Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Özel Röportajlar Senarist Aybike Ertürk HT MAGAZİN'e konuştu: "İyi bir insan yetiştirmek kansere çare bulmak kadar kıymetli"

        HT MAGAZİN / Ece SARUHAN

        ‘EMRET Komutanım’, ‘Kızlar Yurdu’ ve Pulsar gibi dizilerin senaristi , geçtiğimiz günlerde ‘Bayan Hiçbiri’ adında bir kitap çıkardı. Kızı Zeyno’ya hamile olduğu dönemde dizi yazdığını belirten Ertürk, “Bir yapım şirketinde tansiyonum 18’e fırlayınca, ‘Karnında bile olsa hiçbir canlıya iradesi dışında bu kadar stres yaşatmak doğru değil’ dedim. Ben senaryo yazmaya başladığımda diziler 45 dakikaydı, bıraktığımda 120 dakika. Hamilelikten sonra en azından bir süre çalışmamayı kafaya koydum. Ama bir kere çalışmaya başlayınca üretmeden tüketmek insana dokunuyor. Kendimi çok dinlediğim, neyi neden yaptığımı düşündüğüm, hiç tanımadığım bir kimlikle; annelikle tanıştığım bir dönemde bu kitap ortaya çıktı” diyor. Kitap, Ela adında bir kadının annelik kimliğiyle tanıştığı dönemde ‘Bayan Hepsi’ olmak için debelenip durmaktan ‘Bayan Hiçbiri’ olmanın özgürlüğüne ve özgünlüğüne doğru yol alışını anlatıyor.

        Ela’nın annelik kimliğiyle yeni tanışmış her kadından izler taşıdığını belirten Ertürk, çok samimi bir dille kaleme almış kitabı. Ela’yı bir süper kahraman gibi değil, aramızdan biri gibi kaleme almış. Hayatın içindeki asıl kahramanlar kendilerini gerçekleştirmekten korkmayanlar. İşte Ela onlardan. Kitabı okurken yakın bir arkadaşım benimle dertleşiyormuş gibi hissettim. Kitaba konu olan gelgitler aslında insanı ağlatacak cinsten ama ben daha ziyade eğlendim. Ertürk “Bu kitaptan dram da çıkardı. İnsanları gözyaşlarına boğabilirdim ama hiçbir zaman dramalar kraliçesi olmayı seçmedim. Hayat dertlerine gülebildiğin gün hafifliyor. Kitabı okuyanlar dertlerine gülsünler istedim, bu yüzden komedi dilini tercih ettim” diyor. Ertürk’le eşiyle birlikte işlettiği Çukurcuma 49’da buluştuk ve ‘Bayan Hiçbiri’ ekseninde duygu dolu bir sohbete koyulduk. Su gibi akan, aktıkça hafiflememi sağlayan bir sohbete...

        ‘Kullanma kılavuzunu erkeğin önüne koyacaksın’

        Kitapta çok naif bir aşk hikâyesi de var. Ela’nın eşi Murat her kadının hayatında olmasını isteyeceği bir adam. Kitabın girişinde de kendi eşine “Sen olmasaydın olmazdı” diye teşekkür etmişsin. İlişkilerle ilgili de Güzin Abla’lık yapsan. Nedir mutlu aşkın formülü? En önemli şey, tıpkı eşim ve ben ya da Ela ve Murat gibi doğru kimyayı yakalamak ve egolardan sıyrılmak. Günümüzde çoğu ilişkinin temelinde oyun var. Haliyle ilişkiler yürümüyor. Oyun ilişkiye renk katmak için arada bir yapılması gereken bir şey, ilişkinin temelinde olmamalı. Biz kadınlar da farkında olmadan çok zorlaştırıyoruz hayatı. Rahmetli babam “İlişkinde mutlu olmak istiyorsan kullanma kılavuzunu erkeğin önüne koyacaksın” derdi. Kitapta Ela, Murat’a karşı çok açık ve net. Duygularını dile getirmekten korkmuyor. Oturup “Acaba evlenme yıldönümümüzü hatırlayacak mı?” diye düşünmek yerine, biz bir hafta öncesinden hatırlatsak her şey çok daha kolay olabilir.

        Kitapta “Kırmızı ruj sürüp, evi derleyip, çocuğunu temiz pak giydirdiğinde ‘4 çekerli kadın’ olduğun dönemler geride kaldı” diyorsun. Günümüzde 4 çekerli kadın olabilmek için kitapta da belirttiğin gibi hem şefkatli bir anne hem ateşli bir sevgili hem de kariyer sahibi bir işkadını olman gerekiyor. Kitap, Ela’nın bunların hepsi olmak için debelenirken ‘Bayan Hiçbiri’ olmayı seçmesini anlatıyor. Kitaba konu olan debelenmeleri bizzat yaşamış biri olarak, Ela gibi annelik kimliğiyle ilk kez tanışan kadınlara “Yalnız değilsiniz” mi demek istedin?

        Kesinlikle. Ela ben değilim ama benden ve annelik kimliğiyle ilk kez tanışan pek çok kadından izler taşıyor. Ben de kızım Zeyno’yu doğurduğumda 4 çekerli kadın olma yolundaydım. Kendime hayatımın değişmediğini ispat etmeye çalışıyordum. Bir akşam kız arkadaşlarımla dışarı çıktım ve kendime “Ne yapıyorsun burada? Aslında süt kokulu evinde oturup kızını emzirerek kitap okumak istiyorsun. Niye kastırıyorsun?” diyerek bir aydınlanma yaşadım. Hiçbiri olmayı kabul ettiğim an kitabı yazmaya başladım. “Ben benim, ben buyum ve ben hiçbiriyim. Hepsi olmak zorunda değilim” diyebilmek lazım. Bu yüzden kitabın adı ‘Bayan Hiçbiri’. Ben olabildiğim kadarım, Ela da öyle. Kendi yolunu kendi buluyor. Önce kendim için yazıyordum, sonra “Tünelin ucundaki ışığı başka kadınlarla da paylaşmak istiyorum” dedim.

        'HAZZI PAHA BİÇİLEMEZ'

        Nasıl tepkiler geliyor okurlarından?

        Kadınlardan “Yalnız değilmişim” mesajları geliyor. Bu beni çok mutlu ediyor. Bugüne dek reklam ve senaryo yazarlığı, editör asistanlığı yaptım. Hiçbir işte bu kadar büyük manevi tatmin yaşamamıştım. Güzin Abla’ya doğru gidiyorum. Çok fazla mesaj alıyor, hepsini cevaplamaya çalışıyorum. Anne olduğumda çevremde çocuklu arkadaşım yoktu, hayat hızlı tren gibi akıyordu gözümün önünden. En büyük isteğim yalnız olmadığımı hissetmekti. Benim bunu birilerine hissettiriyor olmamın hazzı paha biçilemez.

        “Ben buyum” diyebilmekten bahsettin. Bence hayatın içinde en zor başarılan şey kendin olabilmek. Hepimiz türlü baskılar altında büyütülüyoruz ve sonunda bir sürü şey olurken kendimiz olmayı ıskalıyoruz. Benim tüm çocuklar için başlıca dileğim kendilerini gerçekleştirebilmeleri...

        Şimdiki çocuklar bizden daha özgüvenli. Kızım Zeyno’ya 3 yaşındayken kendim öyle duyduğum için “Anneye cevap verilmez” dedim. Bana “Konuşmazsak ağzımız niye var, nasıl anlaşacağız?” dedi. Bana demokrasi dersi verdi. Çocuklardan öğreneceğimiz çok şey var. Ben de ona inandığı şeylerin peşinden vazgeçmeden gitmenin önemini anlatmaya çalışıyorum. Çok özgürlükçü bir ailede büyüdüm. O cam fanustan çıkınca beni zapta sokmak için hazırolda bekleyen bir toplulukla karşılaştım. Kendimi geliştirme sürecimde en çok zorlandığım şey kendi gücüme inanmak oldu. Bütün çocuklar kendi güçlerinin farkında olarak büyümeli.

        ‘ZİHNiYET DEĞİŞMELİ’

        Kitapta Ela’nın annelikle tanıştığında yaşadığı korkulara tanık oluyoruz. Başta kendi içindeki çocuk tüm çocukları çok seven bir kadın olarak ben; giderek vahşileşen, kötüleşen, vicdansızlaşan bu dünyaya bir çocuk getirme fikrinden bile korkuyorum...

        Annelik içgüdüsel bir şey. Herkes anne olmak zorunda değil, bu kişisel bir tercih. Haklısın son dönemde çok karanlık bir dönemece girdik. Kadına şiddetle ilgili haberlerin altına yapılan yorumları okurken kanım donuyor. Bu kadın-erkek meselesi değil, insan olmakla alakalı bir şey. Şiddet uygulayan erkekleri de kadınlar yetiştiriyor. Topluca zihniyetimizin değişmesi lazım. Ben kendi içinde iyi bir insan yetiştirdiğinde onun doğru yolu bulacağına inanıyorum. Bu dünya için iyi bir insan yetiştirmek kansere çare bulmak kadar kıymetli. Belki de yetiştireceğimiz o insan kanserin çaresini bulacak ya da çok daha iyi bir şey yapacak. Dolayısıyla eğer içimizde anne olma arzusu varsa dünyanın korkunçluğuna takılmak ve bu arzuyu baskılamak yerine hayata iyi insanlar kazandırmalıyız. Annelik çok önemli. Vicdanlı, merhametli, iyi insanlar yetiştirmek; paradan puldan, her şeyden daha kıymetli. Herkes anne olmak zorunda değil ama bir kadın bunu istiyorsa korkmadan yapmalı. Bu dünyayı iyi insanlar yetiştirerek değiştireceğiz.

        "GERÇEK İNSANA HASRET KALDIK"

        Kitapta popüler kültürün dayattığı güzel görünme çabasını da ele almışsın. Instagram hayatımıza girdikten sonra çığır açtık bu konuda. Filtresiz yaşayamıyoruz.

        Sürekli başkalarının gözünde beğenilme arzusu içindeyiz. Bu, popüler kültürün bir dayatması. Maalesef hepimiz bu tuzağa düşüyoruz. Ben hamileliğimde 23 kilo aldığım için ayıplanıyor ve üzülüyordum. “Ben buyum” diyebildiğimde görüntümle barıştım. Filtre konusunda da çok haklısın. Çok yalnızlaştık. Herkes mutluluğu like’larda arıyor. Yan yana geldiğimizde bile birbirimizden çok telefonlarımızla ilgileniyoruz. Elimizde parlayan ekranlarla Japon bilimkurgu filmlerinden fırlamış gibiyiz. Kimsenin gerçek ışığının belli olmadığı, herkesin filtreden geçtiği bir dönemde gerçek insana hasret kaldık.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ