kemiğe büründü. Güneydoğu sorunu halledilmeden hiçbir sorun halledilemez. Hukuk da olmaz, demokrasi de. Şu anda barışın şartları olgunlaşmış.

        "KENDİ HIRSIZIMA KARIŞMAM' DİYEMEM"

        Neden bu Don Kişot'luk?

        Yanlışı gördüğüm yerde sesimi çıkarmazsam rahatsız olurum. Susurluk sürecinde de böyle oldu. 28 Şubat'ta da "Sana mı kaldı, neden bütün sırları deşifre ediyorsun" dediler. Ben polistim. "Sokaktaki hırsızı yakalarım ama kendi hırsızıma karışmam" diyemem. Cemaat'e yakındım. Yaptıkları yanlışları ve zulmü yakından gördüm.

        Cemaat hâlâ eski gücünde mi?

        Eski güçleri yok ama devam ediyor. Bir günde yok olmaz. Fakat zamanla yıkılacak. Hükümetin gücü değil, yaptıkları haksızlıklar onları yıkacak. Çünkü Cemaatte sahtelik var. Bazılarının evlerine çocuk pornosu bile koydular.

        "BAŞBUĞ BANA EMSAL OLMADI"

        Anayasa Mahkemesi'ne yaptığınız bireysel başvuru neden karar bağlanmıyor?

        Mahkemeye Nisan 2013'te başvurdum, 14 ay oldu. Niye gündeme almıyorlar bilmiyorum. Hukuken bir sebebi yok. Davada benden başka yargılanan da yok. Davam 2013'ten beri Yargıtay'da. Tutukluluk halimin kaldırılıp tutuksuz yargılanmama yönelik yaptığım başvuruma cevap vermiyorlar. Hem de Anayasa Mahkemesi'nin benzeri durumlara ilişkin kararına rağmen. Mesela İlker Başbuğ kararı bana emsal olmadı. Benim davamı dünyanın herhangi bir yerinde stajyer bir hâkime gösterseniz dava anında düşer.

        Dışarıda en çok neyi özlediniz?

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ