Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem AKP kongresinin deşifresi

        Şimdi AKP Kongresi’nin, Bülent Ecevit’in cenaze töreni ile aynı gün yapılmasının sebebine başka türlü bakıyorum. Hatta Bülent Ecevit cenazesinde özel televizyon kanallarının yasaklanıp, AKP Kongresi’ne yönelik medyatik bir ‘küslük’ yaratılmış olduğunu; ilginin bizzat AKP tarafından bu vesileyle cenazeye yönlendirildiğini düşünüyorum.

        İnat, zannettiğiniz gibi Rahşan hanımdan değil, Tayyip Bey’den kaynaklanıyor olabilir.

        Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. AKP Kongresi hakkında dişe dokunur bir tek tahlil okumadınız. Oysa bu kongre, Cumhurbaşkanlığı’na çıkma kararlılığını kesinleştiren Recep Tayyip Erdoğan’ın önümüzdeki dönemde Türk Siyasi Hayatı’nı dizayn etme operasyonunun ilk adımı oldu.

        Kongre sonucu ortaya çıkan MKYK manzarasında ilginç olarak sadece türbansızların sayısının türbanlı üyelerden fazla olduğunu görebilen medya; asıl ilginç olanın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın halefi olarak Abdullah Gül’ü konumlarken, parti kadrolarında kendisiyle uyum içinde çalışacak isimleri yönetimde tutması olduğu, yeni bir ‘parti yüzü’ yaratmaya girişmemiş olmasını atladı.

        Yeni MKYK dizaynında ilginç tek figür olarak, Erdoğan’ın danışmanı Egemen Bağış’ın yer aldığını not düşelim ve Bağış’ın önümüzdeki dönemde uluslararası ilişkilerdeki ustalığı ve dengeli kimliğiyle kilit rol oynayabileceğini belirtelim.

        Acaba Recep Tayyip Erdoğan bu konge ile ne yapmaya çalıştı?

        Cumhurbaşkanlığına çıkma teşebbüsü artık kesinleşen Başbakan’ın, zihninde Cumhurbaşkanlığı’nın bir emeklilik makamı olmadığı açık. Zaten kendisi de çok genç ve heyecanı ve ihtiraslarının böyle bir makam ile sukuta kavuşacağını zannetmek, en hafif deyimiyle safdillik olur.

        Demek ki, Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında siyasette aktif olabileceği bir model üzerine çalışıyor. Bu model seçildikten bir müddet sonra ‘Başkanlık Sistemi’ni parlamentoya oylatmak, halefi olacak ‘Başbakan’ı da ‘Başkan Yardımcısı’ olarak konumlamak olabilir.

        Dolayısıyla kendisinden sonra hem parti içindeki dengeleri korumak ve yönetebilir tutmak, hem de dış dünyada ‘kaale alınabilir’ bir iktidar tesis etmek ilk vazifesi olacaktır.

        AKP içinde Abdullah Gül’den başka böyle bir alternatif de yoktur. Ne Ankara’da sadece büyükelçilerin tanıdığı Melih Gökçek, ne de Maliye Bakanlığı yapmış olmasına karşın IMF personelinin bile tanımadığı Abdüllatif Şener bir alternatif potansiyeli taşıyor.

        Halef Abdullah Gül olarak belirlenmiş ve ‘Başkan Yardımcılığı’ pozisyonundan sonraki dönemin ‘başkanlığı’ vaat edilmiş olması mümkündür.

        Şimdi gelelim ‘Başkanlık Sistemi’ne karşı oluşabilecek ‘laik refleks’ ve ‘cumhuriyetçi’ muhalefete karşı AKP kadrolarının almak istediği önleme…

        Bakınız, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri hiçbir zaman parlamentoya karşı bir harekete kalkışmamış, yani sistem ile ihtilafa düşmemiş, hareketini ‘hükümete’ karşı yönlendirmiştir.

        Bu 12 Mart, 27 Mayıs, 12 Eylül ve hatta 28 Şubat sürecinde de böyle olmuştur. Dolayısıyla, AKP pekala ve normal olarak rejimin ‘laik, demokratik, sosyal hukuk devleti’ şeklindeki niteliğini korur iken, ordunun parlamenter sistemin tanzimi ile ilgili itirazları olmayacağını varsayıyor olabilir.

        Bu da yeterli olmayacağı için, cihet-i askeriye’ye ‘Başkanlık sistemi projesi’ ile bir başka vaatte de bulunmayı önerecektir, diye düşünüyorum.

        Biliyorsunuz, Türkiye’de Silahlı Kuvvetler, ‘Pentagon’ gibi bir güç odağı olarak net bir biçimde tanımlanmış ve siyasetin içinde yer almış değildir. Türkiye’de Asker bu yüzden siyasetin içinde değildir. MİT de siyasetin içinde değildir. Ancak, Amerika gibi bir başkanlık sisteminde CIA ve Pentagon siyasetin içindedir. Orda FBI siyasetin içinde değildir.

        AKP geliştirdiği modelde, Askeri siyasi sistemin içine almayı ön plana çıkartacaktır. Bunun Türkiye lehine ve aleyhine sonuçları tartışılır. Ancak, Amerikan Genelkurmay Başkanı’nın Rumsfeld için, ‘tahammül edilmez bir hal aldı’ açıklamasından üç gün sonra Rumsfeld’in istifası, Amerikan türü başkanlık modellerinde Askerin siyaset içindeki rolünün nasıl çalıştığını anlamak konusunda bir ipucu olabilir.

        Özetle, AKP’nin önümüzdeki dönemde Silahlı Kuvvetler’i ‘Pentagon’ gibi konumlayarak siyasetin içinde daha ‘efektif’ biçimde yer almasını isteyeceği bir senaryoyu sizle paylaşmaya çalıştım.

        AKP, orduyu siyasetin dışında değil, bilakis bu yöntemle içinde tutup koordineli çalışmayı arzulayacaktır.

        Sonuçları açısından CHP ve MHP gibi partilerin artık muhalefet bile olamayacakları, yüzde 25 ile gücün temsiline bile artık itirazların anlamını kaybedeceği bir proje bu.

        Başarılı olur ya da olmaz. Ancak bu proje karşısında varolabilecek bir alternatifin ne olabileceğini, bunun Kuvayı Milliye, Müdafa-i Hukuk ve Misak-ı Milli kavramlarının etrafında şekillenebileceğini bir önceki yazımda ifade etmiştim.

        Her iki siyasi damar da… Yurtdışındaki güç merkezlerinden ‘olur’ almak durumundadır. Ancak, her iki siyasi damar da, var kalabilmek ve içerden destek alabilmek için Türkiye’nin küresel iddiasını seslendirmek durumunda kalacaktır.

        Her sene Türkiye Cumhuriyeti Bütçe’sine ‘Musul Gelirleri’ diye bir kalem konulduğunu ve bunun 1 ytl ile ifade edildiğini biliyor musunuz?

        İşte önümüzdeki dönem, hem yeni derlenmeye çalışan Kuvayı Milliyeci damarın, hem de Tayyip Erdoğan’ın Turgut Özal’ın başaramadığı başkanlık sistemini tesis etme girişiminin Musul üzerinde korumaya çalıştığımız, Bütçe kaleminde bile gösterdiğimiz hakkımızın veya Montrö anlaşmasındaki ‘önceliğimiz’in talep edileceği, Türkiye’nin iddialarının büyütüleceği bir dönem olacaktır.

        Tayyip Erdoğan ve ekibinin bu cesareti olduğu ancak müktesebatının kifayet edip etmeyeceği tartaşımalıdır. Olası alternatifinin müktesebatının yeterli olduğu, ancak liderlik problemi yaşadığı ise açıktır.

        Mücadeleli ve büyük tartışmalara gebe bir döneme girerken, bu dönemin Türkiye hakkında hayırlı olmasını diliyor ve Türk medyasının analiz yeteneğinin ‘cambaza bak’ oyunuyla körleştirilebiliyor olmasına hayıflanıyorum.

        atilganbayar@haberturk.com

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ