Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Başbakan Ahmet Davutoğlu'ndan önemli açıklamalar, Başbakan Ahmet Davutoğlu: Artık adım atma vakti, Selçuk Tepeli yazıyor...

        Gazetelerin yayın yönetmenleriyle buluşan Başbakan Ahmet Davutoğlu, pek çok konuda önemli açıklamalar yaptı. Çözümde kararlılığın altını çizen Davutoğlu “Bu çözüm sürecinin toplumsal entegrasyonu nihai noktaya getirecek hedefleri neyse, artık adım atma vakti” dedi.

        17 Ağustos 1999, sabaha karşı... Ahmet Davutoğlu, İstanbul Bahçelievler’de şiddetle sallanan evinden kendini dışarı attıktan sonra, sokakta bir süre sıkıntıyla bekledi. Üzerinde çalıştığı kitabın dosyaları bilgisayarındaki diskette kalmıştı ve şiddetli bir artçı sarsıntıyla onca yıllık emeği yıkıntılar arasına karışabilirdi. Komşularının telkinlerine kulak asmadan evine koştu. Bilgisayardaki disketi hızla çekip aldı ve “Stratejik Derinlik” adını verdiği çalışmasının büyük bölümünü depremden kurtardı. Artık rahatlamıştı...

        MASADAKİ KONULAR

        Başbakan Davutoğlu, birkaç hafta önce Genel Başkan ve Başbakan’ını Cumhurbaşkanlığı’na uğurlayan AK Parti’de kısa zamanda yeniden yapılanmayı tamamlayıp hükümeti hızla kurduğunda da benzer bir rahatlama hissetmiş olmalı. Geçen cumartesi İstanbul’da 3. havalimanı, 3. köprü ve Boğaz’ın altından otomobil geçişini sağlayacak Avrasya Tüneli projelerini inceleyen Davutoğlu, “İnsanlık tarihinde kimseye nasip olmamış bir yürüyüş bu” diyerek çıktığı tünelden Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’ne geldiğinde, şehre kadife gibi bir akşam çökmek üzereydi. Gazetelerin yayın yönetmenleriyle Başbakan olarak bu ilk buluşmasında rahatlığı yüzünden ve cümlelerinden açıkça okunuyordu. Oysa çözüm sürecinden basın özgürlüğüne, Ortadoğu’daki gelişmelerden ekonomide girilen nazik döneme, ülkedeki kutuplaşmadan Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın ilişkilerine ve “paralel yapı” meselesine kadar masadaki konular epey ağırdı.

        Yayın yönetmenlerini Boğaziçi’nin sükûnetini arkalarına alarak karşılayan Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve Başbakanlık Basın Müşaviri Osman Sert’le ılık sohbete, ilerleyen dakikalarda Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ve AK Parti Sözcüsü Beşir Atalay da katılmıştı. Başbakan Davutoğlu bu samimi havadan etkilenmiş olacak, toplantı mekânını ani bir kararla değiştirerek herkesin birbirine daha yakın oturabileceği bir odaya geçilmesini önerdi.

        ‘TÜRBÜLANSA SOKMAK İSTEDİLER’

        Habertürk’ü temsil ettiğim masada; Hürriyet, Sabah, Milliyet, Yeni Şafak, Türkiye, Star, Akşam, Vatan, Milat gazetelerinin yayın yönetmenleri ve yeni Başbakanlık ekibi de yerlerini aldıktan sonra, Başbakan Davutoğlu basın özgürlüğü ve basın etiği dengesinden bahsederek söze başladı: “Türkiye’nin son 12-13 yılda kaydettiği mesafe ortada. Hâlâ bazı eksikler var ama ciddi bir demokratikleşme de var ve devam ediyor. Türkiye 14-15 yıl önceki gibi, AK Parti öncesi dönemdeki gibi değil.” Altını özellikle çizdiği, özgür basının önemiydi. Her şeyin konuşulabileceğini, hiçbir tabunun söz konusu olmadığını dile getirdi. Ancak bu konuda basın etiğinin önemini ve ne zaman, hangi konuda olursa olsun gazetecilerin kendilerine ulaşabileceğini vurguladı: “Gezi’den beri Türkiye’nin yurtdışı algısını değiştirmek için belli çevreler çaba sarf etti. Sanki AK Parti döneminin kazanımları yokmuş gibi bir algı oluşturulmaya çalışıldı. Sonra 17 ve 25 Aralık operasyonlarıyla bu algı kuvvetlendirilmek istendi. Bu yılın başında öyle bir atmosfer oluşturulmaya çalışıldı ki art arda gelen 3 seçim, bir engelli yarışa çevrilecekti. Ülkeyi bir geçiş dönemi Türkiye’sine dönüştürmek, türbülansa sokmak istediler. Bu olsaydı, milli gelir ve itibar kaybı ne olurdu kimse düşünmedi. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve AK Parti’de neler olacağı üzerinden de tartışma yürütüldü. Oysa Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir iktidar partisi, suhuletle başbakan ve genel başkan değişimi yaptı. Daha bir ay dolmadan AK Parti’de, grup ve hükümet içinde bütün kurumsal adımlar atıldı, yeniden yapılandırma tamamlandı. Yine; coğrafyayı esas alırsanız Bizans’tan beri ya da o coğrafyadaki Türk devletlerinde ilk defa devlet başkanlığı tüm dünyanın şahitliğiyle, törenle el değiştirdi...”

        2015 GENEL SEÇİMİ

        2015 genel seçimleri içinse “Perspektifimiz 8 aylık değil, planlamamız 2023’e yönelik. Ama hükümet programında 8 ay en detaylı biçimde ele alınacak. Seçim hükümeti değiliz, kazanımları da koruyacağız” dedi Davutoğlu ve devam etti: “Basın özgürlüğü ile basın ahlakını bir yerde buluşturmalıyız; yeni Türkiye’de yeni bir basın anlayışının olması lazım...” Bunları söylerken IŞİD’in elindeki Türklere dair haber yapılıp yapılmaması tartışmasına da kısaca değindi. IŞİD’in rehin aldığı Amerikalı gazetecilerin güvenliği için onların sayısı, durumu hakkında Amerikan basınında da haber yapılmadığını örnek gösterdi. Bu hassasiyetle dile getirilen tüm eleştirilere açık olduklarını belirterek “Bu masa etrafında bizi eleştiren basın da olmalı ve olacak” diye bağladı sözlerini.

        ‘REFORM DURMADI, DURMAYACAK’

        Fırsat bulup İstanbul Vefa’da Bilim ve Sanat Vakfı’nın kafesindeki sohbetlere kulak misafiri olursanız, Profesör Davutoğlu’nun konuşmalarını farklı açılardan tartışma şansınız artabilir. Davutoğlu’nun 80’lerde kuruluşunda bulunduğu vakıf, onun aklındaki aydın prototipini yetiştirmeye yönelik bir işlev de görüyor. Hatta Davutoğlu ile çalışan pek çok isim o günlerde vakfa gidip gelirken Hoca’nın ilgisini çeken isimlerdir. Onlara, her konuya farklı açılardan bakmayı telkin ettiği söylenir. Dolmabahçe’de Başbakan’ın şu cümlelerdeki farklı bakış açısı dikkat çekiciydi: “‘AK Parti iktidarlarının ilk 5-6 yılı çok reformistti sonra bu reformlar durdu’ deniyor. Oysa Türkiye gerçek demokratikleşme hamlelerini son 4-5 yılda yaptı. Öncesi daha çok mayın temizliğiyle geçti. Siyasal haklar, Beşir Bey’in çok gayret sarf ettiği çözüm sürecindeki adımlar hep 2011’den sonra... Gayrimüslimlerin mülkiyet hakları, sivil- asker ilişkileri ne zaman gerçek demokrasi standartlarına ulaştı? Başörtüsü yasağı son yıllarda kalktı. Türkiye’de reform durmadı ve durmayacak. Aksi tarihin akışını okuyamamaktır. Hâlâ atılacak adım var ama kimse, iktidar otoriter bir eğilim içinde diyemez...”

        ‘İÇ TEHDİT DİYE BİR KAVRAMI YOK SAYIYORUZ’

        SON 4-5 yılın en önemli konusu, çözüm süreci. “Çözümde öyle bir aşamaya gelindi ki 15 günde bir toplantıyla takip edilen bir siyasi sürece dönüştü” dedi Davutoğlu. “Yeni adımlar anbean hepimizin temas halinde olmasını gerektiriyor. Kurulan ulusal güvenlik mekanizmasında çarşamba günleri toplantılar sürecek. Perşembe günleri Cumhurbaşkanı’mızla da paylaşarak bunları bir şekilde ortak aklın konsolide edilmesi, varsa farklı görüşlerin değerlendirilmesi için imkâna dönüştürüyoruz...” Gazetecilerin “Çözüm süreci işlerin somutlaşacağı bir aşamaya geldi, uygulamalar nasıl şekillenecek” sorusunuysa yine uzun bir yanıt bekliyordu: “Cumhuriyet döneminin en önemli kazanımlarından biri, eşitlikçi bir vatandaşlık anlayışını yerleştirmesi ve tarihten gelen aidiyet duygusunu güçlendirmesidir. Ama bunun yapılamadığı bazı kesimlerde devletten psikolojik bir kopuş süreci yaşandı. Başörtüsü yasağında da Diyarbakır Cezaevi’nde de böyle oldu. Bunlar içeride ve dışarıda istismar ediliyor ve bir gün terör olgusu olarak karşımıza çıkabiliyor. Aidiyet bağlarını tekrar güçlendireceğiz. Çözüm süreciyle başardığımız şey, zayıflayan aidiyet bağlarını tahkim etmek. İç tehdit diye bir kavramı yok sayıyoruz; bu iç tehdit ister etnik kimlik, ister dini, ister mezhebi kimlik dolayısıyla olsun, böyle bir kavram üzerine siyaset inşa etmiyoruz.” Türkiye’nin bu süreçte birçok provokasyonla karşılaştığını dile getirdiği bölümde, Dağlıca baskınına değindi. Dağlıca, Davutoğlu’nun siyasi hikâyesinde de bir kırılma noktasıydı. 1 Ekim 2007’de PKK’nın Dağlıca Karakolu’na baskınından hemen önce, Davutoğlu hükümetteki danışmanlık görevinden ayrılmak üzereydi. Stratejik Derinlik’in devamı niteliğindeki Tarihi Derinlik ve Kültürel Derinlik isimli iki çalışmayı hemen hemen bitirmişti. Ancak baskın planlarını değiştirdi, yakın çevresine “Şimdi bırakamam” dedi. Gelişmeler birbirini izledi ve 2009’da Davutoğlu Dışişleri Bakanı oldu. “Şubat 2008’de sınır ötesi operasyon yaparken karadan ciddi bir şekilde Irak’a girmiştik” diye anlatıyor o günleri. “Yarı uyarı yarı bağ kurmak için o günlerde Bağdat’a gittim. Neçirvan Barzani ile Talabani’nin ofisinde yaptığım görüşme basına yansımasın diye arka kapıdan girmiştim. Nereden nereye geldik... Sonra Oslo süreci başladı, 2012’de onu da sabote ettiler. 7 Şubat 2012’de Hakan Fidan’la ilgili operasyonunun arkasında çözüm sürecini baltalamak vardı. Amaç, sanki PKK’yı MİT yönetiyormuş gibi bir algı yaratmaktı. Kararlı durduk.”

        "ÇÖZÜMDE YARIYI GEÇTİK GERİ DÖNMEK DAHA MALİYETLİ"

        DAVUTOĞLU’na göre “Şu anda Ortadoğu bölgesinde tek bir başarı hikâyesi var o da çözüm süreci. Suriye’de, Mısır’da, Libya’da bu kadar demokratik, içselleştirici davranılsa bugün yaşananlar yaşanmazdı”. Ortadoğu’da derin etnik ve mezhepsel çatışmalar yaşanırken, Türkiye çözüm sürecini yürütüyor. Kolay değil. Ancak Başbakan, bölgedeki gelişmelerle akıntının giderek hızlandığı bir akarsuya benzettiği süreçte, yarı yolun geçildiği görüşünde: “Akan bir derede yarıyı geçtiğinizde geri dönmenin maliyeti karşıya geçmekten fazladır. Beşir Atalay’ın çok katkısı bulunan Terör Yasası’yla yarıyı geçtik. Artık, süreç içinde olan hiçbir devlet yetkilisi ileride karşılaşabileceği zorluklardan endişe edip adım atmaktan çekinemez.” Davutoğlu, bu konudaki kararlılığın altını da şu sözlerle çiziyor: “Bu çözüm sürecinin toplumsal entegrasyonu nihai noktaya getirecek, şiddeti, terörü bitirecek hedefleri neyse, artık adım atma vakti.” Ancak Başbakan, sözlerinden epeyce belirginleştiği anlaşılan o adımların detayları konusunda ketum: “Kamu düzeniyle çözüm süreci birbirine alternatif değildir. Detayına girmeyi doğru bulmuyorum, bir kısmı son toplantılarda şekillenen adımlar var. Askerle sivil arasında da bir uyumsuzluk yok, sık sık görüşüyorum. Genelkurmay Başkanı da süreçle ilgili hususun basına yansıdığı gibi olmadığını ifade etti.” Başbakan, iç dinamikler açısından olumlu bir yerde bulunulduğunu, dış dinamikleri de kontrol edebilecek araçlara Türkiye’nin sahip olduğunu düşünüyor. Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanı adaylığını da örnek olarak gösteriyor: “Birinci adım içinizdeki yarayı sarmak, özgür siyasetin önünü açmak. Parti kuracak harf kalmamıştı Kürt siyasi hareketinde, şimdi parti kapatılmıyor kendileri açıp kapatıyorlar.” Daha önce PYD ile görüştüklerini hatırlatan Başbakan, “2013’te geldiklerinde bizi dinleyip Şam’daki rejimle aralarına mesafe koysalar, şu anda başka bir noktadaydık. Şimdi daha dikkatli davranıyorlar, herkesle görüşebiliriz” diyerek IŞİD tehdidinin gündeme oturduğu günlerde Suriye’deki Kürt hareketine açık kapı bırakıyor. Kürtçe öğretimi konusunda hükümet rahat; 30 Kürtçe öğretmeni kadrosu açılmış, Kürtçe öğretmenin ötesinde de planları olduğu görülüyor ancak bunda da detaya girmiyorlar. İyi giden çok nazik bir süreçte, sanki “Her şeyin bir zamanı var” dikkati bu. “Ülkenin siyasal birliği açısından konuşulmayacak şeyler bellidir” diyen Davutoğlu’na göre çözüm sürecinin bundan sonraki aşamaları daha kolay ilerleyecek... Süreç ilerlerken, hükümetin yapabileceği yasal düzenlemeler de var Anayasa değişikliği gerektirenler de olabilir. Toplantıda oluşan izlenim, Anayasa değişikliği gerektirecek adımların 2015 genel seçimi sonrasına bırakılacağı yönünde. Başbakan Davutoğlu “Anayasa değişikliği toplumsal mutabakattır. En az örgütlü kesimlerin bile fikri alınmalıdır” diyor. “12 Eylül’ün yaptığı tarzda bir hataya düşmemeli ve bazılarının sahiplenmediği Anayasa yapmamalıyız.”

        ‘PARALEL YAPIYLA MÜCADELENİN ESASI’

        KONU yeni Anayasa ve başkanlık sistemine gelince, Davutoğlu bir yakın tarih taramasıyla sözü “paralel yapı” meselesine taşıdı: “Anayasa yapıcıların kafasındaki şuydu: Millet tercih yaparken yanlış da yapar ve genellikle yanlış yapar. Halkın seçtikleri şunları yapabilir ama şu alanlara giremezler... Belli alanlar tabuyken siyaset çözüm üretemez. Artık hesap soracak olan Başbakan’a soruyor. Sorumlu kimse, hesabı kim veriyorsa kararları da o verir. AK Parti ve Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi prangayı kırdı. Öte yandan, yargıda, emniyette örgütleneyim, sen benim dediğimi yap... Bu da başka bir vesayet biçimi. Paralel yapıyla mücadelenin esası da bu.”

        ‘CUMHURBAŞKANI’MIZ ARTIK SİYASETİN ÜSTÜNDEDİR’

        “KUTUPLAŞMAYA karşı neler yapmayı planlıyorsunuz” sorusuna “Kutuplaştıran kim” diyen Davutoğlu “Artık Sayın Kılıçdaroğlu’nun da Sayın Bahçeli’nin de muhatapları benim” yanıtını verdi. “Saldıracaklarsa, eleştireceklerse siyasi kültür içinde bana yapacaklar. Cumhurbaşkanı’mız artık siyasetin üstündedir. 10 Ağustos’tan beri Cumhurbaşkanı’nın yahut benim kutuplaştırıcı bir sözümüzü söyleyin; daha önce de yok ama şimdi ‘yeni dönem’ diyorsunuz diye söylüyorum... Ama onlar Sayın Cumhurbaşkanı’na yönelik çok sert konuşmalar yapıyor. Kendisi veya o makam tartışma konusu yapılmamalı. Bundan sonra daha da kutuplaştırmak isteyecekler, ama ben yumuşamadan yanayım.”

        KALKINMADA YENİ HAMLE

        GELECEK günlerde ekonomide yapısal reformlar beklenebilir. “Özellikle imalat sanayimizdeki gerilemeyi veya duraksamayı aşacak tedbirler alınması talimatını verdim” diyerek bazı ipuçları da sıraladı Başbakan; ama bu sayfanın da bir sınırı var. Bu konuyu gelecek günlerde ele alalım derim. Sözü de Davutoğlu hükümetinin gelecekte nasıl anılmak istediğine dair sözlerle bitirelim: “Evrensel ölçekte demokrasi ve dünyada küresel bir güç haline gelmiş Türkiye. Bunun da altında hem paylaşım hem de üretim anlamında sağlam bir ekonomik altyapının bulunması. Yeni Türkiye’nin de parametreleri bunlar...”

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ