Yerel Haber Hattı 0536 266 79 69
KONUŞMAYI BAŞLAT
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

Bugün, cumhuriyet tarihimizin en utanç verici olaylarından birinin, 6-7 Eylül hadiselerinin tam 60. yıldönümü...

6-7 Eylül 1955’te İstanbul’da yaşananları ve şehrin tarihinin en ayıp sayfalarını teşkil eden hadisenin ayrıntılarını yazmama gerek yok. Zira hem zaten biliniyor, hem de o iki gün boyunca meydana gelenleri anlatmak bu kadar zaman sonra bile insanı ürkütüyor ve yazmak isteyenin önünde bir utanç duvarı yükseliyor.


(27 Mayıs darbesinin kurbanlarından bazıları (soldan): İdam edilen Maliye Bakanı Hasan Polatkan, Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve İçişleri Bakanı Namık Gedik.)

Dolayısı ile şehirde meydana gelen yağmadan, diğer büyük rezaletlerden ve hattâ bazı Rum papazların sünnet edilmeleri gibi utanmazlıklardan sözetmeyecek, olaylar sırasında İçişleri Bakanı olan Namık Gedik’in hadiselerden dört ay sonra verdiği yazılı ifadesini nakletmekle yetineceğim.

KABATAŞ’TAN TIBBİYE’YE

Namık Gedik, 1911’de İstanbul’da doğdu. Kabataş Lisesi’nin ardından İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirip dahiliye mütehassısı oldu, İstanbul’da ve Anadolu’da doktorluktan sonra siyasete girdi, Aydın’dan üç dönem milletvekili seçildi ve 1954’ten itibaren Adnan Menderes’in üç hükümetinde yaklaşık beş sene boyunca İçişleri Bakanlığı yaptı.


(Namık Gedik’in şahit sıfatıyla verdiği ifadenin ilk sayfası.)

Adnan Menderes, 6-7 Eylül olaylarından dört gün sonra, 1955’in 10 Eylül’ünde bakanlıktan istifa eden Namık Gedik’i aradan bir sene geçince yeniden İçişleri Bakanlığı’na getirdi ve hem Gedik, hem de Menderes hükümeti 1960’taki 27 Mayıs darbesine kadar görevde kaldılar.

Ve, darbenin ilk kurbanı Namık Gedik oldu... İhtilâlin hemen ardından Demokrat Partili diğer bakanlar ve milletvekilleri ile evinden alınıp Harbokulu’na götürüldü, bir odaya kapatıldı ve iki gün sonra odanın penceresinden atlayarak intihar etti...

OĞLU ‘İNTİHAR’ DEDİ

Namık Gedik’in ölümü hakkında ortaya daha sonra değişik iddialar atıldı, intihar etmediği ve darbeciler tarafından camdan atıldığı söylentileri çıktı ama Gedik’in bundan birkaç sene önce kaybettiğimiz oğlu Arda Gedik bu söylentileri hep yalanladı, babasının öldürülmediğini, kendi canına kendisinin kıydığını söyledi. Dolayısı ile burada rahmetli Arda Bey’in inandığını tekrar ediyor ve Namık Gedik’in intihar ettiğini yazıyorum. Yayınladığım bu belge, 6-7 Eylül olayları ile Kıbrıs meselesi arasında vârolduğu iddia edilen bağlantılarla ilgili olarak, Dr. Namık Gedik’in şahit sıfatıyla verdiği yeminli bir yazılı açıklama...


(6-7 Eylül’de yaşanan yağma...)

İSTİHBARAT ALINMAMIŞ

Açıklamanın yapılmasının sebebi, olaylar sırasında İstanbul Valisi olan Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay’ın hadiselerle ilgili olarak açılan soruşturmada “Namık Gedik’e İstanbul’da Kıbrıs meselesinden kaynaklanan bazı gösteriler yapılacağı konusunda bilgi vermiştim” şeklindeki sözleri... Gedik’in istifasının ardından İçişleri Bakanlığı’na getirilen Ethem Menderes’in talimatı ile bakanlık teftiş heyetinin başlattığı soruşturmanın dosyası Danıştay’a gönderilmiş, Namık Gedik’in şahit sıfatıyla yeminli ifade vermesi istenmiş ve sabık bakan aşağıda tam metnini verdiğim açıklamayı yazmış.

Gedik, 10 Şubat 1956’da hazırladığı metinde 6-7 Eylül olayları hakkında kendisine önceden hiçbir bilgi gelmediğini söylüyor, İstanbul Valisi’nden gösteriler olabileceği konusunda çok daha önce, o senenin Nisan ve Temmuz aylarında istihbarat aldığını yazıyor.

Menderes Hükümetleri’nin güçlü Dahiliye Vekili Namık Gedik’in “namusu ve vicdanı üzerine doğru söyleyeceğine yemin ederek” kaleme aldığı açıklamasının tam metnini aşağıda verirken, Gedik’in bundan birkaç sene önce kaybettiğimiz oğlu sevgili Arda ağabeyi rahmetle yâdediyorum...


(Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, olayların ertesi günü Beyoğlu’nda.)

NAMIK GEDİK YAZIYOR: '6-7 EYLÜL OLAYLARINI ÖNCEDEN HABER ALMADIK'

İşte, 6-7 Eylül olayları sırasında Dahiliye Vekili, yani İçişleri Bakanı olan Dr. Namık Gedik’in, 10 Şubat 1956’da İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği yeminli açıklamasının tam metni:

“Dahiliye Vekâleti Teftiş Heyeti Reisliğine, 30.1.1956 tarih ve 16 sayılı yazınızla şahit sıfatıyle benden sorulan hususta müteallik bilgi ve görgümü beyan etmeden evvel, tevcih edilmiş olan yemini de, Ceza Usul Muhakemeleri Kanunu’nun 57. maddesi hükümleri dairesinde -bir şey saklanmaksızın ve bir şey katmaksızın kim(se) den korkmayarak, bir tesire kapılmadan bildiğimi, namusum ve vicdanım üzerine doğru söyliyeceğime yemin ederek- sorulan sualleri aşağıdaki şekilde cevaplandırıyorum:


(Dr. Namık Gedik’in intihar haberi.)

‘ÇALIŞIRKEN ÖĞRENDİM’

6-7 Eylül 1956 tarihinde, İstanbul’da tecemmuat (toplanma) suretinde başlayan, tahrip ve yağma ile neticelenen hadiseler dolayısıyle hakkında tahkikat açılmış ve Dahiliye Vekâletince hazırlanan dosyası Devlet Şurası’na (Danıştay’a) intikal ettirilmiş bulunan İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay’ın müdafaasında “...Hadiseye mütekaddim (olaylardan önceki) ay ve haftalar içerisinde Kıbrıs’ı ilgilendiren istihbarlarımızı da Dahiliye Vekâletine yazılı ve şifahî raporlarımızla arzetmiştik...” şeklindeki ifadesinde Vekâlet’e şifahî izahlar yapılıp yapılmadığı yapılmış ise bu izahatın nelerden ibaret olduğunun tarafımdan cevaplandırılması istenmektedir.

Bu mevzuda benim hatırlayabildiğim biri 1955 senesinin Nisan ayının son haftası içinde, Kıbrıs meselesi üzerinde Türkiye Millî Talebe Federasyonu’nun Taksim’deki Kristal Gazinosu’nda, Valiliğin vâkî müracaat üzerine selâhiyetine dayanarak vermiş olduğu toplanma müsaadesiyle yaptıkları bir kongreyi müteakip sükûnetle dağılmış olmalarından sonra vukua gelen hadisedir ki, normal ve nizamî cereyan etmiş olan ilk safhasını müteakip valilik bilâhare bunun toplu bir yürüyüş haline inkılâp ettiğini haber alarak, önlenmesi için o gün tedbirli bulundurulan zabıtaya emir verdiğini ve fakat o sırada İstanbul Emniyet Müdürü’nün sekiz -yirmi- treniyle alâkalılara icabeden direktifi vererek Ankara’ya hareket etmiş bulunduğunu, kendisinin duruma bizzat müdahale etmek üzere olduğunu telefonla bana saat 20.30’a doğru vekâlette çalışmakta olduğum bir sırada bildirmişti.

TRENDEN DÖNDÜ


Bu haber üzerine İstanbul Valisi’ne Avrupa şimal (kuzey) memleketlerinden birinde nüfusu beşyüz binden fazla şehirlerin emniyet müdürleri arasında yapılan bir kongreye iştirak etmek maksadıyle, Vekâlet’ten ve bağlı bulunduğu umum müdürlükten talimat almak üzere Ankara’ya hareket etmiş bulunan emniyet müdürünün trende ve ilk istasyonda buldurularak derhal yoldan geri dönmesi ve herhangi bir nümayişe meydan vermeyecek şekilde hadiseyle bizzat alâkalanması hususundaki emrimin kendisine tebliğ edilmesini ve o zamana kadar da vali olarak duruma müdahale ve bu hareket devam ediyorsa önlenmesini, suçlular hakkında derhal muameleye tevessül edilmesini bildirdim.


(7 Eylül sabahı İstanbul böyleydi)

Bilâhare yine telefonda aldığım malûmata nazaran İstanbul Emniyet Müdürü Alaettin Eriş’e bu emrim trenin Hereke istasyonuna geldiği sırada tebliğ edilmiş ve o da derhal bulabildiği bir kamyonla İstanbul’a dönmüştür. Bu sırada İstanbul Valisi, Hürriyet Gazetesi yakınında biriken topluluğun tarafından dağıtılmış olduğunu ve tecemmuat (toplanma) kanununa aykırı hareket edenler hakkında İstanbul Müddeiumumisi (savcısı) Hicabi Dinç’in takibata tevessül ettiğini, herhangi bir taşkınlığa meydan verilmemiş olduğunu bana bildirmişti.

PATRİKHANEDE YEMEK YEMİŞ

Kendisinin Kıbrıs mevzuunda şahsıma intikal ettirmiş olduğu meselelerden birincisi budur ve 6-7 Eylül hadisesinden dört buçuk ay evvele ait ve onunla herhangi bir irtibatı mevcut değildir.

Muttali olduğumuz anda da lüzumlu hassasiyeti göstererek ikinci hatırladığım mevzu Kıbrıs meselesi münasebetiyle Milli Türk Talebe Birliği’nin, Patrik Athenagoras’ı lokallerine davet ederek onunla yapmak istedikleri bir münazara teşebbüsü ve İstanbul matbuatının bu mesele üzerindeki neşriyatına mütealliktir. Vali’nin Athenagoras’ın evvelce yapmış olduğu muhtelif ziyaretleri iade maksadıyle, Patrikhane’ye gitmiş ve ısrar üzerine yemekte kalmış olduğunu, bu ziyareti sırasında devlet ve hükümet reislerini ilzam edecek mahiyette hiç bir beyanda bulunmadığını, sadece bir nezaket vecibesini yerine getirmiş olduğunu, bazı mehafilin (çevrelerin) ve gazetelerin bunu istismarı karşısında hadiseyi yine matbuat yoluyla tavzih ettiğini (açığa kavuşturduğunu), Milli Türk Talebe Birliği Reisi’ni makamına davet ederek bu gibi siyasî teşebbüslerden tevakki etmelerini (sakınmalarını) kendisine bildirildiğini ve ondan da bilmukabele teminat aldığını, kilise bülteninde neşredilen ve vak’aya uymayan hususların tashih edilmesi için Patrikhane nezdinde teşebbüste bulunduğunu bana bildirdi. Bu hadise de hatırladığıma göre 1955 senesinin Temmuz ayı sonuna tesadüf etmektedir.

İstanbul Valisi’nin Kıbrıs mes’elesi hakkında şifahî olarak bana intikal ettirdiği haberler bunlardır.

Saygıyla arzederim.

Aydın Mebusu (Eski Dahiliye Vekili) Dr. Namık GEDİK”.

BAKMADAN GEÇME