Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Edebiyat Kate Evans kimdir?

        Yeni binyılın ilk büyük göçlerinden birinde, 2015’ten itibaren çoğu savaş ve şiddetten kaçan Ortadoğulu ve Afrikalı birkaç milyon mülteci Avrupa’ya geçti. Bir bölümü Aylan gibi yolda boğuldu, dondu, hayatını kaybetti. Aralarından “şanslı” birkaç bini ise Fransa’nın İngiltere’ye en yakın noktası Calais’ye ulaştı. Hedefleri, Birleşik Krallık topraklarına, belki bir akrabalarının yanına, belki yeni bir umuda kavuşmaktı. HT Cumartesi'nden Kürşad Oğuz'un haberi...

        Sokaklarında durmadan ilmek atan hünerli parmakları görebileceğiniz, danteliyle ünlü bu liman şehri zorunlu misafirlerini pek de sıcak karşılamadı. “Yabancı” sayısı, barakalar, naylon evler, ihtiyaçlar, “farklı” olanlar arttıkça güvenlik güçlerinin de, Calais sakinlerinin de, siyasetçilerin de tutumu değişti. Evet, yardım gönüllüleri duruma el atmıştı ama Manş Tüneli’nde ölümler, polis baskını ve şiddeti, barakaların yakılıp yıkılması Calais’yi o insanların kaçıp geldikleri ülkelerinden farksız kılıyordu artık...

        REKLAM

        ANNE-BABASIZ YÜZLERCE ÇOCUK

        İngiliz yazar, ressam, aktivist Kate Evans; Avrupa’daki göçmen krizinin sembolü olan Calais’deki mülteci kampını anlatıyor grafik romanında: “İlmekler: Mülteci Krizinden Bir Kesit.” O, gördüklerini, yaşadıklarını haberröportaj tekniğiyle dantel gibi işlemiş kitabına ama anlattıkları pek de dantel masumiyetinde değil. “İnsanları korumak amacıyla bazılarının kimliklerini değiştirdim. Ancak okuyacağınız her şey gerçekten yaşandı” diyen Evans’ın bize yansıttığı şiddet, sefalet, umutsuzluk ve ikiyüzlülükten başka bir şey değil.

        Bazen şahıs şahıs, bazen olay olay ilerleyen; geçmişe, yola çıkılan ülkeye bakışlar atan; yardım çalışmalarını, bitmeyen ihtiyaçları, bunları gidermek için çırpınanları olduğu kadar Calais sokaklarında mülteci avına çıkan, hamile-çocuk demeden dayak atan Fransızları ve polisi de gösteren; o tıkış tıkış kampta göçmenler arası şiddeti de yansıtan; her fırsatta yalancı siyasileri eleştiren bir kitap bu. Yüzden fazla anne-babasız çocuğun; Şabab’ın, Evser’in, Hoşyar’ın sönen hayatlarının; her şeye rağmen umuda sarılan yurtsuzların hikâyesi. Gerisini Evans anlatsın.

        REKLAM

        KİMDİR?

        Karikatürist, ressam, yazar ve aktivist Kate Evans, “The Spark” dergisinde çiziyor. İçlerinde “Kızıl Rosa”nın da olduğu pek çok kitap ve grafik romana imza attı. Çizgi roman alanında uzun zamandır görülen en özgün yeteneklerden biri olarak niteleniyor.

        “GÖÇMENLER SUÇLANARAK KULLANILIYOR”

        Calais’ye neden gittiniz? Ne gördünüz ve yaşadınız? En çok kimin hikâyesi etkiledi?

        Kitabın tamamı Calais’de gördüklerim ve yaşadıklarımın özeti ve bütün kitap bile görüp yaşadıklarımı aktarmaya yetersiz. Oraya merak ettiğim için gittim ve kalıp yazmaya başladım. Önce bir blog, sonra çizgi roman ve sonra da bir roman yazdım. Gördüklerim beni şoke etmişti. Ben evinde çocuklarıyla yaşayan bir anneyim, bu yüzden Calais’de sürekli kalamazdım. Yazdığım kitapla kendimce onlara yardım etmeye çalıştım. Sadece bir kişinin hikâyesine odaklanmak istemiyorum. Uluslararası göçte bütün hikâyeler önemli; kaçmak, yer değiştirmek zorunda kalan milyonlarca masum insan söz konusu...

        REKLAM

        Yaşananları gördükten sonra Avrupa’nın, Batı’nın mültecilerle ilgili tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? Onlara kötü davranan aslında insanlar mı yoksa siyasetçiler mi?

        Her ikisi de. 2008’de yaşanan finansal krizden bu yana, kapitalizm fakir ve orta sınıftan para alıp bunu süper zenginlere akıtmakla meşgul. Kapitalist politikacılar şunun farkında: Eğer kısıtlı iş olanakları, iyi hizmet veremeyen hastaneler, aşırı kalabalık okullar için göçmenleri suçlarsak verilen paraların gerçekte nereye gittiğini sormaktan vazgeçerler! Bu yoksulluk ve zorluklarla dolu zamanlarda siyaset aşırı sağ ve aşırı sol olarak kutuplaştı, çünkü sıradan insanların bir değişim görmeye ihtiyacı var. Burada, İngiltere’de Brexit oylamasından bu yana göçmenlere hoşgörüsüzlük giderek arttı. Bunun üzerine politikacıların yabancı düşmanlığı da ırkçılığı ve hoşgörüsüzlüğü meşrulaştırdı, bunları ortak bir söylemin parçası haline getirerek normalleştirdi. Bununla savaşmalıyız. İnsanlara alternatif sunmalıyız. Gerçek bir toplumsal dönüşüm yaratmalıyız. Ve hepsinden önemlisi, sevgiyi kullanarak nefretle savaşmalıyız.

        REKLAM

        İLMEKLER: MÜLTECİ KRİZİNDEN BİR KESİT Kate Evans Çev: Damla Kellecioğlu Desen Yayınevi

        “SINIRLARI ORTADAN KALDIRALIM”

        Calais’yi gördükten sonra medeniyet, insanlık, savaş, Avrupa ile ilgili fikirleriniz ne yönde değişti?

        Kitabı yazarken ülkelerin sınırları konusundaki düşüncelerim çok değişti. Daha önce bu konuda hiç derinlemesine düşünmemiştim. Eskiden biri gelip bana “Ülkelerin sınırlarını ortadan kaldırmalıyız” dese, “Hadi ama saçmalama!” derdim. Ama gerçekten de sınırları kaldırmalıyız! Çünkü sınır denilen şey yapay. Benim tüm kimliğim İngiliz olma temeline oturuyor. İngiliz pasaportum var, İngiliz ehliyetim var -eğer politik bir değişime katkıda bulunmak istersem bunu İngiliz siyasi partileri aracılığıyla yapmam isteniyor. Peki ama ‘İngiliz olmak’ ne anlama geliyor? Ülke sınırları ve hareket özgürlüğü üzerindeki sınırlamalar aslında bir tür ırkçılık. Benimle, Orta Afrika’da yaşayan aynı yaşta, aynı özelliklere sahip biri arasında temelde hiç fark yok ama onun hayatındaki seçenekler son derece sınırlı, benimkilerse son derece geniş. Bunun tek sebebi ise tesadüfen orada veya burada doğmuş olmamız. Ben ondan daha iyi biri değilim. Neden onun hayatı bu kadar berbat, benimkiyse bu kadar harika olsun ki? Görünüşe göre adaletsizlikleri ve eşitsizlikleri sadece tek bir ülke içinde olduğunda fark edebiliyoruz ama tüm dünyaya yayılmış halini göremiyoruz. Oysa sadece tek bir dünya var ve bu dünya iklimsel bir kaostan, korkunç doğa olaylarından ve dizginlenemeyen askeri çatışmalardan mustarip. Dünyayı paylaşmayı öğrenmemiz gerekiyor.

        REKLAM

        'Türkiye önemli katkı sağladı'

        Asıl göç Suriye’den Türkiye’ye yaşandı. Kamplarda ve şehirlerde sadece Suriye’den gelen 3.5 milyon mülteci var. Avrupa bunların çok küçük kısmını kabul ediyor ve kaçak geçişlerde binlerce insan ölüyor. Bu dram ve Türkiye’deki mültecilerle ilgili fikriniz ne?

        Verecek daha az şeyi olanların ellerindekileri mültecilerle daha fazla paylaşması bekleniyor, bunun zor bir şey olduğunun farkındayım. 3.5 milyon Suriyeli mültecinin Türkiye’de kalmaya zorlanmasına karşıyım. Bence Avrupa ülkeleri bir adım öne çıkmalı ve Almanya’yı örnek alıp bu uluslararası insani kriz için kayda değer bir yardım sağlamalı. Nihayetinde bu bizim ekonomilerimize de katkı sağlayacak. Batı’da nüfus yaşlı; genç, aktif, çalışan insanlara ihtiyacımız var. Türkiye mülteci krizinde önemli bir katkı sağlıyor, çok doğru. Öte yandan ifade özgürlüğünün kısıtlanması, muhalif ve akademisyenlerin hedef yapılması gibi durumlar da söz konusu. Siyasi baskıyla Türkiye’den gidenler var. Ayrıca o coğrafyadaki her askeri harekâtın, durumu daha da kötüleştirdiğini düşünüyorum.

        REKLAM

        İKİ TAVSİYE

        Dibe vurmuş bir fizik dehası, kazara kör olmuş güzel bir spiker ve ona yol gösteren köpeğin duygu dolu hikâyesi derslerle dolu. Manguel ise bir Fransız ordu mensubunun sıkıntılı geçmişiyle birlikte Cezayir, Fransa, Kanada, Arjantin’de dolaştırıyor, Avrupa’nın karanlık yüzünü gösteriyor.

        Jules Didier Van Cauwelaert Domingo Yayınevi

        Yabancı Bir Ülkeden Haber Geldi Alberto Manguel YKY

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ