Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Karaoğlan'ın yeniden doğuşu

        Özal, hesaplarını doğru yapmış, referandumdan hemen önce erken seçim tarihini açıklayarak, Ecevit ve Demirel'in toparlanmasına fırsat vermeden sandık başına gitmeye karar vermişti.

        DYP ve DSP 'baskın seçim'i boykottan yanaydı, SHP ise bunu doğru bulmamıştı. Ecevit ve Demirel, yasaklarının kalkmasından sadece iki ay sonra 29 Kasım 1987'de seçim sınavına zorlanmıştı. Sonuçlar, Özal'ın hesapladığı gibi oldu:

        ANAP- yüzde 36.1 oy, 292 milletvekili,

        SHP- yüzde 24.7 oy, 99 milletvekili,

        DYP- yüzde 19 oy, 59 milletvekili,

        DSP - yüzde 8.5 oy oranıyla yüzde 10 barajının altında kalmış ve Meclis'e giremişti.

        AKTİF SİYASETTEN ÇEKİLİYOR...

        Seçimin ertesi günü, DSP genel merkezinde, Ecevitler TRT kameraları ve basının karşısında "Partimizin ilk genel Başkanı ve şimdi Genel başkan yardımcısı olan eşim Rahşan Ecevit'le birlikte aktif siyasetten ayrılmaya karar verdik" diyordu. Ecevit kararlıydı... Çekildi...

        Ecevit'in siyasetten çekilmesi dost-düşman her kesimde şok etkisi yaratmıştı. Kamuoyu Erdal İnönü'nün, babasıyla çekişmeleri sırasında arkadaşı Bülent'i desteklediğini bu vesileyle öğreniyordu. Demirel, Ecevit'in siyasetten çekilmesini 'büyük kayıp' sayıyordu. Erbakan ise bir adım daha ileri gidiyor ve "Kararınızı gözden geçiriniz, geri dönünüz" diyordu.

        İstifa açıklamasının ertesi günü İstanbul'dan gelen 60 kadar DSP'li genel merkez önünde 'ölüm orucu'na başlıyordu. Ecevit'ler ne kadar dil dökseler partilileri bu kararlarından vazgeçiremiyorlardı. 2 Aralık'ta istifalarını sunmak üzere genel merkeze gelen Ecevitleri, mahşeri bir kalabalık karşıladı. Sokakta geceleyen partililer 'geri dön' diyorlardı. Ecevit, partililere, "Hep aranızdayım. Hep aranızda kalacağım. Aktif siyasetten ayrılmak, siyaseti bırakmak değildir. Perikles, 'Hiçbir şeye karışmayan yurttaş zararsız yurttaş değil, yararsız yurttaştır' demiştir. Allah beni yararsız yurttaş olmaktan korusun. Perikles, demokrasi uğruna ölen arkadaşlarına ağıt yakmadı. Artık yeterince ağladınız, şimdi demokrasi için görev başına. Ağlamak yok, ölüm orucu yok. Şimdi görev halkın" diye seslendi. İstifasını verdi, artık sloganlar "Yurttaş Ecevit, aramıza hoş geldin" şeklindeydi...

        YURTTAŞ ECEVİT

        Ancak yönetim istifaları kabul etmedi. Gerek yönetim, gerekse Anadolu'dan gelen heyetler, Ecevit'in başkanlık görevini Birinci Olağan Kurultay'a kadar sürdürmesini istiyorlardı. Ecevit, 'kararım değişmeyecek' diyerek, ısrarlara boyun eğdi ve istifasını iki ay sonra toplanacak kongreye kadar askıya aldı.

        Gözyaşları arasında toplanan 7 Mart 1988'deki 1. Olağan büyük Kurultay'da Ecevit, güvercin uçurarak genel başkanlık görevinden ayrıldı.

        MEVZİ DEĞİŞİKLİĞİ

        Ecevitsiz DSP dönemi başlamıştı. Herkes, DSP'nin dağılmasını bekliyor, SHP'den 'kendini feshet bize katıl' çağrıları yapılıyordu. DSP'liler ise Ecevit'in dönmesini istiyorlardı. Ecevit sonrası genel başkan seçilen Necdet Karababa, on ay sonra istifa etti. İstifanın Ecevit'e yer açmak için yapıldığı kanısı yaygındı. Ancak Ecevit, hemen dönmedi. 5 Ocak 1989'daki kongreyi bekledi. Tam bir yıl ayrıldığı DSP'ye yeniden genel başkan seçilen Ecevit, 'Neden çekildiniz, neden döndünüz?" sorusuna "Aktif politikayı bırakmak politikadan tümüyle ayrılmak değildir. Ben mevzi değiştiriyorum. Benzetmek haddim değil ama Atatürk Kurtuluş Savaşı'nda Polatlı'ya kadar çekildi ama sonuçta savaşı kazandı..."

        YEREL SEÇİM MUHAREBESİ

        Ecevit'i bu kez 26 Mart 1989 Yerel Seçim muharebesi bekliyordu... SHP, 'Ecevit oyları bölecek' kampanyasına başlamıştı bile. Seçim yaklaştıkça üslubunu daha da sertleştiren SHP, Genel Başkan İnönü'nün ağzından Ecevit'i 'öç alma' (8) duygusuyla suçladı. Ecevit de aynı sertlikle yanıt verdi. (9)

        26 mart 1989'da yapılan yerel seçimin galibi SHP, mağlubu ise ANAP oldu. Ecevit'in partisi, yerel seçimlerde kaybetmişti ama ülke barajına yakın oy oranı alması, genel seçimler için umut yaratmıştı. Ancak, 3 Haziran 1990'da 51 beldede yapılan Yerel Ara Seçimlerinde yüzde 5'te kalan DSP ilk gerçek zaferini yaklaşık üç ay sonra görecekti.

        19 Ağustos'ta 13 beldede yapılan seçimlerin mutlak galibi ise DSP'ydi. İstanbul-Bayrampaşa ve Ankara Etimesgut'un odak olduğu seçimlerde, DSP en yakın rakibinin iki katı oy alarak büyük moral bulmuştu. Oysa, aynı seçim sonuçları SHP'de İnönü-Baykal mücadelesinin başlangıcı olacaktı.

        YAKAMIZI BIRAKIN

        Ortadoğu'da suların ısındığı ve gündemin Körfez Krizi'ne kilitlendiği günlerde SHP, içine kapanmış, parti içi iktidar kavgalarına sahne oluyordu. Yarışı Erdal İnönü kazandı. İnönü, yeniden genel başkan seçilince DSP'ye birleşme çağrısında bulundu. Ecevit yanıtını geciktirmedi:

        "DSP koltuk değneği değil. Sayın İnönü benden yanıt bekliyormuş. Yanıtım şu: DSP'nin ve benim yakamı bırakın. Ve ANAP'la seçim ortaklığınızı bozup, demokrasiyi düşürdüğünüz çukurdan çıkarmaya bakın."

        Ecevit, İnönü'nün Baykal'a karşı kazanmasının SHP'nin sağlıklı bir yapıya kavuştuğu anlamına gelmediğini, SHP'nin ve DSP'nin iki ayrı parti olduğunun artık kabul edilmesini vurgulayarak tartışmayı kapattı.

        1991 yazında ANAP'ın genel başkanlığını ve başbakanlığı Yıldırım Akbulut'tan devralan Mesut Yılmaz, liderliğini pekiştirmek için erken genel seçim kararı alınca, birleşme çağrısı, SHP'nin seçim politikasının da ana motifi olacaktı. Ancak, SHP'nin seçimlerde HEP'le işbirliği yapması iki partinin yollarını geri dönülmez biçimde ayıracaktı.

        20 Ekim 1991 seçimleri, 'soldan ödünç oy' isteyen Demirel'e 12 Eylül'den sonra ilk kez başbakanlık yolunu açarken Ecevit de ilk kez Zonguldak Milletvekili olarak Meclis'e girecekti. Türkiye'de Demirel-İnönü dönemi başlamıştı. Solda ise CHP'nin yeniden açılması tartışmaları...

        DSP EVLADIM, CHP BABA OCAĞIM

        Ecevit 'DSP evladım, CHP baba ocağım' diyen Ecevit, CHP'nin yeniden açılması tartışmalarına uzak duramamıştı. Ancak, SHP ve DSP'nin CHP'de birleşmeleri önerisine karşılık, CHP'nin DSP'ye katılmasını şart koşuyordu. (10) Ecevit'le CHP heyeti arasında yapılan beş görüşme sonuçsuz kalmış, CHP Deniz Baykal'ın genel başkanlık aradığı bir parti olarak şekillenmiş ve kurulmasının ardından da SHP'li milletvekillerinin katılımıyla Meclis'te grup kurmuştu. '94 seçimlerinde solun hezimeti bu iki partiyi CHP'nin çatısı altında toplayacaktı. Ecevit için ise 'baba ocağı'na dönüş gündemden kalkacak, siyasete 'evladı'yla devam edecekti.

        17 Nisan 1993'te Özal'ın ölümü, siyasetteki bütün taşları yerinden oynatacaktı. Demirel'in Köşk'e çıkmasıyla DYP-SHP hükümeti dağılacak, siyaseti de bırakan İnönü, parti liderliğini Murat Karayalçın'a devredecekti. Yeni lider, yeniden birlik tartışmalarını açacak, Ecevit'in mesafeli tutumuyla süreç, SHP-CHP birleşmesiyle sonuçlanacaktı.

        TRUVA ATI

        Soldaki bu gelişmelerin ardından seçim sandığında girilen ilk sınav ise Türkiye'de yeni bir politik yön çiziyordu. 27 Mart 1994'teki yerel seçimlerden DYP ve ANAP ilk iki parti olarak çıkmış görünse de seçimin asıl galibi, yüzde 19.8 oranında oya ulaşan Refah partisi olacaktı. Solu hüsrana uğratan seçim sonuçlarını 'Sola gölge düştü' diye yorumlayan Ecevit, "Laik cumhuriyet içimize salınan Truva atlarının tehdidi altındadır" diyerek yeni mücadelesinin de hedefini gösteriyordu.

        Nitekim, Ecevit'in 'truva atı' olarak nitelediği RP, 24 Aralık 1995 genel seçimlerinden galip çıkacaktı. Seçimler öncesi, ANAP lideri Yılmaz'ın koalisyon ihtimali karşısında ilk tercihinin DSP olacağı yönündeki mesajlarına ve DSP'yle yakınlaşmalarına karşın, Ecevit, muhalefette kalmayı tercih edecekti. Niyet Anasol'du, RP lideri Erbakan'ın hükümet kurma girişimleri de sonuçsuz kalınca, kısmette Anayol çıkmıştı. Ancak, bu hükümetin ömrü, Ecevit'in RP'nin iktidarını önlemek için verdiği bütün desteğe karşın, örtülü ödenek, yolsuzluk iddiaları ve nihayetinde karşılıklı olarak gensoru önergeleri karşısında muhalefetle hareket etme gibi nedenlerle çok kısa sürdü. Türkiye Refahyol dönemine dümen kırmıştı... Ecevit son bir hamle yaparak, DYP'lilere çağrı yaptı ve Refahyol Hükümeti'ne güvenoyu vermemelerini istedi. (11) Ecevit'in çağrısı RP ile ortaklıktan rahatsız olan DYP'lilerce desteklense de 8 Temmuz 1996'da Refahyol Hükümeti kuruldu.

        SİNCAN'DA DARBE PROVASI

        Libya gezisi sırasında Kaddafi'nin 'Kürt devleti kurulmalıdır' sözleri karşısında yumuşak bir üslup kullanan Erbakan, yurda dönüşünde topa tutuldu. Sular ısınmaya başlamıştı. Konu, DSP'nin önderliğinde bir gensoruyla Meclis'e taşındı, Refahyol hükümeti düşürülmekten kılpayı kurtuldu. Erbakan'ın 11 Ocak'ta Başbakanlık'ta tarikat şeyhlerine 'gayri resmi' yemek vermesi ise kadın örgütlerinin 'Türkiye laiktir, laik kalacak' sloganlarıyla sokağa dökülmesine neden oldu. RP'li Sincan Belediyesi'nin düzenlediği 'Kudüs gecesi' üzerine de asker, 4 Şubat'ta sokağa çıkacak, Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu'na bağlı tank ve kariyerler, Sincan Atatürk Caddesi'nden Akıncılar Üssü'ne 'motorlu yürüyüş' gerçekleştirecekti. Genelkurmay her ne kadar "6 ayda bir yapılan normal eğitim faaliyeti" diye açıklasa da herkes bunun hükümete uyarı olduğunu biliyordu. İpler geriliyordu...

        Ecevit, 9 Şubat 1997'de RP dışındaki tüm partilere 'güç birliği' çağrısında bulunarak, bir teknokrat hükümeti kurulmasını önerdi. Koalisyon hakkında gensoru üstüne gensoru verdi ancak çabaları sonuçsuz kaldı. Son sözü, 28 Şubat'ta asker söyleyecekti. Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat 1997'de 9.5 saat süren toplantının ardından yayımladığı bildiri, gündeme 'muhtıra' gibi düştü. Siyaset karışmıştı... Erbakan, "Milli Güvenlik Kurulu'nda kararları beraber aldık. Türk Silahlı Kuvvetleri'yle uyum içindeyiz. Tam bir görüş birliği içindeyiz" diyordu. Tekzip Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak'tan geldi: "Türk Silahlı Kuvvetleri, Atatürk'ün kurduğu laik Cumhuriyet'in temel ilkelerini hayata geçirmeye inananlar ve buna gönül verenlerle uyum içindedir. Bunlar dışında hiç kimseyle uyum içinde değildir."

        YOLREFAH, ÇANKAYA'DAN DÖNDÜ

        İktidar değişikliği kapıdaydı, diğer yanda ise darbe söylentileri... Ancak, Erbakan-Çiller ikilisinin iktidarlarından vazgeçmeye niyetleri yoktu... Sonuna kadar direndiler... Son çare olarak da Erbakan'ın daha çok bir devir teslim gibi göstermeye çalıştığı, Yolrefah formülünde uzlaştılar. Çiller başbakan olacaktı ama Erbakan, cumhurbaşkanının onayından sonra başbakanlığı yeniden ele geçirme hesabındaydı... Hesabı Çankaya'dan döndü. Demirel, Erbakan'ın istifasını kabul etti ancak, hükümet kurma görevini, Anayasa'nın 104. maddesindeki "Cumhurbaşkanı devlet organları arasında uyumlu çalışmayı gözetir" ifadesine dayanarak, "Ülkedeki gerginliği giderecek" olan Mesut Yılmaz'a verdi. Yılmaz, çıktığı liderler turu sonrasında Çiller'i ikna edememiş ancak, 30 Haziran 1997'de CHP'nin dışarıdan desteğiyle ANAP-DSP ve DTP hükümeti kurmayı başarmıştı.

        ONARIM HÜKÜMETİ

        Ecevit ise 1979'dan bu yana ilk kez hükümette yer alıyordu. 'Onarım hükümeti' ANASOL- D'nin işbaşına geldiği günlerde, MHP'de ileride siyasi tabloyu büyük ölçüde değiştirecek bir gelişme yaşanıyordu. Alpaslan Türkeş'in ölümünden sonra, oğlu Tuğrul Türkeş'e karşı ikinci kongreyi kazanan Devlet Bahçeli, 7 Temmuz 1997'de MHP genel başkanı ilan ediliyordu...

        ANASOL-D'nin ilk icraatı, RP'nin güçlü muhalefetine ve cuma eylemlerine rağmen, kesintisiz 8 yıllık eğitim yasasını Meclis'ten geçirmek oldu.

        ROMANTİK HAYALLERİMİZ VARDI

        DSP iktidardaki ilk kurultayını 7 Aralık 1997 günü yaptı. 4. kurultay, aynı zamanda Ecevit'in siyasete girişinin 43'üncü, Rahşan Hanım'la evliliğinin ise 50. yılıydı. Ecevit, gazeteci Fikret Bila'ya "Hiç ama hiç böyle bir yaşam düşlememiştik. Romantik hayallerimiz vardı. Küçük bir kasabada küçük bir evimiz olacaktı. Rahşan resim yapacaktı, ben şiir yazacaktım. Ama kendimizi siyasetin içinde bulduk" diyecekti...

        CHP'NİN DESTEK ŞARTI: ERKEN SEÇİM

        CHP'nin ANASOL-D hükümetine dışarıdan destek şartı 'erken seçim'di. Ancak Refah Partisi'nin Anayasa Mahkemesi'nce kapatılmasından sonra Yılmaz'a göre, CHP'nin bu kozu düşmüştü. ANASOL-D yoluna devam edecekti, seçim tarihine de kendileri karar verecekti. Hükümet, bir yılını geride bıraktığında Baykal, 'seçim hükümeti ve erken seçim' için yeniden hamle yaptı. En geç '99 Martında seçim istiyordu, ya da CHP'nin desteği çekilerek hükümet düşürülecekti.Uzun tartışmalar, formüller sonucu karar verildi: 18 Nisan 1999'da sandık başına gidilecekti.

        FETHULLAHÇI SUÇLAMASI

        Bu sırada DSP'de de ayrılık rüzgarları esiyordu. SHP'den koparak DSP'ye gelen Zonguldak milletvekili Mümtaz Soysal, Ecevit'i Fethullahçılıkla (12) suçlayarak partiden kopuyordu. 'Bir ayağı tarikatta, bir ayağı laiklikte' suçlaması ise yeni değildi.

        İlk kez 1995 Mart'ında Fethullah Gülen'le görüşen Ecevit, o görüşmenin ardından "Sayın Gülen'de laikliğe bağdaşmayan bir yön görmedim" diyor ve "Takiyye yapıyor olamaz mı?" sorusuna da "açık biri" cevabını veriyordu. Yine Mart 1998'de Roma'da Papa ile görüşmeye gittiğinde Roma Büyükelçisi Güven, Gülen'i havaalanında karşılamıştı. Askerlerden tepki alan bu davranışa Ecevit sahip çıkmış ve "Karşılamaya gitmesini Sayın Büyükelçi'den ben rica ettim" demişti. Bu olaydan yaklaşık bir yıl sonra patlak veren 'Gülen kasetleri'ne karşı tavrı da farklı olmayacaktı.

        Ecevit'e yönelik 'Bir ayağı tarikatta, bir ayağı laiklikte' suçlamalarına karşın Ecevit 'inançlara saygılı laiklik' vurgusunda ısrar edecek ve bu yöndeki eleştirileri 'sığ ve dar bakış açısı' olarak niteleyecekti. (13)

        ÇAKICI KASEDİ

        1998 sonbaharı, 18 Nisan seçim sonuçlarını etkileyecek gelişmeleri de beraberinde getirdi. Yeraltı dünyasının ünlü ismi Alaattin Çakıcı, Fransız polisiyle ortaklaşa bir operasyonla yakalandı. Çetelerle mücadele sözü veren Hükümet sözünü tutmuştu. Ne var ki Çakıcı'nın Fransa'da yargılandığı günlerde bir televizyon kanalında yayınlanan ses bandı, hem hükümetin bir bakanını götürecek, hem Yılmaz'a hem de hükümete olan güveni sarsacaktı... Bantta Çakıcı'yla Eyüp Aşık telefonda görüşüyor, Yılmaz'ın adı geçiyor, Çakıcı, Bakan Eyüp Aşık'tan aldığı bilgilerle yer değiştirdiğini söylüyordu. Yılmaz'ın kendisini yeterince korumadığından şikayetçi oluyor ve o sıralarda özelleştirilmeye çalışılan bankalardan birini alması için teklifte bulunduğunu ifade ediyordu. Aşık önce, reddetse de daha sonra banttaki sesin kendisine ait olduğunu kabul ediyor ve istifa etmek zorunda kalıyordu. İstifa, 'bant'ın neden olduğu ANAP'ın kamuoyundaki olumsuz imajını düzeltecek gibi görünmüyordu...

        GÜÇLÜ HÜKÜMET GEREK

        Ancak, o günlerde Abdullah Öcalan'ın kaderi konusunda çok önemli gelişmeler oluyordu. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, Hatay'dan yaptığı bir konuşmada Suriye'ye 'Ya Öcalan, ya Savaş' demiş, benzer bir mesajı Cumhurbaşkanı Demirel, 1 Ekim 1998'de Meclis'in açılışında tekrarlamıştı. 9 Ekim 1998'de Çankaya'da 'Suriye zirvesi' toplanmıştı. Aynı gün Suriye, Öcalan'ı bir uçakla Rusya'ya sınır dışı etmişti...

        Böylesi önemli bir gelişme güçlü hükümet gerektiriyordu. Ecevit ve Yılmaz, Baykal'a hükümete girme çağrısı yaptılar. Böylece hükümet, 2000 yılının sonuna kadar görevde kalabilecekti. Kamuoyu da bu formüle destek veriyordu. Ancak Baykal reddetti.

        İKİNCİ KASET ANASOL-D'NİN SONU

        10 Kasım 1998'de iki televizyon kanalında yayımlanan bir başka ses bandı, ANASOL-D'nin de sonunu getirecekti. Bantta konuşan, Türkbank ihalesine girip, altı yüz milyon dolara alan Korkmaz Yiğit'ti. Yiğit'in bantta, Türkbank'ın satışında Mesut Yılmaz'ın doğrudan rol oynadığını, ihaleleri yönlendirdiğini ve Yiğit'in bankayı almasını sağladığını iddia ediyordu. Üstelik bir önceki bandın ortaya çıkmasından hemen sonra Türkbank ihalesi incelemeye alınmış ve Yiğit'in bankası Bankekspres'in içinin boşaltıldığı anlaşılmıştı. Yiğit bu konuşmaları yaparken, CHP lideri Baykal hükümet hakkında gensoru imzalıyordu. Yılmaz, Yiğit'in kendisiyle ilgili iddiaları reddetti ve Yiğit aleyhine dava açtı, ancak bu hükümetin kaderini değiştirmeyecekti...

        Ecevit ise şaşkındı; bir yanda ortağı hakkındaki iddialar, diğer yanda iyice köşeye kıstırılan ve yakalanmasına ramak kalmış Öcalan... Ecevit, son olarak İtalya'ya geçen Öcalan'ın iadesi için yoğun baskının sürdüğü günlerde hükümet krizinin doğru olmadığını, iddiaların ciddi biçimde araştırılması gerektiğini ancak hükümete mal edilmemesi gerektiğini savunuyordu.

        DSP AZINLIK HÜKÜMETİ

        Ancak, Meclis'te ANASOL-D hakkında verilen üç gensorunun gündeme alınması kararlaştırıldı ve 25 Kasım 1998'de 55. hükümet düşürüldü. Ecevit ise hükümet kurmakla görevlendirildi. Ancak Ecevit, Fazilet Partisi dışındaki bütün seçenekleri denemesine, işçi ve işveren örgütlerinin deklarasyonla destek vermesine karşın görevi iade etmek zorunda kaldı. Top Demirel'deydi. Tüm liderlerle tek tek görüşen Cumhurbaşkanı, ortak eğilimin, liderler dışında tarafsız bir ismin başbakanlığında bir seçim hükümeti olduğunu gördü. Tarafsız isim ise Anasol-D'nin Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez olacaktı. Bu öneriye Çiller dışında tüm liderler onay verdi. Ancak, Çiller, Çankaya'nın operasyonu olarak gördüğü bu formülün, Erez'le DYP'yi hızlandırma projesi olarak görüyordu. Erez'in CHP'nin kesin desteğini aldığı gün, Çiller de Ecevit'i ziyaret etti ve hiç beklenmedik bir öneride bulundu: "Hükümeti siz kurun. Seçim koşuluyla, DSP azınlık hükümetini destekleyeceğiz." Çiller, Erez'dense Ecevit'in başbakanlığına razıydı. ANAP, öneri DYP'den de gelse başından beri Ecevit'in başbakanlığını destekliyordu. Yine destek verecekti. Bu durumda Yalım Erez'e görevi iade etmek düştü. Ecevit, 11 Ocak 1999'da 56. hükümeti kurdu. Ecevit, 20 yıl sonra Başbakanlık koltuğundaydı...

        Ecevit, hükümet sorununun çözülmesine yönelik gayretleri, ANAP ve DYP'yi yakınlaştırarak güçlü hükümet modeli için gösterdiği çabalar, ılımlı Faziletlerin de hükümette yer alabileceğini açıklayarak, 28 Şubat'tan beri kutuplaşan siyaseti uzlaştırma çabasıyla kamuoyunda güven yaratmıştı.

        ÖCALAN TÜRKİYE'DE

        Öte yandan Ecevit, başbakanlık görevini devraldığında, Abdullah Öcalan, İtalya'da sığınma talebine yanıt bekliyordu. Ancak İtalya, Türkiye'nin ABD'yi de yanına alarak yaptığı uluslararası baskı sonucu Öcalan'ı daha fazla misafir edememiş ve bilinmeyen bir yöne doğru yola çıkarmıştı. Öcalan, Roma'dan sonra Yunanistan'a geçmiş, özel bir uçakla Korfu Adası'na geçmiş, oradan da Nairobi'ye uçmuştu. Öcalan'ı gönderecek ülke bulamayan Yunanistan, Kenya'daki Yunanistan Büyükelçiliği'nde karar kılmıştı. Öcalan geçici olarak Nairobi'deki Yunan Elçiliği'nde misafir edilirken, Ankara ayrıntılı bir plan üzerinde çalışıyordu. Kamuoyunun dikkati ise Demirel ve Ecevit'in demeçleriyle bilinçli olarak başka yöne çevriliyordu. Plan başarıyla uygulanmış, 16 Şubat 1999'un ilk saatlerinde Öcalan Türkiye'ye getirilmişti...

        Öcalan'ın yakalanmasını 'devletin ve milletin başarısı' olduğunu vurgulayan Ecevit, bu konuyu seçim malzemesi yapmayacaktı. Ancak, bu tavrı seçim sandığında artı puan olarak dönecekti...

        18 NİSAN SEÇİMLERİNİN GALİBİ DSP

        18 Nisan 1999 seçimlerinden DSP 21.71 oy oranı ve 136 milletvekili ile birinci parti olarak çıktı. Ancak seçimin asıl sürprizini MHP yaptı. Ülkücü görünümünü yumuşatan Bahçeli liderliğindeki MHP, Öcalan'ın yakalanmasıyla esen milliyetçi rüzgarları, oya tahvil eden parti olmuştu... Erbakan'ın gölgesindeki Fazilet Partisi'nin yıpranmış, merkez sağ partileri ANAP ve DYP hüsrana uğramış, CHP ise darbe dönemleri hariç ilk kez Meclis dışında kalmıştı... Bu karmaşık Meclis aritmetiğinden nasıl bir koalisyon çıkacağı sorusuna kilitlenmişti...

        BU HANIMA HADDİNİ BİLDİRİNİZ

        Seçim sonuçlarının şoku atlatılamadan, 2 Mayıs 1999 günü Meclis'teki milletvekili yemin töreni, tansiyonu iyice yükseltti... FP'nin iki kadın milletvekilinden biri olan Merve Kavakçı, Meclis salonuna türbanıyla gelmişti... Ortalık karıştı. Önce DSP milletvekilleri ayağa kalktı, Kavakçı'yı protesto ettiler ve 45 dakika boyunca Kavakçı'nın salon dışına çıkması için sıra kapaklarına vurdular. Ecevit, bu sırada kürsüye geldi ve "Türkiye'de hanımların giyim kuşamına, baş örtüsüne özel yaşamlarına hiç kimse karışmıyor. Ancak burası kimsenin özel yaşam mekanı değildir. Burası devletin en yüce kurumudur. Burada görev yapanlar devletin kurallarına, geleneklerine uymak zorundadırlar. Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz."

        Protestolar üzerine, oturuma ara verildi. Oturum yeniden başladığında Merve Kavakçı salonda yoktu. Kavakçı hakkında daha sonra fezleke hazırlandı, milletvekilliği iptal edildi ve bir daha Meclis'e gelemedi.

        KOALİSYON ARAYIŞLARI

        Ecevit 7 Mayıs 1999'da Demirel'den hükümet kurma görevini almış, 8 Mayıs'ta liderlerle ilk tur görüşmelere başlamıştı.

        Kamuoyu dikkatle Ecevit-Bahçeli görüşmesinin sonucunu bekliyordu. İlk görüşme karşılıklı 'yoklama' havasında geçti. Ecevit, MHP'nin tam bir muamma olan yeni liderine MHP'nin 12 Eylül öncesi politikalarından duyduğu kaygıları dile getirdi. Bahçeli, pişmanlık yasasını hatırlatarak, kaygılarının karşılıklı olduğunu söyledi. Ecevit, 'kadrolaşma'dan çekincelerini ifade edip memurların merkezi sınavla alınmasını önerdi. Bahçeli kabul etti. Bahçeli, Ecevit'in türban konusunda Meclis'teki tavrını desteklediklerini ancak üniversitelerdeki türban sorunu konusunda tereddütlü olduklarını vurguladı. "MHP yeni bir sayfa açmak istiyor" dedi Bahçeli. Böylece ilk görüşmede, karşılıklı 'kaygı ve hassasiyetler' dile getirilmiş, ancak uzlaşılabilecek konular da belirginleşmişti...

        ANAP lideri Yılmaz'ın tavrı olumluydu; Ecevit'e her türlü desteği vereceklerdi. Çiller ise MHP ve ANAP'ın tavrını beklemeyi yeğliyordu.

        RAHŞAN ECEVİT'TEN MHP'YE SOĞUK DUŞ

        Sıra ikinci turdaydı... Liderlerden ikinci tur için 17 Mayıs 1999'da randevular alınmıştı... Ancak, 15 Mayıs'ta Rahşan Ecevit'in gazetelere yansıyan demeci, siyaseti karıştırdı. Rahşan Hanım, "Zorunlu görünen DSP-MHP ortaklığından kuşku" duyuyordu. Rahşan Ecevit, "Çocukları, gençleri örgütlediler, baskı altına aldılar. Hatta silahlandırdılar. 'Ya bizden olacaksın ya canından' dediler. Yıllarca sayısız can yaktılar, canlar aldılar. Bunların acısını unutmak kolay mı? (...) Normal olarak bir siyasi parti, sosyal ve ekonomik açıdan topluma ferahlık getirmek amacıyla kurulur. Çalışmalarını ve görüş ayrılıklarını buna dayandırır. Ama, 'Biz Asena adlı kurttan üredik, Orta Asya'dan buralara geldik, bu ülkede egemenlik bizim hakkımızdır' iddiasıyla, üstelik de kaba kuvvetle siyaset yapmaya kalkışanlar, ne demokratik anlamda parti sayılabilir ne de milli birliği güçlendirebilirler. Hele bir de buna din istismarını katarlarsa, milli birliği, toplum huzurunu, laikliği ve demokrasiyi büsbütün zedelerler. (...) Üstelik, kaba kuvveti yalnız siyasal örgütlenme için değil, maddi çıkar için kullananlara da kucak açtılar. Mafyalarla, çetelerle kaynaştılar. (...) MHP'li bir hükümet ihtimali gündeme geldiğinden beri gerçi, bazı iyimser çevreler, bu partinin artık değiştiğini öne sürüyorlar. Böyle düşünenlere mi, yoksa bu partinin 'hayır, değişmedik' diyen liderine mi inanalım, bilemiyorum. Umarım ve temenni ederim ki, 'Biz değişmedik' diyen yetkililere rağmen, 'değişmiş' olsunlar. Yine umarım ki ve temenni ederim ki hayırlı bir hükümet ortaklığı kurulabilsin." diyordu.

        MHP buz kesmişti...

        KOALİSYONA ÖZÜR ŞARTI

        Bahçeli, Rahşan Hanım'dan özür dilemesini istedi: "Soğuk savaş dönemi psikolojisini yansıtan bu tür beyanlar, Türk demokrasisinin gelişimine indirilen çok ağır darbe olmuştur. Ortaya koyduğumuz siyaset yaklaşımı sabote edilmektedir. Bu durumda başta hükümetin kuruluşu olmak üzere, uzlaşma sürecinin sağlıklı gelişebilmesinin Demokratik Sol parti'nin milliyetçi-ülkücü camiadan özür dilemesine bağlı olduğu açıktır."

        Yanıt Bülent Ecevit'ten geldi: "Eşim Rahşan Ecevit, genel başkan yardımcısı sıfatıyla kendisine düşen bir görevi yerine getirdi. Bizim örgütümüzde, milletvekillerimizin arasında ciddi kaygılar var. Ama hepsi de gerekirse MHP ile koalisyon kurulabileceğini kabul ediyorlar. Yani hükümetin kurulması konusunda ortada bizden kaynaklanan herhangi bir sorun söz konusu olmayacaktır. (...) Eşim adına, yardımcım adına ben özür dileyemem. Rahşan Hanımın da böyle bir gereksinim duyacağını sanmıyorum. Rahşan Ecevit, partinin her kesiminden gelen ve kamuoyunda da bazı kesimlerden gelen birtakım kaygıları, yalnız geçmişle ilgili değil, geçmişten bugüne yansımaları bulunan bazı kaygıları dile getirmiştir. Bunları da tabii MHP'nin değerli yöneticileri haksız bulabilirler, ama demokrasi açıklık rejimidir."

        MHP, 17 Mayıs'taki randevuyu iptal etti, hükümet kuruluşu için başlatılan çalışmaları askıya aldı. DSP'nin özür dilemesinde ısrarlıydı. Ancak bekledikleri özür dilenmedi...

        DEMİREL DEVREDE

        Ecevit, MHP ile iplerin kopması üzerine, DSP-ANAP-DYP modeli için yoklamalar yapmaya başladı. Ancak, Yılmaz bu modele soğuktu. Demirel de öyle... Her ikisi de MHP ile DSP arasındaki buzların erimesi için çaba göstermeyi tercih ettiler. Ecevit de "MHP kapıyı açarsa görüşmelere devam ederiz, DSP açısından bir sorun yok" diyerek ortamı yumuşattı. Bahçeli, Demirel'le yaptığı görüşmeden sonra, iki gün süren iç değerlendirme yaptı. 22 Mayıs'ta da DSP-MHP-ANAP modeline 'evet' dedi. Ecevit'in başbakanlığındaki 57. Hükümet 28 Mayıs'ta Demirel'in onayını aldı.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ