Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Güvenlik İdlib neden önemli?

        NİHAL BENGİSU KARACA -İDLİB, TÜRKİYE İÇİN NEDEN ÖNEMLİ?

        TÜRK Silahlı Kuvvetleri (TSK), eylül ayının üçüncü haftasından itibaren, Suriye sınırında İdlib’in karşısında yer alan Reyhanlı ve Cilvegözü sınır kapısı çevresine yoğun bir askeri konuşlanma gerçekleştirmiş, Nusra Cephesi’nin çatı yapılanması HTŞ de buna karşılık olarak, sınırın karşı tarafında Atme ve Bab el-Hava Sınır Kapısı’na, konvoylar eşliğinde çok sayıda askeri araç göndermişti.

        Haftalardır konuşulan gerginlik çatışma beklentisine dönüşürken, haber bültenleri “Türkiye, İdlib için düğmeye bastı” cümlelerini vermeye başladı.

        REKLAM

        İdlib, Türkiye sınırına sadece 45 kilometre uzaklıkta. Kent, Rusya’nın Suriye iç savaşına dahil olduğu 2015 yılından beri şiddetli saldırıların hedefinde. Başta Halep olmak üzere Suriye’nin çeşitli kesimlerinden kaçan sivillerin sığınma noktası.

        2 milyon 400 bin civarında yerli nüfus, yaklaşık 1.3 milyon da iç göçle gelmiş vatandaş İdlib’de sıkışmış halde yaşamaya çalışıyor.

        Öte yandan İdlib’de çok sayıda silahlı rejim karşıtı grup ile muhalif grup bulunuyor. Nusra Cephesi’nin çatı yapılanması Heyet Tahrir El Şam (HTŞ), son dönemde İdlib’de artan etkinliğiyle ön plana çıktı. Malum IŞİD bitti; Rusya-İran- Rejim üçlüsü ise şimdi HTŞ’yi bir numaralı tehdit olarak görüyor.

        Ateşkesin korunamadığı, yani aklıselim bir gücün İdlib’e mukayyet olamadığı bir ihtimalde rejimin ve İran’ın talebi, Rusya’nın harekete geçmesiyle İdlib’in içindeki milyonlarca siville beraber yerle bir edilmesi hiç uzak bir olasılık değil. Böyle bir olasılıkta milyonlarca kişinin Türkiye sınırlarına yığılacağı da kesin.

        REKLAM

        İdlib’in batısında Akdeniz, kuzeyinde Hatay ve Halep’in ilçesi Afrin var. Afrin 2011’den beri PKK-PYD’nin elinde. PYDYPG güçleri, İdlib’in sadece bir bölümünü dahi ele geçirirse örgüt Irak sınırından başlayan ve Akdeniz’e uzanan koridorunu gerçekleştirmeyi başarabiliyor.

        İNTİKAL Mİ, OPERASYON MU?

        An itibarıyla TSK’nın İdlib’de ateşkesin korunması amacıyla başlattığı bir oparasyondan değil “intikal” den bahsetmek daha doğru.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türk askeri İdlib’de mi?” sorusuna, “Şu anda Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) yürütüyor. Henüz askerimiz orada değil” dedi. Ancak “Fırat Kalkanı Harekâtı’ndaki gibi mi bir ilerleme olacak?” sorusuna karşılık da şunu dedi: “Karıştırma orasını. Biliyorsunuz boksa girildiği zaman yumruğun sayısı sayılmaz. Şimdi de İdlib’in güvenliğini sağlamaya yönelik yeni bir adımla daha ileri taşıma gayretindeyiz. Bugün İdlib’de ciddi bir harekât var ve bu devam edecek.”

        Bu cevap haliyle sadece sınır bölgesinde, Bab el-Hava Sınır Kapısı ve çevresindeki yerleşimlerle sınırlı bir askeri operasyonla yetinilmeyeceğini, TSK’nın HTŞ ile karşılıklı çatışma riskini de göze alarak İdlib’in güneydoğusunda yer alan çatışmasızlık sınırına ulaşan güvenli bir hat açılmasının da düşünüldüğünü gösteriyor.

        REKLAM

        Zira, ÖSO’nun gücü ve kapasitesi belli, HTŞ ise bazı grupları kaybetmesine rağmen halen oldukça aktif. Afrin’deki terör örgütünün İdlib’e yayılmasının önünde güvenlik duvarı oluşturmak, Bab el-Hava Sınır Kapısı’nı kontrol altına almaktan fazlasını gerektirebilir.

        Hazır Rusya-İran ve rejim, Deyrizor’a odaklanmışken Türkiye, İdlib’de de Fırat Kalkanı ile yaptığına benzer bir nüfuz alanı oluşturmak isteyecektir.

        İdlib’e Türkiye’nin girmesi kâğıt üzerinde anlamlı ve başarı ihtimali yüksek bir girişim olarak görünebilir. HTŞ’yi yok etmek için İdlib’i tamamen yok etmeyi tercih edebilecek Rusya-İran’a karşı, ılımlıları koruyan ve sadece HTŞ’yi hedef alan Türkiye bu şekilde hem sivillerin güvenliğini sağlayabilir hem göç riskini azaltabilir.

        SURİYELİ ILIMLI MUHALEFET

        Türkiye eğer HTŞ’yi ciddi şekilde geriletirse, yeni müttefiki Rusya’dan “Ben işimi yaptım, sıra sende” diyerek Afrin’le ilgili bir taviz kopartabilir.

        Ancak bazı önemli sorunlar var.

        Rusya’nın PYD’ye sırtını döneceği kesin değil. Zira bilindiği gibi başından beri Rusya’nın PYD ile ilişkileri gayet iyi ve bunun nedeni de Rusya’nın PYD’nin tamamen ABD kontrolüne girmesini istememesi.

        REKLAM

        Suriye’de Esad’a en büyük zararı verebilen savaşçılardan oluşan Nusra Cephesi’nin çatı yapılanması olan HTŞ ile mücadelenin fazlasıyla çetin geçeceğine de şüphe yok. Çünkü zayıflamasına rağmen HTŞ’nin hâlâ binlerce askeri var.

        Dahası, İdlib’de güvenli bir hat oluşturan Türkiye’nin, o hattı ne zamana kadar koruyabileceği de ayrı bir soru işareti. Gerçek amacının sınırlarında PYDPKK koridoruna izin vermemek olduğunu defalarca ilan etmiş bir Türkiye’nin, rejim karşıtı Suriyeli ılımlı muhalefetten ne kadar destek alacağı net değil.

        ***

        FATİH ALTAYLI -BU HAREKÂT OLMAZSA OLMAZDI

        TÜRKİYE bir kez daha kendi “çıkar bölgesinde” operasyon yapıyor ve bu kez İdlib’e giriyor.

        Bu yapılan harekât son derece doğru, son derece yerinde bir kararla atılmış adımdır.

        Suriye’de Esad ya da merkezi hükümet ülkenin tamamına hâkim oluncaya kadar, Suriye bütünlüğünü tam anlamıyla koruyabilir hale gelinceye kadar Türkiye, bölgenin o noktalarında mutlaka olmak zorundadır.

        Türkiye’nin oradaki varlığı, Barzani’nin aldığı “bağımsızlık kartı”ndan yola çıkarak başka hesaplar yapmaya başlayanları hayal kırıklığına uğratmanın, hesapları gözden geçirmelerini sağlamanın en sağlam yoludur.

        ABD ve İsrail’in uzun vadede Kuzey Irak ile Kuzey Suriye’yi birleştirme projesinin sekteye uğratılması için atılması zorunlu hale gelmiş ve mecburen atılmış bir adımdır.

        Benim kafamdaki tek kuşku, Rusya’nın buradaki hesaplarının ne olduğunun net olmamasıdır.

        Uzun vadede, Rusya’nın buradaki samimiyeti de test edilmeli ve adımlar ona göre atılmalıdır.

        Oradaki Mehmetçiğimize kolay gelsin.

        ***

        MUHARREM SARIKAYA -‘FIRAT’TAN FARKI...

        ÖNCE şunu belirteyim, İdlib operasyonunda her şey siyasi otoritenin belirlediği şekil ve kapsamda ilerliyor.

        Bundan sonrası da böyle devam eder.

        Ancak kimse İdlib’in Fırat Kalkanı operasyonu gibi olacağını farz etmesin; hem saha hem konum hem de içerik olarak daha zor ve bir o kadar da zaman alıcı operasyonun adımı atıldı.

        Dolayısıyla sürecin devamı içerideki güçlerin direnişini hangi oranda sürdüreceğine ve ittifaklarının devamına da bağlı.

        Türkiye’nin desteğiyle içeri giren Özgür Suriye Ordusu güçlerinin göstereceği dirayet ve Ahrar-uş Şam, Feylak el Şam gibi dost güçlerle koordinasyonu da hepsinden çok daha önemli...

        Sahadan dün gelen haberler, Türkiye’ye açılan Bab el Hava Kapısı ve çevresinin Fırat Kalkanı bölgesinden gelen 2 bine yakın ÖSO bileşenlerinden “Hamza Bölüğü”nün kontrolüne geçtiği yönündeydi.

        Kendisine karşı başlatılan harekâta El Kaide/Nusra kökenli Heyet Tahrir-i Şam (HTŞ) güçlerinin karşılık verdiği, Hamza Bölüğü’nün bir tankının hedef alındığı, ancak fazla direnemeyip geri çekildiği de bölgeden aktarılan haberler arasındaydı.

        Bölge üzerine çalışmalarıyla tanınan Oytun Orhon ve Doç. Dr. Serhat Erkmen’in de dün altını çizdiği gibi operasyonun ilk aşamalarında çok yüksek oranlı bir çatışma öngörülmüyor.

        Bunun nedenlerinin başında bir süredir liderleri vurulan, içindeki bileşenleri terk eden HTŞ’nin bazı bölgelerden kendi rızasıyla geri çekilmesi yatıyor.

        SONA DOĞRU ARTAR

        Ancak şurası da görülüyor ki El Bab’dan farklı olarak operasyonun orta ve sonuna doğru şiddetlenecek; bu seviyede kalmasının olanağı yok.

        Nedenleri de oldukça fazla.

        Örneğin, HTŞ’yi DEAŞ’tan ayıran en önemli farklardan biri, Afganistan, Irak, Suriye ve Lübnan’da uzun süredir eli silah tutan savaş kabiliyeti olan kişilerden meydana gelmesi.

        HTŞ’nin toplam gücü, son ayrılanlar çıktıktan sonra 20 bin civarında.

        Lübnan’daki ateşkes sonrası İdlib’e gelen 1500-2 bin de eklendiğinde, 5 bine yakını “kor militan”, yani cephe önünde savaşma yetisi ve askeri bilgiye sahip.

        Bunların hepsinin bir anda yok edilmesinin olanağı yok.

        Anlaşılan o ki, belirli bir yere kadar süpürülüp bir bölgede toplanmaları sağlanacak; sonrasında ayrılanların ayrılması, geri kalanlara dönük de operasyonun yapılması gündeme gelecek.

        Ancak bu bölgeyi Fırat Kalkanı’ndan ayıran birçok faktör var.

        Fırat Kalkanı’nda DEAŞ’ın güneye doğru kaçacak koridoru vardı, bu da geri çekilmesini kolaylaştırdığı için Türkiye destekli ÖSO’nun düz sahadan aşağı inişini kolaylaşıyordu.

        İdlib bölgesinde ise HTŞ’nin etrafı Rus, ABD, PYD, Şam ve Türk ordusu tarafından tamamen çevrili; kaçacağı yeri yok, tırmalama ihtimali çok.

        İkincisi, Fırat Kalkanı bölgesinde nüfus yoktu, bu bölgede 2 milyona yakın hareketi ve HTŞ’ye sempatisi yüksek sivil var.

        DOLAYLI MÜTTEFİK

        Buna karşın, bu tabanın Halep sonrası şükran beslediği Türk ordusuna karşı yüksek sevgisi var.

        HTŞ güçleri içindeki Orta Asya, Uygur ve Çeçen kökenlilerin ise Türkiye’ye dönük bir tek mermi dahi sıkmama konusunda kararlılığı da bir başka avantajı.

        Ancak her ne olursa olsun, bölgedeki diğer aktörlerin kışkırtmalarının da göz ardı edilemeyeceği bir sürecin kapısı aralandı.

        Dağlık araziye de sahip bu bölgeden Türkiye’ye kaçacak yabancı terörist savaşçıların yaratacağı risk de yabana atılır gibi değil.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ