Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Magazin Teröre karşı ‘Daha çok konser daha çok sanat’ demeliyiz

        Beşiktaş’ta yaşanan terör saldırısı sonrası Ata Demirer, gösterisini iptal etmeyeceğini ve gelirini şehit ailelerine bağışlayacağını açıkladı. Erkan Can “Tiyatroda yas olmaz” diyerek sahneye çıktı, Kadir İnanır ise sanatın iyileştirici etkisine vurgu yaptı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

        KADİR KAYMAKÇI: Sanatın iyileştirici bir yanı bence de var. En umutsuz olduğunuz anda sizi o karanlıktan tutup çıkaran bir gücü var sanatın. İçimize kapanmaktansa hayata sarılmak daha doğru gibi geliyor... Sanat, yaraları daha çabuk sarmamızda ve daha hızlı iyileşmemizde en büyük yardımcılardan biri. Bu yüzden durmamalı, devam etmeli. Bir de “Babam (annem) öldü, o gün sahneye çıktım”cılar var. Ben onlara katılmıyorum. Bir gün de çıkma, ne olur? Tiyatro sanatı biter mi?

        OBEN BUDAK: Bu gelişmeler mutluluk verici... Sanata eğlence olarak bakmaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Hem sanatçılar adına hem de sanatla ilgilenenler adına bu farkın vurgulanması şart. Bu konunun, bir sektörü ilgilendirdiğini ve bu sektörden para kazanan insanlar olduğunu unutmamalıyız.

        REŞAT BALCIOĞLU: Terör ve kaosla bu ülkenin sosyal hayatını durdurmak istiyorlar. İnadına hayatımıza devam etmeliyiz, inadına yaşamalıyız ki teröre teslim olmayalım. Sanatçılara bu zor günlerde büyük görev düşüyor ve doğrusunu da yapıyorlar. Tiyatrolar, gösteriler devam etmeli. Kaldı ki geliri şehit ailelerine bırakmak çok güzel bir hareket. Eğer hayata küsersek, evlerimize kapanırsak kaybetmiş oluruz.

        İPEK DURKAL: Yas evinde şenlik olmaz ancak ülkemizde şehit haberi almadığımız tek bir gün söyleyin bana? Her saldırının ardından konser ya da tiyatro etkinlikleri iptal oluyor. Olmaz öyle şey... Demiyorum ki “Eller havaya, hadi coşalım” ama bankacı nasıl sabah kalkıp işyerine gidiyorsa tiyatro oyuncusu da sahnesine gidecek. İzleyici tiyatroya gider, gitmez, o da onun bileceği iş... Ata Demirer, gösterisini iptal etmeyip gelirini bağışlamakla çok doğru bir karar vermiş. Aksi takdirde bunun sonu gelmeyecek.

        ESİN ÖVET: Çok doğru bir karar... Gerçekten öyle. İşlerin devam etmesi gerekiyor. Ben her zaman bunu savunuyorum. Tabii ki şehitlerimize saygımızdan yasımızı tutacağız ama öte yandan işlerin devam etmesi gerekiyor.

        BÜLENT İPEK: Amacı insanları korkutmak ve kaos yaratmak olan teröre karşı “Daha çok konser, tiyatro, daha çok sanat” demeliyiz. Öncülük yapan sanatçıları kutluyorum. Tabii ki yasımızı tutacağız, lakin hayat kaldığı yerden devam edecek, etmeli. Üstelik müzik demek eğlence demek değil ki. Bu yanlış algı değişmeli. Keşke belediyeler, yazın düzenledikleri festivallerin benzerlerini şimdi yapsalar. Her şehrin meydanına sahne kurulsa, her gün bir grup konser verse, gösteri yapsa... Terörün yaraları daha hızlı sarılır.

        ‘Sağlıkçılarınki manasız bir tepki’

        Murat Boz’un yeni filmi ‘Dönerse Senindir’deki bir sahnede görülen ‘seksi hemşireler’, film henüz gösterime girmeden tartışmaya neden oldu. Sağlık Sen İzmir 1 Nolu Şube Başkanı Özgür Yıldırım, “Hemşirelik mesleği sanatın da sanatçıların da oyuncağı değildir. Böyle sanatı da kabul etmiyoruz” dedi...

        K.K.: Bu bir film, bunlar gerçek hemşire değil! Bunu anlamak neden bu kadar zor? Her meslek grubunun, filmlerdeki portrelerine isyan etmesi fantastik-bilimkurgu türünde film olur.

        O.B.: Manasız tepkilerden biri... Birileri köşede tepki verme sırasını bekliyor sanki. Bir filmin karesinde görünen seksi hemşireleri üzerine alınan bir hemşire! Senaryosunu yazsan “Çok abarttın” derler ama bizim ülkemizde algı bu seviyede maalesef.

        R.B.: Bence Sağlık Sen Şube Başkanı biraz fazla abartmış. Bunu aşağılama olarak görmemek lazım. Bu bir ironi... Dünyada neler yapılıyor neler... Devlet başkanları, ünlü sanatçılar, siyasetçiler tiye alınıyorlar, filmlerde yerden yere vuruluyorlar. Ortada kasti bir durum yok yani.. Ayrıca seksi hemşire olamaz mı?

        İ.D.: Hemşirelerin böyle birkaç ‘popüler’ çıkışı daha olmuştu geçmiş yıllarda. Hatırladığım kadarıyla hamamcıların ve kapıcıların protesto ettikleri diziler ve filmler de vardı. Hemşireler hemşirelik mesleğiyle ilgili fıkraları, karikatürleri, yabancı filmleri ne yapıyorlar acaba?

        E.Ö.: Kendimi bildim bileli “Nedir bu hemşirelerin çektiği?” diye ara ara espri yaparım. Adı üstünde espri ama artık bu mevzuları aşsak... Ben küçüktüm bu tarz tepkiler olurdu, hâlâ oluyor. Neden aşamıyoruz bütün bunları? Yani ben o sahneyi görünce hiç öyle bir düşünceye kapılmıyorum, izliyorum, geçiyorum. Yani o sahnede hemşireler öyle göründü diye tüm hemşireler öyle mi? Olacak iş değil. Adı üstünde film...

        B.İ.: Ben iki tarafı da eleştirmek istiyorum. Yapımcıların yaratıcılığı bitti mi? Filmde nasıl kullanıldı bilmiyorum ama hemşire kıyafetleriyle ilgili bu tür fantezi sahneleri çok eskidi, çok klişe oldu. Bir de hâlâ bıkmadan buna tepki gösteren meslek dernekleri var. Onlar da tepki göstermekten sıkılmadılar. Yıllardır yapılan bu klişe, hemşirelik mesleğine ne kadar zarar verdi bir ölçümü var mı? Mesleğin kendi içindeki sorunlarına acaba bu kadar kafa yoruyorlar mı?

        ‘Şiddet ilişkilerin vazgeçilmezi oldu’

        Tuğba Özerk, 4 aydır evli olduğu eski menajeri Altan Nuh’tan şiddet gördüğünü ve boşanacağını açıkladı. Özerk’in “Benden para saklıyormuş, ortaya çıkınca kavga ettik. Üzerime yürüyüp vurdu, burnumdan kan geldi” açıklamasına karşılık Nuh, “Tuğba beni bıçaklamaya çalıştı. Kavga ederken omzumu ısırdı” dedi. 4 aylık evliliğe bu kadar şiddet nasıl sığmış acaba?

        K.K.: Balzac’ın ‘Vadideki Zambak’ romanından daha olaylı bir evlilik olmuş. Birçok evli çiftin 40 yıla sığdıramadığı aksiyonu 4 aya sığdırmışlar. Ne zaman âşık oldunuz, ne zaman evlendiniz, ne zaman birbirinize bıçak çekip, omuz ısırıp burun kanattınız? Bravo!

        O.B.: 4 aya neler sığar neler... Bunlar sadece açığa çıkanlar galiba. Artık 3-4 aylık evliliklere sadece aşk sığmıyor gördüğünüz gibi. Şiddet de ilişkilerin vazgeçilmezi oldu. Ne acı...

        R.B.: Nereden bakarsak bakalım tam bir rezalet... Yahu bunlar hiç mi birbirini sevmemiş? Bunların hiç mi birbirlerine saygıları yok?

        İ.D.: Her ikisinin de hadisenin başından beri yaptıkları açıklamaları dinledim. Bir dedikleri diğerini tutmuyor. “10 yıllık arkadaşımla evlendim” demişti Tuğba Özerk. 10 yıllık arkadaşlık 4 ayda bu duruma geldiyse, bence aralarında doğrusunu sadece ikisinin bildiği başka şeyler var.

        E.Ö.: Çok kötü, gerçekten çok kötü... Korkunç hatta... İlişkilerin geldiği durum ürkütücü.

        B.İ.: Aşklarda hızlı yaşayıp hızlı tüketme döneminden, yaşamadan tüketme dönemine geçişin ayak sesleri. Tabii iddialar çok ciddi... Üzerine yorum yapmak bile sakıncalı. Mahkemede hesaplaşsınlar. Kim doğru söylüyorsa çıksın ortaya.

        ‘Cumbul’un diziden ayrılmasının nedeni setteki bebek değil’

        Başkanı olduğu Oyuncular Sendikası’nın “Bu Sette Çocuk Var” adlı kampanyası halen devam ederken rol aldığı diziye bir bebeğin dahil edilmesine tepki gösteren Meltem Cumbul, projeden ayrıldı. Cumbul’un bu kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?

        K.K.: Meltem Cumbul, çocuk oyuncu var diye diziyi bırakarak çocuklarla kamera karşısına geçen birçok meslektaşını ofsayta düşürdü bence! Şimdi kucağında bebekle rol kesen, küçük çocuklarla rol arkadaşlığı yapan oyuncular ne yapacak? Cumbul, bu duyarlılığıyla arkadaşlarını ‘duyarsız’ durumda bıraktı.

        O.B.: Verilen tepkiyi haklı buluyorum ama diziden ayrılacak kadar olayı büyüttüyse “Zaten başka bir mutsuzluğu mu vardı acaba?” diye düşünzüyorum. Meltem Cumbul ile küçük bir bebeği karşılaştırıp bebeği seçecek halleri yok sonuç olarak.

        R.B.: Bence Meltem Cumbul, çok önemli bir sosyal yaraya parmak basıyor. Setlerdeki çocuk işçi yarasını gündeme getiriyor. Bu, sadece dizi sektörü için değil, diğer işkollarındaki çocuk işçiler için de bir adım olmalı. Bravo Meltem Cumbul. Yanındayım...

        İ.D.: Cumbul’un tavrını tavizsiz ve ahlaklı buldum.

        E.Ö.: Fikrinin arkasında duruyor. Tebrik ederim.

        B.İ.: Bebeklerin ve çocukların, setlerin zorlu çalışma koşullarına karşı korunması çok önemli ve yüce bir davranış. Bebek veya çocuk sahnesi var diye koşullara bakmadan seti bırakmak da çok anlamsız olurdu ki zaten öyle olmamış. Öğrendiğime göre Meltem Cumbul’la yapımcıların yollarının ayrılmasının nedeni farklıymış. Bu arada Cumbul’un yerine bulunan oyuncunun adı da belli oldu bile: Emel Çölgeçen.

        ‘Çiftin kurtaramadığı yuvayı bebek nasıl kurtarsın?’

        Ebru Destan, 5 yıllık eşi ve 2 çocuğunun babası Mete Okay İnan’a boşanma davası açtı ve 2.5 milyon TL tazminat talep etti. İnan da karşı dava açarak “Ebru lüks yaşam istiyor” dedi ve 600 bin lira tazminat talep etti. Boşanma dilekçesinde hakaret ve şiddet iddiaları gırla gidiyor. Çift, evliliklerini kurtarmak için 11 ay önce ikinci çocuklarını dünyaya getirmişti üstelik...

        K.K.: Evliliği kurtarmak için yapılan çocuğun hatrına, kırmadan dökmeden boşanmayı başarabilselerdi keşke!

        O.B.: Evliliği kurtarmak için ikinci çocuk yapmak, bile bile lades demek gibi... Büyüklerin kurtaramadığı bir yuvayı küçücük bir bebeğin kurtarmasını beklemek, biraz modası geçmiş bir fikre bel bağlamak gibi olmuş. Bu kadar olaylı boşanmayı gördükten sonra, gel de “Evlilik öncesi anlaşma gereksiz” de!

        R.B.: Al sana klasik bir aile kavgası daha.. Bari çocuklarınızı düşünün. Yok para, yok lüks yaşam... Böyle her kadın, 2 çocuk doğurup milyonlarca tazminat karşılığı boşanmak isteeyecekse yakında evlenecek erkek bulamayacaklar veya sözleşmeli evlilikler daha da artacak. Bu pilav daha çok su kaldırır. Bakalım ortaya daha neler çıkacak...

        İ.D.: Evlilikleri çocuklar değil ebeveynler kurtarabilir ancak. Burada görüyoruz ki, iki tarafın da birbirinden sıtkı sıyrılmış. Olan çocuklara olmasa bari...

        E.Ö.: Çok kızıyorum, çok üzülüyorum. Kim olursa olsun evlilik kurtarmak için çocuk yapan ve sonrasında daha da kötü bir çıkmaza giren tüm çiftlere kızıyorum. Yazık o çocuklara...

        B.İ.: Evlilik kurtarmak için ikinci çocuk konusunun yanlışlığı ortaya çıkıyor. Bir uzmanın gazetedeki yazısında okumuştum; evlilik kurtarmak için doğurulan o çocuklar, anne babalarının kendileri yüzünden ayrıldıklarını düşünerek suçluluk hissediyorlar.

        HT MASA / HABERTÜRK MAGAZİN

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ