Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Balçiçek İlter'in bu haftaki konuğu, "Ergenekon davası'nda 6 yıl tutuklu kalan gazeteci Tuncay Özkan

        ALTI yıla yakın hapiste kaldı. Hâlâ “Bana suçumun ne olduğunu söyleyin” diyor. 10 Mart’ta çıktı, ilk toplantısında beraber konuşmacıydık. Çok eski meslektaşım, arkadaşım. O gün bugündür geziyor, anlatıyor. 62 ili tamamladı bile, durmayacak. Siyasete devam... Çıktıktan sonra çok söyleşi yapıldı. Yaşadıkları malum, kitaplarında da anlattı. Bugün, bunca zaman geçtikten sonra biraz medya, biraz gelinen noktayı konuşmak istedim. Pazartesi Sohbeti’nin konuğu Tuncay Özkan.

        BALÇİÇEK İLTER / HT GAZETE -PAZARTESİ SOHBETLERİ

        FOTOĞRAFLAR: SERKAN AKKOÇ

        Kaç gün hücrede kaldın?

        517 gün. Yalnızlaştırma esas bugünkü hapis mantığında. Gerekçe sadece zulüm. Cemaatçilerin garip bir fantezisi, fantastik bir ceza duygusu var. Örneğin 28 Şubat’ta alıp diğer binaya götürdüler. Keza, Kadir Gecesi tutuklandım. Hep bayramlara denk geldi cezalarım. Bu kini, öfkeyi nasıl ve neden biriktirmişler anlamakta zorlanıyor insan.

        Bilmiyor musun gerçekten de?

        Her şeyi yapabilen bir gazeteciydim ben. Ama hedef ben değilim. Kocaman tarihsel bir hesaplaşmayı bizim üzerimizden halletmeye soyundular. Haşhaşi diyorlar ya, haklılar...

        Çok kuvvetli bir gazeteciydin.

        Çok haklısın. O rahatsız etti zaten.

        Nasıl o kadar kuvvetli hale geldin? CHP’li aile, Ankara Tuzluçayır Lisesi, anne ev hanımı, baba matbaa işçisi...

        Dedem de Köy Enstitüsü’nden. Devrimci Yol geleneğinden geliyorum. Ama çocukluğumdan başkalarının hakkını savunmak ve yanlışa “Dur” diyebilmek için sadece gazeteci olma hayalim vardı. Duvar gazeteleri çıkarır, sınıf mümessili olurdum.

        İlk gazete Yeni Olay’dı.

        Evet. Rüzgârlı Sokak’ta, baldırı çıplak biz gazeteciyim. Hem diziyorum hem sokakta gazete satıyorum. Sonra sendika dergisi çıkarmaya başladım. 80’li yıllardı; 16 yaşımda ilk kez alınıp bırakıldım. Zaten sokaktan topluyorlardı o zamanlar. 7 gün kaldım, sonra birkaç kez daha alıp bıraktılar. İyi dayaklar yedim o dönem. Sonra Cumhuriyet. Yalçın Doğan sendika dergisini izliyormuş.

        İlk imza orada mı? Ne hissettin?

        Kanatlarım çıktı be Balçiçek. Çünkü o zamanlar imzanın çıkması Babıâli’nin seni kabul etmesi demekti.

        ‘BENİ İZLEYENLER ERGENEKON SANIĞI!’

        Neyin peşindeydin peki? Şan, şöhret, para, güç, mevki?

        Hiçbiri. Sadece adalet peşindeydim. Herkesin mutlu olduğu bir ülke yaratılabilseydi ben de çok mutlu olurdum.

        O bir ütopya, herkesin mutlu olması...

        Bu şansın hâlâ kaçmadığına inanıyorum. Sonraki yıllarda hiç üstüme vazife olmadığı halde TV yayın ilkeleri yazdım, yurtdışı kurallarını bize uyarlayıp RTÜK’e verdim... “Kadına şiddet, çocuk haberleri, terör ve ensest haberleri görüntülü verilmeyecek ilkesini getirdim. Hatırlarsan Reha (Muhtar) yanağımdan tutup uzatmıştı sırf bu yüzden, ana haberde.

        Sahi o neydi?

        Köprüden atlama hikâyesinden çıktı olay. O ve terör haberleri. Reha Muhtar bu yaptıklarımı sansür olarak değerlendirdi. O da öyle bir magazin haberciliği yapıyor ki, Clinton gelmiş, Reha yol kenarı erkek pazarlığı, travesti genelevi açılmış, pireyle devesi var falan... Bültenin sonunda da çıkıp dedi ki: “Clinton Clinton, benim ülkemin başbakanı sana gelince ne kadar haber oluyorsa sana da o kadar...” 1 dakika. Ben bu haber anlayışını reddettim ve kamuoyuna açıkladım.

        Yanak çekme olayı ondan sonra mı?

        Evet. “Bu habercilik değildir, çürümedir, yozlaşmadır” dedim. O yüzden öyle teaser’lar hazırladı. Çukurova’nın başına geçince Reha’ya “Sana haber bülteni sundurmayacağım, haber merkezini de emanet etmeyeceğim ama çok değerli bir programcısın, gel sana Digiturk’te kanal açalım” dedim.

        Kabul eder mi bu teklifi? Tenzili rütbe gibi.

        Kabul etseydi bugün bambaşka yerde olurdu. Amerika’da Jerry Springfield Show’un versiyonu gibi olurdu.

        İyi de adam haberci.

        Haberciyim diyor diye haberci olmaz ki. Ondan sonra düşman oldu bana. Mesut Yılmaz tarafından getirildiğimi söyledi, hakaretler etti.

        Çukurova’ya o yüzden transfer olmadın mı? Hepimiz öyle biliyoruz.

        Ben 28 Temmuz 2002’de görüşmüşüm, ağustosta grubun bütün bankalarına el konulmuş. Ne yapabilirim? Kasımda seçim var. Mesut Yılmaz sitem ederek aradı beni, bir hafta sonra öğrendi. Güya ben Yılmaz’ı kullanacakmışım da grubu kurtaracakmışım...

        İyi de niye o kadar para verdiler o zaman sana? 5 milyon dolardı yanılmıyorsam?

        Evet. Haberciliğim için verildi. Bunları uyduran hep Reha... Adama sormazlar mı “Patron zaten seni göndermek istiyordu, anlamadın mı?” diye.

        Laftan lafa atladık, toparlayalım. Cumhuriyet’ten ayrıldıktan sonra Uğur Dündar’ın Arena’sının Ankara temsilcisi oldun değil mi?

        Evet. Uğur Bey yazılarımı takip etmiş, “Televizyonu da öğrenirsin” dedi. Televizyonu bana öğreten odur.

        Hep bir şehir efsanesi vardır. Senin hiçbir zaman aran iyi olmamış diye. Hatta bir ara onun ANAP’tan İstanbul’a belediye başkan adayı olmasını engellemişsin.

        Asla aramız kötü olmadı. Ben grubun başına geçtim, o Arena’yı bugünkü formatına çekmek istedi, sonra ayrıldı... Bu belediye başkanlığı işini ise ilk senden duyuyorum.

        İlk defa mı?

        Evet. Herkes bir şey uyduruyor çünkü. Mehmet Baransu bir kitap yazmış. Kitaba göre ben darbe yapmak üzereyim, MİT, Jandarma, Emniyet, Genelkurmay beni takip ediyor ve nefes alışımı izliyor. Ve ben “Darbe yapılsın” dediğim an öldürüleceğim. Dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, Jandarma’nın başı Şener Eruygur; Atilla Uğur ve Levent Paşa da var. Ama bu insanların tamamı Ergenekon sanığı. Nasıl beni izliyorlardı? Nasıl bir uydurma bu?

        "ÇOK ZENGİN OLDUM"

        Medyaya dönersek...

        33 yıl sürdü. 2011’de emekli oldum. Her yılına 2 ödül, 20 küsur kitap sığdırmışım. 1997’de uğruna oturma eylemi yaptığım Oğuz Aral bana dedi ki: “Senin kumaşın Bâbıâli kumaşı değil, sen Anadolu’ya çok has özel bir kumaşsın, engellemek için her şeyi yapacaklar. Önce homoseksüel derler, ardından patron yalakası, sonra MİT’çi. Aldırma yoluna bak.” Bana söylenenlerin yüzde 90’ı kıskançlık. Gazeteciliğimi öyle iyi yaptım ki kimsenin gıkı çıkmadı. Cezaevinde de bana meslektaşlarım sahip çıktı.

        Mustafa Balbay’a sahip çıkıldığı kadar sana sahip çıkılmadı ama.

        O sadece gazeteci. Ben siyasete dönmüşüm, Cumhuriyet Mitingleri yapmışım, kim bana nasıl sahip çıksın? Ama çıkarken yanımda 10 bin mektup vardı.

        Hep adalet arayışı, gazetecilik diyorsun ardından yüksekleri hedefliyorsun, niye?

        Araştırmacı gazetecilikte öyle bir noktaya gelmişim ki bugün bana küfretmek için bile benim kitaplarımdan yararlanıyorlar. Ama patronun vazgeçemediği yöneticilerden hiç olmadım.

        Kimse vazgeçilmez değil ki...

        Olur mu? Bak etrafına, ne yaparlarsa yapsınlar vazgeçilmeyenler var.

        Senden niye vazgeçtiler peki? Örneğin Aydın Doğan?

        Patronların siyasi ve sosyal ilişkileri bir süre sonra gazetecileri zorlar ve gazeteci o ilişkilere çok muhalifse yollar ayrılır. Tercih yapmak zorunda kaldım.

        Peki Karamehmet?

        Oradan beni gönderen AK Parti ve ABD’li Richard Perle ile Wolfowitz. Savaşa karşıyım diye.

        Nasıl böyle net konuşuyorsun?

        Önce dönemin KVK patronu Murat Vargı uyardı beni, ardından CEO Ersin Pamuksüzer, yaşananları açıklığıyla anlattılar. Biliyorum.

        Çukurova niye Doğan’dan farklı olsun ki? Yani hiç aklına gelmedi mi?

        Karışmayacaklardı bana, gazetecilik yapılacaktı. Hep ilkleri gerçekleştirdim, sırf kadın yayın yönetmeni olsun diye Nurcan Akad’ı bile ben getirdim gazetenin başına. Aydın Doğan o sırada bana küsmüş olabilir ama barışmayı bilen bir insandır, duayendir.

        Ve sonrasında kendi televizyonunu kurdun, patron katına yükseldin...

        Evet. Çok zengin oldum, 5 milyon küsur dolar aldım. İşlettim onu. 13 milyon dolarla kurdum kanalı. İnanır mısın ayda masrafım 3 bin dolardı. Lüks nedir bilmem. Evim bile yok. Mülkiyet bozulmanın, çürümenin başıdır çünkü.

        İyi de kanal almışsın... Nasıl bir ego bu?

        Ego değil, Türkiye’nin sesi olmak. Bugün para bulsam yine kanal kurarım. Birilerinin düşündüğü gibi akıllanmadım yani. İyiyle kötünün kavgasında iyi tarafta olmak zorundayım. Zaten kanal reklamlar kesilene kadar iyiydi. Egemen Bağış ve Mehmet Ali Şahin kestirdi reklamları, o zaman dibe çöküş başladı. Suskun kalmak katılmaktır, ben hiç susmadım. Sevdam Türkiye, aşkla bağlıyım. Canımı, malımı her şeyi verdim. Hiç beklentim olmadı. Kendi parasıyla rezil olmayı başarmış ender insanlardan biriyim.

        Sonra mücadele ettiğini söylediğin zihniyete kanalı sattın?

        Borçları ödemek için. Mecburdum. Ya satmak ya ölüm noktasıydı. Ama haklısın kendimi ve bu işi niye yaptığımı herkese iyi anlatamadım. Tek pişmanlığım beni eleştiren İsmet Berkan için yayında söylediklerim. İzledikçe utanıyorum. Keşke biraz daha sakin olsaydım.

        Ne kadara sattın?

        25 milyon dolar artı 5 milyon dolar.

        "BEN BU KADARMIŞIM"

        Cumhuriyet Mitingleri fikri nereden çıktı?

        Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkanı Şanar Hanım kadın hakları mitingi için kapımı çaldı, süreç oraya evrildi. Ama o mitinglerde Eruygur yok, asker yok, Kerinçsiz, Veli Küçük yok.

        Nasıl yok? Oradalar.

        Kürsüde yoklar. Yoksa nasıl engellerim gelmelerini? Muzaffer Tekin’i, Veli Küçük’ü tanımıyorum. Elimi sıktılar diye aleyhimde kullanıldı fotoğraflar. Herkes gelebilir mitinge. Sen röportajları hep sevdiklerinle mi yapıyorsun?

        Cevabı biliyorsun.

        O dönem meslektaşlarım vebalı gibi kaçıyordu benden. AKP’nin 2007 zaferini medya patronları evlerinde kutladı çünkü. Mitingler onları da rahatsız etti. “İstemediğimiz bir şey geliyor” diye korktular. Seçimden sonra rahat nefes aldılar. 27 Nisan muhtırası Erdoğan’a değil mitinglere karşı yapıldı. O muhtıra iktidar yaptı Erdoğan’ı. Bilerek ve isteyerek asker kötülük yaptı o dönemde. Durduk yere niye demokrasiye müdahale ediyorsun?

        Sen niye siyasete daha etkin girmedin peki?

        Baykal milletvekilliği önerdi ama o mitinglerde kendi geleceğim için konuşmadığımı söylemiştim herkese, o yüzden istemedim.

        Şimdi o süreç için ne düşünüyorsun?

        Eski Tuncay’a bakıyorum. Olgunluk yok, sertlik ve öfke var. Adalet arayışı öfkesi... Anlatıyorum, bağırıyorum, çağırıyorum, insanlar niye beni anlamıyorlar diye öfkeleniyor, hayal kırıklığına uğruyordum. Oysa anlaması gereken benmişim. Duygu ve düşüncelerimin insanlardaki etki alanı bu kadarmış. Ben insanları bu kadar etkileyebildim. İlk ya da doğruyu söylemek insanların sana inanmasını ve peşinden koşmasını getirmiyor. Ben bu kadarmışım.

        Çok önemli bir ders bu.

        Pahalı ve bedeli çok ağır bir ders. İçerideyken uzaktan bakabildim. Herkesin yaşamı, kararları var. Onu değiştirmek ya da bizimkini dayatmak gibi bir misyonumuz yok, sadece anlatmak gibi bir görevim var. Tabii ki üzülüyorum olup bitenlere orası ayrı... Benden bir terörist yaratmaya kalktılar, işte o çok gücüme gidiyor. 6 yıldır üzerimden geçmeyen hakaret yok.

        "DUYGU BIRAKSAYDI BENİ, ÖLÜR GİDERDİM"

        Aile?

        Kızım her şeyim. Nazlıcan bu acıyı yaşamasın diye bütün hayatımdan vazgeçebilirim. Ona olan sevgimi anlatmak için kelime bulamıyorum. Şimdi bir de oğlum olacak. Öyle günler yaşadım ki... 517 gün b.k içindeydim. Yarı dizime kadar insan pisliği, üst katın kanalizasyonu, farelerle yemek arkadaşlığı... Ve bunlar senin yüreğini ve aklını yaralamayacak! Tek şeyle ayakta durur insan. Aşk... Hem sevgili aşkı hem evlat. Duygu solukdaşım benim. Aldığım her nefesin yarısı ona ait.

        Seni bıraksaydı?

        Ölür giderdim içeride.

        Nasıl geçiniyorsun? Ne iş yapıyorsun?

        Emekli maaşım var. 1670 lira alıyorum, kiradayım. Bir yeğenim bir de doktor arkadaşım destek oluyor. 28 bin kitabım vardı, 4 binini teslim ettiler. Hepsini parçalamışlar polisler, ona çok üzüldüm.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ