Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya Avrupa Yanıt bekleyen soru: 58 yıllık Avrupa Birliği yolculuğunun sonu geldi mi?

        2017 yılının ilk günlerinden itibaren gündemin en sıcak maddelerinden biri Türkiye'nin Avrupa Birliği üyelik müzakereleriydi.

        1959'da Türkiye'nin Avrupa Ekonomik Topluluğu'na üyelik başvurusu yapmasıyla başlayan süreç, 2005'te tam üyelik müzakerelerinin başlamasıyla boyut değiştirmişti. Avrupa Birliği yolculuğunun kırılma yıllarından biri de kuşkusuz2017 oldu.

        Yıl boyunca Hollanda, Avusturya ve Almanya ile yaşanan krizler, başta Brüksel olmak üzere Avrupa Birliği başkentlerinde hoşnutsuzlukla karşılandı. Öyle ki, AB liderleri birçok kez Türkiye'nin AB üyelik müzakerelerinin askıya alınmasını dile getiren açıklamalar yaptı. Bu açıklamalara Ankara'dan da sert yanıtlar verildi.

        Son dönemde AB ile karşılıklı olarak üst düzey görüşmelere hız verilmesi kararı alınsa ve bu karar doğrultusunda belirlenen takvim uygulamaya konulsa da, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in açıklamaları Türkiye'nin AB üyeliği için yürütülen müzakereleri bir kez daha tartışmaya açtı.

        Türkiye, o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu'na 1959 yılında üyelik başvurusunda bulundu. 1963'te imzalanan anlaşmayla Türkiye ile AET arasında bir ortaklık oluşturuldu ancak 12 Eylül darbesi sonrasında bu anlaşma askıya alındı ve ilişkiler donduruldu. 1987'ye gelindiğinde Türkiye bu kez Avrupa Birliği'ne üye olmak için resmen başvurdu. Tam üyelik için müzakereler ise 2005'te başladı. 2005'ten bu yana 33 fasıldan 16'sı açıldı, sadece 1'i kapatıldı.

        ERDOĞAN, 'BİZİ RAHATLATIR' DEMİŞTİ

        Avrupa Birliği ile yaşanan krizin kilit tarihlerinden biri 6 Temmuz'du. 6 Temmuz'da AP Türkiye Raportörü Kati Piri tarafından hazırlananve Türkiye ile yürütülen müzakerelerin askıya alınmasını öneren rapor, Avrupa Parlamentosu'nda 477 'Evet' oyuna karşılık 64 'Hayır' oyuyla kabul edildi.

        Türkiye'nin konuya ilişkin yaklaşımını en net şekilde ortaya koyan ise 12 Temmuz'da BBC'ye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu. Erdoğan, "Biz verdiğimiz sözü tutuyoruz. Fakat Avrupa Birliği bu noktada bize karşı çok açık, net olur da, mesela 'Biz Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne alamayız' derse, bu bizi rahatlatır. Biz de B planımızı, C planımızı uygulamaya koyarız. Bizim için Avrupa Birliği olmazsa olmaz bir yer değil... Ve şu anda halkımın büyük bir çoğunluğu Avrupa Birliği'ni istemiyor ve bize yaklaşımını da samimi bulmuyor." sözleriyle AB ile ilişkilere yönelik özet bir tablo çizdi.

        Avrupa Parlamnetosu'ndan kabul edilen raporda, '16 Nisan anayasa değişikliği paketinin mevcut haliyle yürürlüğe girmesi halinde' Türkiye ile üyelik müzakerelerinin 'derhal ve resmen askıya alınması' için AB üyesi ülkeler ve Avrupa Komisyonu'na çağrıda bulunuluyordu. Bu karara Anayasa değişikliği paketinin kuvvetler ayrılığı ilkesi ve Kopenhag kriterleriyle uyumlu olmaması gerekçe gösterilmişti.

        MERKEL, AB LİDERLERİYLE EKİM'DE GÖRÜŞECEK

        Avrupa Parlamentosu'nun tavsiye niteliğindeki kararının ardından, konuyla ilgili bir diğer kritik açıklama iki gün önce Almanya'dan geldi. 24 Eylül'de yapılacak seçimler öncesinde, canlı yayında karşı karşıya gelen Başbakan Angela Merkel ile ana muhalefet lider Martin Schulz'ün en önemli gündem maddelerinden biri de Türkiye idi.

        Schulz, başbakan seçilirse Türkiye ile müzakereleri askıya alacağını belirterek, konuyu bir seçim vaadine dönüştürürken, Merkel'de Ekim ayında konuyu AB liderleriyle görüşeceğini belirtti ancak Alman siyasetçi, Türkiye ile diyalog kanallarının açık tutulması gerekliliğine de dikkat çekti.

        Alman hükümetinin açıklamasında vurgulanan bir diğer nokta da, konunun AB düzeyinde tartışılması gerektiği ve tüm üye ülkelerin fikir birliğine varması şartı oldu. AB'nin Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Mogherini ise adaylık sürecinin bir Avrupa Birliği meselesi olduğunun altını çizdi ve Türkiye'nin hala bir aday ülke olduğunu vurguladı.

        AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini Öncelikle Türkiye bölgede önemli bir ortak ve hala AB'ye aday ülke. Bu nedenle Türkiye ile konuşmaya devam edeceğiz. İç tartışmalarımız ve özellikle Türkiye'deki muhataplarımızla görüşmelerimiz ikili ilişkilerin geleceğini belirleyecek
        Almanya Başbakanı Angela Merkel Estonya dönem başkanlığından durum böyle kaldığı sürece gelecek aylarda Gümrük Birliği'nin genişletilmesi konusunun gündeme konulmamasını istedik. Ayrıca ekim ayında düzenlenecek Avrupa Konseyi toplantısında Türkiye ile ilişkilerin geleceğinin görüşülmesini önereceğim. Buna görüşmelerin dondurulması ya da sona erdirilmesi konusu da dahil olacak.

        Peki olası bir üyelik müzakerelerinin sonlandırılması tartışmasında Avrupa Birliği'ne üye 28 ülkenin aynı yönde oy kullanması mümkün mü, yoksa birlik içerisinde Türkiye'nin üyeliğini destekleyecek ülkeler de olacak mı? Peşi sıra gelen sert açıklamalar Türkiye'nin 58 yıllık Avrupa Birliği yolcuğuluğunun sonunu mu işaret ediyor, yoksa Almanya ve Avusturya'da yaklaşan seçimler öncesinde sadece bir iç politika enstrümanı olarak mı karşımıza çıkıyor?

        Konuyla ilgili yanıt bekleyen soruları, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türk Grubu üyesi ve AK Parti İstanbul Milletvekili Markar Esayan ve Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Kasım Han ile konuştuk.

        Merkel'in sözleri ne anlama geliyor? Bu Türkiye'nin AB'ye üyelik müzakerelerini riske atan bir açıklama mı yoksa yaklaşan seçimler öncesinde sadece iç siyasete yönelik bir söylem mi?

        Markar Esayan:Burada bu ay gerçekleşek olan Almanya seçimlerinin sonrasına bakmak gerekecek. Bir popülizm patlaması var. Tartışma programında da, Merkel ve Schulz Türkiye ile ilişkiler üzerindentartıştı. Burada Alman merkez siyasetinin ve Avrupa merkez siyasetinin gerçek siyaset üretemediğini görüyorsunuz. Asıl mesele bu. Bu Avrupa merkez siyasetinin, radikal akımlara karşı kendisini zayıf hissetmesiyle ilgili bir şey. Türkiye'yi ilgilendiren kısmına bakarsak, bu boyutta bir hareketin seçimlerden sonra olmayacağını düşünüyorum. Bu oldukça ucuz bir popülizm kartı. Bunu da sonuna kadar kullanıyorlar. Avrupa kamuoyu üzerinde bu önyargılar üretildi. Şimdi Avrupalı siyasetçiler ve bürokratlar bu önyargılardan bağımsız hareket edemiyor. Ama bu boyutta büyük bir hamleyi Almanya'nın yapabileceğini düşünmüyorum. Mogherini de bir açıklama yaptı. 'Türkiye'nin Avrupa için önemini hafifsediğimizi düşünüyorum' demesi aslında Almanya'nın politikasına cevaben yapılan bir açıklama. Öte yandan Almanya'nın Türkiye'ye giden AB fonlarının önünü kesmek için yaptığı başvurular vardı. Avrupa Birliği bunları reddetti. Sadece Almanya'dan ibaret değil Avrupa Birliği. Ama elbette ciddi bir lokomotif bir güç. Ben bunun seçim yatırımı olduğunu düşünüyorum. Ama popülizm öyle bir şeydir ki; yakanızı kaptırdığınızda, poker masasında her şeyini kaybeden oyuncuya benzetir siyasetçiyi. Almanya'yı da çok farklı yerlere sürükleyebilir. Böyle bir durumda da Türkiye için dünyanın sonu değildir. Ortada bir problem olduğunu ama bu problemin müzakereleri sonlandırma aşamasına varmayacağını düşünüyorum.

        Doç Dr. Ahmet Kasım Han:Bu Almanya'daki sadece seçimlerle alakalı bir durum değil. Evet bir boyutu öyle ama esas Türkiye-Almanya ilişkileri ile alakalı bir durum bu. Almanya'nın tüm siyasi partilerinin geneli itibariyle bu tavrı benimsediklerini düşünürsek, burada siyasetten bağımsız süreklilik olma ihtimali de var. Ancak tüm bunlar, 'köprüden önce son çıkış yok' anlamına da gelmiyor. Türkiye-Almanya ilişkilerinin bugünden o tarihe kadar göstereceği seyre de bağlı olarak, Merkel'in açıklamasının işaret ettiği yöndeki hareket yavaşlayabilir veya gündemden kalkabilir. Ancak aksi takdirde bunun Almanya açısında sürekliliği olan bir politikaya dönüşme ihtimali ciddi bir biçimde var.

        Alman hükümetinin açıklamasında, üyelik müzakerelerinin sonlandırılması veya askıya alınması kararının üye ülkeler tarafından 'oybirliği' ile alınması gerektiği vurgulandı. Merkel'de yaptığı açıklamada, gelecekteki Türkiye politikasında Avrupa'nın bölünmemesi gerektiğini vurguladı. Üye ülkeler içerisinden Almanya'ya karşı Türkiye lehine bir muhalefet gelebilir mi?

        Markar Esayan:Avrupa Konseyi'nde izlemeye alınması yönünde bir karar, çok önyargılı bir süreç içerisinde gerçekleşmişti. Türkiye aleyhtarlığı gerçekten güçlü bir konumda. Daha çok aşırı solcular diyebileceğimiz küçük bir grup var. Bu grup Konsey'i manipüle edebiliyor. Küçük ve organize gruplar, Türkiye aleyhine etkili olabiliyor. Ama her şeye rağmen, Mogherini'nin ifade ettiği tarzda bir aklıselimin Avrupa Konseyi'nde ciddi bir denge unsuru olabileceğini düşünüyorum. Türkiye'yi çok sevdiklerinden değil ama Avrupa pragmatizmi öne çıkacaktır. Türkiye'nin Avrupa'nın sübabı olduğunu, çok ciddi bir partner ve askeri güç olduğunu düşüneceklerdir. Avrupa'ya getireceği maliyeti hesaplayacaklardır. Ama son tahlilde, şu anda Avrupa'da ciddi bir siyasi kriz var. Orta, merkez partiler çöküyor, radikal hareketler güçleniyor. Güçlendikçe de, merkez siyasetler de radikal popülizme kayıyorlar. Bu da istemeyeceğimiz bir sonuç ortaya çıkarabilir. Ama bu Avrupa'nın bir sorunudur. Türkiye ve Erdoğan fobisi seçmeni oyalayacak bir taktik haline gelmiş durumda. Bu da İkinci Dünya Savaşı öncesi dönemi hatırlatıyor. Buradan istenmeyen bir sonuç çıkarsa, sadece bir durum netleşmiş olacak. Türkiye için yeni bir süreç başlar. Türkiye tüm çifte standartlara rağmen 58 yıllık süreçte elinden geleni yaptı.

        Doç Dr. Ahmet Kasım Han:Yunanistan böyle bir şey yaparsa hiç şaşırmam ama Almanya'yı karşısına almasının da çok kolay olmayacağı gözüküyor. Bunun dışında İtalya'nın böyle bir inisiyatifi olabilir. Ama Almanya bütün ağırlığıyla bastırırsa, tek tek ülkelerin tercihleri hiçbir anlam ifade etmez. Ayrıca, Almanya bu kadar ağır bir biçimde bastırırken bunun pratik anlamının ne olduğunu da düşünecektir Avrupalı liderler. Almanya ısrarla görüşmelerin askıya alınmasını isterse, Avrupalı liderler bunun pratikte hiçbir şey değiştiremeyeceğini düşünecektir. Bu da görüşmelerin kesilmesi için bir karar verilmesini kolaylaştıracaktır. Fiili olarak bu görüşmelerin bugün de aslında yürümediğini düşüneceklerdir. Unutmamak lazım ki, Almanya'dan daha heveslileri de yok değil. Mesela Hollanda. Kuzey ülkeleri de Türkiye'ye karşı hep şüphecilerdir.

        Bu noktadan sonra durumu değiştirmek adına hükümetten bir politika değişikliği veya farklı bir adım bekliyor musunuz? Üyelik müzakerelerinin sonlandırılmasının olası etkileri neler olabilir?

        Markar Esayan:Siz bir ülkeyi 1963'ten beri kapıda oyalıyorsunuz. Oyun oynanırken kuralları değiştiriyorsunuz. O zaman gelin bu durumu bir netleştirelim. Böyle bir hayal oyununa gerek yok. Biz bunu yapmayız ama AB bunu yaparsa da durum rasyonel bir zemine oturmuş olur. Almanya, zaten uzun zamandır Türkiye'ye düşmanlık yapmıyor mu? AB fonlarını kesmeye çalışıyor. Öte yandan mülteci fonuyla ilgili rakam verilmiş değil. Zaten Almanya elinden geleni yapıyor. Avrupa eğer Türkiye'nin üyelik sürecini sona erdirirse, yer yerinden oynamayacak. Yeni anlaşmalar, yeni ticaret anlaşmaları belki söz konusu olacak. Bunun dışında Türkiye, daha aktif bir dış siyaset politikası izliyor. Dünya, Avrupa'dan ibaret değil. Türkiye, alıp başını başka kıtaya gitmeyecek. Afrika, Güney Amerika, Uzak Asya'da alternatifler arayan bir ülke Türkiye. Buna hız verecek. Dünya, küresel ve küçülmüş bir köydür. Türkiye bütün ülkelerle, kazan-kazan mantığıyla tüm ülkelerle ilişkilerini geliştirmeye çalışmalı. Tüm yumurtaları tek sepete koymanın zararlarını geçmişte gördük. Burada kaybeden mutlaka olacaktır. Ama herhalde Mogherini'nin dikkat çektiği gibi, daha çok zarar gören Avrupa'nın kendisi olacaktır.

        Doç Dr. Ahmet Kasım Han:Hükümetin iç siyaseti konumlayış retoriği biçimiyle çok fazla manevra alanı olduğunu düşünmüyorum. Türkiye'de mevcut faiz ve döviz iklimi sürdüğü müddetçe, piyasalar yumuşak karşılayabilir durumu. Çünkü yeni bir şey yok. Bundan sonra Gümrük Birliği ile ilgili sıkıntılar baş göstermeye başlarsa, Almanya açıktan veya gizliden Türkiye'ye iktisadi yaptırımlar uygularsa, o zaman mesele farklı bir boyuta ulaşır. O Türkiye açısından tercih edilebilir bir durum oluşturmayacaktır. Ama ilişkilerin frensiz oraya gideceğini de düşünmüyorum. Hükümet bu yönde vahimleşmeyi engelleyici adımlar atabilir. O bakımdan iç siyasi retorikte de eli biraz daha kuvvetli iktidarın. AB üyeliği askıya alınmış bir Türkiye'nin, uluslararası yatırımcılar tarafından daha az güven duyulan bir ülke konumuna düşeceğini düşünülebilir. Başka bir konu, Türkiye'nin buna ne reaksiyon vereceği. Türkiye, zaten ben senelerdir gördüğüm muameleden şikayetçiyim derse, ilişkiler daha hızlı yıpranacaktır.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ