Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Özel Röportajlar ‘Kelebekler Özgürdür’ oyuncuları Kerem Kobanbay ve Buket Dereoğlu HT MAGAZİN'e konuştu

        MT MAGAZİN / Ece SARUHAN

        Görme engelli bir adam ile uçuk kaçık bir kadının, kapı komşuluğuyla başlayan ve tüm engellere meydan okuyan bir hal alan ilişkisini konu edinen ‘Kelebekler Özgürdür’ adlı oyun, seyirciyi kendi engelleri ve önyargılarıyla yüzleştiriyor. Oyunda rol alan Kerem Kobanbay ve Buket Dereoğlu “Asıl engel gönüllerde. Gönüllerimizdeki engeller kalktıkça dünya güzel bir yer olacak” diyor.

        Konservatuvar yıllarına dayanan köklü bir dostlukları olan Buket Dereoğlu ile Kerem Kobanbay, ‘Arsız Davet’ten sonra, bu sezon ‘Kelebekler Özgürdür’ adlı oyunla seyirciyi birlikte selamlıyor. Kobanbay oyunda doğuştan görme engelli olan ve 35 yaşında ilk kez tek başına yaşamaya başlayan Don Baker adında bir adamı canlandırıyor. Buket Dereoğlu ise Don’un karşı dairesine taşınan uçuk kaçık bir genç oyuncuya; Jill Tanner karakterine can veriyor. Oyunda bu ikiliye, korumacı anne rolünde Bedia Ener ve yapımcı Ralph rolünde Hakan Çeliker eşlik ediyor. Ekipçe aralarında çok güzel bir sinerji oluştuğunu ve ‘Kelebekler Özgürdür’ü uzun yıllar oynamak istediklerini belirten Buket Dereoğlu ve Kerem Kobanbay’la oyunu konuştuk... Sizi sohbetimizle baş başa bırakmadan önce bir hatırlatma; “Dünyayı hiç görmemiş bir adamın gözünden görün” diyen ‘Kelebekler Özgürdür’ bu akşam ve 24 Nisan’da saat 20.30’da Tiyatro Ak’la Kara ve mybilet.com’da...

        ‘FARKINDALIĞIMIZ ARTMALI'

        Önce “Neden bu oyun?” diye sormak istiyorum...

        Kerem Kobanbay: Sanatçı olarak bazı farkındalıklar yaratmakla ilgili sorumluluklarımız olduğunu düşünüyorum. Hem dünyada hem de ülkemizde engellilerle ilgili çok yoğun bir ötekileştirme var. Bir ülke ne kadar modernse, refah ve eğitim seviyesi ne kadar yüksekse toplumunun farkındalığı da o kadar yüksek olur. Biz bir üçüncü dünya ülkesiyiz ve hem çocukları engelli olan ebeveynler hem de engellileri görmezden gelen insanlar bakımından çok büyük bir farkındalık eksiğimiz var. Oyunda görme engelli çocuğunun tek başına hiçbir şey yapamayacağını düşünen bir annenin aşırı korumacı tavırlarına şahit oluyoruz. Bu, engelli olsa da olmasa da bir çocuğa yapılabilecek en büyük kötülük. Engelliler için gönüllü eğitim merkezleri var ve çocuklarımızı buralara göndermemiz gerekiyor. En büyük sıkıntı engelli bireyleri evden çıkarmamak. n

        Rolünüze hazırlanırken görme engelli bir çiftle birlikte 3 ay geçirmişsiniz...

        K.K.: Oyunda gitar çalıyorum. Provalar başlamadan önce görme engelli birinin nasıl enstrüman çaldığını öğrenmeyi kafama koymuştum. Bir gün metro çıkışında cümbüş çalan görme engelli biriyle, Ali Abi’yle karşılaştım. Yanında durdum, dinledim ve alkışladım. Ardından konuşmaya başladık, aramızda çok tatlı bir elektrik oluştu. Ona oyundan bahsettim, kendisini gözlemlemek istediğimi söyledim, kabul etti. 3 ay boyunca her cuma evlerine gittim. Eşi Zübeyde Abla da görme engelli. Aramızda çok güçlü bir dostluk oluştu.

        Don, bıçak sırtı bir karakter. Zorladı mı sizi?

        K.K.: Bir şey oynamaya kalktığınızda sahte oluyor, oynamak yerine olmak lazım. Kendinizi Don gibi hissettiğinizde zaten gözleriniz o hale geliyor ve hiçbir zorluğu yok. Ben oyun boyunca rol arkadaşlarımı da seyirci de görmüyorum. Selam anında görüyorum herkesi. Artık samimi ve sahici olmayan hiçbir şeyin sahnede yeri yok.

        Hayatın içinde çoğumuz şekilciliğe takılıp kalıyoruz...

        Buket Dereoğlu: Jill oynarken büyük keyif aldığım, ruhuma hitap eden bir karakter. Maalesef çok ayrımcı bir milletiz, çok şekilciyiz. Jill öyle değil, karşısındaki adamın engelini değil, kendisini görüyor. O yüzden gerçek bir ilişki kurabiliyorlar. Gerçek hayatta 100 çiftten en fazla 3’ü yakalayabilir böyle bir bağı. Çevremize bir bakın, azmış millet! Para, iş, ev, çocuk hiçbir şey yetmiyor artık insanlara. Bu yüzden kimse mutlu da olamıyor. Önyargı bana çok yabancı bir duygu. Bence asıl engel insanın gönlündedir, beynindedir. Bu engeller kalktıkça, önyargılarımızdan kurtuldukça, önyargılı olmayan insanların sayısı arttıkça bu dünya güzel bir yer olacak.

        İkinizin de çocukları var. Nasılsınız çocuklarınıza karşı?

        B.D.: Oyundaki annenin korumacılığını anlıyorum ama ben öyle bir anne değilim. “Acıktın mı?” diye sormak yerine, “Acıkırsa söyler” diyen bir anneyim. Oğlum Can’ın seçimlerine saygı duyuyorum. Düşe kalka büyüyor, öyle de olması gerekiyor. Tahammül edemediğim tek şey haksızlık. Oğluma ya da bir başkasına göz göre göre haksızlık edildiğinde tepkimi hemen gösteriyorum.

        K.K.: 3 kız babası biri olarak çocuk yetiştirmeye değil, çocuklara yol göstermeye, öncülük etmeye inanıyorum. Bence yaşam dizinin kanının bir kez olsun tadına bakmaktır. Eğer çocuğumuza sürekli “Koşma düşeceksin” dersek; hiç koşmaz, düşmez, dizi kanamaz ve dizinin kanının tadını bilemez. O zaman da hiçbir şey yaşayamaz. Bırakalım koşsun, düşsün, dizi kanasın ve o kanın tadına baksın. Ondan sonra koşmanın tehlikeli bir şey olup olmadığına kendi karar versin. Çocuklarımızın üzerindeki baskıyı azaltmalı, onlara güvenerek kendi dengelerini bulmalarına yardımcı olmalıyız.

        ‘Hepimiz gözümüzü kapamışız’

        Oyunda söylediğiniz şarkı “Düşün dostum kendini ömrünün keyfini sür, insanlar değilse de kelebekler özgürdür” diyor. Maalesef özgürce kendimizi gerçekleştirme, bu hayatın hakkını verme konusunda da eksiğiz çoğumuz...

        K.K.: Maalesef sistemin dayattıklarıyla yaşarken kendimizi kısıtlıyoruz, her şeyden çok kendimizi ihmal ediyoruz. Oysa özgürlüğümüzü, en azından içsel özgürlüğümüzü yaşayabilmemiz gerekiyor. Ben hep sınırlarımı kendim çizmek için mücadele verdim.

        B.D.: Oyun, “Dünyada hiç kimse görmek istemeyenler kadar kör değildir” diyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ