Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Başbakan Ahmet Davutoğlu, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi'nin yeni akademik yılı açılış töreninde konuşuyor

        Başbakan Ahmet Davutoğlu, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi'nin yeni akademik yılı açılış töreninde konuştu.

        İşte Davutoğlu'nun konuşmasından satır başları:

        Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Samsun, tarihimizin meşale şehridir ve bu meşale Samsun'da yandıkça ilelebet bu topraklar hür ve özgür bir milletin mekanı olacaktır" dedi.

        Davutoğlu, Ondokuz Mayıs Üniversitesinin (OMÜ) yeni akademik yıl açılışı dolayısıyla düzenlenen törene katılarak, "Yeni Türkiye Vizyonu ve Üniversiteler" konulu ders verdi.

        Başbakan Davutoğlu, konuşmasında, 62. hükümetin güvenoyu almasının ardından yaptıkları bir istişarede yeni dönemde üniversitelerde mümkün olduğu kadar daha çok bulunmak, üniversitelerle dertleşmek, halleşmek ve gelecek planlamasını Türkiye'nin en seçkin beyinleriyle yapma iradesini ortaya koyduklarını belirtti.

        Davutoğlu, "Açıkça söylemiştim arkadaşlarıma, 'Yalnız bunlar sadece protokoler açılış törenleri olmasın, her birimizin kendi birikimini aktardığı açılış dersi niteliğinde olsun'. O zaman nerede ve nasıl başlamak istersiniz dediklerinde, ilk aklıma gelen şehir Samsun oldu ve ilk aklıma gelen üniversite de Ondokuz Mayıs Üniversitesi oldu" dedi.

        Samsun'u seçmesine ilişkin "Bunun çok farklı bir gerekçesi var" ifadesini kullanan Davutoğlu, şunları söyledi:

        "Ben her şehrimize gittiğimizde o şehirle ilgili, o şehrin bizim kültürümüz, medeniyetimiz, irfanımız, siyasetimiz ve tarihimiz içindeki yeriyle ilgili bir isimlendirme yaparım. Bundan birkaç sene önce Büyükelçiler Konferansı için Mardin'e gittiğimizde -ki Mardin büyüleyici bir şehirdir- 'Medeniyetimizin biblo şehri' demiştim. Mardin'e baktığınızda hiç yorulmaz gözleriniz, bütün Mezopotamya'ya hakim Artuklu'dan bugüne gelen güzel bir şehrimiz. Daha sonra Konya'ya, memleketimde bir konferans verdiğim de 'merkez şehir' dedim. Çünkü Anadolu'nun merkezinde ilk payitahtımız. Erzurum'a gittiğimde 'kale şehir' dedim, çünkü 93 Harbi'nden bu yana da daha önce de Erzurum sanki Anadolu'yu bekleyen bir kale gibi durur. İzmir'de yine Büyükelçiler Konferansı vesilesiyle toplantıda yaptığım konuşmada İzmir için 'ufuk şehir' demiştim. Anadolu'ya gelen atalarımızın ufuk olarak çizdiği ve Akdeniz'den ötesini bir ufuk olarak belirleyen şehir."

        Konuşmalarında her bir şehre bu yönde bir yaklaşım sergilemeye çalıştığını anlatan Davutoğlu, Bursa'ya Uludağ, Ulu Cami ve Osmanlı'nın payitahtı olarak ulu devlet geleneğinden ötürü "ulu şehir" dediğini söyledi.

        Davutoğlu, dün ziyaret ettiği Kırşehir için de "tohum şehir" ifadesini kullandığını anımsatarak, "Çünkü Ahi Evran, orada ahlakın tohumunu attı, Aşık Paşa, edebiyatın tohumunu attı, Yunus Emre, güzel Türkçenin tohumlarını attı ve bize daha sonra devlet geleneğimizin, ilmi geleneğimizin menbaını teşkil edecek büyük bir birikim bıraktı. Baktığınızda Konya'yı, İstanbul'u, Bursa'yı, Edirne'yi hemen farkedersiniz ama Kırşehir daha küçük ölçekli bir şehir gibi gelir, ama tohum orada atılmıştır. Ahi Evran olmasaydı, ahlak ile bilgiyi birleştiren ahlak ile eylemi birleştiren o köklü geleneğimiz de kurulamazdı" diye konuştu.

        "MEŞALE ŞEHİR"

        Samsun'a gelirken de bu kentin nasıl isimlendirilmesi gerektiğini düşündüğünü anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:

        "Aklımdan 'meşale şehir' demek geldi. İstiklalimizin meşalesini, istikbalimizin meşalesinin parladığı şehir. Samsun çok köklü bir geleneğin büyük bir devlet geleneğinin, kültür geleneğinin tam da dumura uğradığı zannedilen bir dönemde esaretin, istiklalin o onur verici, görkemli geçmişini örteceği zannedilen bir dönemde bir 19 Mayıs günü Gazi Mustafa Kemal'in Samsun'a gelişiyle birlikte bir meşalenin yakıldığı ve o meşaleye her zaman ev sahipliği yapmaktan da onur duyan bir şehrimizdir. Eğer o gün o meşale yakılmamış olsaydı ve o meşale etrafında kitleler Anadolu'nun her yanından saf saf, fevç fevç Erzurum Kongresi'ne, Sivas Kongresi'ne, Ankara'ya Büyük Millet Meclisi'nin açılışına yürümemiş olsalardı biz de başka birçok milletler gibi belki de bir dönem sömürgecilik gibi bir zilleti yaşamak durumunda kalabilirdik. Eğer onu yaşamamışsak ve tarihimize geriye dönüp baktığımızda hep özgür ve başı dik bir millet olma onurunu bugün de taşıyorsak Samsun'da başlatılan, yanan o meşalenin büyük bir payı vardır. Bunun için Samsun, tarihimizin meşale şehridir ve bu meşale Samsun'da yandıkça ilelebet bu topraklar hür ve özgür bir milletin mekanı olacaktır."

        "SINIFLARI, DERS SALONLARINI ÖZLÜYORUM"

        Samsun'a, sadece Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin, 62. hükümetin başbakanı olarak değil özgürlüğün gelecekteki bekçisi olacak gençliği yetiştiren eğitim kurumları, öğretim üyeleriyle dertleşmek üzere geldiğini ifade eden Davutoğlu, "Burada bir benim zihnimdeki, yeni zihniyetin sadece yeni Türkiye değil dünyada oluşmakta olan yeni zihniyetin, bunun yansıması olarak yeni Türkiye'deki üniversite ve entelektüel zihniyetin temellerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Burada konuyu aktarırken, öğretim görevlisi kimliğimle bulunduğumu ifade etmek istiyorum. Gerçekten özlüyorum, sınıfları, ders salonlarını özlüyorum. Bu özlemle bazen başladığımda beni kolay kolay durduramıyorlar. Onun için dersimin ne kadar süreceği konusunda ne işaret verildi bilmiyorum ama benim için önü açık bir ders" şeklinde konuştu.

        "HİÇ KİMSENİN NÜFUZ EDEMEYECEĞİ 3 İLİŞKİ BİÇİMİ"

        Kendi şahsında, varoluşsal olarak hiçbir zaman birbirinden ayıramayan üç ilişki biçimi bildiğine dikkati çeken Davutoğlu, şöyle devam etti:

        "Bu ilişkiler ikame edilemez. Her şey ikame edilir, bu 3 ilişki Hazreti Adem'den beri insanlığın ilk döneminden bu yana ikame edilmemiştir. Birincisi ebeveynle çocuk arasındaki ilişki, anne-baba arasındaki ilişki, varoluşsal ilişkidir. O ilişki sebebiyle varoluş başlar. İkincisi, hocayla talebe arasındaki ilişki. Gerçek hocayla, gerçek talebe buluştuğunda o ilişkiyi ikame edecek herhangi bir ilişki yoktur. Çünkü bu da zihnin, ruhun, ahlakın var oluşsal zeminini kurar. Bir hoca, öğrencisine baktığında sadece öğrenci görür. Onunla birlikte aslında kendisine intikal eden o büyük birikimin gelecek nesillere intikal etmesinin rüyasını görür. Benim ilkokul öğretmenim vefat ettiğinde kendi annemin vefatında hissettiğim hisleri derinden hissetmiştim. O ilişkinin ikame edilemeyen yönü var. Üçüncüsü hasta-doktor ilişkisi, o da gerçekten -ben de eşimden bizzat gördüğüm- ikame edilemiyor. Gerçek doktor ile hasta buluştuğunda hayat boyu başka ilişki doğuyor. Hiç kimsenin nüfuz edemeyeceği ilişki."

        "Bence mesleklerin en şereflisi, en şereflilerinden biri hoca olmaktır, öğretim üyesi olmaktır" diyen Davutoğlu, şunları kaydetti:

        "Önünüze gelen o ham zihinlerin yoğrulmasını ve onun özgür düşünceyle beslenmesini sağlayacak şekilde bir inşa faaliyeti gerçekleştirilmesidir. Bu inşa faaliyetinde hep ben geleneksel ve modernitenin nasıl birleştiğini ifade etmek için şunu zikrederdim; bizim eski gelenekte, kadim gelenekteki eserleri okuduğunuzda 'Ben şundan, şu hocadan, o da şu hocadan ders aldı' diye silsileimeratip zikredirilir. Modern dönemlerde bu daha çok kurumdur. Özgeçmiş yazılırken, 'Ben şu kurumdan ders aldım, şu kurumda doktora yaptım' gibi. Öğretim bir insani ilişkidir, insandan insanadır. Araç ne kadar yoğunlaşırsa yoğunlaşsın hoca ile talebenin göz göze olmasından, gönül gönüle bakmasından doğan verimi ve felsefi derinliği ikame edemez. Hiçbir iPad veya diğer birçok teknolojik araç, onun yerini ikame edemez. Hiçbir unvan ondan daha önemli değildir."

        Dışişleri bakanı olduğunda, kendisini daha önce öğretim üyesi olarak tanıyan bazı büyükelçilerin bir müddet kendisine "hocam" diye hitap ettiğini, bu yüzden kendisinden özür dileyenler olduğunu belirten Davutoğu, şöyle devam etti:

        "Birkaç kere dinledikten sonra bir daha bu sebeple özür dilerseniz bana ve değer verdiğim en büyük makama bunu hakaret telakki ederim. Bakanlık geçicidir, hocalık bakidir. Bir insana hocam demek, ölümle ve son nefesle de bitmez. Hala benim görmediğim hocalarım vardır. Açık söyleyeyim, rüyalarımda bazen Gazali ile Hegel ile tartıştığımı hatırlatırım. Doktora tezimi yazarken görmediğim halde onlar benim hocam. Ben onları hayal ederek, onların kitaplarını okurken hangi medeniyet kültüründe olursa olsun onların dünyasına nüfuz ederek okumaya çalışırım, onlar ne ile hesaplaştılar, diye."

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ