'Bu toprakların hikâyesi'

Bu akşam saat 20.00’de ilk bölümüyle SHOW TV’de olacak ‘Yılanların Öcü’ dizisinin oyuncularından Hande Soral, Ahmet Varlı ve Rüçhan Çalışkur, “Gerçek bir toprak hikâyesi anlatıyoruz. İzleyici yurdumuzun her yöresinin toprağının değerini görecek” diyor

‘Askerliğimi güzel yerde yapıyorum’

‘Yılanların Öcü’ daha önce 2 kere filme alınmıştı. İzlemiş miydiniz?

Küçükken izlemiştim ama hatırlamıyordum. Cemal Şan ile yapımcımız Ata Bey “Filmi izleme, kitabı da okuma” dedi. Tekrar izlemedim. Kendi Fatma’mızı kendimiz yaratmak istedik.

Fatma sizce nasıl bir karakter?

Şu ana kadar oynadığım hiçbir karakterle ilgisi yok. Çok ters köşe bir karakter. Bana da ters köşe bir karakter.

Ne açıdan ters köşe?

Fatma çok kapalı büyümüş. Çok zor şartlarda hayata tutunmaya çalışıyor. Anne ve babasını çok travmatik bir şekilde kaybediyor. Hayata karşı hiçbir becerisi yok, varsa bile farkında değil. O yüzden hayata tutunmaya çalışması onun için çok zor olacak. Pratik de değil. En zor şartlarda küçücük aklıyla çabalamaya çalışıyor.

Çekimler için İstanbul dışındasınız. Daha önce gurbete çıkmış mıydınız?

İlk defa şehir dışında çekilen bir dizide rol alıyorum. Hepimizin askerliğini yapması gerekiyor diye düşünüyorum.

Askerlik olarak mı görüyorsunuz?

Evet. Ama askerliğini güzel yerde yaparlar ya. O yüzden şanslıyız. İlk başta zorlanırım diye düşünmüştüm. Burada sadece işinize konsantresiniz. Ne trafik sorunu var ne başka bir şey. Başka bir şeyle meşgul olmuyor kafanız. Hep kendinizle ve işinizle ilgileniyorsunuz. Bu da çalışma ortamı için en güzel zemini hazırlıyor. O yüzden şehir dışında çalışmak çok keyifliymiş.

‘Yılanların Öcü’ dizisinde izleyicileri neler bekliyor?

Çok uzun bir süredir ekranlarda toprak işi yok. Ben hatırlamıyorum. ‘Yılanların Öcü’nde özlediğimiz bir toprak hikâyesi var. Seyircinin özlediği bir hikâye. Seveceklerini düşünüyorum. Gerçek bir toprak hikâyesi bence

‘İzleyici bu dizide kendini bulmalı’

‘Yılanların Öcü’nün en önemli karakterlerinden Irazca’yı canlandırıyorsunuz. Nasıl bir his bu?

Irazca hep kafamda var olan bir karakterdi. Bunu Cemal Şan’dan duyduğum anda şehir dışında iş yapmama kararı almama rağmen Irazca’nın hatırına “Evet” dedim.

Daha önce sinemada Fatma Girik oynamıştı Irazca’yı. Tanışıyor musunuz?

Tanışma fırsatımız olmadı ama kendisi hayran olduğum, çok sevdiğim bir oyuncudur. O da, rahmetli Aliye Rona da... Ne mutlu ki onlarla aynı rolü oynuyorum.

Onlarla karşılaştırma yapılır mı kaygısı taşıdınız mı?

Hayır. Onlar bize bir miras bıraktılar. Ben de onların bıraktığı güzelliği aynı şekilde devam ettirmek için elimden geleni yapmalıyım.

İzleyiciyi neler bekliyor?

Bence izleyici kendini bulmalı bu dizide. Toprağı, doğayı, aşkı, sevgiyi, yurdumuzun her yöresinin toprağının değerini görecekler.

‘Gel beni oyna’ DIYE BAĞIRDI

’Yılanların Öcü’ filmlerini izlediniz mi?

2 filmi de izlemedim. Böyle bir ayıbım var! Romanı okumuştum. İş başlamadan önce izlesem mi izlemesem mi diye tereddütte kaldım ve izlememe kararı aldım. Kendi Haceli’mi ortaya çıkarmak istedim.

Ekipte sizin oyunculuğunuzu çok övüyorlar. Bu dizinin yıldızı olacak diyorlar. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Sağolsunlar ama şunu söyleyeyim. Bu iş çok bütün bir iş. Yapımcısıyla, yönetmeniyle, senaristiyle tek bir yıldızlaşma işi olmayacak. Çok iyi bir yapım şirketinde, çok iyi bir yönetmenin elinde, çok güzel bir senaryoyu, çok güzel bir ekiple oynamak bu işin kendisini yıldızlaştıracak.

Size çok teklif gelmiş. Bu projeyi tercih etmenizin sebebi nedir?

Bir önceki projede Hopa’daydım. Oradan dönünce menajerime “İstanbul dışı işleri konuşmayalım” demiştim. Projenin kendisi beni çok etkiledi. İstanbul dışı olması aklıma bile gelmedi. Nerede olsa bu projenin peşinden gidecektim. Karakter “Gel beni oyna” diye bağırdı. Gerçekten çok iyi bir hazırlanmış proje.

İzleyici bu dizide neler bulacak?

Beni bu işle ilgili gururlandıran şeylerden biri biz gerçekten çok ama çok saf bir toprak hikâyesi yapıyoruz. A’dan Z’ye, ekonomik ve sosyal durumları ne olursa olsun herkesin bir şekilde zihinsel ve algısal olarak değdiği ama gittikçe yok olan bir toprak hikâyesini insanlarla paylaşacağız. O dönemde kitapta mülkiyet kavramıyla ilgili çok önemli bir problemin altı çiziliyordu. O dertlerle beraber çok samimi hayatlar bulacaklar. İzleyici şunu diyecek: “Bu insanlar bu köyde biz ekranı açmadan önce yaşıyorlardı.”