Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Magazin Tarık Akan, mesafeli ama hep sevecendi

        Sinemadaki etkin zamanlarına yetişememenin burukluğu olsa da, onu tanımış ve çok defa konuşmuş olmanın mutluluğu büyük. Her ne kadar uzaktan mesafeli dursa da, Tarık Akan’ın aslında nasıl sevecen biri olduğunu iki anı gözler önüne serecektir.

        HESAP BENDE RÖPORTAJ DA BENDE

        2000’de patlayan ‘Yılmaz Güney lümpen miydi, değil miydi?’ tartışmasında herkes konuşmuş, fikirlerini dile getirmişti. Tarık Akan ise bu konuda henüz yorum yapmamıştı. Dolayısıyla bütün gazeteciler Akan’ın peşindeydi. Kendisini arayanlara “Bu konu telefonda konuşulacak bir konu değil. Bir ara röportaj yaparız” diyor ama bir türlü randevu da vermiyordu.

        Çocukları Barış Zeki, Yaşar Özgür ve Özlem ile tatil için Uludağ’a gitmişti. İlk otobüsle gittiğim Uludağ’da Tarık Akan’ı buldum bulmasına ama sürekli olarak “Tatildeyim, İstanbul’a dönünce konuşuruz” diyordu. Üçüncü gün her zaman kaydığı pistin başında beklemeye başladım. Geldi, beni görünce “Hergele ne yapıyorsun burada? Kayak takımın da yok” dedi. Ben de “Abi, Yılmaz Güney lümpen miydi değil miydi?” sorusunu yine yönelttim. Gülerek “Herhalde ben kayarken peşimden koşmayacaksın” dedikten hemen sonra aşağıya inmeye başladı. Ben de koşarak arkasından...

        Pistin sonuna geldiğinde dönüp arkasına baktığında beni koşarken görmesine oldukça şaşırdığını yanına geldiğimde söyleyerek “Benim laflarım bu kadar önemli mi?” dedi. Ben de “Yılmaz Güney hakkında siz konuşmayacaksınız da kim konuşacak?” cevabını verdim. “Peki, gel oturalım bir yerde. Hem yemek yeriz hem de konuşuruz” diyerek bir restorana doğru yöneldi. Giderken çocuklarını arayıp yanına gelmelerini istedi.

        Yemekler söylendi, teyp açıldı. Yılmaz Güney’in lümpen olup olmadığı konusunda fikirlerini söylemekle yetinmeyip “Zamanında onu dinleselerdi bugünkü terör olmayacaktı” türünden görüşler de verdi. “Röportaj bu kadar peşimde koşmana değecek nitelikte oldu mu?” sorusuna “Çok güzel oldu. Haber atlattım” cevabını verdikten hemen sonra “İyi o zaman, hesaplar senden” diyerek çocuklarıyla birlikte masadan kalkıp tekrar piste yöneldi.

        Birkaç ay sonra Çiçek Bar’da karşılaştığımızda Uludağ’da restoran hesabını benim mi yoksa çalıştığım gazetenin mi ödediğini sordu. Hesabı gazetenin ödediğini söyleyince gülerek “İşinin peşinde koştuğun için sen, işinin peşinde koşan birine hak ettiğini verdiğim için ben kazandım” dedi.

        Tarık Akan’la Uludağ’da yaptığımız röportaj, gazeteye böyle yansımıştı.

        YAYINLANMAZ DEDİĞİ RÖPORTAJ DİZİ OLDU

        2001’de Bülent İpek’le birlikte çalıştığımız gazeteye ‘Çapraz Ateş’ başlığıyla yaptığımız röportaj için Tarık Akan’ı aradık. Her aramamızda “Sonra yaparız. Bu günlerde uygun değilim” cevabını verdi. Biz de Taş Mektep’e gidip emrivaki yapmaya karar verdik. Okula gidip kapıda beklemeye başladık. Biz gittikten bir saat sonra gelip bizi gördüğünde “Hergeleler, ben size randevu verdim mi, neden geldiniz?” dedi. Söylene söylene odasına giderkense “Gelin” diye seslendi.

        Kendisinin de öğrenim gördüğü gazetecilik fakültesi mezunu olduğumuzu öğrendiğinde “Tabii, size okulda ‘Kapıdan kovulursanız bacadan girin’i öğretmişlerdir. Evet, böyle olun” dedi. Bir yandan ben, diğer yandan Bülent İpek soruyor. Sinemadan çıkıp siyasete yönelen her sorumuza cevap veriyor. Röportajın bir yerinde koltuktan kalkıp “Hergeleler, iki saatir beni boşuna konuşturuyorsunuz. Bu söylediklerimi gazeteniz kullanmaz ki” demesin mi? Her ne kadar röportajın güzel olduğunu söylesek de “Kullanmayacaklar, boşuna yazmayın” diyordu. O röportaj ana gazetede üç gün dizi şeklinde yayınlandı.

        Mehmet ÇALIŞKAN / HABERTÜRK MAGAZİN

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ