Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika "Kara harekatı esastır", Recep Tayyip Erdoğan, Selçuk Tepeli, Birleşmiş Milletler, New York, Obama, Biden, IŞİD, Irak, Suriye.

        Birleşmiş Milletler’in 69. Genel Kurulu için hafta boyunca New York’ta bulunan Cumurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 16 ülkeyle 17 ikili görüşme yaptı; Obama ve yardımcısı Biden hariç. Geçen pazar ayak bastığımız New York’tan dün dönerken, Erdoğan, gazetelerin genel yayın yönetmenlerinin sorularını yanıtladı. BM’nin ana konusu iklim değişikliğiydi, ama herkesin konuştuğu konu, IŞİD oldu. Irak ve Suriye’de terör estiren örgütün en çok adının geçtiği yerlerse, muhtemelen BM Güvenlik Konseyi ve Cumhurbaşkanı ile Türk heyetinin kaldığı Peninsula Oteli’ydi... Türkiye, IŞİD’e karşı oluşan koalisyonda mı, ön cephede mi, arka planda mı? Suriye’de bir güvenli bölge oluşturulacak mı? Silahlı operasyonlara girecek miyiz, kara birliği gönderecek miyiz? New York’ta son gün Erdoğan ile ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden 2 saate yakın neler konuştular? O görüşmeden hemen önce ABD Başkanı Obama’nın telefonu neye işaretti? Cumhurbaşkanı Erdoğan, uçakta sözlerine o noktadan başladı...

        BM GÜVENLİK KONSEYİ

        “BM Güvenlik Konseyi daveti, geneli itibarıyla Barack Obama tarafından yapıldı. Ve Obama’nın daveti üzerine BM Güvenlik Konseyi’nde biz de o toplantıya katıldık. 15 üyenin dışında davet edilen ülkeler de konuşmalar yaptı. O toplantıyı başından sonuna kadar Obama bizzat yönetti. Bizim de yaklaşık 10 dakikalık bir konuşmamız vardı. Tabii o toplantı, tamamıyla Irak-Suriye bağlamında bir toplantıydı. Bu görüşmede özellikle yabancı savaşçılar konusunun da hassasiyetle üzerinde duruldu. Burada Türkiye devamlı bir ithamla karşı karşıya, fakat herkes orada itiraf etti: İşte Fransa, kendilerinden buraya 1000’e yakın insan geldiğini, aynı şekilde İngiltere 600 civarında kendilerinden geldiğini, Avrupa’nın Almanya da dahil birçok ülkesinden buralara yabancı savaşçıların geldiğini... Bunların turist edasıyla gidip bölgeye girdikten sonra orada silahlandıkları anlaşılıyor. Böyle bir süreci kendi ifadeleriyle de ortaya koydular.

        ‘TEZKERE SONRASI ADIMLAR’

        Bütün bu çalışmaların sonunda gelinen nokta, kararlılık. Sayın Obama, ‘Bu girişimimizi destekleyen ülkelerin sayısı 104 oldu’ dedi. Yani burada birinci derecede teröre, terör örgütlerine ve IŞİD’e karşı bir tavır; bunun üzerinde hassasiyetle duruluyor. Şu anda Amerikan Kongresi de bu konuda olumlu yaklaşımlar sergilemiş vaziyette. Bizim de ayın 2’sinde bu konuyla ilgili tezkere Meclis’e gelecek. Ve tezkerenin, şu anda benim tahminim şahsen tezkerenin çıkışıyla birlikte zaten bizim de gerekli adımları atmamız gerekiyor. Zira şu anda Suriye’den 140 bin Kürt kökenli vatandaş Türkiye’ye girmiş vaziyette. Yine 40 bine yakın Ezidi, Türkiye’ye geldi. Yani 1.5 milyonu toplamda bulduk. Bu tabii çok büyük bir potansiyel. Bu potansiyeli bölgede ne kadar absorbe edebiliriz, o ayrı bir sorun. Onun için de bizim üzerinde ısrarla durduğumuz konu, bir uçuşa yasak bölge ilanı, güvenli bölge ilanı, eğit-donat konusu. Ve bütün bunlara yönelik çalışmalarda da öyle zannediyorum ki mutabakat sağlanacaktır. Şu anda görüşmeler zaten devam ediyor.

        Şu anda zaten bu tür görüşmeleri biz kendi içimizde de yapıyoruz. Bunlara bizim hazırlıklı olmamız lazım. Burada ikinci, üçüncü sınıf bir ülke konumunda değiliz. Birinci derecede etkilenen ülke konumundayız. Birinci derece etkilenen konumundaki bir ülke tabii ki önce ne yapacağının kararını kendisi vermesi lazım...”

        SURİYE TARAFINA GÜVENLİ BÖLGE

        Bir soru üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye sınırları içinde tampon bölge konusuna da değindi: “Tampon demeyelim, güvenli bölge demek daha isabetli olur; Suriye tarafında bir güvenli bölge. Bunun Türkiye açısından çalışması yapıldı. Öyle şeyler vardır ki belli bir noktaya kadar sırdır. Ondan sonra sır olmaktan çıkar. Ama sır olduğu anda bunu açıklarsanız ondan sonra bu sırrın esiri olursunuz. Bu da tabii kararlı bir tutum içinde işin üzerine gidilmesi gerekiyor. Sadece Süleyman Şah Saygı Türbesi’nin zaten 38 km kadar orada bir mesafesi var. Şu anda oradaki hassasiyetimiz devam ediyor. Ama bütün bunlarla beraber girişler de devam ediyor. Bütün bu girişlere tabii bizim şu anda tedbirlerimizi almamız gerekiyor. Şu anda da tabii hükümetimizin yaptığı, bu tedbirleri belirlemek ve gerekli gördüğü anda da gereğini yapmaktır.”

        Bir başka soru: “Bu, rehinelerin kurtarılmasından sonra politika değişikliğine gidiyoruz demek midir? Askeri veya siyasi harekete katılmak gibi bir açıklamanız oldu, bayağı tartışıldı...

        Erdoğan, şu yanıtı verdi: “Arkadaşlar, ne dedik biz, tüm terör eylemlerine karşı hassasiyetimiz var. Bilinmelidir ki, eğer burada askeri bir harekât olacaksa bizim hudutlarımız kim tarafından korunuyor, asker tarafından. Dolayısıyla böyle bir tehdit altında olduğumuz zaman askeri harekât buna karşı yapılacaktır. Yani asker, Silahlı Kuvvetlerimiz bize böyle anlarda gerekli. Sınırlarımız tehdit altına giriyorsa bu adımların da atılması lazım.”

        ‘DÜĞMEYE BASILMA ANI ÖNEMLİ’

        Bir gazeteci, “Askeri harekâttan kastınız, hava harekâtının dışında kara harekâtı mı?” diye sorunca durum daha da netleşti.

        “Burada tabii, bir NATO ülkesi olarak NATO’daki ortaklarımızla her türlü adım düşünülebileceği gibi, bunun hava boyutunu kim yürütür, kimlerle beraber yürütür; kara harekâtını kim yürütür, kimlerle yürütür; bunların planlamasını şu anda ilgili ülkeler bir araya gelerek zaten yapıyorlar. Ama düğmeye basılma anı, burada çok önemli. Ki biliyorsunuz bazı hassasiyetler sebebiyle ABD, Irak’taki gelişmelerde tavrını ortaya koydu ve özellikle barajlar bölgesinde doğabilecek tehlikelerden dolayı oralarda hava bombardımanlarını yaptı. Onlar yerinde olmuştur. O hava bombardımanlarının olduğu anda biz her türlü insani yardımı Kuzey Irak’taki tüm gruplara yaptık. Türkmenlere, Araplara, Ezidilere, hepsine yaptık. Peşmergelere aynı şekilde yaptık. Ve o püskürtülmüş oldu. Yani bugün Kuzey Irak çok ciddi bir sıkıntıyla karşı karşıya kalabilirdi. Tabii henüz bitti mi, bitmedi. Bu süreç devam ediyor. Bunun Suriye’ye doğru yeniden yansıması oldu. Suriye’deki yansımayla ilgili de şu anda adımlar atılıyor. Ama önümüzdeki süreç hassas bir süreçtir. Bu hassas süreçte de... Mesela Cidde’deki toplantıya 40 ülke katılmıştı. Ama şimdi destek sayısının; koalisyon demiyorum, desteğin 104’e çıkmış olması önemlidir. Bu sayı belki daha da artacaktır. Koalisyonun içinde yer alanların durumu farklılık arz edebilir. Burada mesela Arapların olması önemli. Cidde’de 10 tane Arap ülkesi vardı. O sayı da şimdi artıyor. Bunları döner dönmez yapacağımız toplantılarda değerlendireceğiz.”

        ‘SURİYE REJİMİ ÖDEYECEK’

        “Şam yönetiminin bu konudaki tavrı ortada. Fakat örneğin Rusya bile IŞİD’e karşı bir tavır koyulmasını BM Güvenlik Konseyi’ndeki toplantıda ifade etti. Son açıklamalarda sadece IŞİD terör örgütüne karşı değil, aynı zamanda rejime karşı bir adım atılması konuşuluyor. Özgür Suriye Ordusu ve rejime muhalif olan bazı gruplar var... Ya Sayın Obama’nın açıklamasıydı ya Biden’ın; “Rejime karşı gereğinin yapılması” gibi bir ifade kullanılıyor. Bu, terör örgütünü bünyesinde barındıran bir ülke, bunun bedelini de ödeyecektir. Bu terör örgütünü palazlandıran bu ülke. Artık onu ödemek durumunda.”

        ACİL GÜVENLİK ZİRVESİ

        “Bizim hedefimiz, böyle bir işin içine girdiğimiz takdirde sadece Suriye değildir veya sadece Irak değildir. Irak ve Suriye’dir. Ama Irak’ta rejimle bizim şu anda bir şeyimiz yok. Şu anda Irak’ta zaten seçilmiş olan yeni bir hükümet var. Parlamentosu belli, cumhurbaşkanı belli, kabinesi oluştu... Ve temenni ederiz ki bu hükümet, bir öncekinin düştüğü yanlışlara düşmez. Fakat Suriye’deki rejim, meşru değildir. Meşru olmadığı gibi, terör örgütlerinin cirit attığı bir alan haline gelmiştir Suriye. Ve otokratik bir anlayışla yönetilmektedir. Ve 200 bini aşkın insan ölmüştür. Yaklaşık 6 milyona yakın insan şu anda maalesef gerek Suriye içinde gerek dışında göçmen, sığınmacı, mülteci durumundadır. Dolayısıyla burada terör palazlanıyorsa, terör örgütleri buradan Irak’a, Türkiye’ye, Lübnan’a, Ürdün’e zarar veriyorsa, burada hakikaten atılması gereken bir adım, gereği yapılması gereken bir rejim vardır. Döner dönmez değerlendirmesini, istişaresini hükümetimizle beraber yapacağız. Bu tarafa gelmeden önce nasıl güvenlik toplantısını yaptıysak yine böyle bir güvenlik toplantısını yapacağız. Ve sonra da bu konudaki nihai kararımızı açıklayacağız.”

        SIĞINMACILARA YENİ ŞEHİRLER

        “Bu bölgedekilerle birlikte, hepsiyle görüşerek. Çünkü bizim uluslararası camiada haklılığımızın da olması lazım. Bu sadece Türkiye’nin değil, 1.5 milyon insanın kendi topraklarına dönmesi olayıdır. Bu insanların yerleşimine yardımcı olma dahi konuşulan başlıklardır. Belki orada bunlara yeniden şehirler tesis edilecektir. Ve bu insanlar da yeniden kendi topraklarına dönme imkânını bulacaktır. Belki arka arkaya donörler toplantısı da yapılır; bunların hepsi gündemde. Amerikalılar uçuşa yasak bölgede de önce sıcak değillerdi, güvenli bölgede de. Zannediyorum şimdi bu iş oturacak.”

        ‘BUNDAN SONRASI ÇOK FARKLI’

        Ve bir başka soru: “2 Ekim’de bizim tezkere görüşmelerimiz, bunun dışında uluslararası görüşmeler var. ‘Kimin üzerine ne düşerse, karadan bir müdahale için işbölümü yapılır’ dediniz. Bir takvimi var mı?"

        “İlgili ülkeler ve birimler zaten bu çalışmayı şu anda yapıyorlar. Buralardaki görev dağılımları vs. yapılıyor. Cidde’den sonra bugün ABD, Arap ülkelerinden bazılarıyla birlikte ortak hava harekâtı yaptı, 5 veya 6 ülke katıldı. Bu yapılırken, içeride de Özgür Suriye Ordusu’nun işini kolaylaştırdı. Kara harekâtı oradan yürüyor. Bundan sonraki süreç çok daha farklı olacak. Neden böyle diyorum; çünkü güvenli bölge Suriye tarafında oluşturulacak. Burayı güvenli kılabilmek için de uçuşa yasak bölgenin sürekli kontrolü gerekiyor.”

        ‘O SAFHALAR AŞILDI ARTIK’

        Bir Güvenlik Konseyi kararı alınacak mı?” sorusu üzerine, Cumhurbaşkanı ilginç ve net bir yanıt verdi: “Güvenlik Konseyi kararı falan o safhalar artık aşıldı, geçildi. BM Güvenlik Konseyi’nde biz tabii IŞİD’i konuştuk. Konuşurken, Rusya da Çin de aynı kanaati paylaştılar, hiçbirisi hayır olmaz demedi.” Bir başka soruya Erdoğan, yine sözü dolandırmadan yanıt verdi... Soru: “Anlattıklarınız bölgede yepyeni bir durum anlamına geliyor.” Yanıt: “Gelebilir.”

        Ardından yine soru: “Yani bir operasyonun ötesinde, bölgeye şekil verebilecek bir şey gibi geliyor. Teröre karşı hava operasyonunun çok ötesinde gibi...” Yanıt: “Yani şöyle bir terör örgütünü sadece hava operasyonuyla bitiremezsiniz. Bir defa mütemmim gücü karadır. Eğer karayla bağlantısı dışında bir de deniz varsa, deniz de buna dahil olur. Bütün olarak ele almak durumundasınız. Kara esastır. Ben tabii asker değilim; ama karanın gitmediği yer hiçbir zaman kalıcı olmaz.”

        '1250 KM SINIRIMIZ VAR, SORUMLULUKTAN KAÇAMAYIZ'

        “49 insanımızı bunların eline o şekilde bırakamazdık. 102 gün insanlarımız onların elinde rehineydi. Şu anda şartlar, 102 gün öncesinin şartları değil. Dolayısıyla şimdi bu şartlar gereği değerlendirme vaziyetindeyiz... Ve hükümetimiz, Genelkurmay, bütün istihbarat birimlerimiz çalışmalarını şu anda bu şekilde yürütüyorlar. Döner dönmez de oturacağız, şu ana kadar varılan noktayı ele almak suretiyle yaptığımız son görüşmeleri de birlikte değerlendirerek ne yapacağımızı konuşacağız. İlgili ülkeler ve Türkiye arasında, görüşmeler sürecek. Her ülkeye bir görev düşecek. Türkiye de üzerine düşen görevi yerine getirecek. Hudutlarımızı elbette korumak durumundayız.”

        “İsrail’in adı hiç geçmedi. Bizim görüşmelerimizde adı geçen ülkeler ağırlıklı NATO ülkeleridir. Arap ülkeleridir. Fakat birinci derecede Türkiye’yi ilgilendiren bir konudur.

        ‘NATO ÜLKESİSİN’

        Çünkü 1250 km sınırı olan biziz. Dolayısıyla, sorumluluğumuzu bilmemiz lazım. Bu sorumluluktan da kaçamayız. NATO ülkesisin, kalkmışsın Amerika’dan, Almanya’dan, Hollanda’dan Patriot’ları almışsın, oralarda radar üslerini kurmuşsun... Neden kurduk biz bu radar üslerini? Kılıçdaroğlu’nun ifade ettiği şekilde kurmadık. Sadece gelebilecek karşı bazı saldırılara yönelik savunma sistemleri olarak... Ve bu savunma sistemlerine yönelik bu adımlar, aylar öncesinden kendini gösteriyordu, bu iş bir yere doğru gidiyor diye...”

        'BUGÜN KUZEY IRAK OLMAYABİLİRDİ'

        “140 bin kişi ülkeme geliyor. Öbür taraftan Ezidilerden 60 bine yakın. Şurada 1 hafta 10 günde olan şey... Böyle bir durum karşısında Türkiye’nin eli bağlı kalması doğru mu? Öbür tarafta ABD uçak gemilerinden müdahale ediyor. O müdahaleyi yapmamış olsaydı belki de bugün Kuzey Irak olmayabilirdi. En azından o müdahale, IŞİD’i barajlar bölgesini ele geçirmekten alıkoymuştu. ABD son yaptığı harekâtlarda da yine Kobani’nin ele geçirilmesini engellemiştir. Bunlar son 10-15 günün durum tespiti. Ama geç kalınmıştır. 4 yıldır söylediğimiz ama uygulamada netice alamadığımız işler.”

        'BU ADAMLA O FOTOĞRAFIN İÇİNE GİREMEM'

        Ban Ki-mun’un verdiği yemekte, Sisi ile aynı masaya oturmama olayını sormak istiyorum. O oturma düzeni bilinçli miydi, tesadüf mü?

        Ben bilinçli mi tesadüf mü bilemem. Fakat o zata bir meşruiyet kazandırma gayreti var. Dolayısıyla bizim masada kimler var diye sorduğumda, o ismin olduğunu görünce oraya gitmemeyi, çünkü gidersem Mursi ile ilgili inancım noktasında ters olur, yapılan bunca antidemokratik girişimleri benim de onaylamam anlamına gelir. Bir taratan darbeye karşıyım diyeceksin, ondan sonra darbeciyle aynı masada fotoğraf vereceksin. Bunu yapamazdım. Dünyada şu anda pek çok ülke vitrinde farklı, vitrin gerisinde farklı söylemler geliştiriyor. İkili görüşmede “Doğru, haklısınız”... Haklıysak o zaman çıkın meydanlarda da bunu böyle konuşun. Biz de BM kürsüsünden hiç olmazsa seslendirelim dedik. Ban Ki-mun’un davetinde de aynı masada bu adamla o fotoğrafın içine giremem. Bunu ne milletime anlatabilirim, ne demokratik yollarla iktidar olmuş bir Mursi’nin maneviyatına karşı sorumluluğumu yerine getirebilirim, ne de idamla şu anda yargılanan veya idama mahkûm edilmiş olan insanların ruhaniyeti beni çok çok mustarip eder. Siyasi tutuklular var... Binlerce kişi içeride. Mısır halkının birçoğunun siyaset etme hakları ellerinden alınmış. BM bunu yapan insanlara meşruiyet kazandırma yeri mi? Bu çatı bunların çatısı mı?

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ