Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Jönler neden gişe yapamıyor?

        Farkında mısınız, sürekli aynı jönlerin yeni projeleri hakkında haberler veriyoruz ancak çoğu kez aynı rollerden bahsediyoruz. Hiçbiri de artık aklımızda kalmıyor. Ya “hızlı tüketim” ya da “projenin kıymeti bilinmedi” deyip geçiştiriliyor. Ne yani, bunda oyuncuların ve “Bu tutar” diye yönlendiren menajerlerin hiç mi kabahati yok? HT Pazar'dan Ece Ulusum'un haberi...

        Aklıma ilk gelen aktörleri bir kenara not edip sinemanın şeceresini tutan Box Office’in Türkiye’de 1989’dan beri en çok izlenen 100 film listesine baktım. İlk 30’a kadar Türk sinemasının yakın tarih jönlerinden eser yok... Sonlara doğru listede kendine yer bulan isimlerse; Asmalı Konak ve Evim Sensin ile Özcan Deniz, Aşk Tesadüfleri Sever’le Mehmet Günsür, Kelebeğin Rüyası’yla Kıvanç Tatlıtuğ, Aşk Sana Benzer ve Kardeşim Benim’le Burak Özçivit, Kabadayı’yla Kenan İmirzalıoğlu, Unutursam Fısılda’yla Kerem Bürsin... Türkiye’nin sinemaya gitme alışkanlığı olmadığını düşünenlere bir ihtimal daha, ya o filmlerin evden çıkıp sinemaya gitme isteği uyandıracak kadar iyi olduğunu düşünmüyorlarsa?

        REKLAM

        GARANTİCİ OYUNCULAR

        2017’de 71 milyon sinema bileti satıldı ve 2018 sonunda bu sayının aşılacağı varsayılıyor. Az değil. En çok izlenen yeni filmler arasında “Aile Arasında” 5 milyondan fazla, “Ailecek Şaşkınız” 3 milyon 182 bin, “Deliha” 2 milyondan fazla kişi tarafından izlendi. Hepsi komedi. Ve hiçbirinin başrolünde söz konusu jönler yoktu. Hatta Aile Arasında ve Deliha kadın senarist ve oyuncuların omuzlarında yükseliyordu. Buna göre malum jönler bir defa hiç komik değil! Genelde duygusal ya da aşk filmlerinde oynamayı seviyorlar zaten. Ancak belli ki bunlar da artık gişe getirmiyor.

        Bu yıl vizyona giren duygusal filmi “Hadi Be Oğlum” 925 bin gişe yapan Kıvanç Tatlıtuğ “Bir rol ne kadar iyi yazılırsa yazılsın, onu ete kemiğe büründüren oyuncunun ta kendisi. Aktörlükte görünümünüz önemli ama üzerine koymazsanız hiçbir değeri yok” demişti. Tatlıtuğ’un hakkını teslim edelim, üzerine koyup risk almak mühimdi, aldı. Ama bir şey değişmedi.

        Dünyaca ünlü yıldızların sinematografisini açıp baktığınızda her türde rolü canlandırdıklarını, sınırlarını her daim risk alarak genişlettiklerini fark edeceksiniz. 70 yaşında birinin bir teknoloji şirketinde asistan olma hikâyesini ele alan Stajyer filminde oynayan Robert De Niro, her filmde canlandıracağı karaktere göre kilo verip almasıyla meşhur Christian Bale ya da komedi, korku, gerilim ve bilimkurgu filmleriyle ödüllere koşan Anthony Hopkins, romantik komedilerden toplumsal konulara her türde rol alan Tarık Akan, Şener Şen, Uğur Yücel, Cüneyt Arkın... Her birinin ismi kadar canlandırdıkları karakterlerin isimleri de hatırlanır. Günümüz aktörleriyse, bırakın risk almayı, garanti görünen benzer rollerde hep başarılı olacağını sanıyorlar.

        REKLAM

        Belki de esas garantici yapımcılardır. Sadece bu tür tekliflerle jönlerin kapılarını çalıyor olabilirler. Bunu en çok televizyonda görüyoruz. Tatlıtuğ’un dizilerini düşünün; Gümüş, Menekşe ile Halil, Aşk-ı Memnu, Kurt Seyit ve Şura, Cesur ve Güzel... Oysa Ezel’deki asabi tiplemesi “Sekiz”, Kuzey Güney’deki başarılı rolünün yolunu açmıştı. Son gişesine bakılırsa şimdilik orada kalmış görünüyor. Kuzey rolünün ekmeğini hâlâ yiyor. Zira bu rolün ‘oyunculuğunu çok geliştirdiği’ her fırsatta dile getiriliyor.

        HEP AYNI HİKAYE

        Gelelim dur durak bilmeden bir mahallede ya da tarihi bir hikâyede sert, saygın kahramanları canlandıran Kenan İmirzalıoğlu’na... Üstelik bu klişe hem sinemada hem de televizyonda fark ediliyor. Reytinglerde gün geçtikçe alt sıralara düşen Mehmed: Bir Cihan Fatihi, ondan önce Ayhan Işık’la özdeşleşen Cingöz Recai (688 bin gişe), Kabadayı (2 milyon gişe), Son Osmanlı Yandım Ali (1 milyon gişe) ve Ezel dizisi... Hep aynı hikâye... Oysa İmirzalıoğlu eski bir röportajında söyle diyordu: “Büyüdükçe, ne kadar az şey bildiğini, yapılacak, öğrenilecek daha ne çok şey olduğunu hissediyorsun. O tatmin duygusu bir türlü gelmiyor.”

        ÖZCAN DENİZ: TELEVİZYON SEYİRCİSİ EZBERCİDİR

        Alt metninde aynı öyküyü anlatan, karakterleri benzer olan roller niye garanti? Özcan Deniz anlatıyor: “Televizyon seyircisi ezbercidir. Televizyona, biraz da önceki işlerle seyirciyi tanıyarak işler yapmanızda fayda var. O yüzden Türkiye’de hâlâ aile içi entrikalar, güçlü aile yapısı ve ona dışarıdan gelen virüs, o ailenin içindeki dağılmalar falan çekici geliyor insanlara...” Çizgi dışına biraz çıkmaya kalkınca seyirci burun kıvırıyor. Özcan Deniz’in Aslı Enver ve Meryem Uzerli’yle rol aldığı gerilim filmi Öteki Taraf’ı, yalnızca 391 bin 485 kişi izledi. O da risk aldı ama...

        REKLAM

        BURAK ÖZÇİVİT: HEDEFİM KOMEDİ YAPMAK

        Bu hafta vizyona giren Can Feda filminin başrolündeki Burak Özçivit, dramatik hikâyelerden vazgeçmeyen jönlerden. Üstelik en çok izlenen filmi Murat Boz ile oynadığı romantik komedi Kardeşim Benim olmasına rağmen... Ancak birkaç yıl önce Özçivit, “İş sinemaya gelince, hedefim ağırlıklı olarak komedi yapmak. Hoş, Aşk Sana Benzer’de bunu gerçekleştiremedim” demişti. Ardından Kardeşim Benim’in ikincisi çekildi ancak ilki 2 milyon izlendi, ikincisiyse 573 binde kaldı. Sadece komedi yapmak işi çözmüyor belli ki...

        KADINLAR ÇOK DAHA YÖNLÜ

        Kadın oyuncular aktörlere göre daha çok yönlü görünüyor.Serenay Sarıkaya örneğin duygusal aşk türünde bir yapımdamağdur bir kadını da oynadı, gerilim dolu Fi’de bambaşkabir kadını da. Üstelik karakteri için aldığı dans eğitimini deçok şık bir şekilde bütünleştirmeyi başardı. Bir balerininbiyografi filmi çekilecekse çok doğru bir isim. FarahZeynep Abdullah da komediden drama kadar birçoktürde yer aldı, üstelik sesinin güzelliği de ön plana çıktı.Komedi filmleriyle şekilden şekile girebildiğini kanıtlayanisimlerse Ezgi Mola, Gupse Özay, Demet Akbağ... AncakFahriye Evcen ve Sinem Kobal yine de benzer karakterlerdegezinip duruyor. Kimi zaman yıldızların evlilikleri, yıllarcauğraştıkları projelerden daha çok konuşuluyor.

        REKLAM

        FABRİKASYON ÜNLÜLER

        Eskisinden farklı olan nedir? Çalışma şekilleri, menajerler, PR şirketleri ve sözleşmeler..

        Geçen salı Habertürk Gazetesi yazarı Oray Eğin köşesinde meseleyi rock yıldızları üzerinden çok güzel özetledi: “Rock gazeteciliğinin altın çağı 70’lerdi. Menajerlerden, basın danışmanlarından çok önce rock yıldızlarıyla gazetecilerin ‘kanka’ olduğu, bu yakın dostluğun Rolling Stone gibi dergilerin sayfalarına da yansıdığı yıllar. Şimdi ünlülere dair gördüğümüz her şey denetimden geçiyor, kontratlarla sınırları çiziliyor ve bize yansıtılan ideal bir portre oluyor.”

        Menajerlik işinde sözü kimselere bırakmayan ‘medya guruları’ var. Oyuncuların, şarkıcıların yüzünü pek çok markaya pazarlayan menajerler, onları rahat bırakıp artık tek bir samimi röportaja müsaade etmediği için o ünlüler hakkında ne bilebiliyoruz? İnsanlar onlarla nasıl bir iletişim kuracak ki? Üstelik interaktivite yükselen değerken... Bunda, samimiyeti çarçur ede ede ünlüler sektöründe duygusal kuraklık yaratan gazetecilerin de kabahati yok değil tabii.

        REKLAM

        Neyse, aklınıza ilk gelen ismi seçin ve hakkında bildiklerinizi düşünün. Gerçekten bir role nasıl hazırlanır, ne okur, ne izler, ne dinler, bir olay karşısında nasıl bir refleks gösterir, bizden farkı nedir? Televizyonlarda mikrofon uzatılınca hep aynı şeyleri söylüyorlar; aynı fabrikadan çıkmış oyuncak bebekler gibi... Ünlü röportajlarıyla tanınan 18 yıllık bir gazeteci arkadaşım “Fırsat verilmiyor da ondan” diyor, “Eskiden röportaj yapacağımız kişiyle baş başa kalıp sohbet ederdik, şimdi ne mümkün? Sanatçı, menajeri, anlaşmalı marka temsilcisi ya da yapımcı, PR ajansından biri de yanımızda oluyor. Geldikleri yetmiyor üstüne bir de yanıtlara karışıyorlar. Tam fotoğraf çekilecekken başımıza dikiliyorlar” diyor. Bu steril şöhret halinin sebebini de eskiden menajerlik şirketinde çalışan Burcu söylüyor: “Şekilsiz bırakıp olası her role, markaya ya da işe hazır bulundurmak gerekli. ‘Gizemli olmak merak uyandırır’ klişesi var tabii. Ancak bazen yansıtılan imaj, diğerlerinden farksız olabiliyor.” Aşk acısından çöllere düşen, hissettiklerini bir bir anlatan Brad Pitt ne yapsın peki?

        Bir de röportajı yayınlanmadan önce görme modası peydahlandı ki işin tam suyu çıktı.

        Özellikle gazeteler, ünlülerin kalıcı olmasını, arşivlerde yer edinmesini sağlayacak yegâne araç. Ama kalacak bir fotoğraf karesi, hatırlanacak bir söz ara ki bulasın. Dünyada oyuncu ve müzisyenlerin hayatını tüm detaylarıyla anlattığı belgeseller ve reality şovlar var; bizde o da yok. En çok bilinenler: Al Pacino’nun belgeseli Wilde Salome, Ian McKellen’in McKellen: Playing the Part, David Lynch: Yaşam Sanatı, Lady Gaga’nın Gaga: Five Foot Two, Steven Spielberg’in belgeseli Spielberg ve nicesi. Bu belgesellerde hem kendileri konuşuyor hem etrafındaki kişiler hem de onlarla röportaj yapan gazeteciler. Türkiye’deyse şimdinin ünlü oyuncularıyla ilgili portre yazma ihtiyacı hasıl olsa, haklarında yazacak özgün şey yok.

        HAYRANLARA UZAKTAN EL SALLAMAK

        Türk sinemasının efsane isimleriyle yıllardır röportajlar yapan HT Magazin’den Mehmet Çalışkan, ısrar edince bazen o röportajların perde arkasını anlatır. Anlattıklarından görüyorum ki Türkiye’de de eskiden işler böyle değilmiş, Türkçe’ye inanılmaz hâkim olan yıldızlar, muhabiri kendi evlerinde ağırlayacak kadar yürekli ve söyledikleri her şeyin arkasında durabilecek kadar da kendinden eminmiş.

        Cüneyt Arkın, Hülya Koçyiğit, Tarık Akan, Filiz Akın gibi isimler 1970’lerde radyoda hayranlarından gelen soruları bire bir cevaplar, dergiler için hayran mektuplarına yanıtlar yazardı. Bugün her şey ünlülerin Instagram’da hayranlarına el sallayan fotoğraflarından ibaret. Kimisi yaptıkları işten çok paylaştıkları fotoğraflarla konuşuluyor zaten. Sadece “ünlü olmalarıyla tanınan” bu tipler arasında dünyada James Franco, Ashton Kutcher, Kim Kardashian, Samuel J. Jackson önde... George Clooney “Onlarla sadece bir kez el sıkışmak için heyecanla bekleyenlere sosyal medyadan hitap etmekten başka bir şey yapmayan ünlüler, yeni yetme çocuklar gibi” demişti. Onu bilmem de şu dediğinde haklı: “Onlar içinde bulundukları dijital platformlar gibi hızla tüketilir...”

        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ