Yerel Haber Hattı 0536 266 79 69
KONUŞMAYI BAŞLAT
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
BEDİA CEYLAN GÜZELCE / GAZETE HABERTÜRK / HT PAZAR

Dayak yiyor, elektrik veriliyor, falakaya yatırılıyor da gıkı çıkmıyor. Berrak Tüzünataç, bu yılın en önemli televizyon projelerinden biri olan Bu Kalp Seni Unutur Mu’da idealist devrimci Yıldız rolünü canlandırıyor. Hayatında ilk defa bir
röportajda daha fazla konuşmak, anlatmak için can attığını söyledi. Başlarda iki yıl aradan sonra ilk gazete röportajını vermenin tedirginliği hissedilse de sohbet
koyulaştıkça 12 Eylül’den tutun da Altın Portakal dedikodularının iç yüzüne kadar pek çok konuda konuştuk.

O, 12 Eylül darbesinden dört yıl sonra dünyaya gelmiş. Ama hem ailesinden hem de yakın çevresinden, darbeden etkilenenlerin hikayelerini dinlemiş. Bir süredir hummalı bir çalışma içinde; kitapçıları dolaşıyor, o günleri anlamak ve en iyi şekilde canlandırmak için kaynaklardan dönemin kadınlarını araştırıyor. Rol icabı ağzı yüzü dağılıyor ve alıştığımız kadın başrol oyuncularının kolay kolay görünmek istemeyeceği bir halde kamera karşısına çıkıyor. Dövülürken bile güzel olayım derdi yok. Yıldız karakterini ‘ideal’ buluyor, “Onun gibi olmak isterdim” diyor. En ağır işkencelere maruz kalmasına rağmen, sesini çıkarmayan, çözülmeyen, güçlü,
dirençli Yıldız gibi...

 Bu Kalp Seni Unutur Mu dizisinin kadrosuna ne zaman, nasıl dahil oldunuz?
Elveda Rumeli tatile girmişti, İstanbul’daydım. Tomris Giritlioğlu bir toplantıdan sonra senaryoyu gönderdi. Hem proje hem de karakter beni çok heyecanlandırdı.
 Dizide yüzünüz gözünüz darmadağın, işkence görüyorsunuz. Her kadın oyuncunun kabul edeceği bir rol değil bu. Siz neden kabul ettiniz?
Birçok Türk kadın oyuncunun kabul etmeyeceği bir rol olduğu doğru. Sanırım bu nedenle kabul ettim. Beni de fiziksel olarak zorlayan sahneler çektik ama ben bunu seviyorum. Daha neler yapabileceğimi görmek istiyorum. Herkesin kolay kolay elini altına sokmak istemeyeceği taşlar bulmak hoşuma gidiyor.
 Ailenizde 12 Eylül darbesinden etkilenenler var mı?
12 Eylül’ü yaşayıp da etkisinde kalmayan yoktur herhalde. Ailem ve yakınlarım da etkilendi. Aslına bakarsanız biz bile etkisindeyiz. O dönemde başlayan gençleri apolitize etme girişimleri bugün de devam ediyor. Yasalar hızla değişiyor. Sıradan bir vatandaşın bu hıza yetişmesi mümkün değil. O konuyu takip etmenizi gerektiren bir işiniz olduğu takdirde tam olarak hakim olabiliyorsunuz ancak. Bu arada, tabii ki bu süratten işkilleniyor insan; nereye gidiyoruz diye soruyor. Ben 1984 doğumluyum, dolayısıyla yaşamadığım bir dönem bu. Ama bizim ülkemizde hafızayı hızla silip hemen yenisi oluşturuluyor. Bu, yakın tarih için de geçerli. 12 Eylül darbesiyle ilgili bilgim vardı; yaşayanlardan duyduklarım, kitaplardan öğrendiklerim. Ama birebir etkisinde kaldığım bir süreç değil. Okumaya devam ediyorum. Diziyi çekmeye başladığımız gün 12 Eylül’ün yıl dönümüydü, biz
çalışırken Kadıköy’de miting vardı. Bu da darbenin etkilerinin hâlâ devam ettiğini gösteren bir durum aslında.
 Bu rolü aldığınızı öğrendiklerinde ailenizden tavsiyeler geldi mi?
Elbette. Teyzem hâlâ aktif olarak politikayla ilgileniyor. Hem onun yönlendirmeleri hem de çevremde o dönemi yaşamış ya da etkilerini gözlemlemiş insanların tavsiyeleri oldu. Bizim sektörde de bu tip insanlar var. Onların söylediklerini takip etmeye çalıştım.

İKİNCİ KATTAN BİRKAÇ DEFA ATLADIM

 Dönemi nasıl incelediniz?
İşimin en sevdiğim yanı bu. Proje seçerken, neler öğreneceğini de seçmiş oluyorsun. Hiçbir yerde bulunmayan bazı kitapları satan kitapçılar buldum. Elimden geldiğince dönemin güçlü kadın profillerini araştırdım. Siyasi karakterlerden çok, iz bırakan kadınların ne düşündüğüne, neler yazdığına ve yaptığına odaklandım. Onları inceledim.
 Karşınıza kimler çıktı bu araştırma sırasında?
Nilgün Marmara, Sylvia Plath ve Tezer Özlü beni en çok etkileyen kadınlar. Rolün içeriğinden uzaklaşmışım gibi görünebilir, ama onlar kuvvetli ve bohem kadınlar.
Hayatlarına girdikleri insanları çok fazla etkilemişler.
 Bu kadınları da canlandırmak ister misiniz?
Olabilir. Bence çok özel kadınlar. Daha derinlemesine araştırınca, neden filmlerinin yapılmadığını çok düşündüm. Belki aileleri istememiştir.
 İşkence sahneleri sizi nasıl etkiliyor?
Beni zorlayacağını düşündüğüm sahneler olduğu zaman, üzerine çok da düşünmeden gidiyorum sete. Öyle daha kolay çıkıyor. Şu ana kadar çektiğimiz sahneler arasında beni ve set ekibini en çok, ikinci kattan atladığım sahne etkiledi.
Önce yükseklik korkum olup olmadığı sordular, pek korkmadığımı söyledim. Pencerenin kenarına gidip de ikinci kattan atladıktan sonra setteki arkadaşlarımın yüz ifadesini görünce, anormal bir şey yaptığımı hissettim. Tabii ki önlem alınmıştı
ama yine de böyle bir sahneyi çekmek insanı sarsıyor.
 O sahneleri izledikten sonra ne düşündünüz?
Yıldız’ın hakkını verip veremeyeceğimi düşünerek izliyorum tüm sahneleri. Altından
kalkabilmiş miyim diye baktım o sahneye ve utandığım bir şey görmedim. Sette oyuncular nispeten daha rahat şartlarda ama kamera arkasındaki ekip gece gündüz demeden, neredeyse hiç izin kullamadan çalışıyor. Sadece bizim diziyi değil, diğer projeleri izlerken de bu durumu göz önünde bulunduruyorum.
 Solcu teyzenizin tepkisi nasıl oldu?
Gurur duyduğunu söyledi.

BU ROLÜ BAŞKASI OYNASA AKLIM KALIRDI
 12 Eylül’le ilgili sizin algınız nasıl?

Çok dikkatli konuşulması gereken bir konu bu. Elbette bir fikir sahibi olmadan bu işe girmedik. Ama benim bir algıdan bahsetmem, o dönemi yaşamış insanlara haksızlık olur gibi geliyor. Bir de ben kimsenin bilmediği bir şey söyleyemem bu konuda. Fikir üretecek kadar yetkin değilim. Ama o dönemi yaşamış olsaydım, 24
yaşında bir kadının bu konuda ahkam kesmesi hoşuma gitmezdi.
 Bu diziyle sizin hayatınızda da bir şeyler değişiyor sanırım...
Evet. Umarım bundan sonra da kariyerimle ilgili tercih yapabilme hakkına sahip olabilirim. Yıldız benim için çok önemli bir rol. Başka birisi oynasa aklım kalırdı.
 O dönemde yaşasaydınız hangi tarafta olurdunuz peki?
Yıldız çok ideal bir tip. İnsan ister istemez bir film izlediğinde ya da bir roman okuduğunda ideal olanla kendini özdeşleştirir. Büyük ihtimalle aynı tarafta olurdum.
 Bundan sonra da bu tip siyasi hikayeler veya dönem projeleri içinde yer almak ister misiniz?
Büyük konuşmak istemem ama Elveda Rumeli’deki rolüm bittiğinde, “Bilimkurguda, kendimi alüminyum folyoya sarıp öyle oynarım” diyordum. Ama dönüp dolaşıp yine bir dönem işi kabul ettim. Bu tamamen rolle ilgili.
 Bir oyuncu için dönem işleri daha mı zorlayıcı?
Daha fazla dikkat gerektiren işler bunlar. Vücut dili bence işin en zor tarafı. 1990 sonrasıyla ilgili bir sorun yok ama ondan öncesi, bilmediğim ve yabancısı olduğum tarihler. 1980’ler bu anlamda dikkat edilmesi gereken son dönem bence. Prodüksiyonu da zorluyor dönem işleri. İstanbul caddelerinin çehresi her gün değiştiği için, 2009’da, 1980 yılında geçen bir günü canlandırmak için sıfırdan set
kurmak gerekiyor. Uydusuz, billboardsuz ve baz istasyonsuz bir kare yakalayabilmek çok zor.
 Bu proje de tıpkı Hatırla Sevgili gibi bir dönemi anlatma derdi taşıyor mu?
Projenin böyle bir derdi var. Dolayısıyla işin içindeki herkesin buluştuğu nokta da o kaygı bence. Sadece Yıldız değil, bütün karakterler, yakın tarihi hatırlayan veya hatırlamayan herkese anlatmanın peşinde.

ELVEDA RUMELİ ASTERİKS GİBİYDİ
 Yıldız’ın başına bundan sonra neler gelecek?

İlk iki bölüm yoğun bir şekilde işkence ile geçti ve çoğunlukla kapalı mekandaydık. Ancak bundan sonra işler değişecek. Yıldız koşturmaya başlayacak. Şimdilik bu
kadar söyleyeyim.
 Elveda Rumeli’den sonra bu diziye sokaktaki vatandaşın tepkisi nasıl?
Elveda Rumeli daha çok Asteriks gibi bir işti. Oradaki masalsı unsurları seyirci istiyor ve çok daha kolay kabul ediyordu. Bu Kalp Seni Unutur Mu ise belgesel tadında bir iş. Tatlı şeyler yaşanmadığı için bahsedilen konular da haliyle daha
gerçekçi. Ama en naif yaklaşım, “Ay güzelim, kızıma ne yapmışlar” şeklinde oluyor. Henüz çok yeni olduğu için net bir şey söylemek de mümkün değil. Ama sektörün içinde o dönemi yaşamış insanların tepkileri çok olumlu.
CEVAP VERMEYİNCE ANTİPATİK OLUYORUM
 Nasıl bir ailede yetiştiniz? Bir prenseslik durumu var mıydı?

İmkanları elverdiğince iyi yetişmem için çabalayan bir ailem var. Ben o prenseslik durumuna bir karşı atakla yanıt verdim her zaman. Ondan sonra da böyle bir duruş, böyle bir hayat ve meslekte mutlu olduğumu kavradım.
 Bazen antipatik bulunduğunuz da oluyor...
Bildiğim bir konuda soru sorsalar yanıtlarım. Ama bazen yanıt vermediğimde antipatik olduğumu düşünüyorlar galiba. Hissetmediğim şekilde davranmam hiçbir zaman. Bir şampuan şişesi değilim, insanım ben. Bazen mutlu oluyorum, bazen içkili. Bir kamera ya da fotoğraf makinesi bana çevrildiğinde iyi ya da olmadığım
biri gibi görünmeye çalışmıyorum. Bunu sahtekârca buluyorum ve yapmak istemiyorum.
 Bazı magazin gazetecilerini kınayan bir ilanda sizin de adınız vardı. Sanatçıların bu konuda dayanışma içinde olduğu anlaşılıyor. Bir gün herhangi bir sivil toplum hareketi içinde yer alır mısınız?
Yakın zamanda, güncel gelişmeler hakkında görüş bildiren sanatçıların uzun süre başı ağrıdı. Biraz “Sen artistsin, anlamazsın” durumu var. Bundan çekindiğim
için değil ama şimdilik sadece kendime yetecek kadar birikimim var. O ilan bir gereklilikti. Sivil toplum hareketine gelince; eğer orada gerekliysem elbette içinde yer alırım.

ALTIN PORTAKAL'DA AZ KADIN VARDI

 Kıskanmak’ın sizin için önemi nedir?

Bu bir roman uyarlaması. Ama benim canlandırdığım Mükerrem karakteri, sıfır empatisi olan bir kadın. Zaafları olan ve bunun bedelini de ödeyen biri. İlk kez festivalde izledim, 3 Kasım’da galası var ve 6 Kasım’da gösterime girecek. Benim sinemadaki ilk büyük sorumluluğum ve bu yönüyle çok önemsiyorum tabii...
 Altın Portakal sonrası hayal kırıklığına uğradığınız yazıldı. Doğru mu?
Bu konuyla ilgili bu tip yorumlar yapılacağını, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan
arkadaşım Nergis Öztürk’le filmin ilk gösteriminden sonra anlamıştık. Bu yıl çok fazla kadın yoktu. O yüzden de bacak ve göğüs dekoltesi üzerinden haber
üretilemedi. Bu tip söylentiler üzerinden malzeme yaratılmaya çalışıldı. Sonuçta bizim filmimiz ödül aldı.
 Daha pırıltılı bir starlık yerine kendi kabuğunuzda yaşamanızın ve sadece özel işlerin içinde yer almanızın sebebi ne?
İçinde iyi hissedeceğimi düşündüğüm projeleri kabul ediyorum. Ama bu bir strateji
yüzünden değil. Starlık meselesine gelince; bazen aramızda bu işin şakasını yapıyoruz, “Ah bir yalıda tuvaletimizi giyip vals yapamadık” diye. Hatta anneannem de “Kızım millet gelin oynuyor, sen ya ölüyorsun ya işkence görüyorsun” diye takılıyor. İlk defa parlak ve güzel kadın olduğum iş Kıskanmak’tı.

BERRAK, YILDIZ’I ANLATIYOR
Karakter tarifi yaparken hep eksik kalıyoruz. Ama Yıldız, devrimci. Soran, sorgulayan, razı olmayan, kolay kolay ikna edilemeyen bir kız. Araştıran ve kendi
cevaplarını arayan biri. Babasını kendine örnek almış. Kendime benzettiğim tarafları da var. Mesela mizahi yönü. Perişan hallerinde bile durumu ti’ye almayı seviyor. Mizahtan güç alıyor. Bir de ‘ukala’ bir yanı var. Kılık kıyafete, dünyevi
işlere takılanlara biraz gülüyor. Bunu önemsiz buluyor. Ben de Yıldız gibi olmak isterdim ama bunu söylersem “Ne yaptın da Yıldız oldun” derler.

BAKMADAN GEÇME