Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Özel Röportajlar Ata Demirer ve Demet Akbağ'dan HT MAGAZİN'e özel açıklamalar

        HT MAGAZİN / Mehmet ÇALIŞKAN

        Ata Demirer, 15 yıl önce ‘Korsan’ TV’de yarattığı ‘Niyazi Gül’ karakterini ‘Niyazi Gül Dörtnala’ adıyla sinemaya uyarladı. Akademik unvana sahip bir veterinerin merkezi hayvanlar olan maceralarını hikâye edinen filmde Demirer, başrolleri Demet Akbağ, Levent Ülgen, Şebnem Bozoklu ve Ferit Kaya ile paylaşıyor. BKM yapımı ‘Niyazi Gül Dörtnala’nın yönetmenliğini Hakan Algül yaparken senaristleri Ata Demirer, Vedat Özdemiroğlu, Öğünç Ersöz ve Cihan Ceylan. Gösterim tarihi ise 8 Mayıs. ‘Niyazi Gül Dörtnala’nın setini ziyaret ettiğimizde ortada Ata Demirer-Demet Akbağ filmlerinde görmeye alıştığımız keyifli ortam bu kez yoktu. Çünkü üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın ve gazeteci Nuh Köklü’nün öldürülmesi film ekibini fena halde sarsmıştı.

        ATA DEMİRER

        Gündemimiz belli, şiddet. Şiddetin nedenleri sizce nedir?

        Şiddet zamanın ruhu gibi duruyor sanki. Dünyada böyle. Adam bütün gün kafaları kesip, videoları yayınlıyor. İnternetten de ulaşabiliyorsun bu görüntüye. Global bir delilik hali var. Gotham’da yaşıyor gibiyiz, bir Batman çıksa da ortalığı toparlasa. Sadece bizim ülkemizle ilgili bir durum değil. ‘Hannibal’ nedir ya? ‘Hannibal’ın dizisi var. Bütün gün parmaktan rosto, kalçadan füme et. Bunları seyrediyoruz. Sadece biz değil, dünyada da bu satıyor. ‘Dexter’ ile ilk kez bize bir katili sevdirdiler. Dünya delirmiş durumda. Bunun nedenlerini aslında bir sosyologla konuşmak gerek. Şiddet bize özel değil. Komple delirmişlik var. Bu kadar hızlı yayılmasının nedenleri zaten belli. Elimizin altındaki yüksek teknoloji...

        Ata Demirer, hayvanlarla çalışmanın oldukça zor olduğunu söyledi.

        Komedi filmlerinin çok olmasının nedeni bir furya mıdır yoksa başka nedenleri var mıdır?

        İlgi gördüğü için. İhtiyaçtan, komedi filmi arzusundan yapanlar var. Komedi çok güzel bir alan. İnsanları rahatlatan, insanları iyileştiren, insandan bir şey talep etmeyen, insana dışarısını unutturan, çok iyi bir şey. İyileşmenin bir yolu bence. Komedi, insanlık tarihi boyunca ilgiyi görmüştür her zaman. Charlie Chaplin nasıl her zaman Charlie Chaplin oluyor? Komedi filmlerine gösterilen ilgi asla bir furya değildir.

        ‘Niyazi Gül’, fenomen bir karakterdi. ‘Neden filmini yapmıyorsunuz?’ diyenler çoktu. Gecikmesinin nedeni neydi?

        Aslında bir gecikme söz konusu değil. Zamanı yeni geldi. 15 yıllık kariyerimin sekiz yılını sinema filmleri çekerek geçirdim. ‘Niyazi Gül Dörtnala’yı zamanı şimdi geldiği için çekiyoruz.

        Komedi üzerine misyonunuzun ne olduğuna inanıyorsunuz?

        Bunu ben cevaplayamam, cevaplayacak merci izleyicilerimdir. Ben sadece kendi güleceğim hikâyeleri seyirciye de empoze etmeye çalışan bir taşıyıcıyım. Kendi güldüğüm hikâyelere gülünmesini bekleyen bir insanım. ‘Senin bir stilin var, bir ekolün var’ diyecek olan zamanın getireceği bir yorumdur. Bir gün öyle bir kıymete sahip olacaksam ‘Onun tarzı şu şekildeydi, şöyle bir misyonu vardı” demeye layık bulunurum.

        Hangi sözlerle anılmak istersiniz?

        Duyamayacağım için nasıl anılacağım hiç önemli değil. Ne yazık ki insan öldükten sonra kıymete biner. Bilmiyorum, tehlikeli cümleler bunlar. Gülerim ben böyle şeylere.

        Sizin güldüklerinize yeterince gülünüyor mu?

        Şimdiye kadar gişeler bir sonraki filmimizi yapmamıza izin verdi. İnşallah bunda da öyle olur. Bir seyirci kitlesi var, o seyirciler benden vazgeçmediği sürece film yaparım. Ne var ki kaliteyi düşürürsem, o seyirci benden vazgeçerse artık film yapamam. O yüzden her zaman uyanık olmam lazım. Bana iş yaptıran disiplinimi, kriterlerimi hiç bir zaman düşürmemem gerek.

        ‘PATRON öyle istedi’

        Şubatta çekilip mayısta gösterime girecek olan filmlere aşina değiliz. Neden böyle oldu, biraz riskli değil mi?

        Ben de ilk defa görüyorum. Bizim patron (Necati Akpınar) öyle istedi. Risk konusuna gelince; bilmiyorum, gerçekten anlamadığım konular. Güvendikleri bir şeyler mutlaka vardır.

        Peki Ata Demirer neden yılda iki film çekmesin?

        Çünkü senaryoları genelde kendim yazarım. Seri üretim de kaliteyi düşürür. Öyle kolay değil. Bir fikrin gelmesi, yerleşmesi ve yazılması bir buçuk ayda olmaz. Özenle yapıyoruz. Örneğin ‘Niyazi Gül Dörtnala’, 15 yıl öncesinin karakter olmasına rağmen sete geçinceye kadar bir yıldan fazla zaman geçti.

        ‘Eyyvah Eyvah’ın gişesi garantiyken neden bıraktınız?

        Her zaman yeni işler yapmak zorundayım. Yaz aylarında bir başka proje daha olacak. Aynı şeyin devamını yaparak kısacık hayatımı harcayamam. Hayat çok kısa ve aynı şeyin devamını yapmak beni tatmin etmiyor. Ne kadar yeni o kadar güzel. Film sayımdan memnunum. Sağlığım el verdiği sürece de yapacağım.

        ‘ÖZGE İLE FİLM OLACAK’

        Özge Borak ile ayrıldık ama film çekmeye devam edeceğiz” demiştiniz fakat Özge Hanım bu filmde yok...

        Boşanmasaydık da Özge bu ‘Niyazi Gül Dörtnala’da olmayacaktı. Özge ile Bursa’da çekeceğimiz filmde kamera karşısına geçeceğiz. O filmin hikâyesini şimdiden söyleyemem.

        DEMET AKBAĞ

        "ÖNCE İNSAN YETİŞTİRMELİYİZ"

        Sizce özellikle kadınlara yönelik şiddetin temelinde neler vardır? O temelde sanata olan ilgisizliğin ölçüsü nedir?

        Çocuklarımızı önce insan olarak yetiştirmeyi beceremiyoruz. Kadın-erkek ayrımı çerçevesi içinde yer alan ‘Evladım sen erkeksin otur, ablan babana su getirsin’, ‘Sen evin erkeğisin, evin kızı mutfakta, babanın suyunu o getirir’, ‘Sen erkeksin şöyle yap’, ‘Ben oğlan anasıyım, aman kızlar gelir gider’ gibi mantıklar ataerkil durumu tetikliyor. Sonra ataerkil bir sistemde büyüyen çocuklar ‘Ben erkeğim, döverim de söverim de keserim de’ diyor. Çünkü o şekilde büyütülmüş.

        Kadınların başbakan, bakan, milletvekili, CEO olduğu bir dönemde ataerkil sistem hâlâ güçlü mü?

        Evet, ne yazık ki güçlü. Biz sadece kendi çevremizi biliyoruz. Aslında nerelerde neler oluyor, neler bitiyor. Hâlâ 12-13 yaşında kızlar üstelik kendi rızası dışında evlendirilmeye devam ediliyor. Namus cinayetleri de devam ediyor. Hapishanelerde bir araştırma yapalım. İçeride kaç kişi namus cinayeti için yatıyordur? Ne yazık ki bizim başımızı cehalet yiyor. O yüzden sanat, sözünü ettiğimiz temelde bir konfor. Keşke işimiz sadece sanata kalsa.

        Komedi yapmanın çok zor olduğu söylenir. Türkiye’de çok fazla komedi filmi var. Komedi işini iyi mi biliyoruz?

        Evet, komedi filmleri ilgi görüyor ama insanların neye, ne şekilde güldüğüne de bağlı. Herkes herkesin güldüğü şeye gülmek zorunda değil, gülmüyor da zaten. Ama bunu biz nereden anlıyoruz? Bizim ölçümüz ne? Gişe. Hangi film daha çok gişe yaptıysa ‘O film iyidir’ mi diyeceğiz? Bunu bazen diyoruz, bazen diyemiyoruz. Bazen biri çıkıp ‘Bu filmi bilmem kaç milyon kişi izlemiş. Oysa ben ilk yarısında salondan çıktım’ diyor. Komedi anlayışı herkesin eğitim düzeyine, mizah anlayışına, zekâsına göre değişiyor.

        Komedide bir zenginlik mi yoksa sıkıntı mı var?

        Hayır, sıkıntı yok, zenginlik var. Herkes her şeyi yapsın. Benim hiç gülmediğim bir filme de çok izleyici gitsin. Salonlar dolsun taşsın ama benim beğendiğim bir filme de izleyici gelsin. Onu da istiyorum. Festival filmi, sanat filmi dediğimiz filmler de iş yapsın istiyorum doğal olarak ki sektör dönsün.

        ‘BİZİ OSCAR’A HAZIRLADILAR’

        ‘Kış Uykusu’ ile Oscar için bir hazırlık yaptınız mı?

        Hayır, hazırlık yapmadım. Fakat herkes bizi çok hazırladı. Bugüne kadar Cannes Film Festivali’nde büyük ödülü almış pek çok film Oscar’da ‘En İyi Yabancı Film’ dalında aday olmuş. Birazcık da oradan yola çıkarak ‘Acaba, sıra bize mi geldi. Oscar’a mı gidiyoruz’ şeklinde düşüncelere sahip olduk ama ne yazık ki aday olan ilk 5 film arasına giremedik. Orada başka bir çark işliyor. Filmin ilk 5’e kalmaması demek, dikkat çekmediği anlamına da gelmiyor. Bence Nuri Bilge Ceylan’ın Avrupa’da sağlam bir seyircisi ve büyük bir hayran kitlesi var. Bugün olmazsa yarın mutlaka olacak. ‘Kış Uykusu’nun dünyada çok fazla dikkat çektiğine eminim. Üzüldüm tabii. Oscar’a katılsaydı müthiş bir ilk olacaktı.

        Kırmızı halıda yürüyecek ilk Türkler olacaktınız...

        Hayatımda hiç tanımadığım, tanışmadığım, ilk filmini çeken biri de olsa ben kendim almış kadar, orada yürümüş kadar heyecan duyacağım. İnşallah böyle bir şey olacak.

        Peki siz orada olsaydınız kariyerinizde bir değişim olur muydu?

        Hikâyelerimin, anılarımın, kariyerimin içinde böyle bir şey olmuş olurdu. Başka ne olacaktı benim için? Güzel bir anı olur o kadar. Bu saatten sonra kariyerime ne katkısı olacak? Amerika’ya açılmak... Öyle bir beklentim yok. Kendi ülkemde bir şeyler yapabilirim. Kendi anadilimi konuştuğum ülkemde oyunculuk yaptığımda benim kıymetim var. ‘Dünyada beni keşfedecekler de bambaşka bir yere geleceğim’ diye bir beklentim yok.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ