Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler H. Bunu Konuşuyor Yemek siparişi iki saatte gelir mi Pipa?

        GAZETE HABERTURK- HT MAGAZİN

        Geçenlerde mekânı denemek için bir kez daha gitmeye karar verdim. Gecenin sonunda, bu işi herkesin yapamayacağı kanaatine vardım. “Geçen hafta ‘Çok iyi’ dediği bir yer için şimdi niye bunları söylüyor?” dediğinizi duyar gibiyim. Hemen konuya gelip neden böyle söylediğimi açıklayayım: Geçtiğimiz günlerde Ali Ünal’la gittiğimiz Pipa’da gerçekten her şey çok keyifliydi. İnsanların yemek yerken etrafı görmesi, ortada böylesine bir ambiyansın olması keyif verici geldi bana. Bu yüzden geçen cuma akşamı yeniden rezervasyon yaptırıp gittim.

        Yerimiz üst taraflarda yer alan bir masaya ayrılmıştı. Karşılamaya kadar her şey süperdi. Masaya bakan garson siparişleri almaya geldi. Başlangıç olarak bir pizzayı ortaya söyledik. Pizza siparişi verirken ana yemek tercihimizi de yaptık. Ben et söyledim, yanımdaki arkadaşım makarna... Siparişimiz sadece iki ana yemekti. Çok geçmeden pizza geldi. Birer parça yedik ve ana yemeği beklemeye başladık; ancak bir türlü gelmek bilmedi. Zaman su gibi akmış gitmiş, farkına bile varmadık. Salak muamelesi yaptılar resmen bize. 3 kere “Bizim yemekler ne oldu, ne zaman gelecek?” diye sorduk. “Mutfak biraz yoğun, birazdan geliyor” dediler. Hep aynı bahane. Yan masa da aynı dertten mustaripti. Sadece biz olsak eyvallah, ama herkes aynı sorunu yaşayınca fazla ses çıkaramıyorsun. En son kalkmaya yakın, yani saatler 23.00’ü gösterdiğinde yemekler geldi. Masaya yemek gelme saatiyle benim uyku saatim bir oldu resmen.

        ELLER HAVADA ORTADA GARSON YOK

        Şöyle bir garsona baktım söyleyecek söz bulamadım. O sırada votka-tonik içiyorduk. İçki sonrası garsonu bulmak için gazeteye ilan vermek gerekiyordu. Ellerimiz, kollarımız havada olmasına rağmen garson ortalarda yoktu. Oysa ben bir cuma akşamımı ayırdığım Pipa’dan daha iyi servis beklerdim. Masaya oturur oturmaz, mekân sahibi, müdürü, şefi; herkes tek tek gelip ‘Hoş geldin’ faslında bulunmuşlardı. O an kendi kendime, “Bu gece muhteşem olacak” diye hayal ettim, fakat aç bir şekilde ve 210 TL hesap ödeyerek masadan kalktım. Giderken kız arkadaşım kadınlar, ben de erkekler tuvaletine girdim. Bir de ne görelim, yerler su içinde. Hijyen desen sıfır. “Bu kadar da olmaz kardeşim!” dedirten bir manzarayla karşılaştık.

        Mekânın işletmecisi İnci Hanım çok kibardı; kapıya kadar gelip özür diledi. Bence bunu yapacağına önce servis elemanlarına sahip çıksın. Her şey yolundayken niye bu kadar sorun çıkmaya başladı acaba? Cuma olmasına rağmen içerisi çok kalabalık da değildi. Daha kalabalık olsaydı demek ki 3 saatte yemeklerimizi servis edebileceklerdi. Bir ara mekânda alkış sesleri koptu. Önce anlamadım. Meğer garsonlar yere bir şey düşürdüğünde müşteriler alkışlamaya başlıyormuş. Bu alkışlar neredeyse bütün gece devam etti. Kardeşim insan bu kadar da sakar olamaz ki! Bu adamlar başka meslek yapıyordu da siz mi garson yaptınız! Sonuçta büyük övgüyle söz ettiğim Pipa, iki haftada havalara girmiş; ben oldum havasına bürünmüş. Hizmet sektöründe “Ben oldum” dediğin gün, bittiğin gündür. Umarım kendilerine çeki düzen verirler. İnsanlar iki saatte yemeklerin servis edildiği bir yere gitmek istemezler. Ben bir daha gider miyim?

        O biraz zor. O gecenin ertesi bir arkadaşımla bu konuda kritik yaptık. Arkadaşım da ben yazdım diye merak edip Pipa’ya gitmiş, ama mekânda garip şeyler olmuş. O gece barda oturuyorlarmış. Bardaki personel, mekân müdürüyle tartışmış. Üç barmen tam o anda işi bırakmış. Artık işi bırakacak kadar ne oldu, onu bilemiyorum. Böyle bir yönetim şekli var mı Allah aşkına! Sonra barda tek personel kalınca, o gece bizim yaşadıklarımızın iki katını yaşamışlar. Yazık valla, çok üzülüyorum böyle şeylere. Bir mekân ortaya çıkarmanın ne kadar zor olduğunu, ama batırmanın da ne kadar kolay olduğunu Pipa’dan öğreneceğiz...

        Bu Masa her gün dolup taşıyor

        İstanbul’da beğendiğim mekânlar bir hayli çok. Bunların başında günün her saati gidip bir şeyler yiyip içebileceğiniz Masa geliyor benim için. İstinye Park’ın göbeğindeki Masa, günün her saati insana moral kaynağı oluyor. Hiçbir şey olmasa bile dışarıda oturup gelen geçeni izliyor, günün nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Cumartesi gittiğim mekân, ağzına kadar doluydu. Oturacak yer yoktu, kısa bir süre bekledikten sonra bizi bir masaya aldılar. Personel çok kibardı. Beklerken bir şeyler içmek ister misiniz?” demeleri çok hoş. Aynı anda bin kişiye hizmet etmek gerçekten çok zor ama Masa bu işi çoktan çözmüş. Çok iyi personeli ve 4 işletme müdürü var. Sadece bir kişiyle idare etmeye çalışmıyorlar. Geçtiğimiz aylarda yaptığım ‘İstanbul’un en çok ciro yapan mekânları’ haberinde Masa en üst sıralarda yer alıyordu. Belli bir kaliteyi tutturup cirolarda üst sıralarda olmak her yiğidin harcı değildir. Bu işin okulunu okuyan Umut Özkanca gece gündüz demeden çalışıyor. Sürekli yenilik yaparak mekânı her zaman ayakta ve zinde tutuyor. Açılalı dört sene olmasına rağmen sanki dün kapılarını açmış gibi hizmet veriyor. Mekânın şefleri Orhan ve Mehmet, harikalar yaratıyor. Yemek konusunu zaten söylememe gerek yok; hepsi birbirinden lezzetli. Barın patronu Bülent zaten piyasada en çok tanınan barmenlerden biri. Siparişiniz anında masanızda oluyor. Bir yemeği iki saatte getiren Pipa’nın Masa’ya gidip aynı anda nasıl bin kişiye servis edilebildiğini görmesini isterim. Bu işler ön hazırlık ve sitemle alakalı.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ