Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Muhsin Kızılkaya'nın kaleminden Davutoğlu portresi, Hem Alman hem Amerikan kültürü Ahmet Davutoğlu, Muhsin Kızılkaya yazdı

        AHMET Davutoğlu, 1983 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nin İktisat ve Siyaset Bölümü’nü aynı anda bitiren ilk öğrenci oldu. İktisadı babası, siyaset bilimini kendisi istemişti. Bitirdiği İstanbul Erkek Lisesi’ne Alman disiplini, Boğaziçi Üniversitesi’ne de Amerikan kültürü hâkimdi. Birisi ne kadar sıkıysa öteki o kadar gevşekti. İkisinde de sol düşünce hâkimdi ama o sol fikriyattan çok, Marksist metodolojinin “ilmi sağa” uyarlanmasına kafa yoruyordu.

        İngilizce eğitim veren Boğaziçi Üniversitesi’nde Ekonomi ve Siyaset Bilimi bölümlerinde lisans, Kamu Yönetimi’nde yüksek lisans, Uluslararası İlişkiler’de de doktorasını tamamladı. Tez hocası Şerif Mardin’di. Hocası Mardin, tezini çok beğendi, henüz bitirmeden özetini bir akademik dergide yayınlattı.

        O BİR AKADEMİSYEN

        Almanca ve İngilizce’sinin yanına Milli Eğitim Bakanlığı’nın bursuyla gittiği Ürdün’de öğrendiği Arapça’yı da ekledi. Doktora tezi üzerinde çalışırken Kahire Amerikan Üniversitesi Kütüphanesi’nde İslami metinlere daldı. “Alternative Paradigms” (Alternatif Paradigmalar) ismini taşıyan ve İslam ile Batı düşüncelerinin siyasi teori üzerindeki etkisini inceleyen tezi, “University Press of America” tarafından basıldı. Davutoğlu’nun, “Mikrodan ziyade makro perspektiften bakıp evrensel gerçekliği anlamaya çalışan bir tarzı” denediği bu metni henüz Türkçe’ye çevrilmedi. Konuya hâkim olmayanlar, mevzu hakkında ön hazırlığı olmayanlar açısından okunması son derece zor bir metin olarak kabul ediliyor bugün bu metin. Artık o bir akademisyendi. Bir kürsü bulup ders vermek için kapı kapı dolaşması gerekmiyordu. Yetenek avcıları çoktan keşfe çıkmışlardı bile onu. 1989 yılında aynı anda hem Amerika’dan, hem de Malezya’dan teklif aldı. Malezya’da karar kıldı.

        DÜŞÜNCELER TARİHİ

        Artık düşünceler tarihine yoğunlaşan, Eflatun’dan Hegel’e kadar bir yığın feylesofu inceleyen, Osmanlı-Türk ve İslam kültürünü içselleştirip onu dünyaya açacak bir metodoloji arayışında olan meraklı bilim adamı adaylığının yanında bir de baba olma sorumluluğu vardı. 1984 yılında evlendiği kadın doğumcu eşi Sare Hanım’dan iki kızı vardı, kızlarına isim seçimini eşine bırakmış, eşi Sare Hanım onu çok mutlu edecek bir şey yapmış, kızlarından birisine annesi Meymune’nin, ötekine de üvey annesi Sefure’nin isimlerini vermişti. (Bugün kızı Sefure, Yıldız Holding’in kurucusu Sabri Ülker’in üçüncü torunu Ahmet Özokur’la, ortanca kızı Meymune ise İstanbul Ticaret Odası Başkan Yardımcısı Dursun Topçu’nun oğlu Talha Topçu ile evlidir.)

        DOĞU’DAN BAKACAKTI

        Ailesiyle yaptığı istişareler sonucunda kararını verdi, 1990’ın ilk aylarında küçük kızlarını da yanlarına alarak Malezya’ya gittiler; Kuala Lumpur’da, Çin mahallesinde bir ev tutup yerleştiler. Artık Batı’dan değil, Doğu’dan, hem Doğu’ya, hem de Batı’ya bakacaktı. Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi’nde girdiği ilk ders, ona da büyük bir ders oldu. Sınıfın yarısı Müslüman Malayalardan oluşuyordu ama gerisi Hintli, Çinli, Asya’nın, Afrika’nın çeşitli halklarına mensup rengârenk çocuklarıydı. Çok dinli, çok kültürlü bir çiçek bahçesi... Elinin altında ders kitabı olarak okutacağı George Sabine’nin “Siyasal Düşünceler Tarihi” kitabında Eflatun, Aristo, Roma, Hıristiyanlık, Reform, Rönesans, Marksizm, yani Batı düşüncesine dair ne ararsan vardı ama bu çocuklardan hiç bahis yoktu.

        YENİ METİN

        Batı düşüncesinin egemenliği buraya kadar onu kovalamıştı. Oturdu Doğu’yu çalıştı, Konfüçyüs’ü, Tao’yu, Hint felsefesini, İslam düşünce tarihini, Osmanlı’ya daha çok kafa yordu ve özellikle Kınalızade Ali’nin -ki daha sonra rahleyi tedrisinden geçen bütün öğrencilerine bu kitabı, Makyavel’in ‘Prens’iyle birlikte şiddetle tavsiye edecekti- “Ahlak-ı Alai”sini hatmetti. Bütün bunlardan yepyeni bir metin oluşturdu ve Doğu’lu çocukların karşısına bu özgün metinle çıktı. Çalıştığı üniversitede Siyaset Bilimi bölümünü kurdu ve 1993 yılına kadar bu bölümün başkanlığını yaptı.

        'SOKAKLARDA DEĞİL, KORİDORDA MÜCADELE'

        ANNESININ ölümünden bir yıl sonra aile İstanbul’a gelip Fatih’te bir eve yerleşmiş. “Bugün Ahmet Davutoğlu Ahmet Davutoğlu’ysa nedeni babası Mehmet Davutoğlu’dur” derler onu tanıyanlar. Çok güçlü bir baba figürüyle büyümüş. Baba, İstanbul’da, Sultanhamam’da Konyalıların yoğun olduğu Kurtiş Han’da tekstil işini sürdürmüş. Ahmet, dördüncü sınıfa kadar Fatih Hacı Süleyman İlkokulu’nda okumuş, daha sonra “40 yıl boyunca” yaşayacağı Bahçelievler’deki eve taşınmışlar. İlkokul orada bitmiş.

        BABA İŞLETME İSTİYOR

        Babası Mehmet Bey İstanbul’da giriştiği tekstil işini bir hayli büyütmüş. Oğlu Ahmet’in işletme okuyup işlerin başına geçmesini arzuluyor ama Ahmet’in kanına edebiyat virüsü bulaşmış, lisede matematik bölümü mezunu olduğu halde sosyal bilimlere takmış kafayı. Ta ortaokul yıllarında Marksist klasikleri hatmetmeye başlamış, orta üçteyken Stalin’in “Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm” kitabını altını çize çize okumuş, kitabın bu nüshası hâlâ kitaplığında duruyormuş. Marksist kitaplara olan bu meyil, tartışmalarda rakiplerine karşı mahcup olmamanın yanında, ilerde sağ fikriyat için bir çıkış yolunun metodolojisini keşfe yöneliktir. Lise yıllarından beri, “sokaklarda değil, koridorlarda mücadeleyi” esas alan bir harekete meyil etmiş, 70’li yıllarda çıkan “Pınar Dergisi”nin, “sanat ideolojinin estetik hüviyet kazanmasıdır” şiarı, oluşmakta olan düşünce dünyasına merhem gibi gelmiş, bu dergideki edebiyat ve sanat tartışmaları onun da benimsediği “ilmi sağ” tezine uygun düşmüştü. Sağ ve sol kavramlarına kapitalizm ve komünizm bağlamlarının dışında İslamiyet açısından bakmak da mümkündü.

        YARIN: GÜL DEVLETLE, ERDOĞAN SİYASETLE TANIŞTIRDI

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ